
RahmÂn ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Nuzûl
Mushaftaki sıralamada seksen birinci, iniş sırasına gore yedinci sûredir. Tebbet sûresinden sonra, A‘l sûresinden once Mekke’de inmiştir.
Adı/Ayet Sayısı
“Tekvîr” kelimesi, sûrenin 1. Âyetinde gecen ve “durdu, durup sardı” anlamlarına gelen kevvera fiilinin masdarıdır. Sûre adını bu fiilden almıştır. Bazı kaynaklarda “İze’ş-şemsu kuvviret” şeklinde isimlendirilmiştir (bk. BuhÂrî, “Tefsîr”, 81; Taberî, XXX, 40). Kısaca “Kuvviret” ismiyle de anılmaktadır (İbn Âşûr, XXX, 139)
Konusu
Sûrede kıyametin dehşet verici bazı ayrıntıları ile vahiy ve peygamberlik gerceği uzerinde durulmaktadır.
Ayet

Guneş katlanıp durulduğunde, (1)

Yıldızlar (kararıp) dokulduğunde,(2)

Dağlar (sallanıp) yurutulduğunde,(3)

Gebe develer salıverildiğinde,(4)

Vahşî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde,(5)

Denizler kaynatıldığında,(6)

Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde,(7)

Diri diri toprağa gomulen kıza, hangi gunah sebebiyle oldurulduğu sorulduğunda, (8-9)

(Amellerin yazılı olduğu) defterler acıldığında,(10)

Gokyuzu sıyrılıp alındığında,(11)

Cehennem tutuşturulduğunda ve cennet yaklaştırıldığında,(12)

Cehennem tutuşturulduğunda ve cennet yaklaştırıldığında,(13)
Tefsir
Kıyamet gununun nasıl dehşet verici bir gun olduğunu ifade etmek ve insanları boylesine dehşetli bir gun icin hazırlık yapmaya teşvik etmek uzere, altısı kıyametin başlangıcından hesap zamanına kadar, altısı da hesabın başlamasından itibaren gercekleşecek on iki olay anlatılmaktadır:
a) Guneşin durulup kararması. Bundan maksat ya guneşin ışığının sonmesi veya kutlesinin tamamen dağılması, bildiğimiz formunu ve işlevini kaybetmesidir.
b) Yıldızların dokulup sonmesi. Guneş ışığının sonmesi, bir kısmı parlaklığını guneşten alan diğer yıldızların da soneceğine işaret eder. Ayrıca kıyametin kopmasıyla kozmik sistem bozulunca yıldızların da birbirine carpmak, yorungelerinden kaymak, cekimden kurtulmak gibi gelişmelerle mevcut duzen ve işlevlerini kaybedecekleri, uzay boşluğuna sacılacakları da duşunulebilir (İbn Âşûr, XXX, 141-142; ayrıca bk. İnfitÂr 82/2).
c) Dağların sokulup yurutulmesi. Bu ise yerkurede meydana gelecek olan şiddetli sarsıntı neticesinde dağların parcalanması ve yerlerinden kopup dağılması anlamına gelir (krş. Kehf 18/47; Nebe’ 78/20; Muzzemmil 73/14) Yerkuredeki canlıların hayat kaynağı olan guneşin yok olmasıyla zaten burada hayatın devam etmesi mumkun değildir.
d) Doğacak develerin başı boş bırakılması. “Doğacak develer” diye cevirdiğimiz ışÃ‚r (tekili: uşerÂ) kelimesi “gebelik suresi 10 ayını doldurmuş; fakat henuz doğurmamış olan develer” anlamına gelir. Kur’an’ın indiği donemdeki Arap toplumu bu develeri en değerli mal sayarlardı. Temsilî olarak kıyametin şiddetiyle karşılaşan insanın, boylesine değerli mallarına dahi ilgi gostermeyeceğini ifade eder (krş. Hac 22/1-2). “Doğuracak develerin başı boş bırakılması”nın mecazi bir anlatım olduğu, bununla bulutların artık yağmur yağdırmaz olacağı, bu yuzden yeryuzunde hayatın butunuyle yok olmasına sebep olacak bir kuraklığın yaşanacağı anlamının kastedildiği yorumu da yapılmıştır (İbn Âşûr, XXX, 142-143).
e) Yabani hayvanların toplanıp bir araya getirilmesi. Bu da ya kıyametin şiddetinden dolayı yabani hayvanların bile deliklerinden ve yuvalarından fırlayıp oteden beri korktukları şeyleri unutarak birbirlerinden ve insanlardan korkmadan dehşet icinde –denizlerin karalara taşması gibi– felÂketin başlangıcındaki tehlikeli yerlerden cıkmaları ve daha guvenli yerlerde bir araya toplanmaları veya bu buyuk felÂketin tesiriyle kitleler halinde olmeleri, cesetlerinin ustuste yığılmasıdır. “Yabani hayvanların birbirlerinden haklarını almak uzere bir araya toplanması” anlamına geldiğini soyleyenler de vardır (ŞevkÂnî, V, 450). Nitekim bir hadiste kıyamet gununde hakların sahiplerine odeneceği, hatta boynuzsuz koyunun boynuzludan hakkını alacağı belirtilmiştir (Muslim, “Birr”, 60; Tirmizî, “KıyÂmet”, 2).
f) Denizlerin kaynatılması. Bu, şiddetli sarsıntı neticesinde yerkurede meydana gelecek olan volkanik patlaklar ve derin catlaklardan dışarı puskuren magmanın, lav kutlelerinin deniz sularını ısıtıp kaynatması yahut dunyanın şiddetle sarsılmasının ve dağların parcalanıp yok olmasının doğal sonucu olarak denizlerin birbirine karışması ve tek deniz haline gelmesi demektir (İbn Âşûr, XXX, 143; krş. Tûr 52/6; İnfitÂr 82/3). Buraya kadar anlatılanlar kıyametin kopması esnasında meydana geleceği bildirilen olaylardır. Mufessirlerin tamamına yakını butun bunların jeolojik ve kozmik bir felÂket olarak vuku bulacağını kabul ederler. Bundan sonrakiler ise kıyamet koptuktan sonra meydana geleceği haber verilen olaylardır.
g) Nefislerin amelleriyle birleştirilip şekillendirilmesi. Bu Âyetle ilgili yorumlar şoyledir:
Olum anında bedenden ayrılmış olan ruhların kıyamet koptuktan sonra yeniden dirilirken bedenle birleşmesi. Bu olay insanlar oldukten sonra ruhlarının yok olmadığını ve yeniden dirilme anında bedenleriyle birleştiğini gosterir.
Kıyamet gununde insanların benzerleriyle, yani muminlerin muminlerle, kÂfirlerin de kÂfirlerle bir araya getirilmesi (İbn Âşûr, XXX, 144).
Muminlerin nefislerinin hurilerle, kÂfirlerinkinin de şeytanlarla bir araya getirilmesi.
Kişinin dunya hayatında beraber bulunduğu inanc ve zihniyet onderleriyle bir araya getirilmesi.
Kişinin aynı inanc ve ahlÂkı, paylaştığı insanlarla bir araya getirilmesi.
Azgınların kendilerini azdıranlarla, itaatkÂrların da kendilerini itaate davet eden peygamberler ve muminlerle bir araya getirilmesi.
Nefislerin amelleriyle bir araya getirilmesi (ŞevkÂnî, V, 450-451). Bize gore burada, her insanın (nefsin) dunya hayatında yapıp ettiklerini temsil eden veya bunlarla oluşmuş bir şekle girmesi kastedilmiştir. Nitekim insanların yeniden diriltilirken gunah-sevap ceşidine gore şekiller alacaklarını ifade eden bircok hadis vardır(bk. Muhammed b. Abdullah el-Hatîb et-Tebrizî, III, 1533-1535).
h) Diri diri toprağa gomulen kıza hangi sucundan dolayı oldurulduğunun sorulması. CÂhiliye doneminde –nÂdir de gorulse– bazı Araplar kız cocukları yuzunden utanc duydukları (bk. Nahl 16/58-59), bazıları da onları buyutup beslemede sıkıntı cekmekten endişe ettikleri icin (bk. En‘Âm 6/151; İsr 17/31) onları diri diri toprağa gomerlerdi. İşte Âhirette sorgulama başladığında bu katiller oldurdukleri kızlarıyla birlikte mahkemeye getirilecek ve hesaba cekileceklerdir.
ı) Defterlerin ortaya serilmesi. İnsanlar olduklerinde hesap gununde acılmak uzere amel defterleri kapanır. Hesap gununde bu defterler ortaya konduğunda herkes, dunyada iken hayır veya şer adına ne işlemişse kendi amel defterinde yazılmış olduğunu gorur ve yaptıklarını hatırlar. Hesabı goruldukten sonra artık hakkında amellerine gore işlem yapılır (amel defterleri hakkında bk. HÂkka 69/19-28; ayrıca krş. İsr 17/13-14; Kehf 18/49)
j) Gokyuzunun sıyrılıp acılması. Gokyuzu yerle birlikte (maddî evren) yok edilecek, insanın onundeki madde engeli kalkacak, madde otesi ile yuzyuze gelmesi sağlanacaktır. Bu anlamda sema acılınca gayb Âleminin gizli gercekleri acığa cıkacak; insanların cennet, cehennem, melek vb. gayb varlıklarını hakikatleriyle tanımaları mumkun olacaktır.
k) Cehennem ateşinin harlatılması. Bundan maksat yakıcılığının arttırılması, işlevine hazır hale getirilmesidir (ayrıca bk. Şuar 26/91).
l) Cennetin yaklaştırılması. Cennetin dunya hayatını Allah’a sevgi ve saygı şuuru icinde yaşayan ve O’na itaatsizlikten sakınan kullara (takv ehline) yaklaşmasından maksat, o saadet ulkesine girme zamanının yaklaşmasıdır; bunun takv ehline verdiği tatlı heyecandır (krş. Şuar 26/90; Kaf 50/31).
Ayet

Kişi neler getirdiğini oğrenmiş olacaktır.(14)
Tefsir
Defterleri ellerine verilen insanlar ilÂhî huzura hangi amellerle geldiklerini eksiksiz goreceklerdir (bk. Âl-i İmrÂn 3/30).
Ayet

Hayır! Akıp giden, bir kaybolup bir etrafı aydınlatan yıldızlara andolsun,(15)

Hayır! Akıp giden, bir kaybolup bir etrafı aydınlatan yıldızlara andolsun,(16)

Kararmaya yuz tuttuğunda geceye andolsun,(17)

Ağarmaya başladığında sabaha andolsun ki,(18)

O (Kur'an), şuphesiz değerli, guclu ve Arş'ın sahibi (Allah'ın) katında itibarlı bir elcinin (Cebrail'in) getirdiği sozdur.(19)

O (Kur'an), şuphesiz değerli, guclu ve Arş'ın sahibi (Allah'ın) katında itibarlı bir elcinin (Cebrail'in) getirdiği sozdur.(20)

O orada sayılan, guvenilen (bir elci) dir.(21)
Tefsir
Erişilmez bir nazım guzelliği ve edebî incelikler taşıyan 15-18. Âyetlerdeki yeminler, ileride verilecek olan vahiy ve peygamberle ilgili bilgilerin gercekliğini teyit amacı taşıması yanında, muhatabı bu bilgilerin onemini kavramaya hazırlamaktadır. Cunku peygamberin durustluğu ve vahyin gercek olduğu hususunda kuşku duyan insanın, hicbir dinî bildirimi tanıyıp kabul etmesi beklenemez. Mufessirler 19. Âyette anlatılan “değerli elcinin sozu”nden maksadın Kur’an olduğunu soylemişlerdir.
Elciden maksat bir goruşe gore CebrÂil’dir (Taberî, XXX, 51; Zemahşerî, 224). CebrÂil, Allah’ın kelÂmı Kur’an’ın Hz. Peygamber’e ulaştırılmasında aracılık yani elcilik ettiği icin ona “değerli elci” denilmiş ve Allah’ın vahyettiği kelÂm Hz. Peygamber’e onun tarafından okunduğu, vahye uygun soz kalıbına girmiş olarak ondan ulaştığı icin “onun sozu” olarak ifade edilmiştir.
Diğer bir yoruma gore “değerli elci” Hz. Peygamber’dir. O, Allah’ın elcisi olarak Kur’an’ı insanlara tebliğ ettiği icin Kur’an onun sozu olarak ifade buyurulmuştur (İbn Âşûr, XXX, 154-155).
“Değerli elci” ifadesini Hz. Peygamber olarak acıklayanlara gore 20-21. Âyetlerin anlamı şoyle olur: Peygamber Allah’tan gelen mesajları ummetine tebliğ edecek guc ve yeteneğe sahiptir; Allah katında onun yuce bir makamı ve itibarı vardır; kendisine indirilen vahyi koruma ve tebliğ etme hususunda guvenilir bir elcidir; Allah’a itaat eden muminler ona da itaat ederler (ŞevkÂnî, V, 453; arş hakkında bilgi icin bk. A‘rÂf 7/54).
Ayet

Arkadaşınız (Muhammed) de mecnun değildir.(22)

Andolsun ki, onu (Cebrail'i) apacık ufukta gormuştur.(23)

O, gaybın bilgilerini (sizden) esirgemez.(24)

O lÂnetlenmiş şeytanın sozu de değildir.(25)

Hal boyle iken nereye gidiyorsunuz?(26)
Tefsir
Kureyş’e mensup bazı kimseler, Âhiret fikrine alışık olmadıkları icin Hz. Peygamber’den bu inancı doğrulayan haberler işitince onu mecnunlukla itham etmişlerdi (Hicr 15/6; Kalem 68/51). “Arkadaşınız” nitelemesiyle Hz. Peygamber kastedilmiştir. O, Mekkeliler tarafından ahlÂkî yapısı bakımından olduğu kadar, akıl ve zekÂsının mukemmelliği ile de tanınıp bilindiği icin kendilerine bu bilgileri hatırlatılmış, buna rağmen ona “mecnun” demelerinin bu bilgileriyle celiştiği ortaya konmuştur (ŞevkÂnî, V, 453).
Ağırlıklı yoruma gore 23. Âyetteki “goren” Resûlullah, “gorulen” de CebrÂil’dir. Gorenin Resûlullah, gorulenin Allah olduğu yonunde bir goruş daha vardır.
“Apacık ufuk” ile ne kastedildiği konusunda ceşitli acıklamalar yapılmıştır (bk. ŞevkÂnî, V, 453-454). Mufessirler bu Âyeti dikkate alarak Hz. Peygamber’in CebrÂil’i kendi sûretinde yani melek olarak yaratılmış olduğu sûrette gorduğunu soylemişlerdir (ayrıca bk. Necm 53/1-18). Hz. Peygamber CebrÂil’in kendisine vahiy getirdiğini soyleyince muşrikler onunla alay etmeye başlamışlar ve gorduğunun melek değil cin olduğunu veya boyle bir meleğin varlığını hayal ettiğini ileri surmuşlerdi. İşte Âyette onların bu iddiaları reddedilmiştir.
“O, gayba ait bilgileri sizden esirgemez” ifadesi, Hz. Peygamber’in ilÂhî vahyi insanlara duyurma, oğretme hususunda cimri davranmadığını, Allah’ın mesajlarını en mukemmel bir şekilde insanlara tebliğ etmek icin her turlu eziyete katlandığını gostermektedir (gayb hakkında bilgi icin bk. Bakara 2/3). Oysa muşriklerin Hz. Peygamber’i benzetmeye kalkıştıkları sihirbaz ve kÂhinler ucret almadan ne sihir yaparlardı ne de bilgi verirlerdi.
24. Âyet, dolaylı olarak din konusundaki tebliğ ve irşad faaliyetlerinde ozverili calışmanın onemini de gostermektedir.
24. Âyetteki danîn kelimesini “zanîn” şeklinde okuyanlara gore meÂl şoyledir? “Onu, gayb Âleminden getirdiği bilgiler konusunda kimse yalancılıkla itham edemez.”
25. Âyet yine oncekileri pekiştirmekte ve Kur’an’ın muşriklerin iddia ettiği gibi kovulmuş şeytanın sozu olmadığını ifade etmektedir. “Oyleyse nereye gidiyorsunuz?” sorusu, “Bu Kur’an’dan, onun gereklerini yerine getirmekten uzaklaşıp da nereye gidiyorsunuz?” veya “Size burada acıklanandan daha doğru bir yol var mıdır ki Kur’an’ın yolunu bırakıp da o yoldan gidesiniz” gibi farklı şekillerde acıklanmıştır. Âyetin, artık inkÂr edemeyecekleri gerceklerle karşı karşıya bulunan ve her yonden delillerle kuşatılmış olan muşriklerin, inkÂrlarına hicbir mÂkul gerekce gosteremeyeceklerini ifade ettiği de belirtilmiştir.
Ayet

O, herkes icin, sizden doğru yolda gitmek isteyenler icin bir oğuttur.(27)

O, herkes icin, sizden doğru yolda gitmek isteyenler icin bir oğuttur.(28)

Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikce siz dileyemezsiniz.(29)
Tefsir
Kur’an’ın insanlar icin, ozellikle doğru yolu tercih etmek isteyenler icin uyarıcı ve yol gosterici bir kitap olduğu vurgulandıktan sonra İslÂm’ın din ve vicdan ozgurluğu ilkesi esas alınarak artık bunlardan ders cıkarıp doğru yolu secmek insanların hur iradelerine bırakılmıştır. Hic kimse kendi iradesinin dışında bir tercihe zorlanamaz. Ancak insanların irade ve gucleri kendilerinden değil, Allah’tandır; imtihan gereği Allah boyle olmasını dilemiş, insanlara irade hurriyeti vermiştir (bk. İnsan 76/30)
__________________