Geliyor 1 Mart' ta Haberturk Gazetesi geliyor...






"Ozgurlukcu gazete olacağız"

Haberturk Gazetesi Genel Yayın Yonetmeni Fatih Altaylı, Nuriye Akman'ın sorularını yanıtladı

28.02.2009 14:25 Haberturk gazetesi, 1 Mart'ta yayın hayatına başlıyor. Bu nedenle haftanın konuğu Fatih Altaylı. Genel yayın yonetmeni olduğu yeni gazetesi hakkında kağıdından bicimine, baskı teknolojisinden iceriğine kadar her konuda cok iddialı konuşan Altaylı, kendisini gazetenin tek 'tanrı yazar'ı olarak niteliyor.

"İlk cıkışta 100 bin satamazsak, benim burada durmamam lazım." diyen Altaylı ile 1 saat 15 dakika suren soyleşimizin tamamına yakınını internet sayfamızdan okuyabilirsiniz. Gazete ile ilgili soyledikleri dışında aklımda kalan en komik şey, Altaylı'nın gazetecileri, zurafa, kopek ve adını ilk kez ondan duyduğum vilibis karışımı melez bir hayvan turu olarak nitelemesi oldu.

75 kuruşa satılacak gazeteniz. Maliyeti kac kuruş?
74 kuruş. Bu gazetenin 100 bin satması halinde bu, başa baş bir fiyattır. 100 binin uzerine cıktığımız zaman giderek artan miktarda kÂr ederiz. Ama buna reklam ve editoryal giderler dahil değil. Editoryal giderler tirajla beraber değişmediği icin, tirajımız arttıkca biz avantajlı hale geleceğiz. HÂlbuki diğer gazeteler tirajı arttıkca zararı buyuyor. Cunku reklamla subvanse ettiği icin zararını, kağıt veya endustriyel maliyeti reklamla kapattığı icin onlar tiraj buyudukce zarar edecekler. Biz tirajımız arttıkca kÂra gireceğiz.
İlk cıkışta 100 bin gibi bir satış yapmanız cok iddialı olur...
İlk cıktığında 100 bin satmayan gazete zaten sonra da satmaz. Bana sorarsanız bu, son derece iddiasız bir tiraj. Turkiye'de boyle bir gazete yok. Dokundunuz işte. Biz her gun insanlara yaklaşık 90 sayfa gazete vereceğiz. Diğer gazeteler kac sayfa veriyor? Kırk-elli sayfa civarı. Biz her gun beş tane gazete vereceğiz buyuk kentlerde. 100 bin satmayacak bir gazeteyi yaptıysak zaten ben gideyim buradan. Hurriyet 500 bin satıyorsa bu gazetenin de 450 bin satması lazım bana gore.
Ekonomik kriz ortamında herkes batarken, Sayın Ciner nasıl bu kadar buyuk yatırımlar yapabiliyor?
Ekonomik kriz bizi de etkiledi. Ama her krizin kendi icerisinde yarattığı fırsatlar var. Biz matbaalarımızı Almanya'dan Euro uzerinden aldık. Ama Euro-dolar paritesi değiştiği icin, parite duşunce biz en azından dolar karşılığı olarak avantajlı pozisyona gectik. İkincisi cok uzun pazarlıklarla, alınabilecek en ucuz fiyata aldık. Gazeteyi maliyetine satmak istediğimiz icin butun giderleri minimize ettik. Mesela personele baktığınız zaman biz diğer gazetelerden kadro olarak daha duşuğuz. Grubun sinerjisinden faydalanma imkÂnı olan yegane grubuz. Şirket başına duşen genel gider paylarımızı cok aşağılara cekme başarısını gosterdi grup yoneticileri. Krizin yarattığı en onemli avantaj, rakiplerimizin de krizde olmaları. Ustelik onlar bizim gibi kriz ortamını ongorerek buyume cabası olmadıkları icin personel sayıları, genel giderleri daha fazla. Gazetelerinin maliyeti bizimkinden yuzde 25 daha fazla. Bir de bu maliyetleri onlar subvanse etmek zorundalar, reklam geliriyle. Ve krizden oturu reklam gelirlerinde bir gerileme olduğu icin subvanse etme gucleri ve bizim karşımızda yeni birtakım yeniliklerle cıkma gucleri azalıyor. Bizim, reklama ihtiyacımız yok.
Bu cok buyuk bir iddia. Reklamsız bir yayın organının donmesi...
Biz kimsenin kapısında reklam diye yatmayız. Reklam gelmezse battık, yandık durumumuz yok. Reklam gelmezse gelmez. Gelirse başımızın ustunde yeri var. Bu, bizim okurumuz icin de buyuk avantaj. Yani obur gun herhangi bir buyuk holdingin, şunun bunun bir yanlışını yakaladığımız zaman reklam nedeniyle bunun yayınlanmasının engellenmesi gibi bir şey yok.
Ciner sizden, "Fatih beni asla diğer gazete patronlarıyla karşı karşıya getirme" gibi bir şey istedi mi?
Turgay Ciner'in bu konuda ne negatif, ne pozitif herhangi bir talebi olmadı. Cunku Turgay Bey, gazetenin yayın politikasına hicbir zaman mudahil olmamıştır. Bizim diğer gazete patronları ile kavga etmek gibi bir niyetimiz yok. Ama şu bir gercek ki; gazete patronları da Turkiye'de ekonomik birer aktor. Hatta bazıları siyasi birer aktor. Bizim diğer ekonomik veya siyasi aktorleri ne kadar tartışma ihtimalimiz varsa gazete patronlarını tartışma ihtimalimiz de o kadar vardır. Eğer bir gazete patronu yanlış yapıyorsa ben onu da yazarım. Turkiye'de iş dunyası ile ilgili yazılamayanları bu gazete yazacaktır. Cunku iş dunyası gibi Turkiye'nin icinde bulunduğu vahim durumun sorumlusunu tamamen siyasetcide arayan bir anlayışa sahip değilim ben. Yani Turkiye'de eğer işler kotu gidiyorsa, Turkiye batıyorsa burada siyasetcinin sorumluluğu yuzde 60 ise diğerlerinin sorumluluğu da yuzde 40'tır minimum. Bazen de daha fazladır belki siyasetciden. Şimdi ben butun faturayı siyasetciye keseceğim, TUSİAD'a veya MUSİAD'a fatura kesmeyeceğim. Yok boyle bir şey. Benim bir imajım var. Ne bu imaj?
Kotu bir imajınız var, huysuz, kavgacı...
Evet. Bu gazete de huysuz ve kavgacı bir gazetedir. Ama muziptir. Ben muzibim aynı zamanda. Fırlamayım ben. Bu gazete de oyle olmak zorunda. Ben istemiyorum ki; benim bu gazetedeki arkadaşlarım herkesle cok iyi olsunlar. Tam aksine benim bu gazetedeki arkadaşlarım kimse ile iyi olmayacaklardır.
'Her muhabir bir yazar olacak' demiştiniz. Yazar sayısını da az tutuyorsunuz. Muhabirleri yıldızlaştırmak icin mi alındı bu karar, yoksa yazarların yaldızlarını dokmek icin mi?
Yazarların pek coğunun yaldızı zaten dokuluyor. Buna ben de dahilim. Yazarların hepsi cok onde olmaktan ve 'tanrı yazar' sıfatına burunmekten dolayı zaten yeterince antipatik hale geldiler. Ve guvenilirlikleri de buyuk olcude yitti. Bu 'tanrı yazar' sınıfındaki yazarlar gazetenin fikri yapısını golgeliyorlar. Benim bu gazetedeki amacım ozgurluklerle guvenliklerin dengelenmesi. Biz sapına kadar ozgurlukten yanayız. Fakat bu gazeteye adından oturu alacağım uc tane tanrı yazarın bu gazeteye tam aksi bir imaj vermesi gazeteyi son derece sıkıntıya sokan bir pozisyon. Ben bunu Emin Colaşan ile yapmış olduğum diyaloglar sonrasında yakalayınca vazgectim.
Nasıl yakaladınız?
Emin Bey'e benim yazdırmak istememin temel sebebi ozgurlukculuğumuzu vurgulamak icindi. Kardeşim bu adama kimse yazdıramazken, biz oylesine ozgur ve bağımsız bir ortamda calışacağız ki; ben Emin Colaşan'a bile yazı yazdıracağım, fikrine katılmasam bile. Ama Emin Colaşan, bir roportaj verdi. Bu roportajda Emin Colaşan'daki şu duyguyu yakaladım ben: Emin Colaşan'ın bir fikri yapısı var ve biz bu gazeteyi onun fikri yapısının etrafına bina ediyoruz. Ben Emin Colaşan'ın ekseni olacağı bir gazete yapmak istemiyorum ki. Emin Colaşan'ın da bir unsur olacağı bir gazete yapmak istiyorum. Fakat baktım ki Emin Bey'in bakışı bu değil. Korktum. Korkunca da yollarımızı daha başlamadan ayırdım.
Bu gazetede artık siz dahil hic tanrı yazar olmayacak gibi bir iddianız mı var şimdi?
Bu gazetede ben dahil 'tanrı yazar' olmayacak iddiası doğru olmaz. Ben bu gazetede tanrı yazarım. Neden 'tanrı yazar'ım? Kurucu olmak hasebiyle 'tanrı yazar'ım. Yani bu gazetenin fikri yapısını ben oluşturduğum icin bir yandan da o fikri savunan ben olacağım. O yuzden de bu gazetenin yayın yonetmeni olmam nedeniyle bugun ne yazık ki istemememe rağmen bu gazetenin ekseninde kıymetli bir yazarım. Bugun icin oyleyim. Ama yarın, bu gazetede eğer bir yayın yonetmeni değişikliği olursa o zaman ben de 'tanrı yazar' sıfatından sıyrılmış olacağım.
Hangi 'tanrı yazar'ın, tanrılığından vazgectiği gorulmuş ki?..
Ben, yayın yonetmeni olmaktan hoşlanan bir adam değilim. İkincisi yayın yonetmeni veya yazar olarak da hicbir zaman buradan elde ettiğim gucu başkalarının yapmış olduğu tarzıyla kullanmış değilim. Beni işadamlarıyla goremezsin. Beni acayip sofralarda goremezsin. Ben yirmi sene once nasıl yaşıyorsam yine oyle yaşıyorum. Siyasetcilerle boyle enseye tokat ilişkiler icerisine hicbir zaman girmedim. Hepsiyle aramda belli mesafeler oldu ki; gunu geldiğinde uzaklaşabileyim.
Ama kavga etmediğiniz kimse kalmadı...
Gazeteci, kavga eder. Gazeteciler barış elcisi midir? Ben Henry Kissinger olamam. Bir gazetecinin işi ozellikle de guc kullanan insanlarla yakın dost olmak değildir. Cunku gazetecinin işi, onların guclerini doğru kullanmaları icin onların uzerinde bir negatif algı oluşturmaktır. Bir uckağıtcı, bir hırsız veya bir sanayici, bir işadamı, bir siyasetci eğer "Fatih bizden" diyorsa benim işim bitmiştir. Ben hicbir zaman onlardan biri değilim. Biz başka bir sınıfız. Başka bir hayvan turuyuz, biz gazeteciyiz. Eğer biz gazeteci olarak hayvan turunden cıkıp da işadamı, siyasetci hayvan turunun icine girersek kendi işimizi yapamayız. Yani bir gazetecinin TUSİAD uyesi olması kabul edilebilir bir şey değildir. Bir gazetecinin siyasi parti uyesi olması nasıl kabul edilebilir bir şey değilse.
Neden bu kadar şiddetli kelimeler kullanıyorsunuz? Neden hayvan turu diyorsunuz da, insan turu demiyorsunuz?
İnsan turu bir tur. Yani insan turu insan. Hayvanlara baktığın zaman at var, eşek var, kopek var, ayı var, fil var, deve var. İnsan turunde boyle bir ayrım yaptığın zaman ırkcılığa giriyor, o yuzden.
Gazeteci hayvan turunu, mevcut hayvanlardan hangisine benzetirsiniz?
Bazen fil gibi oluyoruz. Zucaciyeye girmiş fil gibi olduğumuz da olur. Bazen keci gibi oluyoruz. Bazen zurafa gibi oluyoruz, başkalarının gormediği şeyi gormeye calışıyoruz. Asıl fonksiyonumuzu sorarsan zurafa gibi olmaktır. Herkes aşağıda otlarken bizim kafayı yukarıda tutup, yukarıda ne olduğunu, ne bittiğini daha once gormemiz gibi.
Ama bunun da bir tehlikesi var. Meselelere tepeden bakıp asıl yerde olanları gorememek gibi. Tanrı yazarlaşmak boyle oluyor.
Bilmiyorum hic Afrika'daki hayvanları incelediniz mi? Mesela vilibis denen bir antilop turu var. On tarafı buyukbaş hayvana benzer, arka tarafı antiloptur. Vilibisler, zebralar bir arada yaşarlar. Cunku vilibisler cok iyi koku alır. Zebralar cok iyi duyar. Bu ikisi bir araya geldiği zaman, diyelim ki bir aslan geliyor. Aslan eğer ruzgarla aynı yonden geliyorsa vilibis kokusunu alır, kacarlar. Aslan aynı yonden gelmiyorsa ayak sesini zebralar duyar, yine kacarlar. Demek ki gazeteciler icerisinde de boyle bir iş bolumu vardır. Bir aşağıdan olan biteni izleyenler, bir yukarıda olan biteni izleyenler. Ama onemli olan, butun duyu organlarının acık olması lazım. Kopek gibi koku alması gerek.
Tabii siz cok uzun boylusunuz. Aklınıza ilk zurafanın gelmesi normal...
Devede de boy var ama...
Deveye benzemiyorsunuz. Hic vilibis gormedim ama kopek malum. Siz şimdi vilibis, zebra ve kopek karışımıdır diyorsunuz gazeteci...
Boyle melez bir hayvanız yani.
Turkiye'de bazı dezavantajlı gruplar var. Turbanlılar, Aleviler, Kurtler vs. butun bu dezavantajlı kesimler, "bu gazete bizim gazetemiz" diyebilecekler mi?
Niyetim tam odur. Turkiye'de dezavantajlı olmayan kesim yok. Herkesin bir başkası karşısında bir dezavantajlı konumu var. Mesela ben bu gazete ile ilgili ilk roportajı kime verdim biliyor musun? Kaos Gay Lezbiyen dergisine. Cunku ben Turkiye'deki cinsel ayrımcılıktan inanılmaz rahatsızım.
Sizin de cinsel ayrımcılık yaptığınız birkac kotu yazı orneğiniz var. Orduyu eleştirdiği icin Gulay Gokturk'e, "O ordu senin bacak aranı da koruyor", demeniz. "Eren Keskin'i gorduğum yerde cinsel tacizde bulunmazsam namerdim" demeniz...
İkisi ayrı tartışmalardır. Ama bacak aranı koruyor yazısı, sırf onun bacak arasını değil, benim de bacak aramı koruyor ordu.
Cok cirkindi o yazı...
Şahane bir yazıdır o. O yazının arkasında olunceye kadar dururum. Eren Keskin'e gelince, 'Turk ordusu kadınlara tecavuz ediyor' demedi mi?
Birisi cirkin bir laf soyluyor diye aynı şekilde mi davranmak lazım?
Eren Keskin'de ben haksızsam, Gokturk'te ben haklıyım. Eren Keskin'de ben haklıysam burada ben haksızım. İkisinde de haksız olduğum zaman ortada zaten sacma bir durum var. İkisinde ben haksız olamam. Bunlar cinsel ayrımcılık falan değildir. Sadece kadınlar mı? Bir ordu işgal ettiği zaman erkeklere de tecavuz ediyor. Bosna'da yaşananlar ortada. Milyonlarca Bosnalı kadın hamile kalmadı mı? Yunanlılar cekilirken İzmir icin Turkiye'de Diyanet İşleri başkanından ozel fetva alınmadı mı, İzmirli kadınlar icin? Ben diyorum ki; Turk ordusunu yıpratırken bir duşunun. Bu ordu neleri koruyor? Bu ordu olmasa neler tehlikede?
NURİYE AKMAN-ZAMAN



KAYNAK: ( )
__________________