Medyanın bugunlerde sıklıkla yaptığı `şiddetin pornografileştirilmesi` cabasının bir uc orneği olan film, aklıma `Munevver Karabulut Cinayeti`ni getirdi.
Mizahcı Vedat Ozdemiroğlu`nun `Turkce Sozlu Hafif Komik`inde duymuştum sanırım. Laf belgesellerden acılmışken konuğu, `Cok vahşi, hayvanların birbirini parcaladığı belgeselleri izleyemiyorum` dediğinde Ozdemiroğlu, `O bize gore vahşet, hayvanlara gore doğalarında olan bir yaşamsal eylem` turu bir cumle soylemişti. Belki yanlış olan insanların belgesel adına bu şiddete tanık olmasıdır, bilemiyorum. `Hayat hakkı` dışında oldurme eylemi canlı olarak bir tek insanoğluna has bir sapma sanıyorum. Şiddet elbette birtakım nedensellikleri icerir ancak, nedensiz şiddeti de gunumuz insanı artık her gun gorebiliyor. Hatırlayalım 8 mm filmini. Kahramanımız pornografi sektorundeki olum kusan sucluyu yakaladığında ne demişti katil: `Soyleyeceğim hicbir şey gece rahat uyumanı sağlamaz. Dayak yemedim, taciz edilmedim, annem fiske bile vurmadı, babam elini kaldırmadı. Ama ben boyleyim, hepsi bu kadar...`
Başını Hollywood sinemasının cektiği son donem sinemasında şiddeti hicbir perdeleme ya da estetize etme kaygısına duşmeden, yalın bir şekilde izleyiciye aktaran film furyası var. Cabin Fever`den Testere serisine, Hostel`den Teksas katliamı`na kadar bir dolu film Dario Argento filmlerine bile rahmet okutur hÂle geldi. Bu trend ne kadar surer bilmem; ama sanat, iğrendirmekten cok keyif vermeli.
Belki modern cağın insanlığı getirdiği bir noktadır tam bilemiyorum. Neredeyse her akşam bir haber bulteninde guvenlik kameralarından ekrana boca edilen `dakika dakika gercek olum`un doğal sonucu olarak da sinema şiddet ve olumu bir adım yukarıya cekerek izleyicinin gundelik yaşamda şahit olamayacağı bir şok ile bir tepeyi elden bırakmak istemiyor olabilir.
Aslında bir Fransız-Kanada ortak yapımı olan Pascal Laugier`in `Martyrs-İşkence Odası`, tum bu olan bitene karşı muazzam bir karşı duruşun filmi olabilecek bir acılışa sahip. Modern ve mutlu bir ailenin sabah kahvaltısı sekansı ile acılıyor. Derken kapı calıp iceri giren genc bir kız tum aileyi bizi meraka duşuren (nedenli olduğunu belli ederek) şiddet ile yok ediyor. Daha sonra olay yerine cağırdığı arkadaşı vasıtasıyla genc kızın gecmişinde korkunc bir yaşanmışlıktan dolayı duyduğu ofke ve intikam hissiyle bunları yaptığını anlıyoruz. Filmin senaristini bu da kesmiyor ve işin icine bir de şizofreni katıyor. Tam bunun uzerine gideceğimizi tahmin edecekken olmadık bir şekilde acılan dehlizler, zindanlar ve sistemli işkenceler ile yuz yuze kalıyoruz. Kanı kan, ofkeyi ofke, şiddeti şiddet ile bastırıyor film.
Gerci bir noktadan sonra yapımcılar da cıkışsızlığı gormuş olacak ki, işin icine aristokrasinin bireysel arınma boyutunu da eklemeye kalkışıyorlar. Ancak bu durum filmi zıvanadan cıkarıyor ve perde mezbahaya donuyor.
Dediğim gibi ilk başta farklı bir halet-i ruhiye ile izleyicinin dikkatini cekmeyi başaran Martyrs, ilk değişimi iki hemcinsin dayanışmayı aşan ilişkisine cevirmekle yapıyor. Ancak kısa sure sonra bu durum da değişiyor ve cocuk istismarı sayılabilecek Lucie`nin oykusune donuşur gibi oluyor. Zira yonetmen yine direksiyonu kırıp bu kez Hanekevari bir burjuva eleştirisine donuşturuyor filmi. Ve izleyiciyi durduğu hicbir yerde rahat bırakmayarak oradan oraya zıplatıp, kendini darmadağın ediyor İşkence Odası.
Acıkcası bu tur filmlerin bir neden mi yoksa sonuc mu olduğunu tam cozemiyorum. Medyanın ozellikle bugunlerde sıklıkla yaptığı `şiddetin pornografileştirilmesi` cabasının bir uc orneği olan film aklıma hep `Munevver Karabulut Cinayeti`ni getirdi. Hani şu başı kesilerek, gitar cantasında copluğe atılan kız.
Nietzsche, `umit, kotuluklerin en kotusudur, cunku işkenceyi uzatır` der. Elbette insanın hayatı algılayışıyla doğru orantılı bir tespittir bu ancak, ilk ceyreğinden itibaren de yakalanan iyi damar uzerine gidilebileceğine dair umidimizin işkenceye donuştuğu bir formata burunuyor film. Yonetmen filmi kurtarmak adına felsefeye sığındıkca işi daha da batırıyor, Funny Games tadına donuşebilecek bir filmi camura bulayıp izleyiciyi eve uğurluyor. Yazık olmuş.
İşkence Odası: Martyrs
Yonetmen: Pascal Laugier
Oyuncular: Morjana Alaoui, Mylène Jampanoï, Catherine Bégin, Robert Toupin, Patricia Tulasne
Tur: Gerilim / Korku
Sure: 97 dakika
Tiglon
__________________
Şiddet ''Pornografi''ye donuşurse.
Sinema0 Mesaj
●49 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Dizi - Film - Sanat Forumu
- Sinema
- Şiddet ''Pornografi''ye donuşurse.
-
13-09-2019, 05:30:31