112-IHLAS SURESİ



Bu mubarek sûre, "EnnÂs" sûresinden sonra Mekke-i Mukerreme'de nazil olmuştur. Dort Âyet-i kerîmeyi ihtiva etmektedir. Cenab-ı Hak'kın birliğini, yuce vasıflarını en mukemmel, en samimi bir şekilde bildirdiği icin kendisine boyle "İhlÂs sûresi" adı verilmiştir. Maamafih kendisine: "Necat, marifet, tevhîd, kulhuval'lah-u ehad sûresi isimleri de verilmiştir. Hatt yirmi isminin bulunduğu Tefsîr-i Kebirde yazılıdır. Bu sû re-i celîle boyle yuce bir esası insanlığa teblîğ eden bir Yuce Peygamberin aleyhinde bulunan Ebû Leheb gibi inkarcıların elbette en şiddetli bir cehennem azabına lÂyık olduklarına işareti icerdiği icin kendisinden evvelki "Tebbet" sûresi ile aralarında bir derin munÂsebet vardır.


1. De ki: O Allah, birdir.

1. Bu s ure-i celîle, Âlemin Yarat ıcısı'nın birliğini ve her turlu ihtiyactan uzak olup butun mahlûka» inin kendisine muhtac bulunduklarını bildiriyor. Ve doğurmaktan ve doğurulmuş olmaktan ve ortak ve benzerden uzak bulunduğunu şoylece beyan buyurmaktadır: Ey Peygamberlerin en mukemmeli!. AllÂh-u TeÂlÂ'nın zÂt ve kutsal sıfatları hakkında senden bilgi isteyenlere (de ki: O) Yuce MÂbud olan (Allah, birdir.) Birlik sıfatına sahiptir, zÂtında, sıfatında ve fiillerinde birdir. Onun ilÂhî zÂtında cokluk, cuzlere ihtiyac, başkaları ile ortaklık duşunulmuş değildir. Maddî ve maddî olmayan cevherlerden, asılardan asla terkip edilmiş bulunmamaktadır.

VÂhid ile ehad arasında fark vardır. Şoyle ki: Birlik sıfatı, yalnız Cenab-ı Hak'ka mahsustur, başkası hakkında vÂhiddir, denilirse de ehaddır. Denilemez. Ehad kelimesi, olumsuzluk hususunda geneli ifade eder, vÂhid kelimesi ifade etmez. MeselÂ, evde "ehad" yoktur denilince orada hic bir kimse yoktur denilmiş olur. Fakat evde "vÂhid" yoktur, denilse bircok kimselerin bulunmuş olduğu nefiy edilmiş olmaz.



2. Allah, butun mahlûkların kendisine yoneleceği ve sığınacağı yegÂne varlıktır.

2. (Allah): O Yuce Yaratıcı, sameddir. YÂni: (Butun mahlûkatın kendisine yoneleceği ve sığınacağı yegÂne varlıktır.) Butun yaratılmış olanlar, kendi ihtiyaclarından dolayı o kerîm Yaratıcı'ya ihtiyaclarını arz eder, dua ve niyazda bulunurlar. Onun ustunde bir zÂt yoktur. O hic bir kimseye muhtac değildir. Butun mahlûkattan mustağnidir.

"Samed" Bir ilÂhî sıfattır. Hacetlerin kazası, yerine getirilmesi hususuna yalnız bizzat kasdedilmiş olan Kerem Sahibi Yaratıcı demektir.


3. -O- doğurmadı ve doğurulmamıştır.

3. O Ezelî Yaratıcı, hÂşÃ‚ (Doğurmadı) bir kimsenin hÂşÃ‚ pederi bulunmuş değildir. O; ezelîdir, ebedîdir, coluk ve cocuğa ihtiyactan uzaktır. Dilediği şeyleri, kimseleri dilediği vakit yaratır, varlık alanına getirir, hepsinin Kudret Sahibi Yaratıcı sıfatına sahiptir. Bir kimsenin pederi veya validesi olmak, mahlûkata ait bir sıfattır, aralarında bir cinsiyet, bir ortaklık bulunmamasını, gerektirir. Allah'ın şanı ise bundan uzaktır. Hic bir şey, o Yuce Yaratıcı ile aynı cins, hem mertebede olamaz. Halbuki: O Yaratıcının kendisi de hÂşÃ‚ (doğrulmamıştır.) başkasının hayatından meydana gelmiş. Boyle bir şey, başlangıcta yok bulunmuş olmayı, başkasına ihtiyacı olmayı başkası ile ayrı cins bulunmayı gerektirir. İI ah lığın şanı ise bunlardan uzaktır. O Yuce Yaratıcı; ezelidir, sonradan vucûde gelmiş değildir ve hic bir kimseye muhtac bulunmamaktadır. Buna inanıyoruz.


4. Ve ona hic bir şey denk -eşit- olmamıştır.

4. (Ve ona) O butun KÂinatın Ezeli Yaratıcısına (hic bir şey denk) eşit ve benzer (olmamıştır.) onun tek olan zatın, her turlu duşuncenin ustunde bir buyukluk ve yuceliğe sahiptir. O butun KÂinatın ustunde bir kuvvet ve hÂkimiyete sahiptir. Hic bir mahlûk, O Ezelî Yaratıcıya benzer, onun cocuğu veya babası olmak kabiliyetine asla sahip değildir.

"Butun bu ilÂhî beyan, ilÂhlık zanneyleyen muşrikleri reddetmektedir. MeselÂ: Yahudiler, Uzeyr, Allah'ın oğludur derler. Hıristiyanlar da Is Allah'ın oğludur demektedirler.

Bir takım arap muşrikleri de melekleri Cenab-ı Hak'kın kızları sanmışlardı. Sabie denilen bir topluluk da yıldızlara ibÂdette bulunmuşlardır. Seneviyye gurubu da nûr ve karanlığı birer MÂbud telÂkki etmişlerdir. Bir kısım feylezoflar, VÂcibul'vucud olan AllÂh-u TeÂlÂ'dan bir aklın doğduğuna, bu akıldan da başka bir akıl ile nefsin ve feleğin doğmuş bulunduğuna, bundan sonra da ay kuresinin altındakilerin I idare eden diğer bir aklın ortaya cıkmasına kanaat getirmişlerdir. Bir takım sapıklar da AllÂh-u TeÂlÂ'nın insanlara gececeğini iddiada bulunmak ahmaklağını gostermişlerdir. Bu muhtasar dort Âyet-i kerîme ise butun bu bÂtıl iddiaları, inancları, reddetmektedir, hanlığın şanının buyukluğunu, butun noksanlardan, ihtiyaclardan, mahlûkata benzemekten uzak bulunduğunu pek ebedi veciz bir tarzda bildirmektedir.

Bu ihlÂs sûresinin iniş sebebi hakkında deniliyor ki: Arap muşrikleri Resûl-i Ekrem, SahahÂh-u Aleyhi Veseheme "Âmir ibnittufeyl"i gondermişlerdi. Amir, o muşrikler adına dediki: Sen bizim asamızı yardın, yÂni bizleri ayrılığa duşurdun ve tanrılarımıza sovdun, babalarının dinine muhalefette bulundun, eğer sen fakir isen seni zengin kılalım, eğer mecnun isen sana tedavide bulunalım ve eğer bir kadına duşkun isen onu sana alalım, Resûl-i Ekrem de buyurdu ki: Ben fakir ve mecnun değilim, bir kadına da duşkun değilim, ben Allah'ın Resuluyum, sizi putlara tapmaktan kurtararak AllÂh-u TeÂlÂ'ya ibÂdete davet ediyorum. Bunun uzerine o muşrikler, Amiri tekrar Yuce Peygamberin huzuruna gondermişler, ve demişler ki: Ona de ki: Sen kendi Mabudunun cinsini bize beyan et, o altından mıdır, yoksa gumuşten midir?. İşte bu cÂhil halkın boyle bir suali uzerine bu s ure-i celîle nazil olmuş, Hak T e Âl Hazretlerinin hic bir şeye muhtac olmayan yuce şanını telkin buyurmuştur.

VelhÂsıl: Bu mubarek ihlÂs sûresi, İslÂm'ın rukunlerinin en muhimmi olan Allah'ı birlemeyi ve Yuce Yaratıcının başkaları ile aynı cins olmaktan ve her bir ihtiyactan uzak olduğunu en ebedi ve veciz bir surette bildirdiği icin kadrinin yuceliği hakkında bir cok hÂdis-i şerif vardır. Kısacası imam Ahmet ve NesÂi merhumlar, şu sahîh

hÂdis-i rivayet etmişlerdir: : Her kim KulhûvahÂh sûresini okursa Kur'an'ın ucte birini okumuş gibi olur. Bu hÂdis-i şerifi şoyle yorumluyorlar: Bu sûrenin ucte birinin Kur'an'a eşit olması, sevap itibarîle değildir. Belki Kur'an'ın başlıca iceriği itibariledir. Şoyle ki: O icerik: Akaide, ahkÂma ve kıssalara aittir. Bu sûre ise akaide ait en buyuk esası icerdiği icin Kur'an-ı Kerim'in ucte birini icermiş demektir. Maamafih şoyle de deniliyor ki: AllÂh-u TeÂlÂ, kullarının bÂzı ibÂdetleri kolay olsa da bu ibÂdetleri diğer bir cok ibÂdetlerden ziyade sevaba vesîle kılabilir. Cenab-ı Hak'kın fazi ve keremine nihayet yoktur.

Nitekim bÂzı zamanlarda veya makamlarda yapılan ibÂdetleri diğer zamanlarda ve makamlarda yapılan ibÂdetlerden daha ziyade sevaba vesîle kılmıştır. Bu, bir hurmet gereğidir. Bu hikmetin neden ibaret olduğunu Allah'ın ilmine havale ederiz. Ancak şu muhakkaktır ki: Bu ihlÂs sûresi pek mukaddes bir Kuran suresidir, bunun okunmasına devam edilmesi, pek fÂidelidir, pek ziyade sevaba vesiledir. Bu hususlara dair Tefsîr-i Kebîrde ve Tefsîr-i Alûsî'de ayrıntılı bilgi vardır. Hak TeÂl Hazretleri cumlemizi bu sure-i celîlenin feyizlerine eriştirsin. Amin..

__________________