RIZKI ARTIRAN VE BEREKETLENDİREN ÂMİLLER NELERDİR?



CelÂl ve ikram sahibi Allah SubhÂnehu ve TeÂlÂ’ya hamd ediyoruz. SalÂt ve selÂm; insanlığın atası ve ilk muallimi Hz. Âdem’den, son Peygamber Hz. Muhammed ve bu ikisi arasında gelmiş gecmiş tum Peygamberlere (aleyhimusselÂm) ve Peygamberimizin Sunnetine kıyamet gunune kadar guzelce ittib edecek olan tum mu’min kardeşlerimizin uzerine olsun. Allah, mu’minlerden ebediyyen razı olsun.

Kısmen de olsa, onemli bir konu uzerinde hasbıhal edeceğiz. Rızık ve rızkı artıran etkenler konusu…

Hayat kimilerine gore, gecim dunyasıdır, kimilerine gore secim dunyasıdır, kimilerine gore ise imtihan sahasıdır. Buna rağmen butun insanlar icin ortak bir payda vardır ki, o da, dunyada yaşarken temel ihtiyaclarını karşılama zorunluluklarıdır. Fakat bunun sınırı ne olmalıdır? Dunyalıklar amac mıdır, arac mıdır? Dunya ve icindeki her şeyin arac olduğunu farz edersek, bu durumda asıl amac nedir? İnsan, ruh ve beden huzurunu nasıl elde edebilir? Gercek huzur nedir? Hakiki kazanc ve menfaat nedir? Bu soruların cevapları ve insanın dunya ve ahirette mutlu olmasını temin edecek kurallar nelerdir? İşte bu turden soruların cevaplarını ortalayarak, rızkın, insan icin hayırlı ve bereketli olması ve hayırlara vesile olması hangi şartlarda mumkun olabileceği sorusunu, Kur’an ve Sunnete arz edeceğiz. Sorumuz şudur; rızkı artıran etkenler var mıdır, varsa nelerdir?

Bazı kimseler ne kadar calışırlarsa calışsınlar ve ne kadar kazanırlarsa kazansınlar “yetmiyor” derler. Bunun nedeni; ya gercekten gelir yuksek olmasına rağmen, o gelir, giderleri karşılamamaktadır yahut da normal şartlarda bir başkasına yeterli olanın birkac katı gider ile gecim sağlanılmakta yani bereketsiz bir durum ortaya cıkmaktadır. MÂddî, manevî, rûhî, psikolojik ve toplumsal acılardan genel bir bakış ile acaba bunun nedenleri nelerdir? Rızkın bereketlenmesi anlamında artışını sağlayan etkenleri dile getirdiğimizde, israf ve bereketsizliğin sebepleri ortaya cıkmış olacaktır. Zenginlik veya fakirlik ustunluk vesilesi değildir. Allah katında ustunluk takv iledir. Ustunluk; isyan etmeden itaat etmek, nankorluk etmeden şukretmek, acele etmeden sabretmek, her konuda Allah’ın irade ve hukmune rıza gosterip teslim olmak, O’na dayanmak, guvenmek ve yalnızca O’na tevekkul etmek demektir. Allah kimini mal cokluğu ile, kimi de fakirlikle imtihan etmeyi irade buyurmuştur. Buna kimse itiraz edemez. Onemli olan; imtihan vasıtası olan malın azlığı cokluğu değildir. Allah’ın kullarının gorevi; her durumda O’na kulluk etmek, O’na hamdederek ve şukrederek bir yaşam surmektir.

Rabbimiz TeÂl şoyle buyurmaktadır:

“Size verdiğimiz guzel rızıktan yeyin ve o hususta haddi aşmayın. Cunku, o takdirde gazabım gelip sizi bulur. Gazabım her kime gelip catarsa, yıkılıp gider.” (TÂ-HÂ: 81)

Nimetler karşısında sadece Allah’a şukretmek gerekir:

“Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz olanlarından yeyin ve yalnızca O’na kulluk ediyorsanız, Allah’a şukredin.” (Bakara: 172)

Rızkı Artıran Etkenler:

1- Allah’a iman uzere ibadet etmek, O’na hamdederek bir yaşam yaşamak:

“Eğer onlar, o yol uzerinde dosdoğru gitselerdi, mutlaka Biz onlara bol su icirir (tukenmez bir rızık ve nimet verir)dik.” (Cinn: 17)

“Biz hangi memlekete bir peygamber gonderdiysek halkını yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka fakirlik, sıkıntı ve hastalığa uğratmışızdır. Sonra bu sıkıntının yerini iyilikle değiştirdik. Nihayet coğaldılar ve: ‘Atalarımıza da darlık ve genişlik dokunmuştur’ dediler. Bunun uzerine Biz de kendileri farkında olmadan onları ansızın (azapla) yakalayıverdik. Eğer o ulkelerin halkı iman edip de sakınmış olsalardı, uzerlerine gokten ve yerden nice bereketler acardık. Fakat onlar (peygamberlerini) yalanladılar. Bunun icin Biz de kazanmakta oldukları yuzunden onları (azapla) yakalayıverdik.” (A’rÂf: 94-96)

“Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbleri katından kendilerine indirileni gereği gibi uygulasalardı, şuphesiz ustlerinden ve ayakları altından (rızıklarını) yerlerdi. İclerinden orta yolu tutan bir zumre varsa da bir coğunun yapmakta oldukları pek kotudur!” (MÂide: 66)

2- Takv sahibi olmak:

“…Kim Allah’tan korkarsa (takv sahibi olursa) ona bir cıkış yolu ihsan eder. Ve ona ummadığı bir yerden rızık verir. Kim Allah’a tevekkul ederse O, kendisine yeter…” (Talak 2, 3)

3- Tevbe ve istiğfar etmek:

Rabbimizin Kelam’ından oğrendiğimize gore, Hz. Nûh, kendi kavmine şoyle demiştir: “Rabbinizden mağfiret dileyin; cunku O, cok mağfiret edicidir, dedim. Boylece O, uzerinize semayı (yağmuru) bol bol salıverir. Mallarla, oğullarla size yardım eder, size bağlar, bahceler verir ve sizin icin nehirler akıtır.” (Nûh: 10-12)

“Ey kavmim, Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra O’na tevbe edin ki, uzerinize gokten bol bol yağmur gondersin. Gucunuze guc katsın. Gunah işleyip durarak yuz cevirmeyin.” (Hûd: 52)

4- Allah’ın nimetleri karşılığında şukretmek:

“Hatırlayın ki Rabbiniz şunu bildirmişti: ‘Andolsun ki şukrederseniz elbette size daha cok veririm. Nankorluk ederseniz hic şuphesiz Benim azabım cok şiddetlidir.” (İbrahim: 7)

“O halde siz Beni anın ki, Ben de sizi anayım. Ve Bana şukredin, nankorluk etmeyin.” (Bakara: 152)

5- Allah’a tevekkul etmek:

Rasûlullah aleyhisselÂm şoyle buyurmuştur: "Eğer siz, hakkıyla Allah'a tevekkul etseydiniz, sa*bahleyin ac gidip, akşamleyin tok olarak (yuvalarına) do*nen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de muhakkak rızıklandırırdı.” (Tirmizî, Zuhd, B: 22, Hadis: 2447)

"Her kim evinden cıktığı zaman:

بِسْمِ اللهِ تَوَكَّلْتُ عَلَى اللهِ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إلاَّ بِاللهِ‘Bismillah, tevekkeltu ala’llÂhi ve l havle ve l kuv*vete illa billÂh’ (Allah'ın adıyla, Allah'a tevekkul ettim, guc ve kuvvet ancak Alİah iledir) derse, kendisine: ‘İhtiyacların goruldu ve vikÂye olundun (korun*dun)’ denilir ve şeytan ondan uzaklaşır.’ ” (Tirmizî, DeavÂt, B: 33, Hadis: 3648)

6- KanaatkÂr olmak:

“Zenginlik mal cokluğuyla değildir; asıl zenginlik gonul zenginliğidir.” (BuhÂrî, RikÂk, 15) “Kanaat tukenmez bir hazinedir.” (Deylem&#238

7- Tutumlu (iktisatlı) olmak:

“İktisatlı olan fakir duşmez.” (Musned-i Ahmed)

8- Savurganlık (israf) yapmamak:

“Elini boynuna bağlanmış yapma (cimri olma). Onu busbutun de acma (israf da etme). Yoksa sonra kınanmış, yaptığına pişman olur kalırsın. Şuphesiz ki Rabbin dilediğinin rızkını genişletir, (dilediğine) daraltır. Şuphesiz ki O, kullarından gercekten haberdardır, cok iyi gorendir.” (İsrÂ: 29, 30)

9- Cimri olmamak, comert olmak, infak etmek:

Kerem ve lutuf sahibi olan Rabbimiz şoyle buyurmuştur:
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size hayasızlığı emreder. Allah ise size kendi katından bir bağışlama ve bir bolluk va'dediyor. Allah ihsanı bol olandır, her şeyi bilendir.” (Bakara: 268)

“De ki: ‘Gercekten Rabbim, rızkı kullarından dilediğine genişletip yayar. Dilediği kimseninkini de daraltır. (Hayır icin) her ne infak ederseniz (harcarsanız) O, bu harcadığınızın yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.’ ” (Sebe: 39)

Bu konuyla alÂkalı olarak, Rasûlullah aleyhisselÂm şoyle buyurmuştur:

“Azîz ve Celîl olan Allah: Ey kulum, sen (fakirlere) infak et ki, Ben de sana nafaka vereyim” buyurmuştur. (BuhÂrî, Tefsîr, 159)

Rasûlullah aleyhisselÂm: “Allah: Ey Âdemoğlu, sen infak et, Ben de sana infak edeyim, buyurdu” demiştir. (BuhÂrî, NafakÂt, İkinci Hadis)

"Kulların sabahladığı her bir gunde muhakkak iki melek iner. Birisi, 'Allah'ım! Malını infak edene halef ver (yerini doldur)' der. Diğeri de: 'Allah'ım! Malını vermeyene telef ver (malını yok et)' der." (BuhÂrî, ZekÂt, 28; Muslim, ZekÂt, 57)

“Cimri ile infak eden comert kimsenin orneği, uzerlerinde memelerinden koprucuk kemiklerine kadar demirden birer cubbeleri bulunan iki kişinin durumu gibidir. Comert kişi infak etmeye davranınca, muhakkak demir cubbe cildi uzerinde t ayak parmaklarını ortecek ve ayak izlerini silecek kadar uzar yahut bollanır. Cimri kişiye gelince, o herhangi bir şey infak etmek isteyince muhakkak demir cubbenin her bir halkası kendi yerine yapışır. Cimri kişi bu dar cubbeyi genişletmeye calışır, fakat o genişlemez.” (BuhÂrî, ZekÂt, 29)

Bu Hadiste, comert ile cimrinin ruh hali en etkili bir tarzda ifade buyrulmaktadır. Comert kimse, ihtiyac sahiplerine, yardıma muhtac olanlara ve sıkıntıdan bunalmışlara yardıma koşma konusunda icinde bir sevinc ve rahatlık hisseder. İnfak etmeye karşı ic aleminde hissettiği bu duygu ve istek oyle gucludur ki, Âdeta bu haz, ayak parmaklarına kadar tum bedenini kaplamıştır. Ondaki bu comertlik; kendisinde bulunan gerek rûhî ve gerekse harici butun kusur, gunah ve ayıplarını orter. Yani comertin cubbesi oyle uzun veya boldur ki ayak izleriyle tabir olunan gunahlarını bile ortmektedir.

Cimri ise, fakirlere ve duşkun insanlara karşı katı kalpli olmasına rağmen, gonlunde fıtrattan gelen bir merhamet duygusu da vardır. Fakat onun cimriliği, fıtrî olan acıma hissine galip gelmektedir. Bunyesinde bu iki zıtlığı barındırdığı icin o, surekli bir ızdırap ve sıkıntı icerisindedir. Bu celişkili ruh hali, kendisini devamlı surette huzursuzluğa iter. Bu ızdırap ve huzursuzluk, cimrilerde bulunan gonul darlığıdır. İcindeki bu darlık kendisine sıkıntı ve uzuntu verir ki, bu ruh hali onu tepeden ayaklarına kadar kuşatmış ve bir cendere icerisine almıştır. Cimri, -fıtrattan gelen duygu ile- bazen fakirlere infak ederek bu cendereden ve gonul azabından kurtulmak ister, ama cimrilik elbisesini cıkarıp atmadığı surece o, bu azaptan asla kurtulamaz. Cunku Hadiste tasvir edilen cimrilik cubbesi onu hayırdan alıkoymakta ve sıkıştırmaktadır.

Cimriliğiyle tanınan bazı kimselerin ‘ayda yılda bir’ tabiriyle, zaman zaman bazı ihtiyac sahiplerine infak etme teşebbusleri de, fıtratlarında bulunan merhamet duygusunun tesiri ile cimrilik hastalığından kaynaklanan gonul darlığının ve rûhî azaptan kurtulma cabalarının bir tezahurudur. Ama cimrilik, boyle kimselerin adeta elbisesi olduğu icin, o elbiseyi cıkarıp atmadığı surece, fıtratında yer alan zayıf ve etkisiz durtuler onun sıkıntısına ilac olamaz.

10- Zayıf ve gucsuz kimselere iyilik etmek:

“Mus’ab şoyle demiştir: Babam Sa’d b. Ebî Vakkas radıyallÂhu anh, diğer sahabiler uzerinde kendisinde (yiğitlik ve zenginlik yonunden) bir ustunluk olduğunu duşunurdu. Bunun uzerine Peygamber aleyhisselÂm şoyle buyurdu: ‘Sizler ancak zayıflarınız(ın duası) sebebiyle yardım ediliyor ve rızıklandırılıyorsunuz.’ ” (BuhÂrî, CihÂd ve’s Siyer, 75)

11- İlim talebelerine infak etmek ve onlara yardımcı olmak:

“Rasûlullah aleyhisselÂm’ın doneminde iki kardeş vardı. Bunlardan birisi (ilim oğrenmek icin) Peygamber aleyhisselÂm’a gelir, diğeri de (her ikisinin gecimini temin etmek icin) calışırdı. Bu iş sahibi olan, (ilim oğrenen) kardeşini Peygambere şikayet etti. Bunun uzerine Peygamber aleyhisselÂm şoyle buyurdu: “Belki de senin rızıklandırılman kardeşin sebebiyledir.” (Tirmizî, Zuhd, 33)

12- Haram lokmadan ve şupheli şeylerden sakınmak:

“Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz olanlarından yeyin ve yalnızca O’na kulluk ediyorsanız, Allah’a şukredin.” (Bakara: 172)

“Allah’ın size verdiği rızıktan helal ve tertemiz olarak yeyin ve siz, iman ettiğiniz Allah’tan korkunuz.” (MÂide: 88)

Peygamberimiz şoyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah'tan korkunuz ve dunyalığı isteme hususunda dikkatli ve guzel davranınız. Her turlu aşırılıktan, ifrat ve tefritten sakınınız. Cunku hicbir kimse, rızkı gecikse bile Allah'ın kendisine takdir ettiği rızkını tamamlamadan olmeyecektir. O halde rızık talebinde Allah'tan korkunuz. Ve dunyalığı isteme hususunda dikkatli ve guzel davranınız, gayrimeşru yollara sapmayın. Helal olan dunyalığı alınız ve haram olanı terkediniz.” (İbni MÂce, TicÂret, 2)

13- Sıla-i rahim yapmak:

Peygamberimiz aleyhisselÂm şoyle buyurdular:
“Kim, rızkının genişletilmesini ve ecelinin (omrunun) uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın .” (BuhÂrî, Edeb, 12)

14- Allah yolunda hicret :

“Kim Allah yolunda hicret ederse yeryuzunde gidecek cok yer de bulur, genişlik de bulur…” (NisÂ: 100)

Sonuc olarak, insanlar, Allah’ın Ayetlerini inkÂr ederek manevî huzurdan mahrum kaldıkları gibi, iman ettikleri halde Allah’ın emrettiği mÂlî ibadetler konusunda cimrilik yapan mu’minler de, imtihanları esnasında bir nev’î sıkıntılı bir yaşam sureceklerdir. Sozun burasında Rabbimizin buyruğuna kulak verelim:

“Muhakkak Ben, tevbe eden, iman eden ve sÂlih amel işleyip hidÂyet uzere olana da cok cok mağfiret ediciyim.” (TÂ-HÂ: 82)

İnsanlar, unutmasınlar ki, Allah’ın Ayetlerinden yuz cevirenler icin dar ve sıkıntılı bir hayat vardır. Rabbimiz şoyle buyurmaktadır:

“Kim de zikrimden yuz cevirirse şuphesiz onun icin dar bir gecim vardır. Ve onu, kıyamet gunu kor olarak haşrederiz.” (Ta-Ha: 124)

Bu Ayetin anlamı, “inkar edenler fakir olacaklardır” anlamında değildir. Bilakis iman etmeyen kimseler, milyoner de olabilir ama onlar vicdan rahatlığı ve ic huzur bakımından surekli sıkıntılıdırlar. Allah’a imandan yoksun olan bir kimsenin manevi aclığını, biriktirdiği milyonlar gideremeyecektir. Cunku o huzuru para ve malda aramış, Allah’ın zikrinden yuz cevirmiştir. Dunyalık kazanma yolunda cabalayıp, Allah’a isyan etmesi, harama ve helale dikkat etmemesi nedeniyle de, hicbir zaman tam anlamıyla huzuru yakalayamaz; icinde surekli bir boşluk, tatmin edilemeyen bir şeyler, cozume kavuşturulamayan bir takım sıkıntılar bulunur. Bu nedenle de maddiyat, manevi ihtiyacları doyuramaz. İnsanın ruhu ac iken, midesinin tok olması bir şey ifade etmez. Kalbi ve kafası ac olduğu halde, her gun etli sutlu yemek kişiye huzur ve mutluluk vermez. İnsanın doyurulması gereken uc bolgesi vardır: Kafa, kalp, mide. Kafa; Allah’ın Ayetleri ile, Kalp; Allah’a iman ile, mide ise; helal ve temiz rızık ile doyurulmalıdır. Bu uc bolgeden birisi ac iken, insan huzura eremez. Boylesi bir durumda ya manevî, ya bedenî ya da rûhî ve psikolojik hastalıklar ortaya cıkacaktır. Butun rahatsızlıkların cozumu; şirk ve kufurden teberri edip Allah’a iman etmek, sadece O’na kul olmak, gecmiş gunahlardan dolayı tevbe ve istiğfara devam etmek, her konuda yalnızca O’na guvenip dayanmak ile gercekleşir.

Rabbimiz, inkar edenler tevbe ederlerse, onların gecmiş tum gunahlarını affedeceğini mujdelemektedir: “KÂfirlere de ki: Eğer (kufurden, şirkten) vazgecerlerse, onlara gecmiş (gunahları) mağfiret olunur. Eğer yine (kufre) donerlerse, kendilerinden oncekilerin sunneti muhakkak devam etmiş olur.” (EnfÂl: 38)

Yusuf Semmak


__________________