ramazan ve oruc hikayeleri,
ramazanla ilgili hikayeler,
ramazan hikayeleri,
ramazan ayı ve oruc ile ilgili hikayeler
Cehennem Korkusu ve Sıcak Gunde Oruc
Haccac ve adamları Mekke ile Medine arasında yolculuk yaparken bir suyun başında mola verdiler.
Sofra kurulunca; Haccac etrafa bakın fakir birisi varsa getirin beraber yiyelim dedi. Hizmetciler yakınlarda uzerinde bir hırka olan birini gorduler. Onu uyandırıp; Seni Haccac cağırıyor, dediler ve adamı Haccac'ın yanına goturduler.
Haccac:
-Gel beraber yemek yiyelim, dedi.
Adam yemem diyerek Haccac'ın teklifini reddetti cevaba şaşıran Haccac sebebini sorunca:
-Beni senin sofrandan daha iyi. bir yere cağırdılar.
-Nereye cağırdılar? Deyince adam:
-Allah'ın misafirliğine cağırdılar. Ben oruc tutuyorum deyince,
Haccac boyle sıcak gunde oruc mu tutuyorsun? Deyince adam şoyle cevap verdi:
-Evet, bu sıcak gunde oruc tutuyorum ki kıyamet gununun sıcaklığından kurtulayım, dedi.
Gıybet Dinledim Orucum Bozuldu
Allah dostlarının orucu akşama kadar sadece ac kalmak değildir. Onlar orucu kendini değil haram ve mekruhlara onlar kendini şupheli olan şeylere karşı bile kendini kapatmaktır. Onların derdi sadece akşama kadar ac kalmak değil, tuttukları orucla Rıza-i ilahiye kavuşmaktır. Onlar icin yılın her ayı ramazan ayı gibi yaşıyorlardı. Surekli oruc tutardı.
Bir gun oruclu iken yanında Hindistan sultanı cekiştirilip, gıybeti yapılınca;
Dıhlevi hazretleri;
"Eyvah orucum bozuldu" dedi.
Yanındakiler; "ama efendim gıybet yapan siz değildiniz" deyince;
"Gıybeti yapan da dinleyende ortaktır." hadisi şerifi ile karşı*lık verdi.
Ramazan ayının ilk gunlerindeydi. Bir gece oturduğu evden dışarıya cıkan Nasuhi Efendi, dergahın bahcesinde dolaşıyordu. Onun bahcede dolaştığını goren hanımı, bahceye cıkarak yanına yaklaştı ve
"Muhterem Efendim! Bu gece vakti bu bahcede nicin gezinip durursunuz?" diye sordu.
O da;
"Allah Teala bilir ama bu bayramı burada gecireceğiz.
Şimdiden kendime yer hazırlıyorum." buyurdu.
Hanımı bunu işitince uzuldu;
"Nicin boyle soyleyip yureğimizi yakıyorsunuz." dedi.
Nasuhi hazretleri;
"Takdir-i İlahi boyledir." cevabını verdi.
Aradan gunler gecti. Ramazan-ı Şerif ayının ortasına geldiğinde, sevenlerini etrafına toplayıp, yerine oğlu Alaeddin Efendiyi halife tayin etti ve vasiyetini bildirdi.
Muhammed Nasuhi Hazretlerinin talebelerinden Şami Ahmed Efendi, vefat edeceği gun hocasını ziyaret etti. Muhammed Nasuhı Efendinin hastalığı iyice artmıştı.
Şami Ahmed Efendi ona;
"Efendim biraz az oruc tutup ilac kullanırsanız rahatsızlığınız iyileşebilir." deyince,
Nasuhi Efendi;
"Oğlum! Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle otuz senedir farzları değil nafileleri dahi noksan yapmadım. İnşallah bu gece dergah-ı iz*zete oruclu giderim." buyurdu.
Muhammed Nasuhi hazretleri vefat ettikleri gun ikindi namazından sonra hizmetinde olan dervişlere;
"Bu gece Cuneyt-i Bağdadi, Abdulkadir-i Geylanı, Molla Hunkar Celaleddın, Maruf-i Kerhı, Seyyid Yahya Şirvan, Sultan Şaban-ı Veli ve Hocam Ali Atvel hazretleri teşrif buyuracaklardır. Onlara hizmette kusur etmeyin.
"İftar vaktinde Derviş İbrahim, Nasuhı hazretlerinin yanından odanın kapısına varıp iki lokma ekmek yedi. Ucuncu lokmayı yerken Nasuhi hazretleri bir defa;
"Hu" diye seslendi.
Derviş İbrahim ekmeği bırakıp iceri girerken tekrar; "Hu" diye Allah Teala'nın ismini zikredip ruhunu teslim etti.
ramazan ayı ile ilgili hikayeler
RAMAZAN KIRKBEŞ
Hoca merhum, koyun imamı iken Ramazan ayı geldiğinde gunleri şaşırmamak icin her gun comleğe bir taş atarmış. Hocanın bir de kucuk kızı varmış. Bu cocuk babasının her gun comleğe taş attığını gorunce, kendisi de tutmuş bir avuc taşı comleğe doldurmuş.
Ramazanın sonuna doğru gelmişler (yirmi - yirmibeşi olduğu sıralarda) cemaat hocaya:
Ramazanın kacı? diye sormuşlar.
Eve kadar gidip - geleyim, size Ramazanın kacı olduğunu soylerim, demiş ve eve gidip taşı saydığında, comlekten tam 115 taş cıkmış. Hoca duşunmuş-taşınmış... «Ramazanın 115'i dese hepten ayıp olacak kırkbeşi» demeye karar vermiş
Cemaatın yanına gelince:
Kacı olmuş hocam? diye sormuşlar. Hoca:
Kırkbeşi, diye cevap verince. Oradakiler:
İnsaf be hoca. Ramazan kırkbeş olur mu? demişler. Hoca:
Siz bana dua edin, yoksa iş comlekten cıkan taşa kalsaydı, Ramazanın 115'i olacaktı, demiş.
MEMNUN OLMASA ON GUN ONCE GELİR Mİ ?
Bir cok Ramazan ayını idrak etmiş bir hanımla beyi konuşuyorlarmış.Bey hanımına:
-Hanım acaba bunca senedir Ramazan-ı Şerifi hic memnun edebildik mi ? diye sormuş.Hanımı :
-Ah bey duşunduğun şeye bak , mubarek hic memnun olmasaydı her sene on gun onceden gelir miydi ? demiş.
COBAN VE AĞAC
Yaşlı coban surusunu otlatmak icin yaylaya cıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak: "Hadi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık". Ve bir elma duşerdi, en guzelinden, en olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı cakısını cıkartarak onu dilimlere ayırır ve kucuk bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kur'an'ını okumaya koyulurdu.
Coban, bu ağacı yirmi yıl kadar once diktiğinde sık sık sular, bunun icin de buyukce bir guğume doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı. Elma ağacının kokleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa surede serpilip meyve vermeye başlamıştı. Coban o zamanlar henuz genc sayıldığından şoyle bir uzandı mı en guzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan gecen bunca yıl icinde beli bukulup boyu kısalmış, ağacınkiyse bir cınar gibi buyuyup goklere yukselmişti. Ama boyu ne olursa olsun, ağac yine de yavrusu değil miydi? Onu bir evlat sevgisiyle okşarken:
"Ver yavrum, derdi, gonder bakalım bu gunku kısmetimi." Ve bir elma duşerdi hic nazlanmadan, yıllar boyu hicbir gun aksamadan.
Koyluler, uzaktan uzağa gozledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı cobanın veli bir zÂt olduğunu soylerlerdi.
Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gun, yine elmasını istedi. Ancak dallar dolu olmasına rağmen nedense bir şey duşmemişti. Sonra bir daha, bir daha tekrarladı isteğini. Beklediği şey bir turlu gelmiyordu. Gozyaşları, yeni doğmuş kuzuların tuylerini andıran beyaz sakalını ıslatırken, ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini.
Yavrusu, meyve verdiği gunden bu yana ilk defa reddediyordu onu. İhtiyar cobanın beli her zamankinden fazla bukulmuş, gucsuz bacakları da vucudunu taşıyamaz olmuştu. Hayvanlarını usulca toplayıp koye doğru yoneldiğinde, aşağıdaki caminin her zamankinden daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden. Yeniden doğmuştu sanki coban. Bir şey hatırlamıştı.
Cocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken :
"Canım" dedi, hıckırıp ağlayarak.
"Benim guzel evladım, mis kokulum. Şu unutkan ihtiyarı uzmeden once neden soylemedin, bu gunun Ramazan'ın ilk gunu olduğunu ?" ramazan ayı ile ilgili hikayeler
Beşikte Oruc
Abdulkadir Geylani Hazretleri, henuz iki-uc aylıkken gorulen kerametlerini annesi soyle anlatır:
"Oğlum henuz birkac aylıktı. Mubarek Ramazan ayı geldi. Birinci gun şafak soktukten guneş batıncaya kadar butun gun hic sut emmedi. İkinci gun de ayni durum tekrar edince anladım ki Abdulkadir oruc tutuyor.
İkinci sene Şaban ayının sonuna doğru hava fazla bulutlu olduğu icin halk Ay'ı goremedi. Ramazanın başlama tarihini tespit edemediler. Abdulkadir'in bu meziyetini bilenler hemen annesinin yanına gidip onun sut emip emmediğini sordular. Gercekten o gun Abdulkadir şafaktan beri sut emmemişti. Daha sonra o gunun ramazanın birinci gunu olduğu anlaşıldı.
Beşikteyken oruc tuttuğunu şu beyit ile dile getirir.
"Başlangıcım şoyleydi, dillerde soylenirdi.
Beşikteyken oructum, bunu herkes bilirdi.
Allah ona ayağını veli kullarımın omuzlarına koy derken sebebi bu olsa gerek ...
RAMAZANA HURMET EDEN MECÛSÎ
Bir Ramazan gunu idi. Musluman mahallesinde oturmakta olan bir mecûsî, (Ateşe tapan) nin cocuğu daha muslumanların ne yaptığını idrak edecek cağa gelmediği icin, oruclu muslumanların arasında ekmek yiyordu. Hemen babası, cocuğun bu halini farketti: «Oğlum Muslumanların arasında yemek yenir mi? Onlar bu gunlerde oruc tutarlar, onlarca bu gunler muhterem gunlerdir.» diyerek azarladı ve cocuğu eve gonderdi.
Her fÂninin başına gelen olum, bir gun onu da alıp goturdu. Olumunden sonra o şehrin dinde ileri gelen zevatından bircoğu, mecûsîyi ruyalarında Cennet-i ÂlÂda gorduler. Halbuki, hayatında ateşe Allah diye ibadet eden bir kimsenin, Cennete girmesi adl-i ilÂhîye mugayirdi.
Mecûsîye: «Nasıl oldu da bu nimete eriştin! Biz seni imansız bilirdik. Hatta olduğun zaman, cenaze namazını bile kılmadık.» dediklerinde O, şu cevabı verdi:
Evet! Doğru soyluyorsunuz. Ben bir mecûsî îdim. Fakat bir gun kucuk oğlum, musluman mahallesinde, onlar oruclu olduğu halde yemek yiyordu. Ben cocuğun onların gozleri onunde ekmek yemesine musaade etmedim. Muslumanların hurmet ettiği bir şeye, ben de hurmet ettiğim icin;
Cenab-ı Allah, benim ruhumu musluman olarak aldı. Olum anında Azrail (a.s.) geldiği zaman, Allah (c.c.) ona emretti. Evvel bana: «Eşhedu enl ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve resuluhu» dedirtti, ondan sonra canımı aldı. O sebepten ben, işte bu gorduğunuz nimete kavuştum, dedi.