Peygamber Efendimizin (asm) mucizelerinin bir turu de duasıyla gercekleşen olağanustu hallerdir. Bu mucizeler hakikî mutevatirdir. Kucuk buyuk pek cok ornekleri vardır. Orneklerin cokluğu bu mucizeleri mutevatir derecesine cıkarmıştır. Belki tevature yakın meşhur olmuşlardır. Bir kısmını oyle imamlar nakletmiştir ki, “meşhur mutevatir” gibi kesinlik ifade eder. Biz şu pek cok misallerinden, tevature yakın ve meşhur bazı misalleri burada nakledeceğiz.



Yağmur Duaları

Allah Resulu’nun (asm) yaptığı yağmur dualarının kabul edilmesi cok defalar tekrarlanan hadiselerdendir. Başta İmam-ı Buharî ve İmam-ı Muslim gibi hadis imamları bu vakıalardan cok nakletmişlerdir. Hatta bazen, minber-i şerif ustunde yağmur duası icin elini kaldırıp dua etmiş, daha elini indirmeden yağmur yağmıştır.[1]

Su ile ilgili mucizeleri naklederken de bahsettiğimiz gibi, bir iki defa ordu susuz kaldığı vakit Efendimizin (asm) duasıyla bulut geliyordu, yağmur veriyordu.[2]Hatta Allah Resulu’ne (asm) peygamberlik vazifesi verilmeden evvel, cocukluk devresinde dedesi Abdulmuttalib, Peygamberimizin (asm) mubarek yuzuyle yağmur duasına giderdi. Onun yuzu hurmetine yağmur gelirdi ki, o hĂ‚dise Abdulmuttalib’in bir şiiriyle meşhur olmuştur.[3]

Hem, Efendimizin (asm) vefatından sonra, Hazret-i Omer (ra), yağmur duasına cıkacağı vakit, Peygamberimizin (asm) Amcası Hazret-i Abbas’ı da goturerek: “YĂ‚ Rab, bu Senin habibinin amcasıdır. Onun yuzu hurmetine yağmur ver.” diye vesile yaparak dua edermiş. Bu duanın hurmetine Cenab-ı Hakk yağmur gonderirmiş.[4]

Hem İmam-ı Buharî ve İmam-ı Muslim haber veriyorlar ki: Efendimizden (asm) yağmur icin dua talep edildi. Efendimiz de (asm) dua etti. Yağmur oyle geldi ki, mecbur oldular: “Aman dua et, kesilsin.” demek zorunda kaldılar. Sonra Efendimiz (asm) dua etti, birden kesildi.[5]



İki Omer’den Birisi

Tevature yakın meşhurdur ki, Allah Resulu (asm), sahabe ve imana gelenler daha kırka ulaşmadan once ve gizli ibadet etmekte iken, dua etti: “Allah’ım, İslĂ‚miyeti Omer ibni’l-HattĂ‚b veya Amr ibni’l-HişĂ‚m (Ebû Cehil) ile aziz eyle.” Bu duadan bir iki gun sonra, Hazret-i Omer ibnu’l-Hattab imana geldi ve İslĂ‚miyeti ilĂ‚n ve aziz etmeye vesile oldu, “Faruk” unvanını aldı.[6]



Bazı Sahabelere Bereket İcin Yapılan Duaların Kabul Olması

Efendimiz (asm), bazı guzide sahabelerine, ayrı ayrı maksatlar icin dua etmiştir. Bu duaları oyle parlak bir surette kabul olmuş ki, o dualarının kerameti, mucize derecesine cıkmıştır.



Hazreti İbni Abbas’a Yapılan Dua

Başta Buharî ve Muslim haber veriyorlar ki: İbni Abbas’a şoyle dua etmiş:

“Allah’ım! Onu dinde fakîh kıl ve ona tefsir ilmini oğret.”[7]

Efendimizin (asm) bu duası oyle makbul olmuş ki, İbni Abbas “Tercumanu’l-Kur’Ă‚n” yani Kur’an’ın tercumanı unvanını ve “allĂ‚me-i ummet” yani ummetin Ă‚limi yuksek rutbesini kazanmıştır.[8]Hatta daha cocuk sayılacak yaşlarda iken, Hazret-i Omer (ra) onu Ă‚limler ve yuksek rutbeli sahabelerin meclisine alıyordu.[9]



Hazreti Enes’e Yapılan Dua

Başta İmam-ı Buharî ve diğer sahih hadis kitaplarından naklediliyor ki:

Enes’in annesi, Allah Resulu’ne (asm) rica etmiş ki,

“Senin hizmetcin olan Enes’in evlĂ‚t ve malı hakkında bereketle dua et.”Efendimiz de (asm) Hazreti Enes’e

“Allah’ım! Onun malını ve evlĂ‚dını coğalt. Ve ona ihsan ettiğin nimetlere bereket ver.”

diye dua etmiştir. Bu duanın uzerine, Hazret-i Enes, omrunun sonuna doğru yemin ederek ilan etmiş ki:

“Ben kendi elimle yuz evlĂ‚dımı defnetmişim. Benim malım ve servetim itibarıyla da, hicbirisi benim gibi mesut yaşamamış. Benim malımı goruyorsunuz ki pek coktur. Bunlar butun Peygamberimizin (asm) duasının bereketindendir.”[10]



Duasıyla Berekete Mazhar Olan Bazı Sahabeler

Başta İmam-ı Beyhakî gibi hadîs Ă‚limleri haber veriyorlar ki: Cennetle mujdelenen on sahabeden birisi olan Abdurrahman bin Avf’a, Peygamber Efendimiz (asm) malının bereketlenmesi icin dua etmiş. O duanın bereketiyle o kadar servet kazanmış ki, bir defa yedi yuz deveyi yukleriyle beraber Allah yolunda sadaka vermiştir. İşte, Efendimizin (asm) duasının bereketine bakınız ve “BĂ‚rekallĂ‚h” deyiniz.[11]

İmam-ı Buharî başta olmak uzere pek cok rĂ‚viler naklediyorlar ki: Allah Resulu (asm), Urve İbn-i Ebî Ca’de’ye, ticarette kĂ‚r ve kazanc icin bereketle dua etmiş. Urve diyor ki: “Ben bazı Kûfe carşısında duruyordum. Bir gunde kırk bin kazanıyordum, sonra evime donuyordum.” İmam-ı Buharî der ki: “Toprağı da eline alsa onda bir kazanc bulurdu.”[12]

Hem Abdullah ibni Cafer’e malının coğalması ve bereketlenmesi icin dua etmiş.[13] Hazret-i Abdullah ibni Cafer o derece servet kazanmış ki, o asırda meşhur olmuş. Peygamberimizin (asm) bereket duasının hurmetine kendisine verilen mal ile şohret bulduğu gibi, comertliği ile de şohret salmıştır.[14]

Bu şekilde bereket duası ile meydana gelen mucizelerle ilgili cok misaller vardır. Numune icin bu dort misali vermekle yetiniyoruz.

* * *

Duasına Mazhar Olan Bazı Sahabeler

Başta İmam-ı Tirmizî haber veriyor ki: Sa’d ibni Ebî Vakkas icin Allah Resulu (asm) “Allah’ım, onun duasını kabul eyle.”[15]diye dua etmiş. O asırda Sa’d’ın bedduasından herkes korkuyordu. Duasının kabulu de şohret buldu.[16]

Hem meşhur Ebu KatĂ‚de’ye “Allah onun yuzunu ak etsin. Allah’ım, onun tenini ve sacını mubarek kıl.” diye, genc kalmasına dua etmiş. Ebu KatĂ‚de yetmiş yaşında vefat ettiği vakit, on beş yaşında bir genc gibi olduğu, sahih kaynaklarda şohret bulmuş.[17]

Hem unlu şair NĂ‚biğa’nın meşhur hadisesidir ki, Allah Resulu’nun (asm) yanında bir şiirini okumuş. Şiirinde “Şerefimiz goğe cıktı; biz daha ustune cıkmak istiyoruz.” deyince, Allah Resulu (asm) latife şeklinde ona sordu: “Gokten obur tarafa nereyi istiyorsun ki, şiirinde orayı niyet ediyorsun?” NĂ‚biğa dedi: “Goklerin fevkinde Cennete gitmek istiyoruz.” Sonra bir manidar şiirini daha okudu. Allah Resulu (asm) ona“Senin ağzın bozulmasın.” diye dua etti. İşte, o Peygamber (asm) duasının bereketiyle, o NĂ‚biğa, yuz yirmi yaşına geldiği zaman bile bir dişi noksan olmadı. Hatta bazı bir dişi duştuğu vakit, yerine hemen yenisi cıkıyordu.[18]

Hem, sahih kaynaklardan nakledilir ki, İmam-ı Ali (ra) icin “YĂ‚ Rab, soğuk ve sıcağın zahmetini ona gosterme.” diye dua etmiş. İşte şu dua bereketiyle, İmam-ı Ali (ra) kışın yaz elbisesi giyerdi, yazın da kış elbisesi giyerdi. Derdi ki: “O duanın bereketiyle hicbir soğuk ve sıcağın zahmetini cekmiyorum.”[19]

Hem Hazreti Fatıma (r.anha) icin “Aclık elemini ona verme.” diye dua etmiş. Hazreti Fatıma (r.anha) der ki: “O duadan sonra aclık elemini gormedim.”[20]

Hem Tufeyl ibni Amr, Allah Resulu’nden (asm) bir mucize istedi ki, goturup kavmine gostersin. Allah Resulu (asm) ona “Allahım, onu nurlandır.” diye dua etmiş. Duadan sonra iki gozu ortasında bir nur belirmiş. Sonra da o nur değneğinin ucuna gecmiş. Bu nurla“zinnur” yani “nur sahibi” diye meşhur olmuştur.[21]

Hem Ebu Hureyre, Allah Resulu’ne (asm) “Bende unutkanlık hastalığı var.” diye şikĂ‚yette bulunmuş. Allah Resulu (asm) ona mendil şeklinde bir şey acmasını soylemiş. Sonra, mubarek avucuyla gaybdan bir şey alır gibi yapıp sonra onun mendilinin icine boşaltmış. İki uc defa oyle yaptıktan sonra Ebu Hureyre’ye “Şimdi mendili topla.” demiş. O da toplamış. Peygamberimizin (asm) bu manevi duasının sırrıyla, Ebu Hureyre “Ondan sonra hicbir şey unutmadım.” diye yemin ederek bize haber vermektedir.[22]

İşte bu hadiseler, meşhurdur, doğrulukları konusunda şuphe bulunmamaktadır.



Bedduasına Mazhar Olanlar

Allah Resulu’nun (asm) bedduasına mazhar olmuş birkac hadiseyi beyan edeceğiz.

Birincisi:Perviz denilen Fars Padişahı, Peygamber Efendimizin (asm) İslamı tebliğ icin ona yolladığı mektubunu yırtmış. Bu hadise Allah Resulu’ne (asm) haber verilince“YĂ‚ Rab! Nasıl mektubumu paraladıysa; sen de onu ve onun mulkunu parca parca et.” diye beddua etmiş.[23]İşte şu bedduanın tesiriyledir ki, o KisrĂ‚ Perviz’in oğlu Şirviye, hancerle babasını oldurdu.[24]Sa’d ibni Ebî Vakkas da saltanatını parca parca etti. SĂ‚sĂ‚niye devletinin hicbir yerde bir izi kalmadı. Fakat Kayser ve sair devlet buyukleri, Peygamberimizin (asm) mektubuna hurmet ettikleri icin, mahvolmadılar.

İkincisi:Tevature yakın meşhurdur ve Kur’Ă‚n ayeti işaret ediyor ki: İslĂ‚mın ilk yıllarında, Allah Resulu (asm) Mescid-i HarĂ‚mda namaz kılarken, Kureyşin ileri gelenleri toplandılar, ona karşı gayet kotu bir muamelede bulundular. O da, o vakit onlara beddua etti. İbni Mesud der ki: “Ben yemin ederim, o kotu muameleyi yapan ve onun bedduasına mazhar olanların hepsinin, Bedir Savaşı’nda birer birer cesetlerini gordum.” [25]

Ucuncusu:Mudariyye isminde Arabistan’ın buyuk bir kabilesi, Hazreti Peygamber’i (asm) yalanladıkları icin, onlara kıtlık icin beddua etti. Yağmur kesildi, kıtlık başladı. Sonra Mudariyye kavminden olan Kureyş kabilesi, Allah Resulu’ne (asm) ricada bulundular. Dua etti, yağmur geldi, kıtlık kalktı. Bu hadise tevatur derecesinde meşhurdur.[26]

Dorduncusu:Uteybe bin Ebî Leheb hakkında şoyle beddua etti: “YĂ‚ Rab! Ona bir itini musallat et.” Sonra, Uteybe sefere giderken, bir arslan gelip, kàfile icinde onu arayıp bulmuş, parcalamış. Şu hadise meşhurdur; hadîs imamları nakil ve tashih etmişler.[27]

Beşincisi:Muhallim ibni CessĂ‚me, Âmir ibni Azbat isimli sahabeyi işkenceyle katletmişti. Halbuki, Âmir’i, Allah Resulu (asm), onu cihad ve harp icin kumandan tayin edip bir bolukle gondermişti. Muhallim de beraberdi. Bu oldurme hadisesinin haberi Resulullah’a (asm) ulaştığı zaman hiddet etmiş ve “Allah’ım, Muhallim’i affetme!..” diye beddua buyurmuştur. Bu bedduadan yedi gun sonra o Muhallim oldu. Kabre koydular, kabir dışarıya attı. Kac defa koydularsa yer kabul etmedi. Sonra mecbur oldular; iki taş ortasında sağlam bir duvar yapıp, onun altına gomduler.[28]

Altıncısı:Resulullah (asm) bir adamın sol eliyle yemek yediğini goruyordu. Ona “Sağ elinle ye.” dedi, o adam da yapabildiği halde, lakayt bir tavırla “Sağ elimle yapamıyorum.” diye cevap verdi. Allah Resulu (asm) de ona hem lakaytlığının hem de yalan soylemesinin cezası olarak “Kaldıramayacaksın!..” dedi. İşte ondan sonra o adam sağ elini bir daha hic kaldıramadı.[29]



Peygamberimizin Duası ve Dokunmasıyla Gercekleşen Olağanustu Hadiseler

Allah Resulu’nun (asm) hem duası, hem de temasıyla gercekleşen pek cok harika hadiseden, sahih kaynaklarda gecen birkacını nakledeceğiz:

Birincisi:Allah’ın kılıncı lakaplı Hazret-i HĂ‚lid ibni Velid’e birkac sac telini verip, Allah’ın yardımına mazhar olması icin dua etmiş. Hazret-i HĂ‚lid, o sacları sarığının icinde muhafaza etmiş. İşte o sac ve duanın bereketi hurmetine, girdiği her savaşta Allah’ın yardımıyla muzaffer olmuştur.[30]

İkincisi:SelmĂ‚n-ı Farisî, Musluman olmadan once Yahudilerin kolesiymiş. Onun sahipleri, hurriyetine kavuşması icin cok şeyler istediler. “Uc yuz hurma fidanını dikip meyve verdikten sonra, kırk okka[31]altın vermekle serbest bırakırız.”dediler. Allah Resulu’ne (asm) gelip durumunu anlattı. Allah Resulu (asm), kendi eliyle, Medine civarında uc yuz hurma fidanı dikti. Yalnız bir tanesini başkası dikti. O sene zarfında, Allah Resulu’nun (asm) diktiği butun fidanlar meyve verdi. Sadece başkasının diktiği meyve vermedi. Allah Resulu (asm) onu cıkarıp yeniden dikti. O da meyve verdi.

Hem toplamda tavuk yumurtası kadar bir altına, ağzının mubarek suyunu ona surerek dua etti ve sonra da SelmĂ‚n’a verdi. Dedi: “Git bunu, sahibin olan Yahudilere ver.” SelmĂ‚n-ı Farisî gidip o altından kırk okka onlara verdi. O tavuk yumurtası kadar olan altın, eskisi gibi elinde kalmaya devam etti. Şu hadise, Hazret-i SelmĂ‚n-ı Farisi’nin hayatının en onemli bir hĂ‚disesidir; guvenilir ve vesikalarıyla eserler yazan imamlar haber vermişlerdir.[32]

Ucuncusu:Ummu MĂ‚lik isminde bir sahabe, Allah Resulu’ne (asm) “ukke” denilen kucuk bir yağ tulumu icerisinde yağ hediye ederdi. Bir defasında Allah Resulu (asm) ukkeye dua ederek onu o sahabeye geri vermiş ve demiş ki:“Onu boşaltıp sıkmayınız.” Ummu MĂ‚lik ukkeyi almış. Ne vakit evlĂ‚tları yağ isterlerse, o duanın bereketiyle, ukkede yağ bulurlardı. Hayli zaman devam etti. Sonra sıktılar, bereket kesildi.[33]



Peygamberimizin Duası ve Dokunmasıyla Tatlılaşan ve Guzel Kokular Veren Sular

Peygamber Efendimizin (asm) duasıyla ve dokunmasıyla suların tatlılaşması ve guzel koku vermesinin de cok ornekleri vardır. Bazılarını nakledeceğiz:

Birincisi:İmam-ı Beyhakî başta olmak uzere hadis alimleri haber veriyorlar ki: Bi’r-i KubĂ‚ denilen kuyunun suyu bazen kesiliyordu, yani bitiyordu. Allah Resulu (asm) abdest suyunu icine koyup dua ettikten sonra, coğalmaya başladı ve oylece devam etti, bir daha hic kesilmedi.[34]

İkincisi:Başta Ebu Nuaym DelĂ‚il-i Nubuvvet isimli eserinde olmak uzere diğer hadis alimleri de eserlerinde haber veriyorlar ki: Hazreti Enes’in evindeki kuyuya, Allah Resulu (asm), mubarek ağzının suyunu icine atıp dua etmiş; Medine-i Munevvere’deki en tatlı su o olmuş.[35]

Ucuncusu:İbni MĂ‚ce haber veriyor ki: Zemzem suyundan bir kova su, Allah Resulu’ne (asm) getirdiler. Bir parca ağzına aldı, kovaya boşalttı. Kova misk gibi koku verdi.[36]

Dorduncusu:İmam-ı Ahmed ibni Hanbel haber veriyor ki: Bir kuyudan bir kova su cıkardılar. Allah Resulu (asm), icine mubarek ağzının suyunu akıtıp kuyuya boşalttıktan sonra, kuyu misk gibi koku vermeye başladı.[37]

Beşincisi:Başta İmam-ı Muslim gibi Allah’ın veli kullarından ve Endulus’lu İslam alimi Hammad ibni Seleme haber veriyor ki: Allah Resulu (asm), deriden bir su kabını doldurup ağzına uflemiş, dua etmiş. Daha sonra o su kabının ağzını bağlayıp bazı sahabelerine verdi. “Ağzını acmayınız; yalnız abdest aldığınız vakit acınız!..” demiş. Gitmişler, abdest almak vaktinde ağzını acmışlar. İcerisinde hĂ‚lis bir sut, ağzında da kaymak yağ olduğunu gormuşler.[38]

İşte burada naklettiğimiz beş orneği, meşhur ve muhim imamlar nakletmişlerdir. Bunlar ve burada nakledilmeyenlerle beraber mĂ‚nevî tevatur gibi, bu tarz mucizelerin doğruluğunun kesinliğini bize ispat ediyorlar.



Peygamberimizin Duası ve Dokunmasıyla Sutu Artan Hayvanlar

Allah Resulu’nun (asm) mesh etmesi ve duasıyla, sutsuz ve kısır kecilerin, sutlerinin artmasıyla ilgili ornekler coktur. Biz, yalnız meşhur ve sahih kaynaklarda gecen birkac orneği nakledeceğiz:

Birincisi:Guvenilir siyer kaynaklarında nakledilir ki: Allah Resulu (asm), Hazreti Ebu Bekir (ra) ile beraber hicret ederken, asıl ismi Âtiket bint-i HĂ‚lidi’l-HuzĂ‚î olan Ummu MĂ‚bed’in evine gelmişler. Gayet zayıf, sutsuz, kısır bir keci orada vardı. Allah Resulu (asm), Ummu MĂ‚bed’e “Bunda sut yok mudur?” diye sordu. Ummu MĂ‚bed dedi ki: “Bunun vucudunda kan yoktur; nereden sut verecek?” Allah Resulu (asm) gidip o kecinin beline elini surmuş, memesini de mesh etmiş ve dua etmiş. Sonra demiş: “Kap getiriniz, sağınız.” Sağdılar, cıkan sutten Allah Resulu (asm) ve Hazreti Ebu Bekir (ra) ictikten sonra, o evdekilerin hepsi doyuncaya kadar ictiler. O keci bu mucizeden sonra kuvvetlenmiş, oyle de mubarek kalmıştır.[39]

İkincisi:ŞĂ‚t-ı İbni Mesud’un başından gecen meşhur hadisedir. İbni Mesud, Musluman olmadan once cobanlık yapıyordu. Allah Resulu (asm), Hazreti Ebu Bekir (ra) ile beraber, İbni Mesud’un kecileriyle bulunduğu yere gitmişler. Allah Resulu (asm), İbni Mesud’dan sut istemiş. O da“Keciler benim değil, başkasının malıdırlar.” diye cevap vermiş. Allah Resulu (asm) ona bu sozunun uzerine “Kısır, sutsuz bir keci bana getir.” demiş. O da iki senedir teke gormemiş yani ciftleştirilmemiş bir keci getirdi. Allah Resulu (asm) eliyle onun memesini mesh edip, dua etmiş. Sonra sağmışlar, halis bir sut almışlar, icmişler. İbni Mesud bu mucizeyi gordukten sonra iman etmiş.[40]

Ucuncusu:Allah Resulu’nun (asm) sut annesi olan Halime’nin başından gecen bir hadisedir. O’nun kabilesinde kıtlık olmuştu. Hayvanları zayıf ve sutsuz oluyorlardı. Ve tok oluncaya kadar yemiyorlardı. Allah Resulu (asm) oraya, sut annesinin yanına gonderildiği zaman, onun bereketiyle, Halime’nin kecileri, akşamları dondukleri zaman, başkalarının hayvanlarının zıddına olarak, hem tok, hem de memeleri dolu olarak geliyorlardı.[41]

İşte bunun gibi, siyer kitaplarında anlatılan daha pek cok ornekler vardır. Fakat bu verdiğimiz ornekler asıl maksada kĂ‚fidir.



Peygamberimizin Duası ve Dokunmasıyla Değişen Simalar

Resulullah’ın (asm) mubarek eliyle bazı şahısların başını ve yuzunu mesh etmesi ve dua etmesinden sonra gorulen harikulade hadiselerden birkacını burada nakledeceğiz.

Birincisi:Omer ibni Sa’d’ın başına elini surmuş, dua etmiş. O duanın bereketiyle, seksen yaşında vefat ettiği zaman bile başında beyaz sac yoktu.[42]

İkincisi:Kays ibni Zeyd’in başına elini koyup, mesh edip dua etmiş. O duanın bereketiyle, yuz yaşına girdiği vakit, butun başındaki sacları beyazladığı halde Allah Resulu’nun (asm) elini koyduğu yer siyah olarak kalmıştı.[43]

Ucuncusu:Abdurrahman ibni Zeyd ibni’l-Hattab, hem kısa boylu hem de simaca cirkindi. Allah Resulu (asm) eliyle başını mesh edip dua etmiş. O duanın bereketiyle, hem boyca en uzun, hem de simaca en guzel bir surete kavuşmuştur.[44]

Dorduncusu:Âiz ibni Amr’ın, Huneyn Savaşı’nda yuzu yaralanmıştı. Allah Resulu (asm), eliyle yuzundeki kanı silmiş. Allah Resulu’nun (asm) elinin temas ettiği yer, parlak bir nuraniyet vermiş ki, bu nuru oyle parlıyormuş ki, hadis alimleri bu hadiseyi naklederken bu nuru “doru atın alnındaki beyaz” şeklinde tavsif etmişlerdir.[45]

Beşincisi:KatĂ‚de İbni SelmĂ‚n’ın yuzune elini surmuş, dua etmiş. KatĂ‚de’nin yuzu ayna gibi parlamaya başlamıştır.[46]

Altıncısı:Muminlerin annesi Ummu Seleme’nin kızı ve Allah Resulu’nun de (asm) uvey kızı olan Zeyneb’in kucukluğunde, Allah Resulu (asm) onun yuzune abdest suyu atıp şaka yapmış. O suyun temasından sonra, Zeyneb’in siması emsalsiz bir guzelliğe kavuşmuş.[47]

* * *

Bu bolumde naklettiğimiz bu mucizeler gibi daha cok misaller vardır. Hadis alimleri bu hadisleri nakletmişlerdir. Bu haberlerin her birini ahadi yani tek kanaldan bize ulaşmış gibi veya kaynağını zayıf farz etsek bile, yine tamamı bir araya geldiğinde mĂ‚nevî bir tevatur hukmunu alır ve mutlak doğru olarak kabul edilir. Cunku bir hĂ‚dise farklı kişilerden bazı detaylarda farklılık olarak nakledilse bile neticede o hadisenin doğruluğunda şuphe olmaz. Aynı hadisenin nakledilmesi, o hadisenin kesin olarak meydana geldiğini ispat eder.

MeselĂ‚, bir gurultu işitilse ve bunun uzerine bazıları deseler ki, “FilĂ‚nın evi yıkıldı.” Diğer bazıları da, “Başka ev yıkıldı” dese ve daha başkası da, başka bir evi soylese... Her biri detaylarda farklılıklar ifade etseler de neticede “bir evin yıkılması” haberinin kesin olduğu kanaatine ulaşırız. Cunku detaylarda farklılık olsa da bir evin yıkılması konusunda hepsi ittifak halindedir.

Bizim de burada naklettiğimiz hadiseler gerci sahih kaynaklardan nakledilmişlerdir, ancak bunları zayıf da farz etsek yukarıdaki ornekte dediğimiz gibi, bir evin yıkılmasında tum haber verenlerin ittifak etmesi gibi, bize ulaşan mucizelerde de tum kaynakların ittifak ettikleri noktalar, bize o hadisenin mutlaka gercekleştiğini haber verir.


___________________________________
[1]BuhĂ‚rî, İstiskĂ‚, 6-8, 14; Muslim, İstiskĂ‚, 8-10.
[2]Mecmeu’z-ZevĂ‚id, 6:194-195; İbni Huzeyme, 1:53; Mustedrek, 1:159; İbni HibbĂ‚n, 4:223.
[3]İbni Sa’d, Tabakat, 1:90; Beyhakî, DelĂ‚ilu’n-Nubuvve, 2:15-19.
[4]Buharî, İstiska: 3; FedĂ‚ilu AshĂ‚bi’n-Nebî: 11.
[5]Buharî, İstiska: 19; İbni MĂ‚ce, İkame: 154; Muslim, SalĂ‚tu’l-İstiska: 8, hadis no. 897; İbni Kesîr, el-BidĂ‚ye ve’n-NihĂ‚ye, 6:91-92; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:327.
[6]Tirmizî, MenĂ‚kıb: 18, hadis no. 1683; el-ElbĂ‚nî, MişkĂ‚tu’l-MesĂ‚bîh, no. 6036; el-MubĂ‚rekforî, Tuh fetu’l-Ahvezî, no. 3766; İbni Esîr el-Cizrî, CĂ‚miu’l-Usûl, no. 7428; İbni Hibban, Sahih, 9:17; el-HĂ‚ kim, el-Mustedrek, 2:465, 3:83, 502; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:327; Beyhakî, DelĂ‚ilu’n-Nubuvve: 2:215.
[7]Buharî, Vudû’: 10, İlim: 17, FedĂ‚ilu’l-EshĂ‚b: 24; Muslim, FedĂ‚ilu’s-SahĂ‚be: 138; İbni Hibban, Sahih, 9:98; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:327; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:661; HafĂ‚cî, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 3:130; İbnu’l-Esîr, CĂ‚miu’l-Usûl, 9:63; Musned, 1:264, 314, 328, 330; el-HĂ‚kim, el-Mustedrek, 4:534.
[8]Mustedrek, 3:535; İbni Hacer, el-İsĂ‚be, 2:330-334; İbni Esîr, Usdu’l-ĞĂ‚be, 3:291; Kadı IyĂ‚z, eş-Şi fĂ‚, 1:327.
[9]Musned, 1:338; Ahmed ibni Hanbel,FedĂ‚ilu’s-SahĂ‚be, no. 1871; el-HĂ‚kim, el-Mustedrek, 3:535; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:661.
[10]Buharî, DaavĂ‚t: 19, 26, 47; Muslim, FedĂ‚ilu’s-SahĂ‚be: 141, 142, no. 2480, 2481; Musned, 3:190, 6:430; İbni Hibban, Sahih, 9:155; el-MubĂ‚rekforî, Tuhfetu’l-Ahvezî, 10:330.
[11]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:326; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:659; HafĂ‚cî, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 3:125.
[12]Buharî, MenĂ‚kıb: 28; İbni MĂ‚ce, Sadakat: 7; Musned, 4:375; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:327; Es-SĂ‚’Ă‚tî, el-Fethu’r-RabbĂ‚nî, 22:326.
[13]Mecmeu’z-ZevĂ‚id, 9:286; İbni Hacer, MetĂ‚libu’l-Âliye, 4:105; Beyhakî, DelĂ‚ilu’n-Nubuvve, 6:221.
[14]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:327; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:661; el-Heysemî, Mecmeu’z-ZevĂ‚id, 5:286; İbni Hacer, el-MetĂ‚libu’l-Âliye, no. 4077, 4078.
[15]Tirmizî, MenĂ‚kıb: 27, no. 3751; İbn-i HibbĂ‚n, Sahih, no. 12215; el-HĂ‚kim, el-Mustedrek, 3:499; Ebû Nuaym, Hilyetu’l-EvliyĂ‚, 1:93, Ebû Nuaym, DelĂ‚ilu’n-Nubuvve, 3:206; el-ElbĂ‚nî, MişkĂ‚tu’l-MesĂ‚bîh, 3:251, no. 6116; el-MubĂ‚rekforî, Tuhfetu’l-Ahvezî, 10:253-254, no. 3835; Ahmed ibni Hanbel, FedĂ‚ilu’s-SahĂ‚be, 2:750, no. 1038; İbnu’l-Esîr, CĂ‚mi’u’l-Usûl, 10:16, no. 6535.
[16]İbdu’l-Esîr, Usdu’l-ĞĂ‚be, 2:367; İbni Hacer, el-İsĂ‚be, 2:33.
[17]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:327; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:660; HafĂ‚cî, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 3:128.
[18]Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:661; İbni Hacer, el-İsĂ‚be fî Temyizi’s-SahĂ‚be, no. 8639; el-AskalĂ‚nî, el-MetĂ‚libu’l-Âliye, no. 4060; İbni Kesîr, el-BidĂ‚ye ve’n-NihĂ‚ye, 6:168.
[19]el-Heysemî, Mecmeu’z-ZevĂ‚id, 9:122; Ahmed ibni Hanbel, FedĂ‚ilu’s-SahĂ‚be, no. 950; İbni MĂ‚ce, Mukaddime: 11, no. 117; Musned, 1:99, 133; Musned (tahkik: Ahmed ŞĂ‚kir), 2:120, no. 1114; HafĂ‚cî, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 3:133.
[20]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:328; HafĂ‚cî, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 3:134; el-Heysemî, Mecmeu’z-ZevĂ‚id, 9:203.
[21]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:328; HafĂ‚cî, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 3:134; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:662.
[22]Buharî, İlim: 42; MenĂ‚kıb: 28; Buyû’: 1; Hars: 21; Muslim, FedĂ‚ilu’s-SahĂ‚be: 159, no. 2492; Tirmizî, MenĂ‚kıb: 46, 47; Musned, 2:240, 274, 428; el-MubĂ‚rekforî, Tuhfetu’l-Ahvezî, 10:334, no. 3923; İbni’l-Esîr, CĂ‚miu’l-Usûl , 9:95; İbni Kesîr, el-BidĂ‚ye ve’n-NihĂ‚ye, 6:162; es-SĂ‚’Ă‚tî, el-Fethu’r-RabbĂ‚nî, 22:405, 409-410; Ebû Na’îm, Hılyetu’l-EvliyĂ‚, 1:381; el-AskalĂ‚nî, el-İsĂ‚be, no. 1190.
[23]Buharî, İlim: 7; Cihad: 101; MağĂ‚zî: 82; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:328; es-SĂ‚’Ă‚tî, el-Fethu’r-RabbĂ‚nî, 22:159.
[24]İbni HişĂ‚m, es-Sîratu’n-Nebeviyye, 1:71; Taberî, TĂ‚rîhu’l-Umme ve’l-Mulûk, 2:135; İbni Kesîr, el BidĂ‚ye, 10:369.
[25]Buharî, SalĂ‚t: 109; MenĂ‚kıbu’l-EnsĂ‚r: 45; Muslim, Cihad: 107, no. 1794; Musned, 1:417.
[26]Buharî, Tefsir: 30:.., 28:3, 44:3, 4; DaavĂ‚t: 58, İstiska: 13; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:328; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:663; Beyhakî, DelĂ‚ilu’n-Nubuvve: 2:324.
[27]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:329; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:664.
[28]İbni MĂ‚ce, Fiten: 1, no. 3930; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:329; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:665; HafĂ‚cî, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 3:142; İbni HişĂ‚m, Sîretu’n-Nebî, 4:247; İbni Kesîr, el-BidĂ‚ye Ve’n-NihĂ‚ye, 4:224-226.
[29]Muslim, Eşribe: 107, no. 2021; İbni Hibban, Sahih, 8:152; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:328-329; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:666.
[30]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:331; el-Heysemî, Mecmeu’z-ZevĂ‚id, 9:349; el-AskalĂ‚nî, el-MetĂ‚libu’l-Âliye, 4:90, no. 4044; el-HĂ‚kim, el-Mustedrek, 3:289.
[31]Okka;eskiden kullanılan 1282 gr.’lık bir ağırlık birimi, dort yuz dirhem.
[32]Musned, 5:441-442; İbni Sa’d, TabakĂ‚tu’l-KubrĂ‚, 4:53-57; el-Heysemî, Mecmeu’z-ZevĂ‚id, 9:332-336; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:332; el-HĂ‚kim, el-Mustedrek, 2:16.
[33]Muslim, FedĂ‚il: 8, no. 2280; Musned, 3:340, 347; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:332.
[34]Beyhakî, DelĂ‚lilu’n-Nubuvve: 6:136; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:331; HafĂ‚cî, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 3:149.
[35]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:331; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:668.
[36]İbni MĂ‚ce, TahĂ‚ret: 136, no. 659; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:332; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:669.
[37]es-SĂ‚’Ă‚tî, el-Fethu’r-RabbĂ‚nî, 22:667.
[38]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:334; HafĂ‚cî, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 3:160.
[39]Tebrîzî, MişkĂ‚tu’l-MesĂ‚bîh (tahkik: ElbĂ‚n&#238, no. 5943; el-Heysemî, Mecmeu’z-ZevĂ‚id, 6:58; 8:313; el-HĂ‚kim, el-Mustedrek, 2:109; İbni Kesîr, el-BidĂ‚ye ve’n-NihĂ‚ye, 3:190-191; İbnu’l-Kayyım, ZĂ‚du’l-MeĂ‚d, 3:55, 57; İbni Sa’d, TabakĂ‚tu’l-KubrĂ‚, 1:230-231.
[40]Musned (tahkik Ahmed ŞĂ‚kir), 5:210, no. 3598; İbni Hibban, Sahih, 8:149; İbni Kesîr, el-BidĂ‚ye ve’n-NihĂ‚ye, 6:102.
[41]Es-SĂ‚’Ă‚tî, el-Fethu’r-RabbĂ‚nî, 20:192-193; el-Heysemî, Mecmeu’z-ZevĂ‚id, 8:220-221; Ebû Nuaym, DelĂ‚ilu’n-Nubuvve, 1:111-113; İbni Kesîr, el-BidĂ‚ye ve’n-NihĂ‚ye, 2:273; Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:366; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:750; HafĂ‚ci, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 3:313.
[42]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:334; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:673.
[43]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:334; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:674.
[44]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:335; Ali el-Kari, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 1:676-677.
[45]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:334; el-Heysemî, Mecmeu’z-ZevĂ‚id, 9:412; el-HĂ‚kim, el-Mustedrek, 3:487.
[46]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:334; el-AskalĂ‚nî, el-İsĂ‚be, 3:225; el-Heysemî, Mecmeu’z-ZevĂ‚id, 5:319.
[47]Kadı IyĂ‚z, eş-ŞifĂ‚, 1:334; HafĂ‚cî, Şerhu’ş-ŞifĂ‚, 3:163; el-Heysemî, Mecmeu’z-ZevĂ‚id, 9:259.
http://www.resulullah.org/peygamberi...esen-mucizeler
__________________