A’RAF
SÛRE-İ ŞERİF'İ

(7. Sûre)

(Mekke doneminde inmiştir. 206 Ă‚yettir.)

BismillĂ‚hirrahmĂ‚nirrahîm.


1. Elif. LĂ‚m. Mîm. Sad.

2. Resulum! Bu, sana indirilen bir Kitap’tır. Bu hususta goğsunde bir sıkıntı olmasın. Onunla (insanları) uyarman ve inananlara oğut vermen icin (indirildi).

3. Rabbinizden size indirilene uyun! O’ndan başka dostlara tĂ‚bi olmayın. Ne de az oğut alıyorsunuz!

4. Nice memleketler var ki biz onları helĂ‚k ettik. Azabımız onlara geceleyin veya gunduz uykularında iken geldi.

5. Azabımız kendilerine geldiğinde onların cağırışları: “Biz gercekten zĂ‚lim kişilermişiz!” demelerinden başka bir şey olmadı.

6. Andolsun ki kendilerine peygamber gonderilenlere soracağız. Peygamberlere de soracağız.

7. Yaptıklarını kendilerine bir bir anlatacağız. Zira biz onlardan uzak değildik.

8. Gercek tartı kıyamet gunundedir. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

9. Tartıları hafif gelenler, Ă‚yetlerimize yaptıkları haksızlıktan oturu kendilerine cok yazık etmiş kimselerdir.

10. Andolsun ki sizi yeryuzune yerleştirdik. Orada sizin icin gecimlikler yarattık. Ne de az şukrediyorsunuz!

11. Andolsun ki biz sizi yarattık, sonra size bir şekil verdik, sonra da meleklere: “Âdem’e secde edin!” dedik. İblis’ten başka hepsi secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.

12. Allah: “Sana emrettiğim halde, seni secde etmekten alıkoyan nedir?” buyurdu. İblis: “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise camurdan yarattın!” dedi.

13. Allah: “İn oradan! Orada buyukluk taslamak senin haddin değildir. Defol! Cunku sen alcağın birisin!” dedi.

14. İblis: “Bana insanların tekrar diriltilecekleri gune kadar muhlet ver!” dedi.

15. Allah: “Sen muhlet verilenlerdensin.” buyurdu.

16. İblis: “Oyle ise beni azdırdığın icin andolsun ki, ben de onları saptırmak icin, senin doğru yolun uzerinde tuzak kuracağım.”

17. “Sonra elbette onlara; onlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların coklarını şukredenler bulamayacaksın.” dedi.

18. Allah: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan cık! Andolsun ki insanlardan sana kim uyarsa onları ve sizi, hepinizi cehenneme dolduracağım!” buyurdu.

19. “Ey Âdem! Sen ve eşin, beraberce cennette yerleşin. Orada olanlardan dilediğiniz yerde bol bol yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağactan yerseniz, her ikiniz de zulmedenlerden olursunuz.”

20. Şeytan ayıp yerlerini kendilerine gostermek icin onlara vesvese verdi ve: “Rabbiniz, sırf melek olursunuz veya burada ebedi kalanlardan olursunuz diye sizi bu ağactan menetti, başka bir sebepten değil.” dedi.

21. Ve onlara: “Ben gercekten size oğut verenlerdenim.” diye yemin etti.

22. Boylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine gorundu. Cennet yapraklarından oralarına ortmeye başladılar. Rableri onlara: “Ben sizi o ağactan menetmemiş miydim? Şeytanın size apacık bir duşman olduğunu soylememiş miydim?” diye nidĂ‚ etti.

23. Dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamazsan ve bize merhamet etmezsen, muhakkak ki kaybedenlerden oluruz.”

24. Allah: “Birbirinize duşman olarak inin! Siz yeryuzunde bir muddet yerleşip gecineceksiniz.” buyurdu.

25. “Orada yaşayacaksınız, orada oleceksiniz ve oradan (diriltilip) cıkarılacaksınız.” dedi.

26. Ey Âdemoğulları! Size utanc yerlerinizi ortecek bir elbise ve bir de sus elbisesi indirdik. TakvĂ‚ elbisesi ise bunlardan daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın Ă‚yetlerindendir. Belki duşunup ibret alırlar.

27. Ey Âdemoğulları! Şeytan ayıp yerlerini kendilerine gostermek icin elbiselerini soyarak ana-babanızı cennetten cıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Şuphesiz ki o ve kabilesinden olanlar, sizin onları gormeyeceğiniz yerden sizi gorurler. Biz şeytanları, inanmayanların dostları yaptık.

28. Onlar bir hayĂ‚sızlık yaptıkları zaman: “Biz atalarımızı da bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti.” derler. De ki: “Allah hicbir zaman hayĂ‚sızlığı emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’a karşı mı soyluyorsunuz?”

29. De ki: “Rabbim bana adaleti emretti. Her secde yerinde yuzlerinizi O’na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O’na duĂ‚ edin. İlk once sizi yarattığı gibi, yine O’na doneceksiniz.”

30. O, bir topluluğu hidayete erdirdi, bir topluluğa da sapıklık hak oldu. Cunku onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dost edindiler. Boyle iken onlar kendilerinin doğru yolda bulunduklarını, hidayete erdirilmiş olduklarını zannederler.

31. Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde guzel elbiselerinizi giyin. Yiyin icin, fakat israf etmeyin. Cunku Allah israf edenleri sevmez.

32. Resulum! De ki: “Allah’ın, kulları icin yarattığı susu ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar dunya hayatında inananlarındır, kıyamet gununde ise yalnız inananlara tahsis edilmiştir.” İşte biz bilen bir topluluk icin Ă‚yetleri boyle acıklıyoruz.

33. De ki: “Rabbim hayĂ‚sızlığın acığını da gizlisini de, gunahı, haksız yere haddi aşmayı, hakkında hicbir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri soylemenizi haram kılmıştır.”

34. Her ummetin belirli bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne one gecebilirler.

35. Ey Âdemoğulları! Size kendi icinizden Ă‚yetlerimi anlatmak uzere peygamberler gelir de, kim Allah’tan korkar ve hĂ‚lini duzeltirse onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.

36. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı buyukluk taslayanlar ise ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

37. Allah’a karşı yalan uyduran veya O’nun Ă‚yetlerini yalanlayanlardan daha zĂ‚lim kim vardır? Onların kitaptan nasipleri kendilerine erişecektir. Nihayet elcilerimiz canlarını almak uzere geldiklerinde: “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız nerede?” derler. Onlar da: “Uzaklaşıp gittiler!” derler ve kĂ‚fir olduklarına dĂ‚ir kendi aleyhlerinde şĂ‚hitlik ederler.

38. Allah: “Sizden once gecmiş cin ve insan ummetleriyle beraber ateşe girin!” der. Her ummet girdikce kendini sapıtan yoldaşına lĂ‚net eder. Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler oncekiler icin: “Rabbimiz! Bizi sapıtanlar işte bunlardır, onlara ateş azabını kat kat ver!” derler. Allah: “Hepsinin kat kattır, amma bilmezsiniz.” der.

39. Oncekiler sonrakilere: “Sizin bizden ustunluğunuz yoktu, kazandığınıza karşılık azabı tadın!” derler.

40. Âyetlerimizi yalanlayan ve onlara iman etmeyi kibirlerine yediremeyenlere goğun kapıları acılmaz, deve iğnenin deliğinden gecmedikce de cennete giremezler. Sucluları işte biz boyle cezalandırırız!

41. Onlar icin cehennemden bir yatak ve ustlerine de ortuler vardır. Biz zĂ‚limleri işte boyle cezalandırırız.

42. İman edip de sĂ‚lih ameller işleyenlere gelince, -ki biz hic kimseye gucunun ustunde bir şey yuklemeyiz- işte onlar cennet ehlidirler, onlar orada ebedî kalacaklardır.

43. Biz onların gonullerindeki kinleri cıkarır atarız. Altlarından ırmaklar akmaktadır. Ve onlar derler ki: “Lutfedip hidayeti ile bizi buna kavuşturan Allah’a hamdolsun. Allah bizi doğru yola iletmeseydi, biz kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık. Andolsun ki Rabbimizin elcileri gerceği getirmişler.” Onlara: “İşte size cennet! Yaptıklarınıza karşılık olarak o size miras verildi.” diye seslenilir.

44. Cennetlikler cehennemliklere: “Biz Rabbimizin bize vĂ‚dettiğini gercek bulduk. Siz de Rabbinizin size vĂ‚dettiğini gercek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar da: “Evet gercek bulduk.” derler. Aralarında bir munĂ‚dî: “Allah’ın lĂ‚neti zĂ‚limlerin uzerine olsun!” diye seslenir.

45. Onlar Allah yolundan alıkoyarlar ve o Allah yolunu eğriltmeye calışırlar. Onlar ahireti de inkĂ‚r edenlerdir.

46. İki taraf arasında bir perde ve A’raf uzerinde bunların hepsini simĂ‚larıyla tanıyan adamlar vardır. Onlar cennet halkına: “SelĂ‚m sizin uzerinize olsun!” diye seslenirler. Kendileri cennete girmemişler, fakat girme iştiyakı icindedirler.

47. Gozleri cehennem halkı tarafına doğru cevrildiği zaman: “Ey Rabbimiz! Bizi zĂ‚limler topluluğu ile beraber bulundurma!” derler.

48. A’raf ehli simĂ‚larından tanıdıkları adamlara seslenerek derler ki: “Ne taraftarlarınızın cokluğu, ne de taslamakta olduğunuz buyukluk size hicbir fayda sağlamadı.”

49. “Allah’ın rahmetine eriştirmeyeceğine dair yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıdır?” (Ve cennet ehline donerek derler ki): “Girin cennete! Artık size hicbir korku yoktur, sizler mahzun da olmayacaksınız.”

50. Cehennemlikler cennetliklere: “Suyunuzdan veya Allah’ın size verdiği nimetlerden biraz da bize verin!” diye seslenirler. Onlar da derler ki: “Doğrusu Allah bunları kĂ‚firlere haram etti.”

51. O kĂ‚firler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler. Dunya hayatı onları aldattı. Onlar bugunleriyle karşılaşacaklarını nasıl unuttular ve Ă‚yetlerimizi bile bile nasıl inkĂ‚r ettilerse, biz de bugun onları unuturuz.

52. Andolsun ki biz onlara ilim ile acıkladığımız, inanan bir topluluk icin hidayet ve rahmet olarak bir kitap getirdik.

53. Onlar onun te’vilinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onun te’vili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya cıkacağı) gun, onceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gercekten Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler. Şimdi bizim şefaatcilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler veya geriye dondurulmemiz mumkun mu ki, yapmış olduklarımız amellerden başkasını yapalım?” Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de kendilerini bırakıp gitti.

54. Şuphesiz ki Rabbiniz Allah, gokleri ve yeri altı gunde yarattı, sonra Arş’ı istivĂ‚ etti (Arş uzerinde hukumran oldu). O, geceyi, durmadan onu kovalayan gunduze buruyup orter. Guneş, ay ve yıldızlar emrine boyun eğmiştir. İyi bilin ki yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yucedir!

55. Rabbinize yalvara yakara gizlice duĂ‚ edin. Cunku O, haddi aşanları sevmez.

56. IslĂ‚h edildikten sonra yeryuzunde bozgunculuk yapmayın. Korkarak ve umarak O’na duĂ‚ edin. Muhakkak ki Allah’ın rahmeti muhsinlere yakındır.

57. O ki ruzgĂ‚rları rahmetinin onunde mujdeci gonderir. Nihayet o ruzgĂ‚rlar ağır ağır bulutları yuklenince, onu olu bir memlekete sevkederiz. Onunla oraya su indirir ve o su ile orada her turlusunden meyveler cıkarırız. İşte oluleri de biz boyle cıkaracağız. Umulur ki bundan ibret alırsınız.

58. Guzel olan beldenin bitkisi Rabbinin izniyle cıkar, kotu olan beldeden ise faydasız bitkiden başka bir şey cıkmaz. İşte biz şukreden bir topluluk icin Ă‚yetleri boyle acıklıyoruz.

59. Andolsun ki Nuh’u kavmine gonderdik. “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, O’ndan başka ilĂ‚hınız yoktur. Doğrusu ben ustunuze gelecek buyuk bir gunun azabından korkuyorum.” dedi.

60. Kavminin ileri gelenleri dediler ki: “Biz seni apacık bir sapıklık icinde goruyoruz.”

61. Nuh onlara dedi ki: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yoktur, ancak ben Ă‚lemlerin Rabbinin peygamberiyim.”

62. “Size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size oğut veriyorum. Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum.”

63. “Sakınıp korunmanız ve boylece merhamete nĂ‚il olmanız icin, aranızdan sizi uyaracak bir adam vasıtası ile, Rabbinizden size bir zikir (bir haber) gelmesine şaşıyor musunuz?”

64. Nuh’u yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık. Âyetlerimizi yalan sayanları suda boğduk. Cunku onlar kor bir kavim idiler.

65. Âd kavmine kardeşleri Hûd’u gonderdik. Onlara: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilĂ‚hınız yoktur. HĂ‚lĂ‚ O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” dedi.

66. Kavminden ileri gelen kĂ‚firler: “Doğrusu biz seni bir beyinsizlik icinde goruyoruz ve seni yalancılardan sanıyoruz.” dediler.

67. O da dedi ki: “Ey kavmim! Bende hicbir beyinsizlik yoktur. Ben Ă‚lemlerin Rabbi tarafından gonderilmiş bir peygamberim.”

68. “Size Rabbimin gonderdiği gercekleri tebliğ ediyorum ve ben sizin icin guvenilir bir oğutcuyum.”

69. “Sizi uyarması icin icinizden bir adama, Rabbinizden bir zikir (haber) gelmesine mi hayret ediyorsunuz? Duşunun ki O sizi Nuh kavminden sonra halifeler kıldı ve yaratılış itibariyle sizi onlardan ustun yaptı. O halde Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa erdirilesiniz.”

70. Dediler ki: “Sen bize yalnızca Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın taptıklarını bırakmamız icin mi geldin? Eğer gercekten doğru sozlulerden isen hadi bizi tehdit edip durduğun azabı başımıza getir.”

71. Hûd dedi ki: “Artık size Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah’ın hicbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Oyleyse bekleyedurun, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”

72. Boylece biz de Hûd’u ve onunla beraber olanları katımızdan bir rahmetle kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmemiş olanların da kokunu kestik.

73. Semud kavmine de kardeşleri Salih’i gonderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilĂ‚hınız yoktur. Size Rabbinizden acık bir mucize gelmiştir. İşte şu Allah’ın devesi, size bir mucizedir. Onu bırakın, Allah’ın arzında otlasın. Sakın ona bir kotulukle dokunmayın, sonra sizi acıklı bir azap yakalar.”

74. Duşunun ki Âd kavminden sonra sizi yeryuzunde halifeler yaptı. Sizi onların yerine yerleştirdi. Ovalarında koşkler kurup, dağlarında kayadan evler yontuyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini hatırlayın da yeryuzunde bozgunculuk yapıp karışıklık cıkarmayın.

75. Kavminin ileri gelenlerinden buyukluk taslayanlar, aralarında iman eden ve bu sebeple hor gordukleri kimselere alay yollu: “Salih’in gercekten Rabbi tarafından gonderildiğini biliyor musunuz?” dediler. Onlar da “Şuphesiz ki biz onunla gonderilene inananlarız.” dediler.

76. Buyukluk taslayanlar: “Biz sizin inandığınızı inkĂ‚r edenleriz.” dediler.

77. Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek oldurduler ve Rablerinin emrinden dışarı cıktılar da: “Ey Salih! Eğer sen gercekten peygamberlerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı getir!” dediler.

78. Bunun uzerine onları şiddetli bir sarsıntı yakaladı ve yurtlarında dizustu cokekaldılar.

79. Boylece onlardan yuz cevirdi ve şoyle dedi: “Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin risaletini tebliğ etmiş ve size oğut vermiştim. Fakat siz oğut verenleri sevmiyorsunuz.”

80. Lut’u da kavmine gonderdik. Kavmine dedi ki: “Sizden once Ă‚lemlerden hicbirinin yapmadığı hayĂ‚sızlığı mı yapıyorsunuz?“

81. “Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz aşırı giden bir kavimsiniz.”

82. Kavminin cevabı sadece şoyle demek oldu: “Onları (Lut Ă‚ilesini) memleketinizden cıkarın. Cunku onlar guya temiz kalmaya uğraşan insanlarmış!”

83. Biz de onu ve Ă‚ilesini kurtardık. Yalnız karısı geride kalıp helĂ‚ka uğrayanlardan oldu.

84. Geride kalanların uzerine oyle bir taş yağmuru yağdırdık ki! Bak işte! Sucluların sonu nasıl oldu?

85. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gonderdik. Onlara dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilĂ‚hınız yoktur. Size Rabbinizden acık bir delil gelmiştir. Olcuyu tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Islah edildikten sonra yeryuzunde bozgunculuk yapmayın. Eğer inanıyorsanız boylesi sizin icin daha hayırlıdır.”

86. “Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye calışmayın. Duşunun ki siz az idiniz de O sizi coğalttı. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!”

87. “Eğer icinizden bir kısmı benimle gonderilene inanır bir kısmı da inanmazsa, o halde Allah aramızda hukmunu verinceye kadar sabredin. O hukmedenlerin en hayırlısıdır.”

88. Kavminin buyukluk taslayan ileri gelenleri dediler ki: “Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketimizden cıkaracağız, yahut dinimize donersiniz.” O da: “Biz istemesek de mi?” dedi.

89. “Allah bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra tekrar dininize donersek, Allah’a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah dilemedikten sonra geri donmemiz bizim icin olacak şey değil! Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a guvendik.” Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adĂ‚letle hukmet! Sen hukmedenlerin en hayırlısısın.

90. Kavminin ileri gelen kĂ‚firleri dediler ki: “Eğer Şuayb’e uyarsanız, yemin ederiz ki bu takdirde ziyan edenlerden olacaksınız.”

91. Derken kendilerini muthiş bir sarsıntı yakalayıverdi, yurtlarında dizustu cokekaldılar.

92. Şuayb’i yalanlayanlar sanki yurtlarında hic oturmamış gibi oldular. Asıl ziyana uğrayanlar, Şuayb’i yalanlayanlar oldu.

93. Şuayb onlardan yuz cevirdi. “Ey kavmim! Ben size Rabbimin gonderdiği gercekleri duyurdum ve size oğut verdim. Artık kĂ‚fir bir kavme nasıl acırım?” dedi.

94. Biz hangi memlekete bir peygamber gonderdikse oranın halkını yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.

95. Sonra kotuluğu değiştirip yerine iyilik getirdik. Nihayet coğaldılar ve: “Atalarımıza da boyle darlık ve sevinc dokunmuştu.” dediler. Biz de onları hic hatırlarından gecmediği bir anda ansızın yakaladık.

96. Eğer o memleketlerin halkı inansalardı ve bize karşı gelmekten sakınsalardı; elbette onlara goğun ve yerin bolluklarını verir, bereketler acardık. Fakat yalanladılar, biz de onları yaptıklarına karşılık yakalayıverdik.

97. Yoksa o memleketlerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelemeyeceğinden emin mi oldular?

98. Yahut o memleketlerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelemeyeceğinden emin mi oldular?

99. Allah’ın tuzağından (kurtulacaklarına) emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası Allah’ın tuzağından emin olmaz.

100. Onceki sahiplerinden sonra yeryuzune vĂ‚ris olanlara hĂ‚lĂ‚ şu gercek belli olmadı mı ki; eğer biz dileseydik, onları da gunahlarından dolayı cezalandırırdık. Biz onların kalplerini muhurleriz de, artık hic işitmezler.

101. İşte o memleketler!.. Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, peygamberleri onlara apacık deliller getirmişlerdi. Fakat onceden yalanladıklarından oturu inanmadılar. İşte Allah kĂ‚firlerin kalplerini boyle muhurler.

102. Onların coğunda sozunde durma diye bir şey bulamadık, onların coğunu yoldan cıkmış fĂ‚sık kimseler olarak bulduk.

103. Onlardan sonra da Musa’yı Ă‚yetlerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine gonderdik. Onlar bu Ă‚yetlere karşı zĂ‚limlik ettiler. Bir bak, fesatcıların Ă‚kibeti nasıl oldu?

104. Musa dedi ki: “Ey Firavun! Ben Ă‚lemlerin Rabbi tarafından gonderilmiş bir peygamberim.”

105. “Allah hakkında gercekten başkasını soylememek benim uzerime borctur. Size Rabbinizden apacık bir delil getirdim. Artık İsrĂ‚iloğullarını benimle beraber gonder.”

106. Firavun dedi ki: “Eğer bir Ă‚yet (mucize) getirdiysen ve gercekten doğru soyluyorsan, onu goster!”

107. Bunun uzerine asasını yere attı. Bir de ne gorsunler! Apacık bir ejderha!

108. Ve elini cıkardı. Bir de ne gorsunler! O da bakanlara bembeyaz gorunuyor!

109. Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: “Bu gercekten cok bilgili bir sihirbazdır!”

110. “Sizi yurdunuzdan cıkarmak istiyor, ne emredersiniz?”

111. Dediler ki: “Onu ve kardeşini beklet. Şehirlere de toplayıcılar gonder.”

112. “Butun bilgili sihirbazları sana getirsinler.”

113. Sihirbazlar Firavun’a gelip: “Biz galip gelirsek, bize ucret vardır değil mi?” dediler.

114. O da: “Evet, o takdirde siz gozde kimselerden olacaksınız!” dedi.

115. Dediler ki: “Ey Musa! Sen mi once atacaksın, yoksa biz mi atalım?”

116. “Siz atın!” dedi. Sihirbazlar marifetlerini ortaya koyunca halkın gozlerini sihirlediler ve onları urkuttuler, buyuk bir sihir yaptılar.

117. Biz de Musa’ya: “Asanı at!” diye vahyettik. Bir de ne gorsunler! Onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.

118. Boylece hak yerini buldu ve onların yaptıkları bir hic olup gitti.

119. İşte orada yenildiler, kucuk duştuler.

120. Sihirbazlar hep birden derhal secdeye kapandılar.

121. “Âlemlerin Rabbine iman ettik.” dediler.

122. “Musa ve Harun’un Rabbine.”

123. Firavun dedi ki: “Ben size izin vermeden O’na iman mı ettiniz? Doğrusu bu, halkı şehirden cıkarmanız icin kurduğunuz bir tuzaktır. Fakat siz goreceksiniz!”

124. “Andolsun ki ellerinizi ve ayaklarınızı caprazlama keseceğim. Sonra da hepinizi asacağım!”

125. Dediler ki: “Şuphesiz ki biz Rabbimize doneceğiz.”

126. “Rabbimizin Ă‚yetleri gelince, sırf onlara inandığımız icin bizden intikam almak istiyorsun! Ey Rabbimiz! Uzerimize sabır yağdır ve muslumanlar olarak canımızı al!”

127. Firavun’un kavminden ileri gelenleri: “Musa’yı ve kavmini yeryuzunde fesat cıkarıp bozgunculuk yapsınlar; seni de, ilĂ‚hlarını da terketsinler diye mi bırakıyorsun?” dediler. Firavun: “Oğullarını oldurturuz, kadınlarını sağ bırakırız. Elbette biz onları ezecek ustunlukteyiz.” dedi.

128. Musa kavmine dedi ki: “Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Yeryuzu şuphesiz Allah’ındır, kullarından dilediğini ona vĂ‚ris kılar. Hayırlı Ă‚kibet Allah’tan korkanlarındır.”

129. Dediler ki: “Sen bize gelmezden once de, sen bize geldikten sonra da hep eziyete uğradık.” Musa da: “Rabbinizin duşmanlarınızı yok etmesi ve yeryuzunde sizi onların yerine gecirmesi umulur. O zaman nasıl hareket edeceğinize bakacaktır.” dedi.

130. Andolsun ki biz Firavun hĂ‚nedĂ‚nını duşunup ibret alırlar diye yıllarca kuraklığa, mahsul kıtlığına uğrattık.

131. Onlara bir iyilik geldiği zaman: “Bu bizim hakkımızdır.” derlerdi. Bir kotuluk dokununca, Musa ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna yorarlardı. İyi bilin ki, kendilerinin uğradığı uğursuzluk Allah katındandır, fakat coğu bunu bilmezler.

132. Ve dediler ki: “Bizi sihirlemek icin ne mucize gosterirsen goster, sana iman etmeyeceğiz.”

133. Bunun uzerine biz de birbirinden ayrı mucizeler olarak başlarına sel baskını, cekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gonderdik. Yine de kibirlerine yediremediler. Onlar oyle gunahkĂ‚rlar gurûhu idiler.

134. Azap uzerlerine cokunce: “Ey Musa! Sana verdiği soz yuzu suyu hurmetine, bizim icin Rabbine duĂ‚ et. Eğer bu azabı bizden kaldırırsan, andolsun ki sana kesinlikle inanacağız ve İsrĂ‚iloğullarını seninle beraber gondereceğiz.” dediler.

135. Biz onlardan, gecinecekleri bir sureye kadar azabı kaldırınca, hemen sozlerinden donuverdiler.

136. Biz de bu yuzden onlardan intikam aldık, Ă‚yetlerimizi yalanlayıp umursamadıkları icin hepsini denizde boğduk.

137. Hor gorulup hırpalanan o kavmi de, mubarek kıldığımız yerin doğularına ve batılarına mirascı yaptık. Sabretmelerine karşılık, Rabbinin İsrĂ‚iloğullarına verdiği guzel soz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta ve yukseltmekte oldukları şeyleri yıkıp yok ettik.

138. İsrĂ‚iloğullarını denizden gecirdik. Orada gonulden putlara tapan bir topluluğa rastladılar. Dediler ki: “Ey Musa! Onların ilĂ‚hları olduğu gibi bize de bir ilĂ‚h yap!” O da dedi ki: “Siz gercekten cĂ‚hil bir kavimsiniz.”

139. Şuphesiz ki onların icinde bulundukları (din) yok olmaya mahkûmdur ve butun yaptıkları da bĂ‚tıldır.

140. Dedi ki: “Allah sizi Ă‚lemlere ustun kılmış iken, ben size Allah’tan başka ilĂ‚h mı arayayım?”

141. Hatırlayın o zamanı ki, biz sizi Firavun hĂ‚nedĂ‚nından kurtarmıştık. Onlar size işkencenin en kotusunu yapıyorlardı; oğullarınızı oldurup, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Butun bunlarda, Rabbinizden size buyuk bir imtihan vardı.

142. Musa ile otuz geceye sozleştik, buna on gece daha ilĂ‚ve ettik. Boylece Rabbinin tayin ettiği vakit, kırk gece olarak tamamlandı. Musa, kardeşi Harun’a dedi ki: “Kavmimin icinde benim yerime gec, onları ıslah et, bozguncuların yoluna gitme!”

143. Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuştuktan sonra: “Rabbim! ZĂ‚tını bana goster, sana bakayım.” dedi. Allah: “Sen beni aslĂ‚ goremezsin. Fakat şu dağa bak! Eğer o yerinde durursa, sen de beni gorursun.” buyurdu. Rabbi dağa tecelli edince, onu yerle bir etti. Musa da baygın duştu. Ayılınca: “Allah’ım! Seni tenzih ederim, sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim.” dedi.

144. Allah: “Ey Musa! Seni peygamber gondermem ve seninle konuşmamla, seni insanlar arasından sectim. Sana verdiğimi al ve şukredenlerden ol!” buyurdu.

145. Biz Musa icin levhalarda her şeyden bir oğut yazdık ve her şeyi uzun uzadıya acıkladık. “Onlara sıkıca sarıl, kavmine de emret, en guzel şekilde tutsunlar. İleride size yoldan cıkmış fĂ‚sıkların harap olan yurdunu gostereceğim.”

146. Yeryuzunde haksız yere buyukluk taslayanları, Ă‚yetlerimi idrĂ‚kten cevireceğim, anlamaktan mahrum edeceğim. Onlar butun Ă‚yetleri (mucizeleri) gorseler yine de iman etmezler. Doğru yolu gorseler, onu yol olarak benimsemezler. Azgınlık yolunu gorseler hemen onu yol edinirler. Bu boyledir. Cunku onlar Ă‚yetlerimizi yalanlamışlar ve onları umursamaz olmuşlardır.

147. Âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalan sayanların butun yaptıkları ameller boşa gitmiştir. Onlar yapmakta olduklarının karşılığından başka bir şeyle mi cezalandırılırlar?

148. Musa’nın kavmi; onun ardından kendi ziynetlerinden canlıymış gibi boğuren buzağı heykeli yaparak onu ilĂ‚h edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve yol da gostermediğini gormediler mi? Onu ilĂ‚h olarak benimsediler ve zĂ‚limler oldular.

149. (Pişmanlıklarından) başları elleri arasına duşurulup de, kendilerinin gercekten sapmış olduklarını gorunce dediler ki: “Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, andolsun ki en buyuk ziyana uğrayanlardan olacağız.”

150. Musa, kavmine ofkeli ve uzgun bir halde donunce: “Ben sizi geride bırakıp gidince ne kotu olmuşsunuz. Rabbinizin emrinin cabucak gelmesini mi istiyorsunuz?” dedi. Elindeki Tevrat levhalarını bırakıverdi ve kardeşinin başından tutup kendine doğru cekmeye başladı. (Kardeşi): “Anamın oğlu! Bunlar beni zayıf gorup hırpaladılar, az daha beni olduruyorlardı. Bana duşmanları sevindirecek şekilde davranma. Beni bu zĂ‚limler gurûhu ile bir tutma!” dedi.

151. Musa: “Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetinin icine dĂ‚hil et. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” dedi.

152. Buzağıyı ilĂ‚h olarak benimseyenler, Rablerinin ofkesine ve dunya hayatında alcaklığa uğrayacaklardır. İşte biz boyle cezalandırırız iftira edenleri!

153. Kotulukleri işleyip ardından tevbe eden ve iman edenler bilsinler ki; Rabbin bu hareketlerinden sonra onları şuphesiz ki bağışlar ve merhamet eder.

154. Musa’nın ofkesi gectikten sonra levhaları aldı. Onların bir nushasında: “Rablerinden korkanlar icin hidayet ve rahmet vardır.” yazılmıştı.

155. Musa, tayin ettiğimiz vakit icin kavminden yetmiş kişiyi secti. Onları bir sarsıntı tutunca, dedi ki: “Rabbim! Dileseydin bunları da beni de daha once helĂ‚k ederdin. Aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından oturu bizi helĂ‚k eder misin? Bu senin imtihanından başka bir şey değildir. Sen bu imtihanınla dilediğini dalĂ‚lete duşurur saptırırsın, dilediğini de hidayete goturur doğru yola iletirsin. Bizim dostumuz sensin. Bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın.”

156. “Bize dunyada da iyilik yaz, ahirette de. Biz sana yoneldik.” Allah buyurdu ki: “Ben kimi dilersem onu azabıma uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Ben onu Allah’tan korkup kotulukten sakınanlara, zekĂ‚tını verenlere ve Ă‚yetlerimize imĂ‚n etmiş olanlara yazacağım.”

157. Onlar ki yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o Elci’ye, o ummî Peygamber’e uyarlar. O Peygamber kendilerine iyiliği emreder, kotulukten men eder. Onlara temiz şeyleri helĂ‚l, cirkin şeyleri de haram kılar. Onların ağır yuklerini, sırtlarındaki zinciri kaldırıp atar. İşte o Peygamber’e inanan, saygı gosterip aziz tutan, ona yardım eden, onunla gonderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar kurtuluşa ve saĂ‚dete erenlerdir.

158. Resulum! De ki: “Ey insanlar! Şuphesiz ki ben, Allah’ın hepiniz icin gonderdiği peygamberiyim. O Allah ki, goklerin ve yerin mulku O’nundur. O’ndan başka ilĂ‚h yoktur. Diriltir ve oldurur. Oyle ise Allah’a ve O’nun ummî Peygamber’ine, Allah’a ve O’nun kelimelerine inanan Peygamber’ine iman edin. Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız.

159. Musa’nın kavminden oyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve hak ile hukum verirler.

160. Biz onları (Yakub’un oniki oğlundan gelen) oniki torun kabileye ayırdık. Kavmi ondan su isteyince ona: “ÂsĂ‚nı taşa vur!” diye vahyettik. Ondan oniki pınar fışkırdı. Her kabile iceceği yeri bildi. Sonra bulutu uzerlerine golge yaptık. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve guzel olanlarından yiyin!” (dedik). Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı.

161. Onlara denildi ki: “Şu şehirde oturun. Orada dilediğiniz gibi yiyin. ‘Hıtta (bizi affet!)’ deyin ve kapısından secde ederek girin ki, biz de hatalarınızı bağışlayalım. Biz iyilik edenlere daha da artıracağız.”

162. Fakat iclerinden zĂ‚lim olanlar, kendilerine soylenen sozu başkasıyla değiştirdiler. Biz de zulumlerinden dolayı gokten uzerlerine iğrenc bir azap gonderdik.

163. Onlara şu deniz kıyısındaki şehrin durumunu sor! Hani onlar Cumartesi yasaklarına saygısızlık edip ilĂ‚hî sınırı aşıyorlardı. Cumartesi tatili yaptıkları gun, balıklar meydana cıkarak suru halinde akın akın yanlarına geliyordu. Diğer gunler ise gelmiyorlardı. Biz onları yoldan cıkmaları sebebiyle boylece imtihan ediyorduk.

164. İclerinden bir topluluk: “Allah’ın helĂ‚k edeceği veya şiddetli bir azap ile cezalandıracağı bir topluluğa ne diye oğut veriyorsunuz?” dediler. Onlar da: “Rabbinize karşı mazeret beyan etmek icin, bir de belki Allah’tan korkarlar diye.” cevabını verdiler.

165. Onlar kendilerine verilen oğudu unutunca, biz de kotulukten men edenleri kurtardık, zulmedenleri de yapmakta oldukları kotuluklerden dolayı şiddetli bir azap ile yakaladık.

166. Boylece onlar kibirlerinden dolayı kendilerine yasak edilen şeylerden vazgecmeyince kendilerine: “Aşağılık birer maymun olunuz!” demiştik.

167. Rabbin yeminle şunu bildirdi: Elbette tĂ‚ kıyamet gunune kadar onlara azabın en kotusunu yapacak kimseler gonderecektir. Şuphesiz ki Rabbin cezayı cabuk verendir ve O, cok bağışlayan, cok merhamet edendir.

168. Biz (yahudileri) yeryuzunde bircok topluluklara ayırdık. İclerinden bazıları iyi kimselerdir. (İslĂ‚m’ı kabul edenlerdir). Bundan aşağı olanlar da vardır. Belki donerler diye onları iyilik ve kotuluklerle imtihan ettik.

169. Arkalarından onların yerine Kitab’a vĂ‚ris olan bir takım kimseler geldiler. Şu aşağılık dunyanın gecici menfaatini alıyorlar ve: “Biz nasıl olsa bağışlanacağız.” diyorlardı. Onlara buna benzer bir menfaat daha gelse onu da almaktan tereddut etmezler. Allah’a karşı gercekten başka bir şey soylemeyeceklerine dĂ‚ir Kitap’ta onlardan soz alınmamış mıydı? Ve onun icindekileri ders olarak okumamışlar mıydı? Allah’tan korkanlar icin ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. HĂ‚lĂ‚ duşunmuyor musunuz?

170. Kitab’a sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte biz ıslah edenlerin mukĂ‚fatlarını zĂ‚yi etmeyiz.

171. Bir zaman da dağı uzerlerine golge gibi kaldırıp tutmuştuk da, ustlerine duşecek sandılar. “Size verdiğimiz (Kitab’ı) kuvvetle tutun ve icinde olanı hatırlayın. Umulur ki sakınırsınız.” dedik.

172. Hani Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zurriyetlerini cıkarıp almıştı ve onları kendi kendilerine karşı şĂ‚hit tutmuştu. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da: “Evet Rabbimizsin, buna şĂ‚hidiz.” dediler. İşte bu şĂ‚hitlendirme, kıyamet gunu: “Bizim bundan haberimiz yoktu.” dememeniz icindi.

173. Veya: “Daha once babalarımız Allah’a şirk koştu, biz de onlardan sonra gelen nesildik. BĂ‚tıl işleyenlerin yuzunden bizi helĂ‚k eder misin?” dememeniz icindi.

174. İşte biz Ă‚yetleri boylece acıklıyoruz. Umulur ki donerler.

175. Onlara o kimsenin haberini de anlat ki, kendisine Ă‚yetlerimizden vermiştik. Fakat o bunlardan sıyrılıp cıkmıştı. Derken şeytan onu arkasına takmış, nihayet azgınlardan olmuştu.

176. Dileseydik elbette onu bu Ă‚yetlerle yukseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine duştu. Onun durumu tıpkı kopeğin durumuna benzer. Ustune varsan da dilini cıkarıp solur, kendi haline bıraksan da dilini cıkarıp solur. İşte Ă‚yetlerimizi yalanlayan kavmin hĂ‚li boyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki uzerinde duşunup ibret alırlar.

177. Âyetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmeden bir topluluğun misali ne kotudur!

178. Allah’ın hidayet edip doğru yola sevk ettiği kimse doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa, işte onlar mahvolanlardır.

179. Andolsun ki biz cinlerden ve insanlardan pek coğunu cehennem icin yarattık. Onların kalpleri vardır, fakat o kalplerle anlamazlar. Gozleri vardır, fakat onlarla gormezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidirler, hatta daha da sapık ve şaşkındırlar. Ve işte onlar gafillerdir.

180. En guzel isimler Allah’ındır. O halde Allah’a o guzel isimlerle duĂ‚ edin. O’nun isimleri hususunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yakında yaptıklarının cezalarını goreceklerdir.

181. Yarattıklarımızdan oyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve hak ile hukum verirler.

182. Âyetlerimizi yalanlayanları, hic bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helĂ‚ka yaklaştıracağız.

183. Onlara muhlet veririm. Cunku benim tuzağım cetindir.

184. Hic duşunmediler mi ki, arkadaşlarında delilikten hicbir eser yoktur. O ancak apacık bir uyarıcıdır.

185. Onlar goklerin ve yerin melekûtuna, Allah’ın yarattığı herhangi bir şeye bakmazlar mı? Belki de ecelleri yaklaşmıştır. Bundan sonra artık hangi soze inanacaklar?

186. Allah’ın saptırdığını yola getirecek yoktur, onları azgınlıkları icinde şaşkın olarak bocalayıp dururken bırakır.

187. Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip catacağını soruyorlar. Resulum! De ki: “Onu ancak Rabbim bilir. Onun vaktini O’ndan başka bilecek yoktur. Ağırlığını goklerin ve yerin kaldıramayacağı o saat, sizlere ansızın gelecektir.” Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. Resulum! De ki: “Onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır. Fakat insanların coğu bilmezler.”

188. De ki: “Ben kendime Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda ne de bir zarar vermeye sahip değilim. Eğer gaybı bilseydim, elbette daha cok hayır yapmak isterdim ve bana hicbir kotuluk dokunmazdı. Ben sadece iman eden bir topluluk icin uyarıcı ve mujdeciyim.”

189. Sizi bir tek candan yaratan ve ondan da gonlunun ısınıp huzura kavuşacağı eşini vĂ‚reden Allah’tır. Ne vakit ki o, eşini ortup buruyunce hafif bir yuk yuklendi. Onu bir muddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, karı-koca Rableri olan Allah’a: “Eğer bize sĂ‚lih bir cocuk verirsen muhakkak ki şukredenlerden olacağız.” diye duĂ‚ ettiler.

190. Fakat Allah onlara sĂ‚lih bir evlĂ‚t verince, kendilerine verdiği bu nimet hakkında Allah’a ortak koştular. Oysa Allah, onların şirk koşmalarından cok yucedir.

191. Kendileri yaratıldığı halde, hicbir şeyi yaratamayan şeyleri mi şirk koşuyorlar?

192. Onlar ne tapanlara ne de kendilerine hicbir şekilde yardım edemezler.

193. Onları doğru yola cağıracak olursanız size uymazlar. Onları cağırsanız da, sussanız da sizin icin birdir.

194. Doğrusu Allah’ı bırakıp da taptığınız şeyler sizin gibi kullardır. Eğer doğru sozlu iseniz, onları cağırın da size cevap versinler!

195. Onların yuruyecekleri ayakları mı var? Tutacakları elleri mi var? Gorecekleri gozleri mi var? İşitecekleri kulakları mı var? De ki: “Ortak koştuklarınızı cağırın, sonra bana istediğiniz tuzağı kurun ve bana goz bile actırmayın!”

196. “Şuphesiz ki benim dostum, Kitab’ı indiren Allah’tır. SĂ‚lihlerin işlerini O gorur.”

197. “Sizin O’nu bırakıp da taptıklarınız ise, size yardım edemedikleri gibi, kendilerine de yardım edemezler.”

198. Onları hidayete cağırsanız işitmezler. Onların sana baktıklarını gorursun. Oysa onlar gormezler.

199. Af yolunu tut, iyiliği emret, cĂ‚hillerden yuz cevir.

200. Eğer şeytandan gelen kotu bir duşunce seni durtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Cunku O işitendir, bilendir.

201. TakvĂ‚ya erenler, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca Allah’ı zikrederler. Bir de bakarsın ki onlar gerceği gorup bilmişlerdir bile.

202. (Şeytanların) kardeşlerine gelince; şeytanlar onları azgınlığa suruklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar.

203. Onlara bir Ă‚yet getirmediğin zaman: “Sen kendin bir tane derleyip getirseydin ya!” derler. De ki: “Ben ancak Rabbimden bana vahyedilene uyarım. Bu, Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gozlerini acan beyanlardır). İman eden bir topluluk icin hidayet ve rahmettir.”

204. Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, size merhamet edilsin.

205. Rabbini gonulden, yalvararak, boynu bukuk ve urpererek hafif sesle sabah-akşam zikret! Sakın gafillerden olma.

206. Doğrusu Rabbinin katında olanlar, O’na kulluk etmekten buyuklenmezler. O’nu tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler.

kaynak
__________________