Ey Rab! Sen’in dualara icabet etme mecburiyetin yoktur; ama bizim ona ihtiyacımız hissettiklerimizden de coktur. Butun dileklerimizi kabul buyur ve bunları kabulunu vicdanlarımıza duyur; ac ve yalnızlıkla tir tir titreyen kalblerimizi iman ve itminanla doyur. Ciddî bir yol almış sayılmasak da yıllar var hep yollardayız. Ufkumuz gam ve kederle tulleniyor. Onumuzdeki engebeler beşer takatini aşkın gorunuyor. Ummet-i Muhammed (aleyhissalÂtu ve’t-teslîmÂt) perişan, derbeder ve ızdırap icinde.. Muslumanlık gelenek ve goreneklerin darlığına mahkum.. ibadet u tÂat kultur televvunlu.. duygular, duşunceler fantezilere emanet.. mucadelelerin esası da cıkarlar, menfaatler, ırkî mulÂhazalara dayalı. Olenler bir hic uğruna oluyor, oldurenler işledikleri cinayetleri mucahede sayıyor.
Ey Rab! Elimizden tut, dostlarının yuzune baktığın gibi bize de rahmetinle teveccuhte bulun.. ic dunyamızı varlığının ziyasıyla nurlandır ve bizi Sensizliğin zulmetlerinden, zindanlarından halÂs eyle; halÂs eyle ve eşiğine baş koymuş kapının şu sadık kullarını yalnız bırakma. Sen’den kalblerimize ışık, iradelerimize guc, duşuncelerimize istikamet, niyetlerimize de hulûs istiyoruz. Bizleri ic dunyamızla yeniden inşa ederek ruhlarımıza ahsen-i takvîm sırrını duyur. “N’olur ya Rabbî, n’olur ya Rabbî, neyin noksan olur ya Rabbî.” (M. Lutfî


Biz her şeyimizle Sen’iniz; Sana hamd u senÂda bulunuyorsak, Sen’in lutfettiğin uzuvlarla bunu yapıyoruz; kulluğuna koşuyorsak, boynumuzdaki acz u fakr tasmasının gereğini yerine getiriyoruz. Bunlar Sana gore değil, bizim tutarsızlığımız cercevesinde cırpınışlar.. evet, nerede Sen’in ululuk ve azametin, nerede bizdeki kulluk? Nerede o altından kalkılmaz lutuf ve ihsanlar, nerede bizdeki o kırık kol ve kanatlar?..
Ya Rab! Onumuzdeki şu upuzun hayat yolculuğunda, bizi kendi idrak ve ihsaslarımızın darlığıyla baş başa bırakma; akıllarımızı inhiraf ve surcmelerden, nefislerimizi cismÂnîliğin baskılarından, gonullerimizi de hev ve heveslerin oldurucu oklarından sıyanet eyle. Kapının kullarını; ilimde kibr u gururdan, ibadette riya ve gafletten ve duygularına renk attıran ulfetten koru. Sen’in yolunda yuruyor gibi gorunup Sen’den uzaklaşmak, kurbet atmosferinde ic ice firkat yaşamak, hep rızadan soz edip gazap arkasından koşmak ne acıdır! Sen bizi kazanc yolu sanılan bu tur haybet vadilerinde omur tuketmekten muhafaza buyur.
Rabbimiz! Sen’in bize sahip cıkıp sıyanet etmen, duştuğumuzde tutup kaldırman, kirlenen mÂhiyet-i insaniyemizi sık sık yıkayıp, arındırıp nezdindeki gozu surmeliler arasında kabul buyurman, ZÂt’ın icin bir nakîse sayılmaması yanında bizim icin cok şey ifade etmektedir. Gerci curum curumdur ve ceza ister. Biz de oyle bir curmun prangalı mahkumları sayılabiliriz. Ne var ki Sen, azap edecek pek cok kimse bulabilirsin; fakat biz, affedecek birini asla bulamayız. Ey affı tecziyesinin onunde rahmet tahtının Sultanı! Bizi bir bilinmez ve bulunmaza bırakarak tazib etme. Eğer bir zaman Sen’den kacıp -aslında kacınılmazdan kacmışız- akla-hayale gelmedik levsiyÂta girdi, mÂhiyet deformasyonları yaşadı, haddimizi bilmezlik edip Sana baş kaldırdı, hev u nefislerimize uyup kirlendi ve kendimize kıydı isek -ki bu ahsen-i takvîm dilrubÂları icin bir intihardır- şimdi bin bir caresizlik icinde, ama ihtiyaclarımızın şuurunda olarak, boynumuzda hÂkimiyetinin tasmaları, ayaklarımızda ıztırar prangaları, ellerimiz goğuslerimizde gunahlarımızı itiraf ediyor; bir kez daha kapının kulları olduğumuzu mırıldanıyor, “merhamet” deyip inliyor ve ululuğuna yakışır bir muamele bekliyoruz.
Bizleri bağışla, oyle bir dunyada hayata gozlerimizi actık ve oyle bir Âlemde yaşıyoruz ki, onumuzde tuzak, arkamızda tuzak; uğrayıp gectiğimiz her yerde nefis, şeytan ve aynı takımdan binlerce ifrit ağını germiş av bekliyor; yol boyu yuzlerce fitne ocağı ve isi-dumanı gelip sinelerimize oturuyor. İnayetine ihtiyacımız acık, caresizliğimiz her hÂlimizden belli; bizleri yara-bere almadan hedefe ancak Sen ulaştırabilir ve bugune kadar elli defa catlamış, kırılmış ruh dunyamızı da ancak Sen tamir edebilirsin. İcimizi Sana dokuyor, kusurlarımızı Sana acıyor ve bize yeniden insan olma yollarını gostermeni diliyoruz.
Yeni bir azim ve umitle bir kere daha Sana yoneldik. Başımızı ayaklarımızla buluşturduk ve bir suru beklentiye koyulduk. Arzu ve isteklerimizde bize inkisar yaşatma! Bize sevginden kÂse kÂse şerbetler sun ve gonullerimizi iştiyakınla coştur! Sinelerimize oyle bir aşk u şevk koru sac ki, kalmasın kararımız; başımız kapının mubarek eşiğinde, nabızlarımızda Sen’i duymanın heyecanı, gonullerimizde aşk u vuslat hafakanı, gozlerimiz cağlayıp gitsin ve Âh u efganlarımız gokleri titretsin.
Bundan sonra olsun, artık oturup kalkıp hep Sen’i duşunelim.. her şeyi Sana bağlayıp oyle sevelim.. vuslat hulyalarıyla yaşayıp Sana karşı iştiyakla kopurup duralım. Sen’in icin kıyam edip, Sen’in icin oturalım.. her şeyin cehresinde Sen’i okuyalım; her nesneden Sana ulaştıran yollar bulmaya calışalım.
Bugune kadar başka hulyalar peşinde koşa koşa yorulduk. Sensizlik canımıza tak etti.. meğer, mulÂhazalarda Sen olmayınca en geniş yollar ne kadar da daralıyormuş, şehrahlar nasıl da sevimsiz patikalara donuyormuş...
Sen artık, bize bir kere daha gurbet yaşatma; bizi Sensiz ve ışıksız bırakma! Sen’in yolunda gibiyiz; ama ciddî bir azığımız yok; omur sermayemiz yabancı hulyalar, yalancı ruyalar arkasında heb olup gitti. Huzurundayız; fakat elimiz boş, gonlumuz boş, hasenÂt defterimiz bomboş; ama butun bu boşluklara yetecek sihirli bir iksirimiz var; hakkındaki husnuzannımız.. evet, curmumuz dağlar cesÂmetinde; umitlerimiz ise, ufkun onların uzerine oturduğu her şeyin ustunde.
Yuruyeceğimiz yollarda yuzlerce firavun, yuzlerce nemrut, yuzlerce Ebû Cehil pusu kurmuş bize diş biliyor; varsın bilesin, hepsinin hakkından gelecek Sen varsın ya.! Aczimiz mutlak, fakrımız acık, ihtiyaclarımız sınırsız; ama hicbir endişemiz yok. Zira, istemeden verdiklerine, ettiklerine bakıyor, isteklerimizin verileceğine, ihtiyaclarımızın da giderileceğine gonulden inanıyoruz.
Sen’i bilenlerce Sen, bugune kadar -tabiî ki hikmetinin cercevesinde- her isteyene istediğini verdin ve Sana bel bağlayanları hicbir zaman hayal kırıklığına uğratmadın. Sana doğru bir adım atanı on katı yakınlığınla şereflendirdin. Sana gelirken yolda surcup duşenleri, yolunun delisi sadık bendelerin gibi arındırıp mukÂfatlandırdın. Şimdiye kadar Sana misafir olmuş da ziyafet gormemiş, kapının tokmağına dokunmuş da cevap almamış kimse yoktur.
Muhtaclar ve muztarlar olarak şimdiye kadar bir hayli yol teptik, bir hayli kapı caldık ve nihayet gelip Sen’in inayet arsana cadır kurduk. Sen, ihtiyac nedir bilmediğimiz, ıztırardan anlamadığımız bir Âlemde bize vucut verdin, can verdin, şuur verdin, vicdan verdin. Şimdi giderilmiş olan bu ihtiyaclarımızın farkındayız ve Sen’den bir kere daha gunahlarımıza değil, yuzumuze bakıp “Haydi siz de seckin kullarım arasına girin ve lutuflarımı paylaşın.” diyeceğiniz eşref saatleri bekliyoruz.
Rahmetinin vesÂyetine sığınırken, lutfundan surpriz ihsanlar beklerken, kirlettiğimiz ustumuze-başımıza, gonlumuze-ruhumuza bakmıyor; Sen’in her nasılsa, uzun zaman takılıp yollarda kaldıktan, ya da yolda bulunmanın erkÂnına saygısızlık ettikten sonra, toparlanıp Sana gelen birine gosterdiğin/gostereceğin mukaddes memnuniyet ve munezzeh sevince dayanarak aynı muameleyi bekleme cur’etinde bulunuyoruz.
Bir sure ayrı duştukten sonra donup Sana gelenleri kovmayacağını vadediyorsun -aslında kovduğunu da hic duymadık ya-. Sana yonelenlere hep “gelin, gelin” diyorsun. Ey Rab! Boyle emekleye emekleye surunmeyi de gelme kabul edeceksen, musaade buyur “Biz de geldik” diyelim. Geldik ve Sana, yolların amansızlığını, nefis, şeytan ve hevÂnın imansızlığını, bizim de dermansızlığımızı şikayet ediyoruz. Bilhassa, her zaman hatalara acık duran, mÂsiyetlere meyyal bulunan ve ululuğuna karşı hep saygısız davranan serkeş nefsimizi Sana şikayet ediyoruz. Yığınlar, onun zehirli hanceriyle yaralı ve bitkin, hep onun dumen suyundalar; işleri eğlence ve oyun, hÂlleri gaflet ve dalÂlet, arkasından koşup durdukları şan-şohret, zevk u safa ve rahat, hedefleri de cıkar ve menfaat. Her birini birer olduren virus kabul ettiğimiz bu mikroplar şimdiye kadar nice “serv-i revÂn canları, nice gul yuzlu sultanları”, nice hanları ve hakanları yere serdi ve saltanatlarıyla beraber yerle bir etti.
Sen elimizden tutmazsan, bu mekkÂr, bu gaddar hasımlar karşısında kendi kendimize ayakta duramayız. Aksine maiyyetinde olursak, o zaman da hicbir şeyden korkmayız. Bizleri şeytanın bu kabil ağlarına takılıp helÂk olmaktan, kalbimizi şeytana kaptırmaktan, şeytana kalb kaptıranlarla beraber bulunmaktan muhafaza buyur. Bize yeni bir “ba’su ba’de’l-mevt” lutfeyle; başlarımız onumuzde, boynumuz buruk, gonullerimiz kırık, Sen’den ayrı duşmenin hacÂletiyle iki buklum ama fevkalÂde umitli ve Sen’den eminiz. Bizi bir daha yalnız bırakmamanı diliyoruz. Nedametlerimizi gonul heyecanlarımız ve gozyaşlarımıza emanet ederek bize ruhta, gonulde, sırda diriliş bahşetmeni diliyoruz. Kabul edersen bu Sen’in şanındandır. Reddedersen bu da bizim icin apacık bir husrandır. Şanına duşeni yapman ne hoş.! İstihkakımıza gore muamelen ne acı..!
__________________