Peygamber Ve Kur'an-ı Kerim


Bilindiği gibi Peygamber, Allah ile kullar arasında elcilik yapan kimsedir. Allahû TeÂlÂ'dan vahiy alabilecek bir istidada sahip olduğu gibi tebliğ gorevini yapabilecek bir istidada sahiptir. Butun Peygamberlerin muşterek vasıfları vardır. Bu muşterek vasıflar şunlardır; doğruluk, emÂnet, ismet ve zekÂdır. Peygamber olan kimse mutlaka doğrudur. Yalan soylemez, emindir, kimseye hiyÂnet etmez, gunÂhlardan masumdur. Allah'a isyan etmez, ne Allah'ın ne de başkasının hakkına tecavuz etmez, kufur ve buyuk gunahlardan masum olduğuna dair icmai ummet vardır. Kucuk gunah hususunda ihtilaf bulunsa da Ehli Sunnet Vel Cemaat" in inancına gore hem bisetten once, hem sonra kucuk de olsa gunah işlemez. Zekidir, yani olculu, mantıklı ve ileri goruşludur. Zaten oyle olmayan kimse Peygamberlik gibi yuce bir makama ehil olmaz. Ancak İsmet mustesna, bu sıfatlar Peygamber'e has değildir. Başka insanlar da doğru, emin ve zeki olabilirler. Bu sebeple Peygamber icin has bir alÂmet lÂzımdır ki; sahte olarak Peygamberlik iddiasında bulunan kimseden farklı olsun. Bu has alÂmete "mucize'' denir. Bunun mÂnÂsı Peygamberlik iddiasında bulunan kimsenin doğruluğunu ve Peygamberliğini ispat etmesi icin gosterdiği harikulade şeydir. Mucizeler ceşit ceşittir. Zaman ve zemine gore değişir.
MeselÂ, Allah'û TeÂl Musa Aleyhisselam'a bir asa vermişti, ama bu asa başka asalara benzemez. Taşa vurulduğunda dort yandan su fışkırır, denize vurulduğunda onda geniş caddeler acılır, yere atıldığında da buyuk bir yılana donuşurdu. Isa Aleyhisselam'a da ihya mucizesini vermişti. Hz. İsa'nın zamanında tıp ve tedavi usulu buyuk bir mesafe katetmiştir. Allahû TeÂl İsa'nın nubuvvetini tastik etmek icin bu ihya mucizesini vermiştir. Bu mucize tababet işine benzer, ama onun hududunu aşardı. Değil hasta kimseleri, gozu, kulağı rahatsız olanları tedavi ederek, Allah'ın izniyle olmuşleri ihya edip canlandırırdı. Anadan doğma kor ve sağırları iyileştiriyordu. Bu mucizeden soz edilince, maddenin otesini inanmayan kimse, onu uzak gorur. Ama gormemesi lazımdır. Cunku bu iş, insanı ve kainatı yoktan var eden Allahû TeÂlÂ'ya havale ediyor. Yani onu yapan Allahû TeÂlÂ'dır. Ancak İsa Peygamberin elinde gorunuyor. Allah'da hergun nice insan ve canlı varlık yaratıp can veriyor, goz kulak ve diğer organlarını halk ediyor. Zaten mucizesinin mÂnÂsı, hicbir insanın yapamayacağı şeyleri gostermek demektir. Allahû TeÂl son Peygamber olan Hz. Muhammed (sa.)'e de ceşit ceşit mucize vermiştir. Parmakların arasından suyun fışkırması, az yemeğin coğalması gibi.
Ama şuphe yok ki, Allahû TeÂlÂ'nın Hz. Peygamber'e verdiği en buyuk mucize, Kur'Ânı Kerim'dir. Butun mucizeler tarihe karıştığı halde, Kur'Ânı Kerim mucizesi bakidir ve kıyamete kadar da baki kalacaktır. Kur'Ânı Kerim'in fesahat ve BelÂğati, fesahat ve belÂğatin en son hududunu aşıp, hicbir insanın varamayacağı bir zirvede bulunuyor. Onun ilk muhatabı Araplardır. Arapların o zaman kahir ekseriyeti ummi olduğu icin guzel meziyetlerini ya şiire dokmek veya fesih ve beliğ bir nesre aktarmak suretiyle birbirine devrediyorlardı. Ve bu sebeple fesahat ve belagat alanında cok ilerlemişlerdi ve daha ileriye gitmek icin sık sık musabaka tertip ediliyor, iyi puan alan kimseler odullendiriliyorlardı. Bunun icin şair ve edip olan kimsenin buyuk bir itibarı vardı. Bir şairin, bir sozu icin savaş acılır veya savaşa son verilirdi. İşte boyle bir zamanda Allahû TeÂl Hz. Muhammed'i (sa.) gonderiyor ve kendisine Kur'Ânı Kerim mucizesini veriyor. Kur'Ânı Kerim ise Arapca bir sozdur. Ama yazılmış ve soylenmiş sozlere benzemez ve kıyas da edilemez. Belagat ve fesÂhatiyle boburlenip, O'nu kabul etmeyenlere def atle benzerini getirmek icin meydan okuduğu hÂlde tarih boyunca benzerini getiren olmadı. Kur'Ânı Kerim hem lafzan. hem manen mucizedir. Dost onu cok sevdiği icin taklidini yapmak ister, duşmanda onun davasını iptal etmek icin benzerini getirmeye calışıyor ama hicbir dost veya duşman benzerini getiremedi. Arapca'da mevcut olan en guzel sozler, en cazip kelimeler, kulağa en fazla guzel gelen ibareler, onda toplanmıştır. CÂhiliyette zaman zaman tertip edilen şiir ve nesir musabakasında en yuksek puan alan Muallekatı Seb olmuştur. Onların lafız ve ibareleri cok guzel ve cok akıcı bir usluba sahiptir. Bunun icin altın ile yazılarak arap aleminde cÂhiliyette de en mukaddes sayılan Kabe duvarına asılmıştır. Fakat hem lafzı guzel, hem mÂnÂsı guzel, hidÂyet ve nurla dolu olan Kur'Ânı Kerim nazil olunca bu muallakatın durumu değişiyor, yıldızları sonuyor. Sozlerin lafızları cok guzel, tantanalı da olsa ici boştur, gayesizdir. Kur'Ânı Kerim ise en guzel sozleri, en yuce manaları, en ulvi gayeleri ihtiva etmektedir. Bunun icin Gafir Sûresinin ilk ayetleri nazil olunca Hz. Peygamber Mescid el Haram'da onları okumaya başladı. İslÂmın en buyuk duşmanlarından biri olan Velid B. Muğire oraya yakın yerde bulunduğundan kulak misafiri olup bu ayeti dinliyordu. Peygamber farkına varınca ayeti tekrar etti. BilÂhare Velid mensup olduğu Beni Mahzum cemaatine dedi ki "'Allah'a yemin ederim. Muhammed'den (sa.) oyle bir soz işittim ki, ne insanların sozu, ne de cinlerin sozudur. Cok tatlı ve cok guzeldi. Tavanı meyveli, tabanı verimlidir. O galiptir, mağlup olmaz." Sonra evine dondu. Bu sebeple Kureyşin ileri gelenleri onun hakkında şuplendiler, Velid sapıttı dediler. Bunun uzerine kendisine gidip munÂkaşa yaptılar. MunÂkaşada soyledikleri sozlerden biri şu oldu - Muhammed'in (sa.) deli olduğunu soyluyorsunuz. Deliler gibi sıkışıp boğulacak bir hÂle duştuğunu gordunuz mu? - Hayır, - KÂhindir diyorsun, kehÂnet işleri ile uğraştığını gordunuzmu? - Hayır, - Yalancıdır diyorsunuz, herhangi bir konuda yalanını gordunuz mu? - Hayır, ama nedir? Bu sefer Velid, derin duşunmeye başladı. İcindekini olcup bicti. Sonra duşundu, sonra yuzunu asıp ekşitti. Sonra kibirlendi ve dedi ki "Bu insan sozunden başka bir şey değildir." (Mudessir Suresi 18-25) Dost duşman herkes Kur'Ânı Kerim'in fesahat ve belagatını kabullenip bunun aksine soylemediler. Velid gibi inatcı bir kimse dahi bunu inkÂr edemiyor, cok tatlı, cok guzeldir diyor. Ama İslama girmemek icin mazeret uydurup sihirdir deyip, onu lekelemeye calışıyor. Malûm olduğu uzere Muallakatı Seb'Â'dan birisinin sahibi Lebib'dir. Bunun kızı Kur'Ânı Kerim'i dinleyince Kabe duvarında asılı duran babasının muallakasım bizzat indirip, "Artık senin modan gecmiştir." dedi. Kur'Ânı Kerim"in Allah'ın kelÂmı olduğuna delÂlet eden cok delil vardır. Onlardan birisi şudur Arapcanın bir tek kelimesini dahi bilmeyen yedi sekiz yaşındaki cocuk, kısa bir zaman icerisinde Kur'Ânı Kerim i baştan sona kadar ezberler, bir Arap gibi telÂffuz eder. Turkiye'de Turk cocukları icin bircok Kur'an Kursu vardır. Onlardan onbinlerce hafız yetişiyor. Cocuklar Arapca konuşanlar gibi Kur'Ân-ı Kerim okuyor. Hatta bircokları acılan Kur'Ânı Kerim musabakalarında birincilik kazanıyor. Bu mucize olmazsa ne olabilir?
Acaba İngilizce bilmeyen bir kimse İngilizce olarak yazılmış bir kitabın kac sahifesini ezberleyebilir? Hele İngilizlerin telÂffuz ettiği gibi telÂffuz etmesi mumkun mudur? Kur'Ânı Kerim'in terkibi ve dirayeti o kadar mucizedir ki, beliğ ve fasih insanları dahi şaşkına ceviriliyor. İbare ve cumlelerinde yer almış olan kelimeler, maksudu ifade etmek hususunda tesanut halinde birbirinin yardımına koşar gibidirler. Boyle bir tesanut ve yardımlaşmanın başka bir kelÂmda bulunması mumkun değildir. Buna bir misal verelim. Kur'Ânı Kerim şoyle buyuruyor: "Ve lein messethum nefhatun min azabi rabbike". Bu Ayeti Kerime asi olan kimseleri tehdit edip az bir azapla onlara dokunuşun dahi cok acıklı olduğunu beyÂn ediyor, ona dikkat ederseniz bu cumlede mevcut olan kelimelerin her birisinin bu azlığı ifade ettiğini goreceksiniz. Şoyle ki, "in" kelimesi şek ve azlığı ifade ediyor. "Mes" kelimesi de azıcık dokunmak mÂnÂsmdadır. "Nefhatun" kelimesi masdar li'l merre olduğu icin sigasıyla azlığı ifade ettiği gibi, mÂnÂsı da azlığı ifade ediyor. MÂnÂsı az kokudur. "min" tebiz icindir, yine azlığı ifade ediyor. "Azap" kelimesi "İkap" kelimesine nispetle daha az ve hafiftir. "Rabbike" kelimesi de şefkat ve merhameti ifade ediyor. Sozler/286 Kur'Ânı Kerim manen de mucizedir. Bu manevi icaz uc nevidir. Fikir yonunden mucizedir.
Şoyle ki, Hz. Muhammed (sa.) Arap yarımadasının Mekke Şehrinde dunyaya gelmiştir. Mekke ve cevresinde okur yazar nispeti cok duşuktur, iktisat, sosyal, ekonomi ve idari bilimleri bilen yoktu. Okul ve medrese gibi ilmi muesseseler soz konusu değildi. Bu muhitte bulunan insanlar genellikle bedevi bir hayat yaşıyordu. Butun medeni imkÂnlardan mahrumdu. Boyle bir ortamda dunyaya gelen Hz. Muhammed (sa.) onlardan biriydi. O da onlar gibi ummi idi. Okur yazar değildi. Durum oyle olmakla beraber bu zat, ilahi risalet sayesinde o karanlık cevre ve zamanda ilim ve irfan kapısını actı. Kısa bir zaman icerisinde o bedevi insanları ilim ve irfanla mucehhez kıldı. Ve onlar da beşeriyete hocalık yapmaya başladılar. İslÂm devletini en guzel şekilde idare eden Ebûbekir, Omer, Osman ve Ali gibi zevatı kiram onun actığı medresede yetiştiler. Ebû Hanife, Şafiî, Malik ve Ahmet Bin Hanbel gibi muctehidler. Gazali, Farabi ve İbni Sina gibi mutefekkirler ve dunyaya un salan sayılamayacak kadar alimler; getirdiği Kur'Ânı Kerim ve bıraktığı Hadisi Şerif olmasaydı asla tanınmayacaktı. Bedevi muhitte nazil olan Kur'Ânı Kerim dunya ve ahiret ile ilgili butun konulan icine almıştır. Ama bir kısmını acıkca ifade etmiştir. Bir kısmını da getirdiği genel kaideleriyle gostermiştir. O Allah, Melek, Kitap, Peygamberlik, Ahiret, kaza, kader gibi itikadi, ihlÂs, doğruluk, emÂnet, ahde vefa, tevazu, kanÂat ve iffet gibi ahlÂki; namaz oruc, zekÂt, hac gibi ibadet konularını beyÂn ettiği gibi. alış veriş rehin, icare, mudÂrebe ve şirket gibi muameletın butun nevilerini de beyÂn etmiştir. Bir yazar yazdığı bir makalade şoyle diyor: Kur'Ânı Kerim ahvali şahsiye hakkında yetmiş, ceza hakkında otuz, muhakemat hakkında on uc, devletler hukuku hakkında yirmi beş. ekonomi hakkında on, fert ve devlet ilişkileri hakkında yuz ayet zikretmiştir. Peygamber (sa.)'in hadisleri ise bu konularda coktur, isterseniz, başta Buhari ve Muslim olmak uzere Kutubi Sitte ve diğer hadis kitaplarına bakınız, durumu gorunuz. Bunun icin din ayrı, dunya ayrı demek doğru değildir. O hristiyanlık icin gecerlidir. Ama İslÂm dini hem dunya, hem Âhiret dinidir. Acaba Mekke'de o zaman dunyaya gelen Hz. Peygamber Allah'ın Peygamberi olmazsa, boyle bir şey getirebilirmiydi! Beşerin getirdiği nizam, beşer gibi curumeye mahkumdur. Hz. Muhammed'in (sa.) getirdiği nizam ise ilahidir. Ebedi ve ezeli olan Allah'a dayanır. Daima dinc ve genctir. Gayb yonunden mucizedir.
Kur'Ânı Kerim Hz. Adem, Hz. İdris, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Yakup. Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. İsa ve Hz. Yahya gibi Peygamberlerin davet ve nubuvvetle ilgili hayat ve siretlerini ve bircok tarihi olayları izah etmiştir. Halbuki ne Hz. Peygamber, ne de onun milleti bu gibi zevatların hayat ve yaşayışlarından haberdar değildir. Kur'Ânı Kerim şoyle buyuruyor: "Ne sen, ne senin kavmin bundan evvel bunları bilmezdiniz." Oyle ise ilahi olmasında şuphe yoktur. Tevrat ve İncil bunlardan soz etmişler ise de muharref oldukları icin verdikleri bilginin coğu gercek dışıdır. Bir kısmı nubuvvetle hic bağdaşmaz, Lut Aleyhisselam'ın kızları ile ilgili olan menfur kıssası gibi Bu hikayenin kutsal denilen kitaplarında tuyler urpertici bir uslup ile acıklanması insandan kimsenin havsalasına sığmaz. Ayrıca Tevrat ve İncil Arap aleminde pek bulunmadıkları gibi, lisanları İbrani'ce olduğundan Hz. Muhammed'in (sa.) cevresinde bulunan Araplar muhtevasına vakıf değildirler.
Bunun icin Tevrat ve İncil'den Peygamberlerin hayatlarını anlamak da mumkun değildir. Kur'Ânı Kerim Peygamberlerin hayatı hakkında gecmişe ait gaibten haber verdiği gibi geleceğin gaybından da haber vermiştir. Mesel Rum Sûresinin başında Rum ile Fars arasında vÂki olan savaşa. Rumların birkac sene zarfında muzaffer olacaklarını ve ehli kitap oldukları icin muminlerin de sevineceklerini beyÂn ediyor ve oyle oldu. Soz uzamasın diye bu misÂl ile yetiniyorum. İlmi yonunden Kur'Ânı Kerim mucizedir. Şoyledir Kur'Ânı Kerim kÂinatın sırrını ve mahiyetini bilen Allah'ın kelÂmı olduğundan ilerde ilim ve fen yolu ile cozulecek meselelere ezel gozu ile bakıp gorduğunden onlardan haber verir. İlim onu tasdik ediyor. Bunun icin birkac misÂl verelim. Cenab-ı Allah şoyle buyurur: 1-"Allah Duman halinde bulunan goğe yoneldi." İlim de bu hususta şoyle diyor KÂinat ilk once uzayda bir gaz hÂlinde idi. Sonra kalınlaştırılarak bulut haline dunuşturuldu. 2- "Kimi de saptırmak isterse goğe doğru cıkıyormuş gibi kalbini icice daraltır." Enam/125 Yani uzayda oksijen az olduğu veya bulunmadığı icin oraya doğru giden kimsenin kalbi sıkışıp kalacaktır. Bu ayette atmosferin yuksek tabakasında oksijenin az olduğuna veya olmadığına latif bir işaret. 3- Cenabı Allah şoyle buyuruyor "Her şeyden de cift cift yarattık ki oğut alasınız." Zariyet/49 İlim de diyor ki, her yaratık cifttir. Bitki, hayvan ve insan aleminde ciftler erkek ve dişi şeklindedir. Atom, elektrik ve bulut gibi şeylerde negatif ve pozitif-muspet ve menfi- gorunumundedir. Bu gercek eskiden bilinmediği halde Kur'Ân-ı Kerim gonderildiği bin dortyuz sene evvel bunu acıkca ifade etmiştir.

Alıntıdır.