RahmÂn ve Rahîm olan Allah´ın adıyla


Nuzûl

Mushaftaki sıralamada doksan ikinci, iniş sırasına gore dokuzuncu sûredir. A‘l sûresinden sonra, Fecr sûresinden once Mekke’de inmiştir.

Adı/Ayet Sayısı

Sûre adını ilk Âyette gecen ve “gece” anlamına gelen leyl kelimesinden almıştır. Ayrıca “Ve’l-Leyli iz yağşÃ‚” diye de anılmaktadır (BuhÂrî, “Tefsîr”, 92; İbn Âşûr, XXX, 377).

Konusu

Sûrede insanoğlunun iki zıt huyundan, comertlik ve cimrilikten bahsedilir; imanla comertlik ve imansızlıkla cimrilik arasındaki ilişkiye dikkat cekilir.

Ayet



(Karanlığı ile etrafı) buruyup orttuğu zaman geceye, acılıp ağardığı vakit gunduze, erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim ki işleriniz başka başkadır. (1-4)

Tefsir


Bu yeminler, uzerine yemin edilen varlıkların değerini, onları yaratan gucun buyukluğunu gostermekte; ayrıca gelecek konunun onemine dikkat cekmektedir. Allah TeÂlÂ, 3. Âyetteki yeminle ilim ve kudretinin sonsuzluğuna ve sanatının ustunluğune işaret etmiştir. Zira aynı maddeden yaratılmış olan erkek ve dişi arasındaki cinsiyet farkının şuursuz tabiat tarafından bir tesaduf eseri olarak meydana getirilmesi ihtimal dışıdır. 4. Âyette, insanların cabalarının, yaptıkları işlerin turleri, nitelikleri ve amacları bakımından başka başka olduğu belirtilerek sonucu etkileyecek asıl farklılığın cinsiyete değil davranışların mahiyetine bağlı olduğu ima edilmiş; sonraki Âyetlerde ise bu ceşitli işlerin yararlı ve zararlı olanları tanıtılmıştır.

Ayet



Artık kim verir ve sakınırsa, en guzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız (onda başarılı kılarız).(5-7)

Tefsir


Bu sûrenin indiği Mekke’de insanlar arasında buyuk bir gelir farkı bulunuyor; varlıklı putperest Araplar yoksullar karşısında inanılmaz derecede bencil, duyarsız, umursamaz davranıyor; hatta donemin canlı şahidi olan Kur’Ân-ı Kerîm’in bildirdiğine gore zengin putperestler, “Dilese Allah’ın doyuracağı kimseleri biz mi besleyeceğiz!” diyecek kadar kustahlaşıyor (bk. YÂsîn 36/47), birbirlerine cimriliği oğutleyecek kadar insafsızlıkta ileri gidiyorlardı (bk. Nis 4/37; Hadîd 57/24). Bu sebeple Mekke doneminde inen Âyetlerin Allah’ın birliği inancının yerleştirilmesinden sonra en buyuk hedefi insanların kalplerini yoksul ve himayesizlere karşı bencillik, sevgisizlik ve cimrilikten arındırmak; dertlerin de nimetlerin de paylaşılabildiği bir toplumsal ruh ve zihniyet geliştirmek olmuştur. Konumuz olan sûre bu zihniyeti hazırlayan anlamlı tesbitler, oğutler, uyarılar ve mujdeler icermektedir. Sonuc olarak sûrede iki farklı karakter tipi ortaya konmakta; acıkca belirtilmemekle birlikte ifadenin genelinden kolayca anlaşıldığı uzere bunlardan ilki olan comert ve ozverili tip musluman insanı, cimri ve bencil tip de inkÂrcıyı temsil etmektedir.

“Guzel karşılık” diye cevirdiğimiz 6. Âyetteki husn kelimesini mufessirler “iman, kelime-i tevhid, en guzel din olan İslÂm, namaz, oruc ve zekÂt, ibadetlerin guzel karşılığı” gibi anlamlarla acıklamışlardır (bk. ŞevkÂnî, V, 530; Elmalılı, VIII, 5876). Bize gore husn kelimesi bu bağlamda inanc, ibadet, muÂmelÂt ve ahlÂk ilkeleriyle İslÂm inanc ve uygulamaları butununu ifade eder. 7. Âyette gecen ve Allah’ın comert kulu icin kolaylaştıracağı bildirilen rahatlık ve mutluluk yolunu ifade etmek uzere “en kolay” anlamına gelen yusr kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime “daha fazla iyilik yapma ozelliği, erdemi” olarak da acıklanmıştır. Buna gore insan iyilik yapmaya calıştıkca Allah da onda iyilik iradesini guclendirir, iyilik yollarını kolaylaştırır ve sonunda comertlik denilen guzel haslet onun kişiliğinin ayrılmaz bir ozelliği haline gelir.

Ayet



Kim cimrilik eder, kendini mustağni sayar, en guzeli de yalanlarsa, biz de onu en zora hazırlarız. Duştuğu zaman da malı kendisine hic fayda vermez. (8-11)

Tefsir


Cimrilik edip kendisiyle yetinen, yani kendi gucune ve elindekilere guvenip Allah’ın yardımına muhtac olmadığını zanneden kişi icin Allah’ın kolaylaştıracağı bildirilen zahmet yolu “en zor” anlamına gelen usr kelimesiyle ifade edilmiştir. Bu sebeple cumle genellikle “Biz onu en zora hazırlarız” şeklinde anlaşılmıştır. Allah’ın kulunu zor olana hazırlamasından maksat da kulun, Allah ve resulunun gosterdiği yolu kabul etmeyerek yanlışlarda ısrar etmesi, bu sûre bağlamında ise cimriliğini surdurmesi neticesinde Allah’ın ondan hidayet ve yardımını cekmesi, onu kendi haline bırakmasıdır. Bu ise insan icin en buyuk mahrumiyettir. Cunku bu şekilde kendi başına kalan kul helÂl haram demeden nefsÂnî arzularını tatmine calışır; kotuluk yapmak, gunah işlemek ona kolay gelir, bunlardan zevk alır. Sonucta cehennemi boylar; dunyada cimrilik edip biriktirmiş olduğu servetini orada fidye olarak verip cehennem azabından kurtulmak ister ama bu da mumkun olmaz.

Ayet



Doğru yolu gostermek bize aittir. Şuphesiz ahiret de dunya da bizimdir.(12-13)

Tefsir


Kitap indirmek ve peygamber gondermek suretiyle hidayet ve dalÂlet yollarını, hayrı ve şerri acıklamak Allah’a aittir. Bir onceki sûrede acıkca belirtildiği uzere Allah insana duyu ve bilgi vasıtaları, akıl ve irade vermiş; hayrı şerden, hakkı bÂtıldan ayırma imkÂnını bahşetmiştir. 13. Âyette Allah TeÂl hem dunya hem de Âhiret hayatının kendisine ait olduğunu ifade buyurarak, her iki dunyanın kendi yonetiminde olduğunu belirtmekte, dolayısıyla her iki dunyanın iyilik ve guzelliklerini O’ndan istememiz gerektiğini ima etmektedir.

Ayet



(Ey insanlar!) Alev alev yanan bir ateşle sizi uyardım. (14)



O ateşe, ancak yalanlayıp yuz ceviren kotuler girer.(15-16)

Tefsir


Yuce Allah kullarına doğru yolu gostermekle yetinmemiş, aynı zamanda yanlış yolda gitmenin sonucu olan cehenneme karşı da onları vahiy ve peygamberleri aracılığıyla uyarmıştır.

Ayet



Temizlenmek uzere malını hayra veren iyiler ondan (ateşten) uzak tutulur.(17-18)



Yuce Rabbinin rızasını istemekten başka onun nezdinde hicbir kimseye ait şukranla karşılanacak bir nimet yoktur. Ve o (buna kavuşarak) hoşnut olacaktır.(19-21)

Tefsir


Bazı mufessirler 19-21. Âyetlerin (bk.Taberî, XXX, 146), bazıları ise 5-19. Âyetlerin (bk. Elmalılı, VIII, 5881), muşriklerin işkence ettiği koleleri satın alıp Âzat ederek hurriyetlerine kavuşturan Hz. Ebû Bekir hakkında indiğini soylemişlerdir. Muşrikler Hz. Ebû Bekir’in bu yaptıklarını bir iyilik veya bir menfaat karşılığında yaptığını iddia etmişlerdi. Burada, boyle bir iddiaya karşı cevap da olabilecek şu onemli husus dile getirilmektedir: İman ve amelde takv duzeyine ulaşmış hicbir mumin, birine iyilik yapmak icin mutlaka ondan bir iyilik gormek, bir nimet elde etmek gerektiğini, karşılıksız iyilik yapılamayacağını duşunmez; mumin, her turlu nimetin yalnızca Allah’ın bir lutfu olduğuna, iyiliklerin de bir karşılık elde etmek icin değil, sadece Allah rızÂsı icin yapılması gerektiğine inanır. Boylece bu Âyetlerde muşriklerin bencil ve cıkarcı zihniyet ve ahlÂk yapılarının yansımasından ibaret olan yukarıdaki iddiaları reddedilmiş, Hz. Ebû Bekir orneğinde gonullerini insan sevgisi ve comertlikle bezeyen muminler Allah tarafından takdirle anılmıştır.

“Takv ehli” diye cevirdiğimiz etkå kelimesinin kok anlamı, “buyuk bir tehlikeye karşı kendine bir şeyi siper edinerek korunmak”tır. Bu kokten gelen takv kavramı Kur’an’da ağırlıklı olarak, “kotuluklerden uzak durup iyilikler yapmak ve bu amelleri sayesinde kendini cehennem azabına karşı korumak” anlamında gecmektedir. Nitekim burada da 14. Âyette muhataplar “alev alev yanan ateş”e karşı uyarıldıktan sonra 17-20. Âyetlerde, birine borclu olmadıkları, kimsenin kendilerinde bir hakkı bulunmadığı halde bile, sırf Allah rızÂsı icin insanlara mal yardımı yapıp manen arındıkları ve bu sayede ateşten uzak tutulacakları bildirilmiştir. Nihayet son Âyette, Allah rızÂsına boylesine değer veren, kendisini bu rızÂdan mahrum bırakacak gunahlardan sakınan, tamamen karşılıksız olarak seve seve insanlara yardım edenlerin, Allah tarafından, razı edilecekleri; yani korktuklarından emin ve umduklarına nÂil olacakları mujdelenmiştir ki, inanan bir kimse icin bundan daha buyuk bir mujde olamaz.
__________________