RahmÂn ve Rahîm olan Allah´ın adıyla


Nuzûl

Mushaftaki sıralamada doksan beşinci, iniş sırasına gore yirmi sekizinci sûredir. Burûc sûresinden sonra, Kureyş sûresinden once Mekke’de inmiştir.

Adı/Ayet Sayısı

Sûre adını 1. Âyette gecen ve “incir” anlamına gelen tîn kelimesinden almıştır. Ayrıca “Ve’t-tîn” ismiyle de anılmaktadır.

Konusu

Sûrede bazı onemli varlıklar uzerine yemin edilerek insanın yuksek değeri vurgulanmış, kotu ahlÂkın bu değeri duşurduğu ifade edilmiştir. İman edip iyi işler yapanlar ovulmuş, hesap ve cezayı yalan sayanlar kınanmış, hukum verenlerin en ustununun Allah olduğu bildirilmiştir.

Ayet



İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, biz insanı en guzel bicimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. (1-5)

Tefsir


Yuce Allah kendisinin ilim, sanat ve kudret sıfatlarını gosteren dort onemli varlığa yani insanın maddî gıdalarından olan incir ve zeytine ve mÂnevî gıdası olan vahyin indiği Sîn dağı ile “emin belde”ye (Mekke), insanların muhtac oldukları maddî ve mÂnevî ikramların mukemmel orneklerine yemin ederek insanı en guzel bicimde yarattığını, hem bedenen hem de ruhen yukumluluk alabilecek yeteneklerle donattığını ifade buyurmuştur (insanın seckin yaratılışı ve ustunluğu hakkında ayrıca bk. İsr 17/70).

Bir goruşe gore incir ve zeytin, mecaz olarak bu ağacların cokca bulunduğu toprakları, yani Akdeniz’in doğusunda bulunan Filistin ve Suriye’yi simgelemektedir. Kur’an’da adı gecen peygamberlerin coğu bu topraklarda yaşadıkları ve tebliğde bulundukları icin bu iki ağac cinsi bu peygamberlerin dile getirdiği dinî oğretilerin sembolu olarak kabul edilmektedir. Kez “tîn” ve “zeytûn” kelimeleri hakkında, ilkiyle Mekke’deki Mescid-i Haram’ın, ikincisiyle Kudus’teki Mescid-i AksÂ’nın kastedildiği gibi daha başka sembolik izahlar yapılmıştır. Ancak ŞevkÂnî’nin de haklı olarak belirttiği gibi bu tur yorumların aklî ve naklî dayanağı yoktur (V, 545-546). Âyette Sîn dağı icin kullanılan sînîn kelimesinin Habeşce veya Nabatca olduğu ve “verimli, bereketli, bol ağaclı” veya “mubarek” anlamına geldiği belirtilir (RÂzî, XXXII, 10; İbn Âşûr, XXX, 421). Mekke’nin “guvenli şehir” olarak anılmasının sebebi ise gerek İslÂm’dan once gerekse İslÂmî donemde buranın bir barış kenti olarak tanınması ve orada her turlu kan dokmenin yasaklanmasıdır.

“En guzel bicim” diye cevirdiğimiz ahsen-i takvîm tamlaması bu bağlamda insana Allah tarafından verilen en guzel ve en mukemmel bicim ve yapıyı, bu sayede insanın, yeryuzu varlıkları icinde gerek fizyolojik gerekse ruhsal yetenekler bakımdan en mukemmel ve en seckin canlı olarak yaratılmış olmasını ifade eder. Yaratılmışların en mukemmeli olan insanda bulunan –Âyetteki deyimiyle– bu guzelliğin kaynağı, Allah’ın onu kendi eliyle yaratıp ruhundan uflemesi (bk. SÂd 38/72), “kendi sûreti uzere” (kendi sıfatlarından ona –insanlık duzeyinde olmak uzere– lutufta bulunarak) yaratması (bk. BuhÂrî, “İsti’zÂn”, 1; Muslim, “Birr”, 115), onu yeryuzunde halife kılması (bk. Bakara 2/30; bilgi icin bk. Suleyman Uludağ, “Ahsen-i Takvîm”, DİA, II, 178) vb. lutuf ve inayetleridir. Mufessirler Allah’ın insandan daha guzel mahlûku olmadığı kanaatindedirler. Zira Allah insanı canlı, bilen, irade sahibi, konuşan, işiten, dinleyen, goren, duşunup tedbir alan, hikmetle hareket eden ve butun bu ozellikleri sayesinde fizik bakımdan kendisinden daha guclu varlıklar uzerinde bile hÂkimiyet kurabilen bir varlık olarak yaratmıştır ki butun bu vb. sıfatlar aynı zamanda ilÂhî sıfatların bir kısmının ondaki yansımaları, tecellileridir (krş. ŞevkÂnî, V, 546).

Ayet



Fakat iman edip sÂlih amel işleyenler icin eksilmeyen devamlı bir ecir vardır. (6)

Tefsir


“Sonra onu aşağıların aşağısına (esfel-i sÂfilîn) indirdik” ifadesini mufessirler iki turlu yorumlamışlardır:

a) İnsanın aşağıların aşağısına indirilmesi, onun bedensel ve zihinsel gelişmesini tamamladıktan sonra fizyolojik ve psikolojik olarak gerilemeye başlaması; algı, hÂfıza ve duşunme kapasitesinin gittikce zayıflamasıdır. Nitekim başka Âyet-i kerîmelerde bazı insanların guclendikten sonra “erzel-i omur” denilen omrun en zayıf ve sıkıntılı cağına eriştirileceği ifade buyurulmuştur (bk. Hac 22/5; YÂsîn 36/68). Yaşlanma, muminler icin de inkÂrcılar icin de gecerli olan kacınılmaz bir durumdur. Buna gore 6. Âyet, inanıp iyi işler yapan yaşlı kimselerin, itaatlerinden ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmelerinden dolayı kesintisiz odul alacaklarını, bedenen ve zihnen gerileseler bile mÂnen ilerleyeceklerini ifade eder.

b) Bu ifade, yaratılış amacına uygun hareket etmeyip ahlÂkî değerleri hice sayan ve en guzel bicimde yaratılmış olmanın şukrunu yerine getirmeyenlerin cehenneme indirileceğini gosterir.

c) Bize gore “Sonra onu aşağıların aşağısına (esfel-i sÂfilîn) indirdik” ifadesiyle şu gercek ortaya konmaktadır: İman etmeyen ve sÂlih amel (iyi, erdemli, dunya ve Âhiret icin yararlı işler) yapmayan kimseler, Allah TeÂlÂ’nın insana verdiği, onu yaratılmışların en mukemmeli kılabilecek imkÂnları kotuye kullanmış oldukları icin, hayatın başlangıc noktasından ileriye doğru gitmek, kesintisiz gelişme ve ecir alma imkÂnından yararlanmak yerine geriye, insandan geri canlılar Âlemine doğru gitmiş, alcalmış olacaklardır.


Ayet



Artık bundan sonra, ceza gunu konusunda seni kim yalanlayabilir? (7)

Tefsir


İnsanların yaratılışına, ustun yeteneklerine, onların istifadesine verilen nimetlere temas edildikten sonra sağlıklı bir duşuncenin insanı imana goturmesi gerektiği, butun bu kanıtlara rağmen dini inkÂr etmenin ilim ve akıl yonunden sağlam bir dayanağının bulunamayacağı vurgulanmaktadır.

Âyetteki dîn kelimesini “Âhiret ve yargı gunu” olarak anlamak da mumkundur. Bu da sonucta dinin ve inanmanın bir gereğidir.

Ayet



Allah, hukum verenlerin en ustunu değil midir? (8)

Tefsir


“Allah hukum verenlerin en Âdili değil midir?” cumlesi, Allah’ın evreni ve evrendeki varlıkları hikmet ve adalet olculerinde yaratıp yonettiğini, dunyada peygamberleri aracılığıyla en doğru ve Âdil hukmu verdiğini, Âhirette de yine en Âdil hÂkim olarak mahlûkat arasında hukum vereceğini ifade eder. Sozun soru şeklinde olması hukmun kesinliğini gosterir. Hz. Peygamber bu Âyeti okuyanın, “Evet, oyledir; ben de buna şahitlik edenlerdenim” demesini tavsiye etmiştir (bk. Tirmizî, “Tefsîr”,)
__________________