Değerli kardeşimiz;
İbn Masud’un ilgili ayeti "ma halaka"yı hazfederek, "Ve’n-nehÂri iz tecell ve’z-zekeri ve’l-unsÂ" şeklinde okuduğuna dair rivayet, Buhari ve Muslim’de yer almıştır. (bk. Buhari, suretu 92(Suretu’l-leyl); Muslim, el-Musafirin, 50-282,284)

- İbn Mesud’un bu kıraatı, sahabenin icmaına aykırıdır. Butun sahabenin ittifakıyla -Hz. Osman devrinde- yazılan Kur’an’da boyle bir ifade yoktur. İcma ile ve tevatur sırrını taşıyan bu Kur’an’ın dışında geriye kalan şahsi/hususi mushafların hepsi ortadan kaldırılmıştır. İbn Mesud’un hususi Mushafı da bundan istisna değildir.

- Alimlerin bu hadis hakkındaki goruşlerinin ozeti şoyledir:

Bu ayet once İbn Mesud’un okuduğu şeklinde idi, daha sonra neshedildi. İbn Mesud’la ilgili bu haberler, ilgili ayetin neshedildiğine dair bilgi kendilerine ulaşmadan onceki doneme aittir. Cunku, Hz. Osman devrinde yazılan Kur’an, Hz. Peygamberin “nasih-mensuh”la ilgili hukumleri tamamen yerine oturttuğu ve artık ne fazla ne eksik bir tarafın bulunmadığı bir şekilde cemedilmiş ve butun sahabenin icmaına mazhar olmuştur. Bu sebeple, bu icmaya aykırı olan hic bir kıraat İslam ummeti tarafından kabul edilmez. (bk. Nevevî, 6/109)

- Ayrıca, İbn Mesud, kendi hususi mushafına bazı ilave ve eksik ifadelere yer vermesi, bu şekli gercekten Kur’an ifadesi olduğu icin değil, ayetin -doğruluğuna inandığı- bir tefsiri olarak yazmıştır. Daha sonra gelenler bunu ayet sanmışlardır. Kaldı ki bu rivayetin onemli bir kısmı doğru değildir. (bk. Nevevî a.y.)

- İbn Hacer’in dikkat cektiği cok onemli bir noktada şudur: İbn Mesud ve Alkame, Kufe kıraatinin ustadları olmalarına rağmen, bu rivayeti nakleden hafızların hic biri onların okuduğu tarzda bir kıraat şeklini benimsememiş ve bunu bir kıraat şekli olarak ortaya koymamışlardır. Keza, bu rivayetin nakledildiği Ebu’d-Derda da Şam bolgesinin kıraat ustadıdır. Ancak, onun bu rivayetini nakleden hafızlardan hic biri buna itibar etmemiş ve oyle bir kıraati ders vermemişlerdir. (bk. İbn Hacer, Fethu’l-Barî,8/707)

İbn Hacer’in dikkat cektiği bu nokta, şu acıdan onemlidir: Kurra olan kıraat ve hadis hafızları ve bu rivayetleri aktaran ravilerin bizzat kendileri, soz konusu rivayetlerdeki bilgiye hic itibar etmemişlerdir. Rivayeti nakletmekle beraber, kendileri bu kıraati benimseyip okumamışlar ve bunu ders vermemişlerdir.

Halbuki, Kufe’nin kıraat şekli İbn Mesud ve Alkame’ye, Şam’ın kıraati ise Ebu’d-Derda’ya dayanıyor.

Demek ki, bu uc zat da aslında (daha once boyle bir kıraatleri olmasına ve bunu bir bilgi olarak aktarmalarına rağmen) prensip olarak şimdiki elimizde bulunan Kur’an’a uygun bir kıraati takip edip okumuşlar ki, onların oğrencileri olan hafızlar bu okudukları kıraati kabul etmişlerdir.

- Ebubekir el-Enbari gibi bu işin uzmanı olan bazı alimler de bu rivayeti değerlendirmiş ve bunun ummetin icmaına aykırı olduğundan kabul edilemez olduğunu belirtmiştir. Bunun en buyuk delili olarak da, Kıraat imamlarından Hamza ve Asım’ın İbn Mesud’dan şu anda Kur’an’da mevcut olan şekliyle bu ayetin kıraatini nakletmelerini gostermiştir. (bk. Kurtubi, ilgili ayetin tefsiri)
http://www.sorularlaislamiyet.com/so...abilir-mi.html
__________________