"Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sozleri, fiilleri, takrirleri ile ahlÂkî ve beşerî vasıflarından oluşan sunnetinin soz veya yazı ile ifade edilmiş şekli. Bu mÂnÂda hadis, sunnet ile eş anlamlıdır,

Hadis kelimesi, "eski"nin zıddı "yeni" anlamına geldiği gibi, soz ve haber anlamlarına da gelir. Bu kelimeden tureyen bazı fiiller ise haber vermek, nakletmek gibi anlamlar ifade eder. Hadis kelimesi, Kur'Ân'da bu anlamları ifade edecek bicimde kullanılmıştır. Sozgelimi, "Demek onlar bu soze (hadis) inanmazlarsa, onların peşinde kendini uzuntuyle helak edeceksin" (el-Kehf, 18/6) Âyetinde "soz" (Kur'Ân); "Musa'nın haberi (hadîsu Musa) sana gelmedi mi?" (TÂhÂ, 20/9) ayetinde "haber" anlamına gelmektedir. "Ve Rabbinin nimetini anlat (fehaddis)" fiili de "anlat, haber ver, tebliğ et" anlamında kullanılmıştır.

Hadis kelimesi zamanla, Hz. Peygamber'den rivayet edilen haberlerin genel adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kelime, bizzat Rasûlullah (s.a.v.) tarafından da, bu anlamda kullanılmıştır. BuhÂrî'de yeralan bir hadîse gore Ebû Hureyre, "YÂ Rasûlullah, kıyamet gunu şefÂatine nail olacak en mutlu insan kimdir?" diye sorar.

Hz. Peygamber şoyle cevap verir: "Senin "hadîse" karşı olan iştiyakını bildiğim icin, bu hadis hakkında herkesten once senin soru soracağını tahmin etmiştim. Kıyamet gunu şefaatime nail olacak en mutlu insan, "La ilahe illallah" diyen kimsedir" (BuhÂrî, ilim; 33).

Hadisin Dindeki Yeri ve Onemi:

Rasûlullah (s.a.v.), Allah'tan aldığı vahyi yalnızca inanlara aktarmakla kalmamış, aynı zamanda onları acıklamış ve kendi hayatında da tatbik ederek muşahhas ornekler hÂline getirmiştir. Bu nedenle O'na "yaşayan Kur'Ân" da denilmiştir. İslÂm bilginleri genellikle, dinî konularla ilgili hÂdislerin Allah tarafından Hz. Peygamber'e vahyedilmiş olduklarını kabul ederler; delil olarak da, "O (Peygamber), kendiliğinden konuşmaz; O'nun sozleri, kendisine inderilmiş -vahiyden başkası değildir" (en-Necm, :3-4) Âyetini ileri surerler. Ayrıca, "Andolsun ki; Allah, mû'minlere buyuk lutufta bulundu. Cunku, daha once apacık bir sapıklık icinde bulunuyorlarken, kendi araladan, onlara kitap ve hikmeti oğreten bir elci gonderdi" (Âlu IrnrÂn, 3/164) Âyetinde sozu edilen "hikmet" kelimesinin, "sunnet" anlamında olduğunu da belirtmişlerdir. Nitekim, Hz. Peygamber ve O'nun ashabından nakledilen bazı haberler de, bu gerceği ortaya koymaktadır.

Rasûlullah'tan (s.a.v.) şoyle rivayet edilmiştir: "Bana kitap (Kur'Ân) ve bir de onunla birlikte, onun gibisi (sunnet) verildi" (Ebû DÂvûd, Sunen, II, 505). Hassan İbn Atiyye, aynı konuda şu acıklamayı yapmıştır: "Cibrîl (a.s.) Rasûlullah (s.a.v.)'e Kur'Ân'ı getirdiği ve oğrettiği gibi, sunneti de oylece getirir ve oğretirdi" (İbn Abdilberr, CÂmiu'l BeyÂni'l-ilm, II, 191).

Yukarıda zikredilen Âyet ve haberlerden de anlaşılacağı gibi, Kur'Ân ve hadîs (daha geniş ifadesiyle sunnet), Allah (c.c.) tarafından Rasûlullah (s.a.v.)'a gonderilmiş birer vahiy olmak bakımından aynıdırlar. Şu kadar var ki; Kur'Ân, hadîsin aksine, anlam ve lÂfız yonunden bir benzerinin meydana getirilmezliği (i'cÂz) ve Levh-i Mahfûz'da yazı ile tesbit edildiği icin, ne Cibrîl (a.s.)'in ve ne de Hz. Peygamber'in, uzerinde hicbir tasarrufları bulunmaması noktasında hadîsten ayrılır. Hadîs ise, lÂfız olarak vahyedilmediği icin, Kur'Ân lÂfzı gibi mu'ciz olmayıp, ifade ettiği anlama bağlı kalmak şartıyla sadece mÂn yonuyle nakledilmesi caizdir.

Hz. Peygamber'den hadîs olarak nakledilen, fakat daha ziyade, O'nun (s.a.v.) sade bir insan sıfatıyla, dinî hicbir ozelliği bulunmayan, gunluk yaşayışıyla ilgili sozlerinin, yukarıda anlatılanların dışında kaldığını soylemek gerekir. O'nun (s.a.v.) bir insan sıfatıyla hata yapabileceğini acıklaması (Muslim, FedÂil, 139-140-141) bunu gosterir. Nitekim bazı ictihadlarında hataya duşmesi, bu konularda herhangi bir vahyin gelmediğini gosterir. Ancak bu hataların da, bazan vahiy yolu ile duzeltildiği unutulmamalıdır.

Vahye dayalı bir fıkıh kaynağı olarak hadis, Kur'Ân karşısındaki durumu ve getirdiği hukumler acısından şu şekillerde bulunur:

1. Bazı hadisler, Kur'Ân'in getirdiği hukumleri teyid ve tekit eder. Ana-babaya itaatsizliği, yalancı şahitliği, cana kıymayı yasaklayan hadisler boyledir.

2. Bir kısmı hadisler, Kur'Ân'ın getirdiği hukumleri acıklar, onları tamamlayıcı bilgiler verir. Kur'Ân'da namaz kılmak, haccetmek, zekÂt vermek... emredilmiş, fakat bunların nasıl olacağı belirtilmemiştir. Bu ibadetlerin nasıl yapılacağını hadislerden oğreniyoruz.

3. Bazı hadisler de, Kur'Ân'ın hic temas etmediği konularda, hukumler koyar. Hadîsin başlı başına mustakil bir teşri' (yasama) kaynağı olduğunu gosteren bu tur hadislere, ehlî merkeplerle yırtıcı kuşların etinin yenmesini haram kılan, diyetlerle ilgili bircok hukmu belirten hadisler... ornek olarak verilebilir.

Buraya kadar anlatılanlar, hadîsin (sunnet) İslÂm dinindeki onemli yerini gozler onune sermektedir. Din acısından, Kur'Ân'dan hemen sonra gelen bir hukum kaynağı olarak hadislere gereken onemin verilerek Hz. Peygamber'in sunnetine uyulması, başta Allah (c.c.) olmak uzere, O'nun Rasulu Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından da cok kesin ifadelerle emredilmiştir. Bu konuda Kur'Ân'da şu ayetlere yer verilmiştir: "Ey Peygamber de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyunuz ki; Allah da sizi sevsin ve gunÂhlarınızı bağışlasın" (Âlu imrÂn, 3/31);