Hz. Omer Doneminde İslam Devleti ve Fetihler Hakkında Bilgi



Hz. Omer (r.a), Fil Olayından on uc sene sonra Mekkede doğmuştur. Kendisinden nakledilen bir rivayete gore o, Buyuk Ficar savaşından dort yıl sonra dunyaya gelmiştir (İbnul-Esîr, Usdul-ĞÂbe, Kahire 1970, IV,146). Babası, Hattab b. Nufeyl olup, nesebi Kab'da Resulullah (s.a.s) ile birleşmektedir. Kureyşin Adiy boyuna mensup olup, annesi, Ebu Cehilin kardeşi veya amcasının kızı olan Hantemedir.

Resulullah (s.a.s)ın sağlığında Arap yarımadası İslÂmın hakimiyetine boyun eğdirilmiş ve insanlar boluk boluk ihtida ederek muslumanlarla butunleşmişlerdi.

Hz. Omer (r.a)in uzerine duşen, bu siyaseti devam ettirmekten ibaretti. Hz. Omer bir taraftan Suriyenin fethinin tamamlanması icin gayret gosterirken, ote taraftan İran cephesinde netice almak icin ordular sevkediyordu. Kadisiye savaşıyla İran ordusu hezimete uğratılmış ve KisrÂ, saraylarını İslam ordusuna terk ederek doğuya kacmak zorunda kalmıştı. Peşpeşe gonderilen ordularla İranın bazı bolgeleri savaş ile, bazı bolgeleri de sulh yoluyla İslamın hakimiyetine boyun eğdirilmişti. Kuzeye yonelen Muğîre b. Şube, Azerbaycanı sulh yoluyla ele gecirmişti. Ermenistan bolgesi fethedilen yerler arasındaydı.

Suriyenin fethi tamamlandıktan sonra bu bolgedeki askerî harekÂt batıya doğru kaydırıldı. Etraftaki şehir ve kasabalar fethedildikten sonra Kudus kuşatma altına alındı. Şehirdeki hristiyanlar bir sure direndilerse de sonunda barış istemek zorunda kaldılar. Ancak, komutanlardan cekindikleri icin şart olarak şehri bizzat halifeye teslim etmek istediklerini bildirmişlerdi. Durum Ebu Ubeyde tarafından bir mektupla Hz. Omer (r.a)a bildirildi. Hz. Omer (r.a) Ashabın ileri gelenleriyle istişare ettikten sonra, Medineden komutanlarıyla buluşmayı kararlaştırdığı Cabiyeye doğru yola cıktı. Cabiyede yapılan bir anlaşmadan sonra Hz. Omer, bizzat Kuduse kadar giderek şehri teslim aldı (H.16-M. 637). Hz. Omer (r.a) kısa bir muddet Kuduste kaldıktan sonra Medineye geri dondu.

Bu arada İran cephesinde durumlar karışmaya başlamıştı. Hz. Omer, bolgede bulunan orduları takviye ederek İran meselesini kesin bir sonuca bağlamaya karar verdi. Hicri 21 yılında başlayan ve surekli takviye edilen akınlarla Azerbaycan ve Ermenistan da dahil olmak uzere, Horasana kadar butun İran toprakları İslam devletinin sınırları icine alınmış ve Fars cephesinde askerî harekÂtlar tamamlanmıştı.

Ote taraftan Amr b. el-As, hazırlayıp uygulamaya koyduğu harekÂt planıyla Mısırı fethetmeyi başarmış, muslumanları Mısırdan geri puskurtmek icin İskenderiyede hazırlıklara girişen Bizanslıların uzerine yuruyerek burayı ele gecirmişti (H. 21). Boylece Suriyeden sonra, Mısırda da Bizansın hakimiyetine son verilmiş oluyordu (Şibli Numanî, Butun yonleriyle Hz. Omer ve Devlet İdaresi, Terc. Talip Yasar Alp, İstanbul t.y., I, 285-286).

İslam ordularının fethettiği bolgelerdeki halk, muslumanlardan gordukleri musamaha ve Âdil davranışlardan etkilenerek kitleler halinde İslÂma giriyorlardı. Asırlarca Bizans ve İran devletlerinin zulmu altında ezilen, horlanan topluluklar İslÂmın kuşatıcı merhameti ile yuz yuze geldiklerinde musluman olmakta tereddut gostermiyorlardı. Kendi dinlerinden donmek istemeyenler ise hic bir baskıya maruz kalmadıkları gibi, geniş bir inanc hurriyetine kavuşuyorlardı.

Hz. Omer, bir taraftan İslÂmın insanlığa tebliğinin onundeki engelleri kaldırmak icin ordular sevkederken, ote taraftan da henuz muesseselerine kavuşmamış bulunan devleti teşkilatlandırmaya calışıyordu.

Hz. Omerden once, orduya katılan askerler ve bunlara dağıtılan paralar belirli defterlere yazılıp kayıt altına alınmazdı. Bu durum normal olarak bazı karışıklıkların cıkmasına sebep olur, gelir ve giderlerin hesabı yapılamazdı. İlk zamanlar buna pek ihtiyac da yoktu. Ancak devletin sınırları genişlemiş ve bu geniş coğrafya icerisinde devletin etkinliğini sağlayabilmek icin idarî duzenlemeler yapılması zarureti doğmuştu. O, ilk olarak askerlerin kayıtlarının tutulduğu ve fey ve ganimet gelirlerinin dağıtımının kaydedildiği “divan teşkilatını kurdu.

Ayrıca, Suriye ve Irakta bulunan divanlar varlıklarını korumuşlardır. Bunlar vergilerin toplanması ile alakalı calışmaları yurutmekteydiler. Suriye ve Iraktaki divanlar her ne kadar İran ve Bizans malî teşkilatından kalma idiyse de, onun Medinede tesis ettiği divan hicbir yabancı tesir soz konusu olmaksızın, ortaya cıkan ihtiyacları karşılamak icin kurulmuştur.

Hz. Omer, feyden elde edilen gelirlerden verdiği atıyyeleri bir gruplandırmaya tabi tutmuştur.

Hz. Omer, yargı (kaza) işlerini bir duzene koymak icin valilerden ayrı ve bağımsız calışan kadılar tayin eden ilk kimsedir. O, Kufeye, Şureyh b. el-Harisi, Mısıra da Kays b. Ebil-As es-Sehmîyi kadı tayin etmiştir. Onun Medinedeki kadısı Ebû Derda (r.a)dır. Bu donemin tanınmış kadılarından birisi de Ebu Mûsa el-Eşaridir. Hz. Omer, tayin ettiği kadılara, gorevlerini ne şekilde ifa etmeleri gerektiğine dair talimatlar verir ve onların bu cerceve dışına cıkmamalarını tenbihlerdi (Mustafa Fayda, Doğuştan Gunumuze Buyuk İslÂm Tarihi, İstanbul 1986, II, 176-177).

Hz. Omer (r.a)ın, uzerinde titizlikle durduğu ve asla musamaha gostermediği en onemli konu adÂlet meselesiydi. O, mevki, rutbe, soyluluk vb. hicbir ayırım gozetmeden hakların sahiplerine verilmesi icin cok şiddetli davranmıştır. Bu konuda onun yanında bir kole ile efendisi arasında bir fark yoktur.

O, her tarafta adÂletin eksiksiz yerine getirilmesi, muhtac ve yoksul kimselerin gozetilmesi icin ulkenin en ucra koşelerindeki durumlardan zamanında haberdar olmak icin imkÂn oluşturmaya calıştı. O, muhtac kimseler konusunda din ayırımı gozetmemiş, hristiyan ve yahudilerden olan yoksullara da yardımlarda bulunmuştur.

Devletin temel gorevlerinden birisi ilmin insanlara ulaştırılmasıdır. Hz. Omer, fethedilen bolgelerde okullar acmış, buralara muderrisler tayin etmiş ve Kuran-ı Kerimi okumak ve onunla amel edebilmek icin gerekli olan eğitimin verilmesini sağlama yolunda gayret sarfetmiştir. İslÂmın, musluman olan insanlara oğretilmesi ve tebliğ calışmalarının yurutulmesi icin sahabîlerden ve diğer Âlimlerden istifade etmiş ve onları değişik bolgelerde gorevlendirmiştir. Kuran, Hadis ve Fıkıh oğretimi ile uğraşan bu Âlimlere buyuk meblağlar tutan maaşlar bağlamıştır. Hz. Omer, devletin her tarafında camiler inşa ettirmişti. Onun zamanında dort bin tane cami yapılmış olduğu rivayet edilmektedir (Ahmed en-Nedvi, Asrı Saadet, Terc. Ali Genceli, İstanbul 1985, I, 317).

İlk defa bir takvimin kullanılmasına Hz. Omer zamanında ihtiyac duyulmuş ve boylece Hicret esas alınarak oluşturulan takvimle devlet işlerinde tarihleme acısından ortaya cıkan problemler ortadan kaldırılmıştır (H. 16).

İslÂm devleti, bağımsız bir devlet olmasına ve cok geniş bir coğrafî sahayı kaplayan ekonomik faaliyetlerin yurutulmesine rağmen, kullanılan paralar yabancı kaynaklıydı. Irak ve İran bolgelerinde Fars dirhemleri; Suriye ve Mısır taraflarında da Bizans dinarları tedavulde bulunmaktaydı. Bu durum o devirde henuz hissedilmeye başlanmamış olsa bile, bir ekonomik baskı tehlikesini beraberinde getirmekteydi. Hz. Omerin, devleti muesseselere kavuşturup yapısını sağlamlaştırmaya calışırken, bu duruma da mudahale etmemesi duşunulmezdi. O, Hicri 17 de para bastırarak piyasaya surdu. Ayrıca Halid b. Velidin Taberiyede Hicrî 15 tarihinde dinar darbettirdiği de bilinmektedir (Hassan HallÂk, DırÂsÂt fî Tarihil-HadÂretil-İslamiye, Beyrut 1979, 13-15).

Hz. Omer (r.a), İslÂm devletinin dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı guvenliğini sağlamak ve orduları duşman bolgelerine yakın yerlerde bulundurabilmek icin ordugah şehirler tesis etmiştir. İran ve Hindistan taraflarından gelebilecek deniz akınlarına karşı Basra ordugah şehri kuruldu. Bu şehrin mevkii bizzat Hz. Omer tarafından tesbit edilmiştir. O, bu iş icin Utbe b. Gazvanı gorevlendirmişti. Utbe, sekizyuz adamıyla o zaman boş ve ıssız olan Haribe bolgesine gelip H. 14 yılında Basra şehrinin inşasına başladı.

Sad b. Ebi Vakkas, Kadisiyede kazandığı buyuk zaferden sonra İran iclerine akınlara başlamıştı. Onun ordusu MedÂinde bulunmaktaydı. Ancak buranın ikliminin Arap askerlerin sağlığını olumsuz yonde etkilediği anlaşılınca, Hz. Omer, Sad'a iklim bakımından uygun ve merkez ile arasında deniz bulunmayan bir yer bulup burada bir şehir kurması talimatını verdi. Bu iş icin gorevlendirilen SelmÂn ve Huzeyfe, Kufe mevkiini uygun buldular. H. 17 de kurulan bu ordugah şehir kırk bin kişiyi iskÂn edebilecek buyuklukte inşa edildi.

Amr b. el-As, Mısırı fethettikten sonra İskenderiyeyi karargah edinmek icin Hz. Omer (r.a)dan izin istedi. Hz. Omer (r.a), haberleşme acısından endişe duyduğu icin Kendisiyle Mısırdaki kuvvetler arasında bir nehrin bulunmasını kabul etmedi. Amr, Nilin doğu yakasına gecerek burada Fustat adlı şehri kurdu (H. 21). Bu ordugah şehirlerinden başka yine askerî amaclı merkezler de oluşturulmuştur.