RahmÂn ve Rahîm olan Allah´ın adıyla


Nuzûl

Mushaftaki sıralamada yuz ondorduncu ve son, iniş sırasına gore yirmi birinci sûredir. Felak sûresinden sonra, İhlÂs sûresinden once Mekke’de inmiştir. Felak sûresinin Medine’de indiğini soyleyenler NÂs sûresi icin de aynı şeyi soylemişlerdir (bk. ŞevkÂnî, V, 620; İbn Âşûr, XXX,631).

Adı/Ayet Sayısı

Sûre adını ilk Âyetinde gecen ve “insanlar” anlamına gelen nÂs kelimesinden almıştır. Ayrıca “Kul eûzû bi rabbi’n-nÂs” ve Felak sûresiyle birlikte “Muavvizeteyn, Mukaşkışeteyn” adlarıyla da anılmaktadır.

Konusu

Sûrede sinsice kotuluğe surukleyen cinlerin ve insanların şerrinden Allah’a sığınılması oğutlenmektedir.

Ayet


De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, (insan Allah'ı andığında) pusuya cekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine) insanların İlÂhına sığınırım! (1-6)

Tefsir

Allah TeÂl insanları yaratıp maddî ve mÂnevî nimetleriyle hem bedenen hem de ruhen beslediği, yetiştirdiği, eğittiği icin kendi zÂtını rab ismiyle anmıştır. RÂgıb el-İsfahÂnî, “mÂlik ve hÂkim” diye cevirdiğimiz 2. Âyetteki melik kelimesini ozetle şoyle acıklar: Melik, emîr ve yasaklarla insan topluluğunu yoneten kişidir. Bu kelime ozellikle akıllı varlıkları yoneten icin kullanılır; mesel “insanların meliki” denir, “eşyanın meliki” denmez (MufredÂtu’l-Kur’Ân, “mlk” md.). Yonetilen butun insanlar olunca kanunlarıyla, buyruk ve yasaklarıyla onların yoneticisi, mÂlik ve hÂkimi de Allah’tan başkası değildir. “MÂbud” diye cevirdiğimiz ilÂhtan maksat da sadece kendisi ibadete lÂyık olan Allah’tır (ilÂh hakkında bilgi icin bk. Bakara 2/163). Allah TeÂl butun mahlûkatın rabbi olduğu halde burada uc Âyette de, “insanlar” ın tekrarlanarak vurgulanması, onların mahlûkatın en ustunu ve en şereflisi olduğuna işarettir. Ayrıca dunyada insanları yoneten hukumdarlar, krallar ve bunları tanrı sayıp tapan kavimler gecmişte gorulmuştur, bugun de farklı boyut ve tezahurlerde gorulebilmektedir. Bu sebeple sûrede insanların rablerinin de, hukumdarlarının da, ilÂhlarının da sadece Allah olduğuna ve yalnızca O’na sığınmak, O’na tapmak, O’nun hukumranlığını tanımak gerektiğine dikkat cekilmiştir.

“Şeytan” diye cevirdiğimiz vesvÂs kelimesi, vesveseden turemiş, aşırılık ifade eden bir sıfat olup “cokca vesvese veren” demektir. Vesvese “şuphe, tereddut, kuruntu, gizli soz, kişinin icinden gecen duşunce” demektir; terim olarak, “zihinde irade dışı beliren ve kişiyi kotu ya da faydasız bir duşunce ve davranışa surukleyen kaynağı belirsiz fikir, şuphe ve kuruntu” anlamına gelir. Bir kimseye boyle bir duşunceyi telkin etmeye de “vesvese vermek” denir. Vesvese genel olarak insanı kotu, din ve ahlÂk dışı davranışlara yonelten bir ic itilme olarak hissedilir. Bu anlamdaki vesvesenin kaynağı şeytandır. Nitekim bircok Âyette şeytanın insana vesvese verdiği ifade edilmiştir (mesel bk. A‘rÂf 7/20; TÂh 20/120). Kotuluk sembolu olan şeytan, gercek bir varlığa sahip olmakla birlikte onun insan uzerindeki etkisini psikolojik yolla gercekleştirdiği duşunulmektedir (geniş bilgi icin bk. Hayati Hokelekli, “Vesvese”, İFAV Ans., IV, 458). Vesvesenin bir diğer kaynağı ise kişinin nefsidir; Kaf sûresinin 16. Âyeti de bunu ifade etmektedir.

VesvÂs kelimesi hem insanlara vesvese veren gorunmez şeytanı hem de insanları yoldan cıkarmak ve onlara kotuluk yaptırmak icin gizlice tuzak kuran insan şeytanlarını, şeytan karakterli insanları ifade eder. “Sinsi” diye tercume ettiğimiz hannÂs kelimesi ise “gizli hareket eden ve geride kalmayı Âdet haline getiren” anlamında bir sıfattır.

Sûrede cin ve insan şerrinden Allah’a sığınmayı isteyen buyruk, bizce belirsiz bir kaynaktan veya icimizden gelen arzu, duygu ve duşunceler karşısında uyanık olmayı, bunları akıl, vicdan ve dinî değerler suzgecinden gecirmeyi de icermektedir.

Son Âyet-i kerîmeden de anlaşıldığı uzere insanları aldatmaya ve doğru yoldan saptırmaya calışan iki tur şeytan vardır: Birincisi cin şeytanlarıdır ki bunlar insanların icine vesvese duşurerek onları yanlış yola suruklemek isterler. Her insanın, kendisini kotuluklere suruklemeye, kotu işleri onun gozunde guzel gostermeye calışan bir şeytanı vardır. Nitekim Hz. Peygamber, her insanın kendine ait bir cini (şeytanı) bulunduğunu bildirmiştir (DÂrimî, “Rikak”, 25; Musned, I, 385). Başka bir hadiste de “Şeytan Âdemoğlunun kan damarlarında dolaşır” buyurulur (bk. BuhÂrî, “AhkÂm”, 21). İnsanları doğru yoldan saptıran diğer şeytan ise insan şeytanlarıdır. Bunlar, gerceklik ve değer olculerini kaybetmiş, kendilerini nefsÂnî haz ve arzuların akıntısına kaptırmış, bu mÂnada şeytanın esiri olmuş insanlardır. Bunlar insana coğu zaman sureti haktan gorunerek yaklaşır ve insanı sonu husranla biten davranışlara yoneltirler.

“Ey rabbimiz! Bize bu dunyada da nimet, guzellik ve iyilik ver, oteki dunyada da nimet, guzellik ve iyilik ver” (Bakara 2/201).

“Orada onların duaları, ‘Sen butun noksan sıfatlardan uzaksın Allah’ım!’, karşılıklı iyi dilekleri de ‘selÂm’ şeklinde olacaktır. Duaları ise ‘Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun’ diyerek son bulur” (Yûnus 10/10).


__________________