الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Ellezîne yu’minûne bil gaybi ve yukîmûnes salÂte ve mimm razaknÂhum yunfikûn(yunfikûne).
Onlar (takva sahipleridir) ki, gaybe (gaybte Allah'a) îmÂn ederler, namazlarını kılarlar ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infÂk ederler (başkalarına verirler).
1. ellezîne : o kimseler, onlar
2. yu'minûne : îmÂn ederler
3. bi : ile, ... e
4. el gaybi : gayb, bilinmeyen
5. ve yukîmûne : ve ikame ederler, hakkıyla yerine
6. es salÂte : salat, namaz
7. ve mimm (min mÂ) : ve o şeyden, ondan
8. razaknÂ-hum : onları rızıklandırdık
9. yunfikûne : infÂk ederler, (Allah yolunda)
ACIKLAMA
BismillÂhirrahmÂnirrahîm
Allahû TealÂ, gaybte yani Allah'ı gormeden Allah'a inananlardan bahsetmektedir. Bu Âyette ifade edilen, ikinci takvadır. İnsan iradesini Allah'a teslim etmedikce Allah'a kole olmadıkca, normal şartlarda Allah'ı gormesi soz konusu değildir. Kişi, bihakkın takvaya kadar Allahû TealÂ'yı goremez.
SalÂh makamının 7 kademesinden beşincisi, iradenin Allah'a teslim kademesidir. Bu kademede Allah'ın kalp gozuyle gorulmesi ve gaybte olan sistemin artık ayana donuşmesi soz konusudur. Burası bÂtının zahir olduğu noktadır.
İnfÂk iki şekilde olur: Maddî infak, manevî infak.
13 / RA'D - 22: Vellezîne saberûbtigÂe vechi rabbihim ve ekÂmûs salÂte ve enfekû mimm rezaknÂhum sirren ve alÂniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulÂike lehum ukbed dÂr(dÂri).
Onlar, sabırla Rab'lerinin vechini (Zat'ını, Zat'a ulaşmayı ve Allah'ın Zat'ını gormeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve acıkca infÂk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar icin, bu dunyanın (guzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.
Burada Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, sırren ve aleniyeten infÂk ettikleri ifade edilmektedir.
Rızık; Allah'ın insanlara gıda olarak ihsan ettiği, insanların Allahû TealÂ'dan direkt ihsan olarak aldığı noktadaki herşeydir. Allah'ın insanlara yemek icin verdiği hayvanlar, bitkiler, otlar, denizdeki, havadaki herşey rızıktır. Bir insan o rızkı aldıktan sonra başkalarına onu, rızık olarak vermek yetkisinin sahibi değildir. Rızık vermek Allah'a mahsustur.
Bir insan Allah'tan aldığı rızkı başkalarına verdiğinde bunun adı infÂktır. Bir kişi başka insanlara infÂk ettiği zaman onları, Allah'ın rızkından nafakalandırmış olur.
Takva sahibi olmanın vasıflarından bir tanesi de mutlaka Allah'ın verdiklerinden infÂk etmektir. Takva sahibi olanlar, zekÂt vererek infÂk etmektedirler.
Oyleyse en guzel standartlarda bir sonucla karşı karşıyayız:
Allah'ın verdiği rızkı başkalarına zekÂt ya da sadaka olarak, hangi şekilde verirsek verelim onları rızıklandırmış olmayız. Onları infÂk etmiş oluruz, nafakalandırmış oluruz. Bu, fizik standartlarda maddî infaktır. Fizik vucudumuz zikir yaptığı zaman Allah'ın gonderdiği rahmet-fazl ve rahmet-salÂvÂt ikili nurları goğsumuze gelir. Oradan Allah'ın goğsumuzu yararak actığı yoldan nefsimizin kalbine ulaşır.
6 / EN'ÂM - 125: Fe men yuridillÂhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islÂm(islÂmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennem yassa’adu fîs semÂi, kezÂlike yec’alûllÂhur ricse alÂllezîne l yu’minûn(yu’minûne).
Oyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun goğsunu yarar ve (Allah'a) teslime (İslÂm'a) acar. Kimi dalÂlette bırakmayı dilerse, onun goğsunu semada yukseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Boylece Allah, mu'min olmayanların uzerine azap verir.
Ve nefsimizin kalbine Allah'ın yazdığı ÎMÂN kelimesine fazıllar yapışarak kalbi fazl nurları işgal etmeye başlar. Zikri yapan fizik vucuttur ama nurlar nefsin kalbinde toplanmaktadır. İşte bu fizik vucudun nefsi nurlarla infÂk etmesidir. Bu da fizikotesi; yani manevî infÂktır:
39 / ZUMER - 22: E fe men şerehallÂhu sadrehu lil islÂmi fe huve al nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kÂsiyeti kulûbuhum min zikrillÂh(zikrillÂhi), ulÂike fî dalÂlin mubîn(mubînin).
Allah kimin goğsunu İslÂm icin (Allah'a teslim icin) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur uzere olur, değil mi? Allah'ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apacık dalÂlet icindedirler.
2 / BAKARA - 261: Meselullezîne yunfikûne emvÂlehum fî sebîlillÂhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senÂbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallÂhu yudÂifu li men yeşÃ‚u, vallÂhu vÂsiun alîm(alîmun).
Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sunbulunde (başağında) yuz adet tane (tohum) olmak uzere, yedi sunbul (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse icin (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah VÂsi'dir, Alîm'dir.
__________________
Bakara Suresi 3.Ayet Tefsiri
Dini Bilgiler0 Mesaj
●33 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Bakara Suresi 3.Ayet Tefsiri
-
13-09-2019, 04:42:16