Abdurrahman Bin Avf
Abdurrahman Bin Avf Kimdir
Abdurrahman Bin Avf Nedir




Cennetle mujdelenen on sahĂ‚bîden biri.

Abdurrahman bin Avf, ticĂ‚retle meşgul olurdu. Bu sebeple ceşitli yerlere ticĂ‚ret icin giderdi. Şoyle anlatır:
Peygamber efendimize peygamberlik emri bildirilmeden bir yıl once, ticĂ‚ret icin Yemen'e gittiğim zaman, AskelĂ‚n bin AvĂ‚kir-ul-Himyerî'ye misĂ‚fir olmuştum. O zĂ‚t, cok yaşlı idi ve ona her varışımda ona konuk olurdum. O da bana Mekke'den haber sorarak derdi ki:
- İcinizde kendisi hakkında haber ve zikir bulunan zĂ‚t zuhûr etti mi? Dîniniz hakkında size karşı olan bir kimse var mı?
Ben de hep, "hayır, yoktur" derdim.

O'na kitap indirdi
NihĂ‚yet, Resûlullah efendimize peygamberlik bildirilip, İslĂ‚m dînini insanlara gizlice tebliğ etmeye başladığı sene idi. Yemen'e yine gidip aynı zĂ‚ta misĂ‚fir olduğumda bana dedi ki:
- Ben seni ticĂ‚retten daha hayırlı bir mujde ile mujdeleyeyim mi?
- Evet, mujdele.
- Hic şuphesiz, Allah senin kavminden, kendisinden rĂ‚zı olduğu, sectiği bir peygamber gonderdi ve O'na Kitab da indirdi. O, insanları putlara tapmaktan men edecek ve İslĂ‚miyete da'vet edecek. Hakkı buyuracak ve işleyecek, bĂ‚tılı da men ve iptĂ‚l edecektir. O, HĂ‚şimoğullarındandır. Siz O'nun dayılarısınızdır. Donuşunu cabuklaştır! Gidip O'na yardımcı ol! Kendisini tasdîk et ve şu beytleri de Ona gotur!

Yemenli ihtiyĂ‚rın soylediği beytleri ezberleyip, Mekke-i mukerremeye dondum ve Hazret-i Ebû Bekir ile buluştum. Ona, Yemenli ihtiyĂ‚rın soylediklerini haber verdim. Ebû Bekir dedi ki:
- O kimse, Abdullah'ın oğlu Muhammed aleyhisselĂ‚mdır. Allahu teĂ‚lĂ‚, Onu insanlara peygamber olarak gonderdi. Hemen Ona gidip îmĂ‚n et!

Hemen Resûlullahın evine gittim. Resûlullah efendimizin beni gorunce gulumsedi ve sordu: - Arkanda ne haber var, ey Abdurrahman?
- YĂ‚ Muhammed, bu ne demek?
- Bana tevdî edilmek uzere o kimsenin seninle gonderdiğini getir, ver. Hic şuphesiz onu bana gonderen Hımyeroğulları mu'minlerinin ustunlerindendir.

Gercek kardeşlerimdir
Resûlullah efendimizin bu sozlerini işitince hemen Kelime-i şehĂ‚det getirerek Musluman olma şerefine kavuştum ve Yemenli ihtiyĂ‚rın soylediği beytleri okuyarak, onun anlattıklarını anlattım. Bunun uzerine sevgili Peygamberimiz buyurdu ki:
- Zaman zaman oyle mu'minler bulunacak ki, onlar beni gormeden bana inanacak ve beni tasdik edeceklerdir. İşte, bunlar, benim gercek kardeşlerimdir.

Hazret-i Abdurrahman İslĂ‚miyeti kabûl edince diğer Muslumanlar gibi eziyet ve işkencelere mĂ‚ruz kaldı. Boylece vatanını terketmek suretiyle hicrete mecbur oldu. Habeşistan'a hicret eden muslumanlarla beraber bu memlekete gitti. Cok gecmeden Peygamber efendimiz Medine-i munevvereye hicretinden sonra Medîne'ye gelerek Resûlullaha katıldı.

Hazret-i Abdurrahman butun harplerde bulundu. Bedir'de kahramanlıkları cok oldu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri, Bedir muhĂ‚rebesinde şĂ‚hit olduğu bir hĂ‚diseyi şoyle anlatır:
Savaş esnĂ‚sında yanımda ensĂ‚rdan iki genc belirdi. Genclerin gayreti hoşuma gitti. Kendilerine muhabbetle baktım. Genclerden birisi yanıma yaklaşarak dedi ki:
- Biz, islĂ‚m duşmanı Ebû Cehil'i oldurmeye azmettik. Fakat kendisini tanımıyoruz. Onu bize gosterir misin?
- Peki siz bu işi başarabilecek misiniz?
- Resûlullaha ve İslĂ‚m dînine hakĂ‚ret eden kimse sağ olduğu muddetce, bizim sağ kalmamızın bir onemi yoktur. Allaha yemin ederiz ki, onu gorduğumuzde, kanımızın son damlasına kadar, onu oldurmek icin calışacağız.

Hanginiz oldurdu?
Genclerin bu kararlı hĂ‚line gıpta ettim. Bu arada Ebû Cehil karşıdan geciyordu. Genclere dedim ki:
- İşte aradığınız, şu karşıdan gecmekte olan kimsedir.

Ebû Cehil'i goren gencler, Ebû Cehil'in askerlerinin cokluğuna bile bakmadan, kılıclarını cektikleri gibi, uzerine atıldılar. Ebû Cehil'in askerleri hic beklemedikleri boyle bir durum karşısında donakaldılar. Onların şaşkınlıkları gecmeden, gencler, Ebû Cehil'i oldurunceye kadar kılıc darbesine tuttular.

Sonra donup Resûlullahın huzuruna geldiler. Ve hĂ‚diseyi arz ettiler. Peygamber efendimiz cok memnûn olarak, genclere sordu:
- Bunu hanginiz oldurdu?
İkisi de birden dediler ki:
- Ben oldurdum.
Bunun uzerine, genclerin kılıclarını muĂ‚yene ettikten sonra;
- İkiniz oldurmuşsunuz, buyurdu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri, Uhud savaşında yirmi yerinden yaralandı. 12 dişi kırıldı. Peygamber efendimiz, Medîne'de kendisini Saîd bin Rebii hazretleri ile kardeş yaptı. Kardeşi, malına ve servetine onu da ortak yapmak istediğinde şoyle dedi:
- Aziz kardeşim, Allah sana ve coluk cocuğuna bereket ihsĂ‚n etsin, malını coğaltsın! Sen bana carşının yolunu goster, ben orada ticĂ‚ret yapar ihtiyĂ‚clarımı karşılarım.

Bu serveti nasıl kazandın?
Bu sozu Peygamber efendimize bildirilince, cok sevindi. Kendisine hayır duĂ‚ etti. Bu duĂ‚dan sonra yaptığı ticĂ‚ret sebebiyle kısa zamanda cok zengin oldu. Buyururdu ki:
- Taşa uzansam, o taşın altında ya altına veya gumuşe rast gelirdim.

Abdurrahman bin Avf hazretlerine sordular:
- Bu buyuk serveti nasıl kazandın?
- Cok az kĂ‚ra rĂ‚zı oldum. Hicbir muşteriyi boş cevirmedim.

Abdurrahman bin Avf, Resûlullahın sağlığında Allah yolunda cok mal harcadı. Uc kere malının yarısını verdi. Birinci defa 4000 dirhem, ikincide 40.000 dirhem ve ucuncude de 40.000 altın sadaka olarak Allah yolunda dağıttı.

Uhud savaşı esirlerinden 30 tanesini azĂ‚d ettirdi ve her birine 1000 altın dağıttı. Tebuk seferi icin 500 at ve 500 yuklu deve verdi.

Birgun buğday, un ve ceşitli zahire yuklu 700 devesi ile Medîne'ye girdiğinde, Hazret-i ^Aişe, Resûlullah efendimizin;
- Abdurrahman bin Avf, Cennete emekliyerek girer, buyurduğunu bildirince, Abdurrahman bin Avf, develerin hepsini yukleriyle birlikte Allah yolunda dağıtacağını soz verip, onu şĂ‚hit tutmuştur.

Resûlullaha imĂ‚m oldu
Bedir harbinde bulunup da sağ kalanların herbirine, kendi malından 400 dirhem altın para verilmesini vasiyet etti. Vasiyeti hemen yerine getirildi.

Tebuk harbi donuşunde, Peygamber efendimiz gecikince, namaz gecmesin diye, Abdurrahman bin Avf hazretleri imĂ‚m yapıldı. İkinci rek'atte iken Peygamber efendimiz yetişip kendisine uydu. Namazdan sonra;
- Bir peygamber sĂ‚lih bir kimsenin arkasında namaz kılmadıkca rûhu kabzolmaz, buyurdu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri nakleder:
Bir gun Peygamber efendimiz yalnız olarak, yola cıktı. Ben de geriden tĂ‚kip ediyordum. Hurmalık bir yere vardı. Yere kapandı. Secde o kadar uzadı ki, kendi kendime, "Aman yĂ‚ Rabbî, acaba Resûlullaha birşey mi oldu?" diyerek buyuk bir korku ile yanına yaklaştım ve oturdum.

Resûlullah, secdeden başını kaldırıp sordu:
- Sen kimsin?
- Ben Abdurrahman'ım.
- Bir şey mi oldu?
- Hayır yĂ‚ Resûlallah, secdeniz o kadar uzadı ki, size bir hĂ‚l olmasından endişe ettim.
- YĂ‚ Abdurrahman! CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m şunu mujdeledi: "YĂ‚ Resûlallah, kim ki, sana salĂ‚t ve selĂ‚m getirirse, CenĂ‚b-ı Hakkın magfiret ve selĂ‚mına nĂ‚il olur." Ben de bu mujde sebebiyle şukur secdesinde bulundum.

Seni ağlatan nedir
Abdurrahman bin Avf hazretleri, Resûlullahın Ă‚hırete teşrîfinden sonra, Onunla gecirdiği gunleri hatırlıyarak dĂ‚imĂ‚ ağlardı. Onun sohbetlerinden mahrûm olduktan sonra, kendisi icin dunyanın hicbir kıymeti kalmadığını soylerdi.

Nevfel bin İyas hazretleri anlatır:
Abdurrahman bin Avf hazretleri, bizi bir gun evine goturdu. Bize tepsi icinde leziz yemekler ikrĂ‚m etti. Yemeği onumuze koyunca, ağlamaya başladı. O ağlayınca biz de ağlamaya başladık. Fakat nicin ağladığımızı bilmiyorduk. Sordum:
- Ey Abdurrahman, seni bu kadar ağlatan nedir?
- Biz bu kadar ni'metler icerisindeyiz. Resûlullah vefĂ‚t etti. Fakat kendisi ve ehli arpa ekmeğinden bile bir defa olsun doyasıya yemedi. Biz bu yediklerimizin şukrunu nasıl yapacağız? Bunun icin ağlarım.

Abdurrahman bin Avf, Hicretin 6. senesinde, Resûlullah efendimiz tarafından Kelb kabîlesini İslĂ‚ma da'vet etmek icin Dûmet-ul-Cendel'e gonderilen 700 kişilik orduya, kumandan tĂ‚yin edildi. Dûmet-ul-Cendel, Tebuk şehrinin yakınında olup, buyuk bir panayır ve ticĂ‚ret merkezi idi. Resûlullah efendimiz, Abdurrahman bin Avf'ı yanına cağırıp buyurdu ki:
- Hazırlan! Seni bugun veya yarın sabah inşĂ‚allah askerî birliğin başında goreceğim.

Yolculuk elbisem uzerimdedir
Sabah namazını mescidde kıldıktan sonra, Peygamber efendimiz onun Dûmet-ul-Cendel'e hareket etmesini ve oranın halkını İslĂ‚miyete da'vet etmesini emir buyurdu. Dûmet-ul-Cendel'e gidecek ordu, seher vakti Medîne dışındaki Curuf denilen mevkîde toplandı. Peygamber efendimiz, Abdurrahman bin Avf'ın geride kaldığını gorunce buyurdu ki:
- Arkadaşlarından nicin geri kaldın?
- YĂ‚ Resûlallah! En son goruşmemin ve konuşmamın sizinle olmasını istedim. Yolculuk elbisem uzerimdedir.

Abdurrahman bin Avf, başına, siyah pamuklu ve kalın bezden, gelişi guzel bir bez sarmıştı. Peygamber efendimiz, onun sarığını eliyle cozup, sarığın ucunu iki omuzunun ortasından sarkıtarak bağladı ve, "Ey İbni Avf! İşte sarığını boyle sar" buyurdu. Daha sonra eline bir sancak vererek devam etti:
- Ey İbni Avf! Allahu teĂ‚lĂ‚nın adıyla, O'nun yolunda cihĂ‚d et ve Allahı inkĂ‚r edenlerle carpış. Zulum ve taşkınlık yapma. Allahın emri dĂ‚iresinde hareket et. Cocukları oldurme. Eğer o belde ahĂ‚lisi senin da'vetine icĂ‚bet ederlerse, o kabîlenin reîsinin kızıyla evlen.

Abdurrahman bin Avf, emrine verilen 700 kişilik orduyla birlikte hareket ederek, Dûmet-ul-Cendel'e ulaştı. Kelb kabîlesini, tatlı bir uslûbla İslĂ‚ma da'vet etti. Uc gun orada kaldıktan sonra, Kelb kabîlesinin reîsi Esbağ bin Amr ve kavminin buyuk bir kısmı Musluman olup, Hıristiyanlığı terkettiler. Bir kısmı da Hıristiyan olarak kalıp, cizye vermeye rĂ‚zı oldular.

Abdurrahman bin Avf, Musluman olan Esbağ'ın kızı Tumadır ile evlendi. Onunla birlikte Medîne'ye geldi. Tumadır, Abdurrahman bin Avf'ın oğlu Ebû Seleme'nin annesidir. Ebû Seleme ise Medîne'nin yedi buyuk fıkıh Ă‚limlerinden biridir.

Bunları koruyalım
Hazret-i Omer'in halîfeliği zamanında bir ticaret kervanı gelip, gece Medîne'nin dışında kondu. Yorgunluktan hemen uyudular. Halîfe Omer, şehri dolaşırken bunları gordu. Abdurrahman bin Avf'ın evine gelip dedi ki:
- Bu gece bir kervan gelmiş. Hepsi kĂ‚firdir. Fakat bize yabancı olanların, yolcuların; bunları soymasından korkuyorum. Gel, bunları koruyalım.

Sabaha kadar bekleyip, sabah namazında mescide gittiler. İclerinden bir genc uyumamıştı. Arkalarından gitti. Soruşturup, kendilerine bekcilik eden şahsın halîfe Omer olduğunu oğrendi. Gelip arkadaşlarına anlattı. Roma ve İran ordularını perişan eden, binlerce şehir almış olan, adĂ‚leti ile meşhur yuce halîfenin, bu merhamet ve şefkatini gorerek, İslĂ‚miyetin hak din olduğunu anladılar. Hepsi seve seve Musluman oldu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri, fazîlet ve kemĂ‚l sĂ‚hibi bir insandı. Kalbi sadece, Allah korkusu, Resûlune muhabbet, doğruluk, iffet, merhamet ve şefkat ile doluydu. Allah yolunda malını dağıtmaktan zevk alırdı.

EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın en zenginlerinden olduğu hĂ‚lde, mala karşı en ufak bir sevgisi yoktu. Her zaman Ă‚hireti dunyaya tercîh ederdi. En buyuk arzûsu, dînin emirlerine eksiksiz uyabilmekti.

Ayakları acık kalıyordu
Bir gun bir yerde yemek ikrĂ‚m edilmişti. O gun de kendisi oruclu idi. Tam iftĂ‚r edeceği zaman, bir hĂ‚tırasını anlatması istendi. Hemen hĂ‚tırasını anlatmaya başladı:
"Benden cok hayırlı olan Mus'ab bin Umeyr şehîd olduğunda, onu bir kumaş parcası ile kefenledik. Başını orttuğumuz zaman, ayakları acık kalıyor, ayaklarını orttuğumuz zaman başı acık kalıyordu.

Sonra Hazret-i Hamza şehîd oldu. O da benden cok ustundu. Onu da zor şartlar altında defnettik. Onlar benden cok hayırlı olduğu hĂ‚lde, dunyayı bırakıp gittiler. Sonra bize dunya kapısı acıldı. Turlu turlu ni'metlere kavuştuk. Bunların hesĂ‚bını nasıl vereceğiz" deyip ağlamaya başladı.

Oruclu olduğunu unutup, iftĂ‚r yemeğini bile yemedi. Zaten o gunleri hatırlayınca yemek yiyecek hĂ‚li de kalmıyordu.

Halîfe Omer Şam'a gidiyordu. Şam'da tĂ‚'ûn ya'nî vebĂ‚ hastalığı olduğu işitildi. Yanında bulunanların ba'zısı, "Şam'a girmiyelim" dedi. Bir kısmı da dedi ki:
- Allahu teĂ‚lĂ‚nın kaderinden kacmıyalım.
Bunun uzerine Halife de buyurdu ki:
- Allahu teĂ‚lĂ‚nın kaderinden, yine O'nun kaderine kacalım, şehre girmiyelim. Birinizin bir cayırı ile, bir cıplak kayalığı olsa, surusunu hangisine gonderirse, Allahu teĂ‚lĂ‚nın takdîri ile gondermiş olur.

Sonra Abdurrahman bin Avf'ı cağırıp sordu:
- Sen ne dersin?
- Resûlullah efendimizden işittim ki, (VebĂ‚ olan yere girmeyiniz ve vebĂ‚ olan bir yerden başka bir yere gitmeyiniz, oradan kacmayınız) buyurmuştu.

Halife de, "Elhamdulillah, benim sozum hadîs-i şerîfe uygun oldu" deyip Şam'a girmediler.

VebĂ‚lı yerden kacmak
VebĂ‚ bulunan yerden dışarı cıkmanın yasak edilmesine sebep, sağlam olanlar cıkınca, hastalara bakacak kimse kalmaz, helĂ‚k olurlar. VebĂ‚lı yerde kirli hava, herkesin icine yerleşince, kacanlar hastalıktan kurtulamaz ve hastalığı başka yerlere goturmuş, bulaştırmış olurlar. Hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:
(VebĂ‚ hastalığı bulunan yerden kacmak, muharebede kĂ‚fir karşısından kacmak gibi, buyuk gunĂ‚htır.)

Hazret-i Omer vefĂ‚t ederken halîfeliğe aday olarak gosterdiği 6 kişiden biri de Abdurrahman bin Avf'dır. Hazret-i Omer'in defninden sonra, tĂ‚yin edilen bu altı sahĂ‚bî toplandılar. İlk olarak Abdurrahman bin Avf soz alıp şoyle dedi:
- Ey CemĂ‚'at! Bu husûsta hepimizin de goruşleri var. Dinleyiniz, oğrenirsiniz, anlarsınız. Muhakkak ki, hedefe isĂ‚bet eden ok, isĂ‚bet etmeyenden ustundur. Bir yudum yavan fakat soğuk su, hastalığa sebep olan tatlı sudan daha faydalıdır.

Sizler, Muslumanların rehberleri, murĂ‚caat olunan Ă‚limlerisiniz. O hĂ‚lde, aranızda meydana gelecek ihtilĂ‚flarda bıcağın ağzını koreltmeyin. Kılıcları duşmanlarınızdan ayırıp kınlarına sokmayınız. Yoksa duşmanlarınız karşısında tek kalmış, amellerinizi noksanlaştırmış olursunuz.

Fitne ehli
Herkesin muayyen bir eceli, her evin emrine itĂ‚at edilen, yasaklarından cekinilen bir emîri, reisi vardır. Oyleyse aranızdan, işlerinizi gorecek birisini emir tĂ‚yin edin. Boylece maksada erişirsiniz. ŞĂ‚yet, kor fitne, şaşırtan dalĂ‚let olmasaydı niyetlerimiz bildiklerimizden, amellerimiz niyetlerimizden başka olmazdı. ZîrĂ‚ fitne ehli; gozlerinin gormediğini, fitnenin kendilerini, colde şaşkın, nereye gideceğini bilmez bir şekilde bıraktığını soylerler.

Nefslerinize ve fitnecilerin sozlerine uymaktan sakınınız. Sozle olan hîle, kılıcın yarasından daha şiddetlidir. Halîfeliği; musîbet ve felĂ‚ket zamanlarında metĂ‚net ve sabırlı, bu işte muvaffak olacağını umduğunuz, onun sizden, sizin ondan rĂ‚zı olacağınız birisine veriniz. Size nasîhat eder gorunen fesatcılara itĂ‚at etmeyiniz. Size yol gosteren rehbere muhĂ‚lefet etmeyiniz. Soyleyeceklerim bundan ibĂ‚rettir. Allahu teĂ‚lĂ‚dan kendim ve sizin icin magfiret dilerim.

Abdurrahman bin Avf bundan sonra, şu teklifte bulundu:
- İcimizden ucumuz, diğer ucumuz lehine adaylıktan cekilsin.

Abdurrahman bin Avf'ıın bu teklifi hemen kabûl olunarak Zubeyr Ali'ye, TalhĂ‚ Osman'a, Sa'd bin Ebî VakkĂ‚s da Abdurrahman bin Avf'a oylarını verdiler. Arkasından Abdurrahman bin Avf da cekildi ve Hazret-i Osman ile Hazret-i Ali kaldılar. Netîcede Hazret-i Osman'a bîĂ‚t olundu.

Sen emînsin
Hazret-i Abdurrahman yuksek ahlĂ‚k, fazîlet ve kemĂ‚l sahibi, cok iyi ve cok temiz, seciyeli bir insandı. Onun kalbi, Allah korkusu ile Resûl-i ekreme muhabbetle, doğruluk ve iffetle, rahmet ve şefkatle dolu idi. Comertti. Allah yolunda malını dağıtmaktan zevk alırdı. Kalbinde Allah korkusu o kadar yer etmişti ki, kendisi hic bir vakit dunyasını dînine tercih etmemiş, hayatta servet ve mal sahibi olmaya ehemmiyet vermemiş, tam Musluman olarak yaşamayı herşeyin ustunde tutmuştu.

Abdurrahman bin Avf'ı Peygamber efendimiz ve EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın buyukleri methetmişlerdir. Resûlullah efendimiz onun hakkında buyurdu ki:
- Goktekiler ve yerdekiler katında, sen emînsin.

Abdurrahman bin Avf 651 senesinde 75 yaşında vefĂ‚t etti.