Kıyamet sonrası bilimkurgu’ alt turunu sinemaya sokmasının yanında, bilimkurguyu da ciddiye alınan A sınıf bir tur haline getirmesiyle dikkat cekmiştir.
Taylor (Charlton Heston), uc arkadaşıyla birlikte bir uzay gemisinde yol almaktadır. Bu dortlunun amacı oradan başka bir gezegenin 1000 yıl sonrasına yolculuk yapmaktır. Ancak bu zaman yolculuğu sırasında karakterlerden biri olur. Diğerleri, oncu gemileri ile gezegene inseler de golde boğulmaktan zor kurtulurlar. Boylece geriye kalan bu uclu, oradaki medeniyet durumunu oğrenmek icin kolları sıvar. Colde bir sure yurudukten sonra konuşamayan yerlilerle karşılaşırlar. Bunun ardından ise yollarına‘yuruyen maymunlar’ ya da ‘yuruyen şempanzeler’ cıkar. İnsanların etrafını sararlar ve onları hapse tıkarlar.
‘Kıyamet sonrası bilimkurgu’ (post-apocaliptic science-fiction) alt turunu başlatan bu yapıt, 2001’de bir de Tim Burton imzalı ‘aksiyon dozu yuksek’ yeniden cevrimle onurlandırıldı. Peki dort de devam filmine sahip olan filmin, sinema tarihinde bu kadar kilit bir noktaya gelmesinin sebepleri ne? İşte beş maddede bunun cevabı...
1-Yeni bir alt tur
Bilimkurgu, o zamana kadar fantastik ve ciddiye alınmayan motiflerle donatılmışken, bu konuda 1968 milat oldu. Cunku o zamana kadar ‘bilimkurgu’ deyince akıllara sadece istilacı uzaylılar geliyordu. “Dunyanın Durduğu Gun” (“The Day The Earth Stood Still”) gibi filmlerde ‘iyi uzaylılar’, “Dunyalar Savaşı”nda (“War of the Worlds”) kotu uzaylılar veya “Ceset Yiyicilerin İstilası” (“Invasion of Body Snatchers”) ve “Quatermass Experiment”da insanların icine girerek onları somuren guclu uzaylılar vardı.
Yani her şey otekileştirilen uzaylılardan ibaretti. Bu sebeple de şu an nasıl ‘siber-punk’ bilimkurgu ‘aman cok fantastik ve sacma sapan’ diye duşunen kitlelerin hedefi oluyorsa, o zaman da bilimkurguların tamamı aşağılanıyordu.
“Maymunlar Cehennemi” ise “Kwai Koprusu”nun romanının yazarı Pierre Boul’un eserinden uyarlanması sebebiyle ciddiye alınmaya cok acıktı. Bu bağlamda da o zamanlar Post-Vietnam donemi, Watergate skandalı gibi olaylarla calkalanan politik atmosferde ‘dışarıdan gelen tehdit’e ve ‘paranoya’ya acık ulkenin aradığı film oldu bir şekilde.
Yapıt, daha once ‘uzaylı istilası’, ‘uzay operası’, ‘bilimkurgu/korku filmi’, ‘yaratık filmi’ gibi alt turlerin hakimiyetinde olan ture ‘kıyamet sonrası bilimkurgu’ alt turunu kattı. Boylece ‘felaket filmi’nde felaketten sonra neler olabileceğini ‘distopik’ (zihinlerde yaratılan veya tasarlanan bir anti-dunya) motiflerle perdeye aktaran ilk film olma ozelliği taşıdı.
Zira bu alt turun esas amacı, dunyanın sonu geldikten sonra ortaya cıkan duzen, duzensizlik, sistem veya boşluk her neyse, bunların birinden veya toplamından bir distopya yaratmak. “Maymunlar Cehennemi” de Charlton Heston’ın ana karakterinin zaman yolculuğuna cıkmasıyla birlikte dunyanın 4000 yılındaki haline uzanıyor.
Her yer col olmuş. İnsanlar konuşamayan hayvanlar konumunda. Maymunlar ise yonetimi ele gecirmiş. Yani başlı başına yeni bir ‘Maymunlar Cumhuriyeti’ hakim. Elbette bu, felaket sonrası ortaya cıkan bir duzen. Gezegenin ise deniz kenarında yaklaşılamayan ‘yasak bolge’ adlı bir bolgesi var. Maymunlar da ilkel mağaraların iyi dekore edilmiş hallerinde yaşamaya calışıyorlar. Yani bir bakıma insanlığın başlangıcına geri donulmuş. Ancak bu sefer maymunlar, ‘monkey’ yerine ‘ape’ adını almışlar. Zira artık yuruyebiliyorlar. ‘Ape’in tam Turkce karşılığı ‘insansı’ ya da ‘insansı maymun’ olarak anılıyor sozluklerde.
Bu demokrasi duzeni, filmin bir şekilde her şeyi tersyuz etmesini sağlıyor ve korkutucu bir felaket portresi salgılıyor. Asıl hedef ise dunyada tek kalan insanın mucadelesini, izole edilmişliğini ve yalnızlığını işlemek aslında. Burada o işlevi Charlton Heston’ın karakteri ustleniyor. Zaten filmin ilk ve son 20 dakikası da onun bu mucadelesini devreye sokan ‘boş ve izole edilmiş coller’de geciyor.
Bu acıdan ise biraz da ‘zombi filmi’ ve ‘uzaylı istilası filmi’ ile yakından akraba ‘kıyamet sonrası bilimkurgu’. Bu yonuyle de aslında yine farklılaşan dunyayı ele alan ‘siber-punk bilimkurgu’dan ayrılıyor. Zira o alt tur, futuristik binaların ve şehir portrelerinin etrafına kurulan bir dunyaya sahip. Yani ‘felaket sonrası’ yeni bir duzen coktan kurulmuş, gelişen beyinler tarafından. ‘Kıyamet sonrası bilimkurgu’da ise oyle bir beyin ortaya cıkmadığından ilkel bir duzen hakimiyet kuruyor.
2-B sınıfından A sınıfına geciş
20th Century Fox’un altı milyon dolar yatırıp aşağı yukarı 35 milyon dolarlık bir gelir elde ettiği yapım, sonradan ciddiye alınan filmleri yoneten Franklin J. Shaffner’ın imzasını taşıyor. Bu sebeple de aslında o donemin psikolojisini, fantastik oğelerden daha one cıkarıyor. Ozellikle de ‘oteki’ kavramına yaklaşımıyla dikkat cekiyor. Tabii filmin 2.35:1 oranında cekilip ‘buyuk produksiyon’ havası yaratması da onemli...
“Maymunlar Cehennemi”, 1967’de cekilen “2001: Bir Uzay Macerası” (“2001: A Space Odyseey”) ile birlikte bilimkurguyu studyoların icinde A sınıfına transfer eden iki filmden biri. Yani turun, artık otekileştirilen uzaylıların veya fantastik yaratıkları icermesinden ziyade, insanların ciddi politik ve felsefik meselelerle uğraştığı bir alan olduğu anlaşılıyor bu donemde.
Filmin cok iğreti duran efektler kullanmak yerine maymun kılığına giren insanlarla bu meseleyi cozmesi, “2001: Bir Uzay Macerası”nın uzay operası alt turunde benzer bir ‘ciddiyet’ icinde ona destek olmasıyla bir butun cıkarıyor ortaya.
Yani ucuz ve kitsch, ciddi ve sterile bırakıyor yerini bilimkurguda. Bu eğilimin 1970’lerde “Star Wars” gibi bir uzay operası alt turu orneğiyle daha da ayyuka cıktığını ve artık yıkılmaz hale geldiğini de soyleyebiliriz.
Tabii bir not olarak da şunu duşmekte fayda var. “Maymunlar Cehennemi”, bunu yaparken aynı zamanda, “Zaman Makinesi”nde (“The Time Machine”, 1960) ilk kez karşımıza cıkan ‘zaman yolculuğu’ alt turunu de belli bir şekle sokmuştur. Alt turu A sınıfına transfer ettikten sonra melez bir yapının icine yerleştirmiştir. ‘Kıyamet sonrası bilimkurgu’da bir rol oynar hale getirmiştir.
3-Doğa-kultur catışmasının en bariz hali
Herhalde sinemada maymun-insan catışmasının bu kadar ozgun bir temsili daha gorulmemiştir. Zira burada her şey tam tersine cevriliyor. ‘Oteki’ olarak gorulen hayvanlar, gezegeni yonetenler, tek bir insan ise onlara karşı ayakta durmaya calışan kişi konumuna yerleştiriliyor. Aynen tek bir kopeğin insanların arasında ayakta kalmaya calıştığı bircok aile filmi veya tek bir uzaylının insanlığın icinde yaşamaya cabaladığı bilimkurgular gibi...
Elbette bu doğa-kultur catışmasının tersine cevrildiği alt metinler de bir hayli ilginc. Cunku Heston’ın canlandırdığı Taylor karakterinin gezegenin insanları ile maymunları arasındaki ozel ve melez bir varlık olduğu dahi iddia ediliyor. Yani ırklarla ilgili ciddi bir tersyuz etme durumu var burada. Zaten filmin ilk 30 dakikalık kısmında bolgede kimseyi gormeden hareket eden uc gercek insan, bu aşamanın ardından tam anlamıyla maymunların gazabına uğruyor. Boylece ‘birincil karakterler’ yer değiştiriyor.
Yonetmen Shaffner, filmi biraz minimalize edilmiş kamera hareketleriyle perdeye aktarıyor. Ancak maymunların ilk ortaya cıktığı andaki korkutucu muziğin ve maymun karakterin yakın planının akıllardan cıkması mumkun değil. Zira el kamerası ile temponun yukseldiği anlarda onların arasına girmeyi tercih ediyor yonetmen. Bu da bir şekilde iyi-kotu ayrımının tersi istikamette yapıldığını kanıtlıyor.
Bir diğer taraftan da bu ‘kulturel oluşum’un ilerisine gittiğimizde, cılgın bilim adamı prototipinin maymunlar şehrinin hem rahibi, hem Tanrısı, hem yoneticisi, hem savcısı, hem de doktoru olmasının aslında oranın monarşik bir duzenle yonetildiğini ve ilkel olduğunu gorebiliyoruz. O da elbette bir şekilde konuşamayan insanlar ile ilgili kanıtların veya daha bir suru şeyin tersine cevrilmesine on ayaklık eden bir karakter. Sonucta demokrasi-monarşi ayrımı da yapılmış oluyor doğa-kultur farkları uzerinden.
Filmin korkutucu kıyamet portresiyle ilgili uygulamak istediklerinin ardı ardı kesilmez lafın ozu...
4-Unutulmaz son
Sinema tarihinin en surprizli, etkileyici ve unutulmaz sonlarından birinin bu filmde olduğunu da es gecmemek lazım. O da Charlton Heston’ın canlandırdığı gezegende kalan tek insan Taylor’ın şokuyla sonuclanan an.
Zira karakterimiz, kendisinin ‘gercek dunya’dan geldiğini kabul ettirmekle uğraşıyor filmin tamamında. Hapishaneden bir turlu cıkamasa da iki maymunun yardımı ile bir şekilde deniz kenarına gelebiliyor. Orada ‘cılgın bilim adamı’ tarafından sıkıştırılan karakterimiz, ondan kurtulup atıyla ve gezegende yaşayan ama konuşamayan Nova adlı kızla yol almayı beceriyor. Esas amacı ise maymunlardan uzak bir bolge bulmak.
Ancak ilerledikce karşısına seyircinin ve kendisinin bekleyebileceği en imkansız şey cıkıyor. Kumsalda Hurriyet Heykeli’nin kesilmiş kafasının kuma batırıldığına tanık oluyor. Uzun lafın kısası, yuruduğu ve hapsolduğu yer aslında gercek dunyanın ta kendisi. Bunun icin dovunmesi ve ‘baştan beri dunyaymış burası!’ gibi nağaralar atması ise o noktadan sonra bir işe yaramıyor.
Cunku bu detay, bizi bir anda dunyanın mahşer gununde yıkıldığı gerceğine goturuyor. Butun insanlar olmuş. Yeni egemenlik maymunlara gecmiş. Bu da elbette fazlasıyla korkutucu olmasının yanında, bir o kadar da muhalif ve sistem karşıtı bir sona yol acıyor.
Kaynak:HT
__________________