[B]TEVBE SÛRESİ
Medine'de inmiştir. 129 Ă‚yettir,
Sûreyi Takdim
Bu mubarek sûre, ahkĂ‚m yonu ağır basan Medenî sûrelerden olup Rasûlullah (s.a.v.)'a inen son sûrelerdendir. BuhĂ‚rî, BerĂ‚ b. Azib'ten son inen sûrenin BerĂ‚e sûresi olduğunu rivayet etmiştir.[1] Hafız İbn Kesir şoyle rivayet eder: Bu sûrenin ilk Ă‚yetleri, Rasûlullah (s.a.v.)'a, Tebûk seferinden donuşu esnasında indi. Rasûlullah (s.a.v.) o sene, insanlara hac ibadetini yaptırmak icin Hz. Ebubekir (r.a.)'i hac em iri tayin etmişti. Rasûlullah (s.a.v.) Tebuk'ten donunce, bu Ă‚yetlerdeki ahkĂ‚mı kendi adına tebliğ etmek uzere Hz. Ali'yi Hz. Ebubekir'in ardından gonderdi.[2] Bu sûre, hicretin 9. yılında inmiştir. O sene, Rasûlullah (s.a.v.)'m Bizans uzerine sefere cıktığı sene*dir. Rasûlullah (s.a.v.)'m bu seferi, onun yaptığı gazalar arasında Tebuk ga*zası olarak bilinir. Bu sefer, şiddetli bir sıcakta vuku bulmuş ve uzun bir yolculuk yapılmıştır. Meyvelerin olgunlaştığı ve insanların hayat nimetlerine kendilerini kaptırdıkları bir sırada olmuştur. Bu sefer, mu'minlerin imanlarını imtihan etmiş. Allah'ın dinindeki sadĂ‚kat ve ihlaslanni denemiş ve mu'minlerle munafıkları birbirinden ayırmıştır.
Bu mubarek sûrenin, diğer hukumler yanında iki esas hedefi vardır. Bunlar:
1. Muşrikler ve Ehl-i kitapla olan munasebetlerde Islamî kanunu acıklamak,
2. Peygamber (s.a.v.) Muslumanları Bizans'a karşı sefere cağırdığın*da, mu s lum anların icinde bulundukları rûh halini acıklamakdır.
Birinci hedef gereğince, sûre, muşriklerle olan anlaşmaları ele aldı ve bu anlaşmanın sınırlarını cizdi. Muşriklerin, Ka'beyi tavaf etmelerini yasakladı. Muşriklerle muslumanlar arasındaki dostluğu kaldırdı. Arap yarımadasında bulunan Ehl-i kitabın orada kalmasının kabul edilmesi ve on*larla muamelenin mubah kılınması hususunda esaslar koydu. Rasûlullah (s.a.v.) ile Ehl-i kitap arasında anlaşmalar olduğu gibi, onunla muşrikler arasında da anlaşma ve sozleşmeler vardı. Eakat muşrikler bu anlaşmaları bozdular ve muslumanlara karşı savaşmak uzere defalarca Yahudilerle birlikte gizlice tuzaklar kurdular. Benî Nadîr, Benî Kureyza ve Benî Kaynuka gibi Yahudi kabileleri, Rasûlullah (s.a.v.) ile yapmış oldukları anlaşmalara ihanet ederek defalarca anlaşmalarını bozdular. Duşmanları ahitlerin! bozdukları halde, muslumanların o ahitlere bağlı kalmaları akıl kĂ‚rı değildir. Bu mubarek sûre, o anlaşmaları ortadan kaldırmak ve onları acık bir şekilde ve herkesin bilgisi dahilinde duşmanlara atmak uzere indi. Cunku ahdi bozan taraflar, fırsat buldukca hıyanet etmekten geri durmazlar. Bu sûrenin inişi ile Yuce Allah, muslumanlarla muşrikler arasındaki bağları ortadan kaldırdı. Ne bir anlaşma ne bir sozleşme, ne bir barış ve ne de bir eman kal*dı. Halbuki daha once Allah onlara yeteri kadar fırsat vermişti. Bu fırsat, kendi durumları hakkında duşunup tefekkur edebilmeleri ve kendilerine yararlı gordukleri şeyleri tercih edebilmeleri icin, yeryuzunde emniyet icinde dolaşabilecekleri[3] aylık bir seyahatti. Bu mubarek sûrenin baş tarafları bu konuda inmiştir: Allah ve Rasulunden, kendileriyle anlaşma yaptığınız muşruklere bir ihtar.."
Bunun ardından, Ehl-i kitaptan anlaşmalarını bozanlarla savaşmayı emreden Ă‚yetler indi: Allah'a ve Ă‚hiret gunune inanmayanlarla savaşın..[4] Onlardan bahseden Ă‚yetler yirmiye yakındır. Yuce Allah bu Ă‚yetlerde, Ehl-i kitabın gizledikleri kotuluklerin uze*rindeki perdeyi aclı. Onların ruhlarında taşıdıkları kotuluk, hilekarlık ve İslama ve muslumanlara karşı besledikleri kini ortaya cıkardı.
Sûre'nin ele aldığı hedef: Rasulullah (s.a.v.)'m, muslumanları Bi*zans'a karşı savaşa cağırdığı zamanki ruh hallerini acıklayıp ortaya cıkar*maktır. Âyetler, sefere cıkma hususunda ağır davranan ve seferden geri ka*lan muslumanlardan ve seferi kosteklemek isteyenlerden bahseder. Munafıkların İslama ve muslumanlara karşı karanlık emellerini anlatarak onların fitneleri uzerinden ortuyu kaldırır. Onların nifak yollarını, fitne şekillerini ve mu'minleri nasıl yardımsız bıraktıklarını acıklar. O şekilde acıklar ki yırtmadık hicbir perde ve ortaya cıkarmadık hicbir sır bırakmaz. Bu acıklama ve ifşaattan sonra onları, nerdeyse mu'minlerin elleriyle tutacakları bir hale getirir. Onlardan bahseden Ă‚yetler, sûrenin buyuk bir kısmı*nı ihtiva eder. Bunlar, Eğer yakın bir dunya malı ve orta bir yolculuk olsaydı, mutlaka senin peşinden gelirlerdi..
Ă‚yetiyle başlar, Yaptıkları bina, kalpleri parcalanıncaya kadar yureklerinde devamlı olarak bir şuphe sebebi olacaktır. Allah cok iyi bilendir, hikmet sahibidir[5] Ă‚yetiyle sona erer. İşte bunun icindir ki, Sahabeden bazıları bu sûreye Fadıha (ayıplan ortaya cıkaran)" ismini vermişlerdir. Cunku bu sûre munafıkların ayıplarını ve gizli planlarını ortaya cıkarmıştır.
Said b. Cubeyr şoyle der: BerĂ‚e sûresini İbn Abbas'a sordum. Şoyle dedi: O, FĂ‚dıha yani ayıpları ortaya cıkaran sûredir. O, durmadan onlardan bazıları.. ve onlardan bir kısmı" şeklinde iniyordu. Nihayet biz onlardan hicbirini bırakmayacağından korktuk.[6] Huzeyfe b. YemĂ‚n'm şoyle dediği rivayet olunmuştur: "Siz bu sûreye, Tevbe sûresi ismini veriyorsunuz. Halbuki o sadece azap suresidir. Allah'a andolsun ki o, munafıklardan rezil etmedik hicbirini bırakmadı.[7] Bu sûrede Besmele'niıı bulunmayışının sırrı da budur. İbn Abbas der ki: Hz. Ali'ye, nicin BerĂ‚e sûresinde yazılmadı diye sordum. Şoyle cevap verdi: Cunku, bir guven verme ifadesidir. Halbuki BerĂ‚e sûresi, savaş emri ile inmiştir. Onda guven verme yoktur. Sufyan b. Uyeyne şoyle der: Bu sûrenin başında, şunun icin besmele yazılmamıştır: Besmele rahmettir. Rahmet ise eman yani guven vermedir. Halbuki bu sûre munafıklar ve savaşla ilgili olarak inmiştir. Munafıklara ise eman yoktur.[8]
Ozet olarak bu mubarek sûre, muslumanların safları arasına gizlenmiş olan"Beşinci kol" dan bahseder. Bunlar, muşriklerden daha cok tehlikeli olan munafıklardır. İşte bu sûre bunların sırlarını ve rezilliklerini ortaya koymuş ve acığı cıkarmıştır. Onlardan, bir tek kişi birakmayıncaya kadar onlara ateş etmiştir. İslama karşı tuzak kurmada işi o derece ileri goturduler ki, İslami tahrip etmek, yıkmak ve muslumanların safları arasına fitne sokmak icin Allah'ın evlerini nifak yuvası haline getirdiler. Bu tuzakları, Mescid-i DırĂ‚r adiyle bilinen mescitlerinde kuruyorlardı. Bu mescit hakkında bu sûrede 4 Ă‚yet inmiştir. Bir de zarar vermek, inkĂ‚r etmek, mu'minlerin arasına ayrılık sokmak ve daha once Allah ve Rasulune karşı savaşmış olan adamı beklemek icin bir zarar mescidi kuranlar..[9] Rasulullah (s.a.v.) bu vahyi alır almaz Ashabına : "Bu, sahipleri zĂ‚lim olan mescide gidip yıkın ve yakın[10] buyurdu. Bunun uzerine Ashab o mescidi hemen yıktılar. Onların kotuluklerine, tuzaklarına ve pisliklerine karşı, İslĂ‚m ve muslumanlara Allah yeter. Allah munafıkları kıyamet gunune ka*dar rezil edecektir.[11]
Sûrenin İsimlendirilmesi
Bu sûreye bircok isim verilir. Bazı tefsirciler bu isimleri ondorde kadar cıkarırlar. Buyuk Ă‚lim Zemahşerî şoyle der: Bu sûrenin birkac ismi vardır. Bunlar BerĂ‚e, Tevbe, Mukaşkışe, Muba'sire, Muşerride, Muhziye, FĂ‚dıha, Musîra, HĂ‚fira, Munekkile, Mudemdime ve AzĂ‚b isimleridir. Zemahşerî der ki: Cunku bu sûrede mu'minlerin tevbelerinin kabul edildiğinden soz edilir. Bu sûre nifaktan uzaklaştırır. Munafıkların sırlarını ortaya cıkarır, onları inceleyip araştırır, munafıkları rezil eder, başkalarına ibret olacak şekilde onları rusvay eder, onları dağıtır ve helak olacaklarını bildirir.[12]
1. Allah ve Rasulunden kendileriyle anlaşma yapmış olduğunuz muşriklere bir ihtar!
2. Ey muşrikler! Yeryuzunde dort ay daha dolaşın. İyi bilin ki siz Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz; Allah ise kĂ‚firleri rezil edecektir.
3. Hacc-ı Ekber gununde Aljah ve Rasulunden insanlara bir bildiridir: Allah ve Rasulu muşriklerden uzaktır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin icin daha hayır*lıdır. Ve eğer yuzcevirirseniz bilin ki, siz Allah'ı aciz bırakacak değilsiziniz. O kĂ‚firlere acıklı bir azabı mujdele!
4. Ancak kendileriyle andlaşma yaptığınız muşriklerden hicbir şeyi size eksik bırakmayan ve sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka cıkmayanlar bu hukmun dışındadır. Onların andlaşmalarını, sureleri bitinceye kadar tamamlayınız. Şuphesiz Allah sakınanları sever.
5. Haram aylar cıkınca muşrikleri bulduğunuz yerde oldurun, onları yakalayın, onları hapsedin ve on*ları her gozetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekatı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Cunku Allah Gafur ve Rahîm'dir.
6. Ve eğer muşriklerden biri senden eman dilerse, Allah'ın kelamını işitip dinleyinceye kadar ona eman ver, sonra onu guven icinde bulanacağı yerine ulaştır. Bu, onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.
7. Mescid-i Haram'ın yanında kendileriyle andlaşma yaptıklarınız haric, diğer muşriklerin Allah ve Rasulu yanında nasıl sozleşmesi olabilir? Anlaşma sahipleri size karşı durust davrandıkları muddetce siz de onlara durust davranın. Allah sakınanları sever.
8. Onların nasıl anlaşmaları olabilir; onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de andlaşma gozetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sîzi RĂ‚zi ediyorlar, halbuki kalbleri buna karşı cıkıyor. Onların coğu fĂ‚sıklardır.
9. Allah'ın Ă‚yetlerine karşılık az bir değeri satın aldılar da O'nun yolundan alıkoydular. Gercekten on*ların yapmakta oldukları şeyler ne kotudur!
10. Bir mu'min hakkında ne ahid tanırlar ne de andlaşma. Cunku onlar saldırganların kendileridir.
11. Fakat eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme Ă‚yetlerimizi boyle acıklıyoruz.
12. Eğer andlaşmalanndan sonra yeminlerini bozarlar, ve dininize saldırırlarsa, kufrun onderlerine karşı savaşın. Cunku onlar yeminleri olmayan adamlar*dır. Umulur ki kufre son verirler.
13. Yeminlerini bozan, Peygamber'i yurdundan cıkarmaya kalkışan ve ilk once size karşı savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız; onlardan korkuyor musunuz? Eğer gercek mu'minler iseniz, Allah, kendisinden korkmanıza daha layıktır.
14. Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mu'min toplumun kalblerini ferahlatsın.
15. Ve onların kalblerinden ofkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.
16. Yoksa, Allah, sizden, cihad edenlerle Allah, peygamber ve mu'minlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri ortaya cıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
17. Allah'a ortak koşanlar, kĂ‚firliklerine bizzat kendileri şahidlik ederlerken, Allah'ın mescitlerini i'mar etme selahiyetleri yoktur. Onların butun işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedî kalacaklardır.
18. Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gunune iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler i'mĂ‚r eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.
19. Siz hacılara su veren ve Mescid-i Haram'ı onaran kimseyi, Allah'a ve Ă‚hiret gunune iman edip de Allah yolunda cihad edenlerle bir mi tutuyorsunuz? Hal*buki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zĂ‚limler topluluğunu hidĂ‚yete erdirmez.
20. İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler rutbe bakımından Allah katında daha ustundurler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.
21. Rableri onlara, tarafından bir rahmet ve hoşnutluk ile, kendileri icin, icinde tukenmez nimetler bulunan cennetler mujdeler.
22. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Şuphesiz ki, Allah katında buyuk mukafat vardır.
Kelimelerin İzahı
BerĂ‚et, uzaklaşmak demektir. Sen, bir şeyle arandaki bağı kesip onu kendinden giderdiğinde, dersin. ZeccĂ‚c şoyle der: Birisinden ve borctan kurtulup uzaklaşan kimse der. Hastalıktan kurtulduğunda ise der.[13]
Seyahat ediniz. ticĂ‚ret, veya ibĂ‚det veya diğer maksatlarla yeryuzende gezip dolaşmaktır.
Ezan, bildiri demektir. Namaz ezanı da bu kabildendir.
Mersad, duşmanın gozetlediği zaman kullandıkları sozunden alınmıştır. ŞĂ‚ir şoyle der: Olum, pusuda genci gozetlemektedir.[14]
Senden eman istedi.
İli, soz vermek ve yakınlık mĂ‚nĂ‚larına gelir. Ebu Ubeyde şu beyti soylemiştir: Daha sonra gelen hayırsız nesil insanları bozdu. Onlar akrabalığı ve akrabalık bağlarını kopardılar.[15]
Bozdular. Neks, bozmak demektir. Aslında bu kelime once bukulup sonra cozulen her şey icin kullanılır.
Velîce, sırdaş demektir. Ebu Ubeyde şoyle der: Bir şeyin kendinden olmayıp da onun icine soktuğun herşcye velîce denir. Aslı (girmek) kelimesindendir. Bir toplumdan olmadığı halde, dışardan o topluma giren kimseye velîce denir.[16] FerrĂ‚ şoyle der: Velîce, mu'minin, sırrını kendilerine actığı ve durumunu kendilerine bildirdiği muşriklerden edindiği sırdaş, demektir. [17]
Nuzul Sebebi
Rivayete gore, Bedir savaşında, Kureyş'in ileri gelenlerinden, iclerinde Abbas b. Abdulmuttalib'in de bulunduğu bazı kişiler esir edildi. Rasûlullah (s.a.v.)'in Ashabından bazıları onlara gelerek, şirklerinden dolayı onları ayıpladı. Hz. Ali (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.)'a karşı savaştı ve akra*balık bağlarını kopardı diye Abbas'ı kınamaya başladı. Abbas dedi ki: "Nicin, kotuluklerimizi anıyor da, iyiliklerimizi gizliyorsunuz?" Hz. Ali (r.a.): Sizin iyilikleriniz de mi var? dedi. Abbas: "Evet, biz Mescid-i Haram'ı tamir eder, Ka'be'yi bekler, hacılara su verir ve esirleri serbest bırakırız" dedi. Bunun uzerine: Allah'a ortak koşanlar, kĂ‚firliklerine bizzat kendileri şahitlik ederlerken Allah'ın mescitlerini imar etme selahiyetleri yoktur.[18]
Ayetlerin Tefsiri
1. Bu A1lah ve Rasulunden muşriklere ve ahdi bozmalarına karşı bir ultimatomdur. Tefsirciler şoyle der: Araplar, Rasûlullah (s.a.v.) ile yaptıkları antlaşmaları bozmaya başladılar. Dolayısı ile Yuce Allah, Rasûlune onların ahitlerini uzerlerine atmayı emretti. Rasûlullah (s.a.v.), insanlara hac ibadetlerini yaptırmak uzere Hz. Ebubekir (r.a.)'i hac emîri olarak gondermişti. Sonra, bu ultimatomu halka duyurması icin arkasından Hz. Ali (r.a.)'yi gonderdi. Hz. Ali gidip insanlara şu dort şeyi duyurdu: 1. Bu seneden sonra Ka'be'ye hicbir muşrik yaklaşmayacak. 2. Cıplak hickimse Kabe'yi tavaf etmeyecek. 3. Cennete muslumanlardan başkası giremiyecek.4.Rasûlullah'la kimin arasında bir antlaşma varsa, bu, suresi bitene kadar devam edecek. Allah ve Rasûlu muşriklerden uzaktır. [19]
2. Ey muşrikler! Dort ay muddetle, emniyet icinde gezip dolaşın. Bizden size herhangi bir kotuluk gelmez. Bu ibĂ‚ha ifade eden bir emirdir. Zımnen tehdit mĂ‚nĂ‚sı taşır. Bilin ki, siz Allah'ı aciz bırakamazsınız. Yani o size bu muddet icin muhlet verse de O'nun elinden kurtulamazsınız. Ve yine bilin ki: Allah, dunyada esaret ve kati olunmakla Ă‚hirette de şiddetli azap ile kĂ‚firleri zelil kılıcıdır. [20]
3. Bu, Allah ve Rasûlunun muşriklerden uzak olduklarım butun insanlara duyuran bir bildiridir. Hacc-ı Ekber gununde, yani hac ibadetinin en efdal gunu olan Kurban kesme gununde duyurulmuştur. Zemahşerî şoyle der: Umre'ye hacc-ı asğar (kucuk hacc) de-nildiği icin, bu da hacc-ı ekber (buyuk hacc) diye nitelenmiştir.[21] Bu ilan onlara, Allah'ın muşriklerden ve onların ahitlerin-den uzak olduğunu, Rasûlullah (s.a.v.)'ın da aynı şekilde onlardan uzak olduğunu bildirir. İnkardan tevbe eder ve Allah'ı birlemeye donerseniz, bu sizin icin dalĂ‚lette devam etmenizden daha iyidir. Eğer İslamdan yuzcevirir de dalĂ‚let ve sapıklıkta devam etmekten başka birşey kabul etmezseniz biliniz ki siz Al*lah'ın elinden kurtulamaz ve kacarak onu aciz bırakamazsınız. KĂ‚firlere, başlarına gelecek olan elem ve ağrı verici azabı mujdele. Ebu Hayyan şoyle der: Yuce Allah burada onları uyarmayı alay yoluyla mujde saydı. Bunda onlar icin buyuk bir tehdit vardır.[22]
4. Ancak, kendileriyle antlaşma yaptığınız ve antlaşmayı bozmayan muşrikler haric. Onların ahitlerini, muddeti doluncaya kadar yerine getirin. Zemahşerî şoyle der: Bu, istidrak yani yanlış an*lamayı onlemek mĂ‚nĂ‚sında bir istisnadır. Ahde vefa gosterip onu bozma-yanlarm ahitlereni, suresi bitinceye kadar tamamlayın. Onları diğerleriyle aynı muameleye tabi tutmayın. Sozunde duranla durmayanı bir tutmayın demektir.[23] Sonra size antlaşma şartlarından hicbirini ek*siltmeyen, aleyhinize, duşmanlarızdan herhangi birine arka cıkıp yardım etmeyenler mustesna. Onların ahitlerini, muddeti doluncaya kadar tam olarak yerine getirin. Şuphesiz Allah, Rabbinden korkanları, ahitlerini yerine getirenleri sever. BeyzĂ‚vî şoyle der: Bu cumle, ahdi tamamlamanın gerekcesini gosteren ve bunun takva babından olduğuna dikkat ceken bir cumledir.[24] İbn Abbas şoyle der: KinĂ‚ne kabilelerinden birinin, antlaşmasının bitme*sine 9 ay vardı. Rasûlullah (s.a.v.) onlarla yaptığı anlaşmayı suresi bitince*ye kadar devam ettirdi. [25]
5. Haram aylar cıktığında, yani icersinde muşriklerle savaş etmenin haram kılındığı dort ay cıktığında, muşrikleri ister Hill ve ister Harem'de olsun, nerede veya ne zaman yakalarsanız oldurun. İbn Abbas şoyle der: Hill veya Harem'de ve Haram aylarda onları oldurun".[26] Onları yakalayıp esir edin. Onları hapsedip ulkelerde dolaşmalarını engelleyin. İbn Abbas şoyle der: Kalelere sığınırlarsa, oldurulunceye veya musluman olmaya mecbur oluncaya kadar onları kuşatın Onların girebilecekleri butun yollan tutun. Yolculuklarında gecebilecekleri her turlu gecitleri gozetleyin. Ebu Hayyan şoyle der: Bu, gerek savaş veya gerekse yok etme yoluyla, her turlu yoldan onlara eziyet etmenin kastedildiğine dikkat cekmektedir.[27] Eğer şirkten donerler ve uzerlerine farz kılman namaz ve zekatı eda ederlerse, Onları serbest bırakın, engel olmayın. Tevbe edip kendisine donenler icin Allah'ın mağfireti geniş, rahmeti boldur. [28]
6. Herhangi bir muşrik senden eman diler ve himayeni isterse, Kur'an'ı dinleyip onun uzerinde duşununceye kadar ona eman ver. Zemahşerî şoyle der: Yani Haram aylar cıktıktan sonra, aranızda bir anlaşma bulunmayan muşriklerden herhangi birisi sana gelir de kendisine cağırdığın Kur'an ve Tevhidi dinlemek icin senden eman dilerse, Allah kelamını dinleyip uzerinde duşununceye ve işin hakikatini anlayıncaya kadar ona eman ver.[29] Ben derim ki: Bu son derece guzel bir muamele ve ahlĂ‚ktır. Cunku maksat kĂ‚firlere ceza vermek değil, aksine hakkı anlayıp ona uyuncaya ve icinde bulundukları sapıklığı terke-dinceye kadar onları ikna ederek hidĂ‚yete iletmektir. Sonra, eğer İslĂ‚mı kabul etmezse, onu, zulme ve hiyanete uğramadan malından ve canından emin olacağı kendi kavminin topraklarına ulaştır. Muşriklere eman verme emri, onların, İslam dininin hakakatım bil*memelerinden dolayıdır. Bunun icindir ki, dinleyip tefekkur edene kadar onlara eman vermek lazımdır.
Bundan sonra Yuce Allah, muşriklerle yapılan antlaşmanın bozulmasının hikmetini acıklayarak şoyle buyurur: [30]
7. Bu, inkĂ‚r ve uzak gorme mĂ‚nĂ‚sında bir sorudur. Yani onların, Allah ve Rasulu katında değeri olan bir ahitleri nasıl olur? Daha sonra Yuce Allah, yanlış anlaşılmayı onlemek icin şoyle buyurdu: Ancak, muşriklerden Mescid-i Haram'm yanında kendileriyle yaptığınız anlaşmayı bozmamış olanlar mustesna. İbn Abbas şoyle der: Bunlar Mekkelilerdir. İbn Tshak: "Bunlar, Bekıroğulları kabileleridir. Rasûlullah (s.a.v.) ile Kureyş arasında Hudeybiye'de tesbit edilmiş olan sureye bunlar da dahil idiler. Allah, onlardan anlaşmayı bozmamış olanlara karşı, sureyi tamamlamasını Rasûlullah (s.a.v.)'a emretti.[31] Onlar anlaşmayı bozmadıktan muddetce, sizde onlarla yaptığınız anlaşmayı bozmayın Taberî şoyle der: Onlar sizinle yaptıkları ahdi bozmadıkları muddetce, siz de onlara verdiğiniz ahde, vefa gosetirin.[32] Şuphesiz Allah, Rabbinin azabından sakınan, sozunde duran ve zulum ve hiyaneti terkedenleri sever. [33]
8. Onların ahitlerinde durmaları uzak gorulduğu icin tekrar edilmiştir. Yani, onların hali bu iken, onların nasıl anlaşmaları olabilir. Onlar size karşı zafer kazanırlarsa, sizin hakkınızda ne bir ahit, ne de bir sozleşme gozetirler. Cunku onların hicbir ahdi ve emanı yoktur. Ebu Hayyan şoyle der: Butun bunlar onların kalplerinde ahid duygusunun bulunmasının uzak olduğunu ifade eder.[34] Siz onlara karşı zafer elde ederseniz, sizi guzel sozlerle hoşnut ederler.Halbuki kalpleri, acığa vurdukları şeyleri anlamaya ve onlara vefa gostermeye yanaşmaz., Taberî şoyle der: Yani, onlar size iclerinde gizledikleri kin ve duşmanlığın aksini soylerler. Kalpleri, dilleriyle size acıkladıkları şeyleri tasdik ederek anlamak istemez.[35] Onların coğu ahdi bozan ve Allah'a itaatten kacanlardır. [36]
9. Onlar Kur'an'ı Ă‚dî dunya metĂ‚mdan az bir malla değiştirdiler. İnsanların İslam dinine girmelerine engel oldular, Onların yaptıkları bu cirkin iş ne kotudur. [37]
10. Gucleri yeterse, onlar bir mu'mini oldurmede ne ahid tanırlar, ne de anlaşma. İşte bu kotu vasıfları taşıyan o kimseler zulum ve taşkınlıkta haddi aşanlardır. [38]
11. Eğer inkĂ‚rdan donerler, namazı kılarlar ve zakatı verirlerse artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Sizin lehinize ne varsa onların lehine de o var; aleyhinize ne varsa onların aleyhine de o vardır. İlim ve anlayış sahiplerine huccet ve delilleri acıklıyoruz. Bu cumle, duşunme ve tefekkure teşvik icin soylenen bir ara cumlesidir. [39]
12. Eğer onlar, yeminlerle desteklenmiş ahitlerini bozarlar kınamak ve kotulemek suretiyle İslamı ayıplarsa kufrun onderleri ve ileri gelenleri ile savaşın, Cunku onların vefa gosterecekleri ne yeminleri, ne de ahitleri vardır, Onlarla savaşın ki, suc işlemekten ve İslamı kotulemekten vazgecsinler. BeyzĂ‚vî şoyle der: fiili ile ilgilidir. Yani, savaştan maksadınız, eziyet verenlerin yaptığı gibi onlara eziyet etmek değil, onları, icinde bulundukları şeyden vazgecirmek olsun.[40]
13. Bu Ă‚yet, mu'minleri kĂ‚firlerle savaşmaya teşvik eder. Yani, Ey mu'minler topluluğu! Ahitleri bozup dininizi kotuleyen bir kavme karşı savaşmayacak mısınız? Onlar, peygamberi aranızdan cıkarmak uzere DĂ‚ru'n-nedve'de meşveret ettikleri zaman, onu Mekke'den surgun etmeye kesin karar vermişlerdi, Savaşı başlatan onlardır. Zira sizin muttefikleriniz HuzĂ‚alılara karşı savaşmışlardır. Savaş başlatan daha zĂ‚limdir. O halde onlarla savaşmaktan, sizi alıkoyan ne? Yoksa onlardan korkuyor da, onlardan size bir zarar gelmesinden cekindiğiniz icin, onlarla savaşmayı terk nu ediyorsunuz? Emrini terkettiğiniz takdirde, Allah'ın azabından korkmanız daha uygundur. Eğer onun azabına ve sevabına inanıyorsanız.. Zemahşerî şoyle der: Sahih imanın hukmu, mu'minin Rabbinden başkasından korkmaması ve ondan başkasına aldırış etmemesidir.[41]
Yuce Allah mu'minleri savaşa teşvik ettikten sonra, anlara acıkca savaş emrini vererek şoyle buyurur: [42]
14. Ey mu'minler topluluğu! Onlarla savaşın. Sizin onlarla savaşmanız, onlar icin, Allah'ın dostlarının eliyle yapılmış bir azap ve onlarla savaşanlar icin bir cihattır. Allah onları, esir duşurmek ve mağlup etmekle zelil kılar. Onlara karşı size zafer ve ustunluk nasip eder... Allah'ın dinini yuceltmek, kĂ‚firleri cezalandırmak ve onları rezil etmek suretiyle rnu'minlerin kalple*rine şifa verir. İbn Abbas şoyle der: Onlar Yemen'li bir kavim idi. Mekke'ye gelip musluman oldular. Mekke'lilerden bircok eziyet gorduler. Durumu Rasûlullah (s.a.v.)'a şikĂ‚yet ettiler. Rasûlullah (s.a.v.): Size mujde, bu sıkıntıdan kurtuluş yakındır" dedi.[43]
15. Onların kalplerindeki kin, keder ve sıkıntıyı giderir. Bu cumle, "mu'minlerin kalplerine şifa verir" cumlesinin tekididir. Allah'ın, mu'minlere duşmanlarını cezalandırmayı lutfetmesi sebebiyle onları aşırı derecede sevindirdiğini ifade eder. RĂ‚zî şoyle der: Yuce Allah mu'minlere, duşmanlarla savaşmayı emretti ve savaşta 5 turlu fayda olduğunu bildirdi. Bunlardan herbiri tek başına buyuk onem taşır. Oyleyse hepsi bir araya geldiğinde nasıl olur?![44] Bu, yukarısı ile ilgili olmayan ayrı bir cumledir. Yani, Allah onlardan dilediğine, Ebu Sufyan gibi, tevbe etmeyi ve İslama girmeyi nasip eder. Allah sırları bilendir, hicbir şey ona gizli kalmaz. Hikmet sahibidir; yaptığı her işte bir hikmet ve yarar vardır. Ebussuûd şoyle der: Allah, vadettiklerinin hepsini en guzel bir şekilde yerine getirdi. Rasûlullah (s.a.v.)'m bunları vukuundan once haber vermişi ise buyuk bir mucizedir.[45]
16. Buradaki edatı, munkatıadır. Yani ve mĂ‚nĂ‚sı ifade eder. Buna- gore mĂ‚nĂ‚ şoyle olur: Ey mu'minler! yoksa siz, dininde sadık olan ile yalancı alanın tanınacağı bin imtihan ve denemeye tabi tutulmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Sizden cihat edenler diğerlerinden ayrılmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Âyetteki bilgiden maksat, Allah'ın gizli bir şeyi bilmesi değil, bildiğinin ortaya cıkmasıdır. Cunku Yuce Allah onu, gayb halinde iken de bilir. Yapılan işin karşılığını vermek icin, bildiğini ortaya cıkarmayı murat etmiştir. Yani Allah yolunda cihat eden ve mu'minleri bırakarak muşriklerden dost ve sırdaş edinip onlara sırlarını acıklamayan ve onlara dostluk gostermeyenler ortaya cıkmadıkca bırakılacağnızı mı sandınız?! Âyetin maksadı şudur: Yuce Allah, iyiyi kotuden ayıracağı bir deneme yapmadan insanları bırakmaz, Allah butun yaptıklarınızı bilir. Onlardan hicbir şey ona gizli kalmaz. [46]
17. Muşriklerin, kĂ‚firliklerini ikrar ede ede Allah'ın mescitlerinden herhangi birini imar etmeleri doğru ve uygun değildir. Onlar soz ve davranışlarıyla, kĂ‚fir ol*duklarını gosteriyorlar. Cunku telbiye ederken şoyle diyorlar: "Emrine hazırım. Senin ortağın yoktur. Ancak bir ortağın var ki o da sana aittir. Sen ona da, onun sahip olduklarına da mĂ‚liksin". Bu sozleriyle putları kastediyorlardı. Onlar putlarını Beytullah'ın dışına dikmişlerdi ve onları cıplak olarak tavaf ediyorlardı. Her tavafta putlara secde ederlerdi.[47] Buna gore mĂ‚nĂ‚ şoyledir: Onların iki zıt işi birlikte yapmaları doğru değildir. Yani, bir taraftan Allah'ı ve ona ibadeti inkĂ‚r etmeleri, diğer taraf*tan da Allah'ın mescitlerini imar etmeleri doğru değildir. Onlarm, şirkle beraber yapmış oldukları amelleri boşa gitti. Onlar cehennem ateşinde ebedî kalacaklardır. [48]
18. Mescitleri imar etmek, ancak Allah'ın birliğine ve Ă‚hiret gunune inanan, farz olan na*mazı tadil-i erkan ile kılan, farz olan zekatı şartlarına gore eda eden ve Allah'tan başka hickimseden korkmayan mu'minlere yaraşır ve bunu onların yapması doğru olur. İşte bunlar, kıyamet gununde, hidĂ‚yete ermiş kişilerin zumresi icindedir. İbn Abbas şoyle der Kur'an'da gecen ların hepsi kesinlik ifade eder. Yuce Allah peygamberlerine şoyle buyurmuştur: Şuphesiz Rabbin seni ovguye layık bir makama gonderecektir.[49] Bu makam, şefaat makamıdır. Ebu HayyĂ‚n şoyle der: fiili, Kur'an'm neresinde gelirse gel*sin, Allah icin kullanılmışsa kesinlik ifade eder. Burada fiilinin kullanılmış olması, muşriklerin hidĂ‚yete erenlerden olma umidini tamamen ortadan kaldırır. Cunku, kim de bu dort haslet bulunursa onun durumu, hidĂ‚yete ermesi umit edilen kimsenin durumuna getirilmiştir. Bu haslet*lerden yoksun olanın durumu nasıl olur?! Bu Ă‚yet, korkunun umide tercih edilmesini ve sĂ‚lih amellere aldanılmamasını ifade eder.[50]
19. Bu hitap muşrikleredir.[51] Buradaki soru inkĂ‚r ve kınama ifade eder. Yani, Ey muşrikler topluluğu! Hacılara su vermeyi ve Beytullah'a hizmet etmeyi, Allah'a iman eden ve onun uğrunda cihat eden kimsenin imanı gibi mi sayıyorsunuz? Bu, Abbas'a verilmiş bir cevaptır. O şoyle demiştir: Eğer siz, bizden Once musluman oldunuz ve hicret ettiyseniz, şuphesiz biz de Mescid-i Haram'i imar ediyor ve hacılara su veriyorduk. Bunun uzerine bu Ă‚yet indi. Taberî şoyle der: Bu, Allah'ın hacılara su vermek ve Beyt-i Ha-ram'a hizmet etmekle iftihar eden bir topluluğu kınamasıdır. Yuce Allah onlara ancak Allah'a ve Ă‚hiret gunune iman etmek ve Allah yolunda cihat etmekle iftihar edilebileceğini bildirmiştir.[52] Allah katında muşriklerle mu'minler ve onların amelleri ile bunların amelleri ve makamları eşit olmaz. Allah, zalifh topluluğu hidĂ‚yete erdirmez. Bu kısım, bir Onceki kısmın sebebi mahiyetindedir. Yani Allah, zalimleri hakkı bilmeye muvaffak kılmaz. Ebu Hayyan şoyle der: Ă‚yet muşriklerin mu'minlere ve onların boş amellerinin de mu'minlerin kabul edilen amellerine benzemediğini ifade eder. Yuce Allah, muşriklerle mu'minler arasında eşitlik olmadığını bildirdikten sonra, Allah'ı inkĂ‚r edenlerin zalimler olduğunu acıkladı. Zira onlar iman etmemekle kendilerine zulmettikleri gibi, Mescid-i Haram'ı putlara tapmak kılmakla da ona zulmettiler. Ayrıca Yuce Allah onceki Ă‚yette mu'mînlerin hidĂ‚yete ermediklerini bildirerek "Allah zalim kavmi hidĂ‚yete erdirmez" buyurdu.[53]
20. Bu Ă‚yet, cihat ve iman ehlinin durumunu biraz daha acıklığa kavuşturur. Yani iman etmek suretiyle kendilerini ve vatanlarından hicret ederek bedenleri*ni şirk kirinden arındıranlar ve Allah yolunda cihat icin mallarını ve can*larını harcayanlar var ya, işte bu yuce sıfatlan taşıyanların sevapları, hacıları sulayanların ve Allah'a şirk koştukları halde Mescid-i Haram'ı imar edenlerin sevaplarından daha buyuk, zikirleri daha yucedir. İşte naim cennetlerinde1 buyuk kazanclar elde edenler sadece on*lardır. [54]
21. Rableri onlara buyuk bir rahmeti ve kendisinin buyuk rızasını mujdeler. Meyveleri sarkmış yuksek cennetleri bildirir. Onların bu cennetlerde yok olmayan daimî nimetleri vardır. [55]
22. Onlar burada sonsuza kadar kalırlar. Onların sevabı Allah katında o derece buyuktur ki, akıllar onu anlatmaktan aciz kalır. Ebu Hayyan.şoyle der: Yuce Allah mu'minleri uc sıfatla yani iman etmek, hicret etmek ve mal ve canla cihat etmek sıfatlarıyla tanıttıktan sonra, bunlara mukabil onlara şu Uc mujdeyi verdi: Rahmet, rıza ve cennetler. îmanın karşılığmdaki nimetlerin en kapsamlı olduğu icin once rahmeti zikretti, sonra ikinci olarak, cihadın karşılığında ihsanın son derecesi olan rızayı anlattı, ucuncu olarak da, hicretin ve vatandan ayrılmanın karşılığı olan cennetleri anlattı.[56] Âlûsî şoyle der: Cennetlerin, icinde mu'minler icin ebedî nimetler olan yerler diye vasıflanması, son derece guzel ifade edilmiş olduğu acıktır. Cunku hicrette, azabın bir parcası olan sefer vardır.[57]
Edebî Sanatlar
1. Allah ve Rasulunden bir ihtar" Burada kelimesinin tenvini, olayın buyukluğunu ifade eder. "Allah ve Rasulunden" kaydı ise, bu buyukluğu daha da artırmak icindir.
2. KĂ‚firlere elem verici' azabı mujdele" Edebiyatte buna "alaylı uslûb" denir. Cunku bir kimseyi azap ile mujdelemek onunla alay etmek demektir.
3. Haram aylar cıkınca" Burada ayların sona erip cıkması, derinin soyulup hayvandan ayrılmasına benzetilmiştir. Bu da istiare babındandır.
4. Allah herşeyi bilir, hikmet sahibidir." Burada zamir yerine Allah lafzının gejmesi konunun heybetini artırmak ve kalplere korku salmak icindir.
5. Bu cumle hasr ifade eder. Yani kazananlar başkaları değil sadece onlardır.
6. Namazı kıldı ve zekatı verdi" Burada sadece namaz ile zekatın anılması onların şanının yuceliğini gosterir ve bunlara dikkat etmeye teşvik eder.
7. Kendisinden bir rahmet ve bir rıza" Burada rahmet ve rıdvan kelimelerinin nekre gelmesi, bunların buyukluk ve yuceliğini ifade eder. Yani hickimsenin anlatamıyacağı buyuk bir rahmet ve rıza de*mektir. [58]
Faydalı Bilgiler
Mescitleri imar etmek, maddi ve manevi olmak uzere iki kısımdır. Maddî imar onları bina etmek ve yapmakla, manevî imar ise namaz ve Allah'ı zikirle olur. Yuce Allah burada imar ile imam birbirine bağlamıştır. Hadiste şoyle buyrulmuştur: Kişinin surekli olarak mescide gittiğini gorurseniz, onun mu'min olduğuna şahitlik edin. Cunku Yuce Allah şoyle buyuruyor: "Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve Ă‚hiret gunune iman edenler imar eder".[59] Gercek imar, namaz kılmak ve Allah'ı zik'retmekle olur. [60]
Bir Nukte
Kurtubî'nin rivayetine gore, bir bedevî Medine-i Munevvere'ye gele*rek şoyle dedi: Bana, Muhammed'e indirilenden bir miktar kim okutacak? Bir adam ona BerĂ‚e sûresini okuttu. Allah ve Rasulu muşriklerden uzaktır" Ă‚yetine geldiğinde, adam kelimesini, şeklinde kesre ile okudu. Bu durumda, "Allah, muşriklerden ve Rasulunden uzaktır, şeklinde bir mĂ‚nĂ‚ ortaya cıktı. Bunun uzerine bedevî: "Oyleyse, ben de Allah'ın rasulunden uzağım" dedi. Halk bu durumu ya*dırgadı. Mesele Hz. Omer'e ulaştı. Hz. Omer bedeviyi cağırtarak ona şoyle dedi: "Ey bedevî! Sen Rasûlullah'tan uzak mısın?" Bedevî: "Ey mu'minlerin ernîri! Medine'ye geldim. Bir adam bana BerĂ‚e sûresini okuttu. Ben de: "Eğer Allah rasulunden uzak ise ben de uzağım" dedim. Bunun uzerine Hz.
Omer: "Ey Bedevi! Ă‚yet bu şekilde değildir" dedi. Bedevi ; "Ey mu'minler emiri! peki nasıldır? diye sordu. Hz. Omer de Ă‚yeti adama şeklinde damme (otre) ile okudu. Bunun uzerine bedevi: Vallahi ben, Allah ve Ra-sulunun uzak olduğu şeyden uzağım" dedi. Bundan sonra Hz. Omer, Arap dilini bilmeyenlerin halka Kur'an okutmamasını emretti.[61]
23. Ey iman edenler! Eğer kufru imĂ‚na tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dostlar edinmeyin. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.
24. De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığını/ mallar, kesĂ‚da uğramasından korktuğunuz ticĂ‚ret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulunden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidĂ‚yete erdirmez."
25. Andolsun ki Allah, bircok yerde ve Huneyn savaşında size yardım etmişti, hani cokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat size bir fayda sağla*mamıştı. Yeryuzu butun genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonunda gerisin geri donmuştunuz.
26. Sonra Allah, Rasul'u ile mu'minlere gonul rahatlığı verdi. Sizin gormediğiniz ordular indirdi de kĂ‚firlere azap etti. İşte bu, o kĂ‚firlerin cezasıdır.
27. Sonra Allah, bunun ardından yine diledeğinin tevbesini kabul eder. Zira Allah bağışlayan, merhamet edendir.
28. Ey iman edenler! Muşrikler ancak bir pisliktir. Onun icin bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, biliniz ki, Allah dilerse sizi kendi lutfundan zengin edecektir. Cunku Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.
29. Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gunune inanmayan, Allah ve Resulunun haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, onlar cizyeyi boyun eğmiş ve mağlup olmuş bir halde verinceye kadar onlarla savaşın.
30. Yahudiler, "Uzeyir Allah'ın oğludur." dediler! Hıristiyanlar da, "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sozlerdir. Soz*lerini daha onceki kĂ‚firlerin sozlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da donduruyorlar!
31. (Yahudiler) Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i Rabler edindiler. Halbuki hepsine de tek ilĂ‚ha kulluk etmekten başka bir şey emrolunmadı. O'ndan başka hicbir tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.
32. Allah'ın nurunu ağızlarıyla sondurmek istiyorlar. Halbuki kĂ‚firler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan başka bir şeyi istemez.
33. O, muşrikler hoşlanmasalar da, dinini butun dinlere ustun kılmak icin Rasulunu hidĂ‚yet ve Hak Din ile gonderendir.
Ayetlerin Oncekilerle Munasebeti
Yuce Allah onceki Ă‚yetlerde muşriklerin cirkin davranışlarını an*lattı; Allah ve Rasûlu uğrunda ve vatanlarından hicret eden mu'min muhacirleri ovdu. Bu Ă‚yetlerde de kĂ‚firlerle dost olmaktan sakındırdı ve kĂ‚firlikleri sebebiyle babalardan ve akrabalardan ayrılmanın farz olduğunu anlattı. Bundan sonra, dinleri sayesinde izzet bulmaları icin. bircok yerde mu'minlere yardım ettiğini kendilerine hatırlattı. Daha sonra, Ehl-i kitabı dost edinmekten sakındırmak icin onların cirkin davranışlarından tekrar bahsetti ve onların da, muşrikler gibi, Allah'ın nurunu sondurmeye calıştıkları bildirdi. [62]
Kelimelerin İzahı
Evliya, kelimesinin coğuludur. Velî, başkasının işlerini ustlenen, ona yardımcı ve destek olan demektir.
Aşiret, oyle bir topluluktur ki insan onunla şeref duyar ve korunur. Vahidî şoyle der: Kişinin aşireti, onun en yakın akrabalarıdır. Bu kelime, sohbet mĂ‚nĂ‚sına gelen kokundendir. Cunku sohbet akrabalığın şanındandır.
Durgunluğu. Bir malın satışı durgun olup surumsuz olduğunda denir.
Ayle, fakirlik demektir. Bir kimse fakir duştuğunde denir. MuzĂ‚rii, gelir. Şair şoyle der:
Fakir ne zaman zengin olacağını bilemez. Zengin de, ne zaman fakir duşuceğini bilemez.[63]
Cizye, zimmîlerden alman vergidir. Onlara sağlanan emniyete karşılık olarak verdikleri icin cizye adı verilmiştir.
Benziyorlar benzemek demektir.
Haktan cevriliyorlar. cevirmek, dondurmek demektir. Bir kimse berşeyden cevrilip dondurulduğunde denilir. [64]
Nuzul Sebebi
Kelbî şoyle der: Rasûlullah (s.a.v.)'a Medine'ye hicret etmesi emredilince Ashab, babalarına, kardeşlerine ve karılarına: "Bize hicret etmemiz emredildi" demeye başladılar. Bu iş, onlardan bir kısmının hoşuna gidiyor ve hemen hicrete başlıyordu. Bir kısmına da karısı ve cocukları ayak bağı olarak şoyle diyorlardı: "Allah aşkına gitme. Bizi burda yalnız bırakırsan helak oluruz.."Bunun uzerine o Sahabî acıyarak hicreti terkediyor ve onlarla beraber kalıyordu. Bu sebeple onları kınayan şu Ă‚yet indi: Ey iman edenler! Babalarınızı ve kardeşlerinizi dostlar edinmeyin.[65]
Âyetlerin Tefsiri
23. Burada, "Ey iman edenler" diye nida edilmesi, mu'minlere değer verildiğini ve onların, Allah'ın emirlerine sarılma hususunda birbirleriyle yarışmaları icin teşvik edildiklerini gosterir. İbn Mesud şoyle der: "Yuce Allah'ın, "ey iman edenler" diye hitap ettiğini işittiğinde iyice dinle. Cunku bu hitapta sana ya bir hayır emredilir veya bir kotuluk yasaklanır. Ayetin mĂ‚nĂ‚sı şoyledir: Ey mu'minler! kĂ‚fir olan babalarınızı ve kardeşlerinizi, kendilerini sevdiğiniz ve saydı*ğınız dost ve yardımcılar edinmeyin. Onlar kĂ‚firliği İmandan ustun tutup ona lercih ederler ve kĂ‚firlikte ısrar ederlerse onları dost edinmeyin. Sizden kim onları dost edi*nirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. İbn Abbas şoyle der: O da onlar gibi muşriktir. Cunku şirke razı olanın kendisi de muşriktir.[66]
24. De ki: Eğer şu akrabalarınız, yani babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz ve diğerleri kendilerinden yardım aldığınız aşiretiniz, kazandığınız mal*larınız, kesĂ‚da uğramasında korktuğunuz bir ticĂ‚ret, ve icinde oturmaktan hoşlandığınız evler İşte bu anlatılan şeyler size, Allah ve Rasulune hicret etmekten ve Allah'ın dinine yardım icin cihĂ‚d etmekten daha sevgili ise... Bu cumle, nin cevabıdır. Artık, Allah dunyada veya Ă‚hirette sizi cezalandırmcaya kadar bekleyin. Bu şiddetli bir uyarı ve tehdittir. Allah, itaatinden cıkanları, mutluluk yoluna iletmez. Bu da coluk cocuğunu veya malını veya vatanını hicrete ve cihĂ‚da tercih edenler icin bir tehdittir.
Bundan sonra Yuce Allah savaş meydanlarında duşmanlarına karşı mu'minlere yardım ettiğini onlara hatırlatarak şoyle buyurur: [67]
25. Şuphesiz Allah size bircok savaşta yardım etti. Cokluğunuzla gururlandığınız icin, Huneyn gununde imtahan edildiğiniz mağlubiyetten sonra da size yardım etmişti. Hani o zaman sayınızın cokluğu sizi gururlandırmıştı da: "Bugun artık az olduğumuzdan dolayı mağlup olmayacağız" demiştiniz. Siz oniki bin kişi idiniz, duşmanlarınız ise dort bin idi. Cokluk size fayda vermedi ve sizden hicbir şeyi savmadı. Yeryuzu, geniş olmasına rağmen, şiddetli kokudan dolayı size dar geldi. Sonra mağlup olarak gerisin geri dondunuz.
Taberî şoyle der: Yuce Allah mu'minlere, zaferin, kendi elinde ve kendi katından olduğunu, sayının cokluğuna bağlı olmadığını, dilediği zaman azı coğa galip getireceğini, aza yardım edip coğu mağlup edeceğini haber veriyor. BerĂ‚ b. Azib'e: "Huneyn gununde Rasûlullah (s.a.v.)'ı bırakıp kactınız mı" diye soruldu. BerĂ‚ şoyle cevap verdi. Rasûlullah (s.a.v.)'m kacmadığına şahitlik ederim. Onu beyaz katırı uzerinde gordum. Ebu Suf-yan onun yularından tutmuş cekiyordu. Muşrikler etrafını sarınca, indi ve şoyle demeye başladı:
Yalan yok, ben peygamberim. Ben Abdulmuttalib'in oğluyum.
Sonra Rasûlullah (s.a.v.) bir avuc toprak olarak muşriklerin yuzlerine serpti. Ve: ''Yuzleri cirkin olasılar" dedi. Bunun uzerine hepsi kactı. Atılan topraktan, gozlerine isabet etmeyen hic kimse kalmadı.[68] BerĂ‚ şoyle der: Vallahi savaş şiddetlendiğinde, biz Rasûlullah (a.s)'ın arkasına sığınırdık. Bizim cesurumuz onunla omuz omuza savaşan idi. [69]
26. Bu hezimetten sonra Allah mu'minlere ve RasUlune emniyet ve sukûnet indirdi de rahatladılar. Ebus-suûd şoyle der: Kendisiyle kalplerin yatışıp rahatlayacağı rahmetini indirdi.[70] Gormediğiniz ordular indirdi. İbn Abbas: Melekleri indirdi, der. Allah kĂ‚firleri esaret ve oldurmekle, kadın ve cocukları da esir etmekle cezalandırdı. İşte bu, Allah'ı inkĂ‚r edenlerin cezasıdır. [71]
27. Bundan sonra Allah, dilediğinin tevbesini kabul eder onu musiuman olmaya muvaffak kılar. Bu Ă‚yet, Hevazin kabilesinin İslamı kabul edeceğine bir işarettir, Allah'ın mağfireti buyuk, rahmeti geniştir. [72]
28. Ey inananlar! Muşrikler, icleri bozuk olduğu icin ancak bir pisliktir. İbn Abbas şoyle der: onların, kopekler ve domuzlar gibi bizzat kendileri pisliktir. Hasan-ı Basrî: "Kim, bir muşrikle tokalaşırsa abdest alsın" der.[73] Cumhur, bunun bir teşbih mahiyetinde soylendiği kanaatindedir. Yani Onlar, itikatları bozuk olduğu ve Allah'ı inkĂ‚r ettikleri icin pislik yerindedirler veya pislik gibidirler. Bu vasıflarını iyice vurgulamak icin sanki onlar pisliğin kendisi gibi sayılmışlardır. Bu Arapların: "Ali aslandır" yani "aslan gibidir" sozleri kabilindendir. Bu senelerinden sonra Mescid-i Haram'a girmesin*ler. Burada Meşcid-i Haram denilmiş, bununla butun Harem bolgesi kastedilmiştir. Ebussuûd şoyle der: "Bir goruşe gore bundan maksat, muşriklere hac ve umreyi yasaklamaktır. Yani bu seneki hactan sonra hac ve umre yapmasınlar. Bu sene hicretin dokuzuncu senesidir. Şu hadis de bu mĂ‚nĂ‚yı te'kid etmektedir: "Bu yıldan sonra hicbir muşrik haccetmeyecektir,[74] Bu sene, BerĂ‚e sûresinin indiği senedir. Hz. Ali bu sûreyi, hac mevsiminde hacılara ilan etti. Ey mu'minler! Eğer on*ların Harem bolgesine girmelerinin veya haccetmelerinin yasaklanması sebebiyle fakir duşeceğinizden korkuyorsanız, bilin,ki Yuce Allah başka bir yoldan lutuf ve keremiyle, sizi onlara muhtac olmaktan kurtaracaktır. Tef-sirciler şoyle der: Muşrikler hac mevsiminde muslumanlara yiyecekler ticaret mallan getiryoıiardı. Muslumanların, muşriklerin Harem bolgesine girmelerien izin vermeleri yasaklanınca şeytan onların kalblerine huzun verdi ve şoyle dedi: "Nereden yiyeceksiniz? Nasıl yaşayacaksınız. Rızıkla-nnıza ve kazanclarınıza mani olundu." Bunun uzerine Yuce Allah onlara fakirlik ve yoksulluğa karşı guvence verdi ganimet ve cizyelerle onları rızıklandırdı.[75] Eğer dilerse Allah, sizi kendi irade ve dilemesiyle zengin kılar. Allah her şeyi bilir, hikmet sahibidir. İbn Abbas şoyle der: Allah, sizin yararınıza olanı bilir, muşrikler hakkında verdiği hukumlerde de hikmet sahibidir. Yuce Allah muşrikler hakkındaki hukmu bildirdikten sonra, Ehl-i kitap hakkındaki hukmu bildirerek şoyle buyurdu: [76]
29. Her ne kadar, iman ettiklerini iddia etseler de, Allah'a ve Ă‚hiret gunune gercek bir iman ile iman etmeyenlerle savaşınız. Cunku Yahudiler, "Uzeyr, Allah'ın oğludur" diyorlar; hıristiyanlar da Hz. İsa'nın ilĂ‚h olduğuna inanıyor ve teslis iddiasında bulunuyorlardı. Onlar, Allah'ın, kitabında haram kıldığını, Rasûlunun, sunnetinde haram saydığını haram kabul etmiyorlar. Aksine onlar hahamların ve rahiplerin onlar icin koymuş olduğu kanunları kabul ediyorlar. Dolayısıyla şarabı domuzu ve benzeri şeyleri helĂ‚l sayıyorlar. Onlar, hak din olan İslam dinine inanmıyorlar. Bu bolum, yukarıda zikredilenlerin kimler olduğunu acıklamaktadır. Yani, bunlar kendilerine Tevrat ve İncîl inmiş olan Yahudi ve Hıristiyanlardan sapmış olanlardır, Onlar teslim olmuş, boyun eğmiş bir şekilde size cizye verinceye kadar onlarla savaşın. Onlar bu cizyeyi, İslam'ın kudretine mağlup olmuş, hakir ve zelil bir halde vereceklerdir.
Bundan sonra Yuce Allah onların cirkin fiillerinden bir kısmını anla*tarak şoyle buyurur: [77]
30. Yahudiler "Uzeyir Allah'ın oğludur" dediler. Me'lunlai", Allah'ın cocuğu olduğunu soylediler. Halbuki Allah birdir, tektir, emsalsizdir, hicbir şeye muhtac değildir, herşey ona muhtacdır. BeyzĂ‚vî şoyle der: Buhtunnasr esaretinden sonra onların arasında Tevrat'ı koruyacak kimse kalmadığı icin boyle dediler. Allah yuz sene sonra Uzeyr (a.s.)'i diriltince, Uzeyr (a.s.) Tevrat'ı onlara ezberden yazdırdı. Buna şaşarak: "Bunu, ancak Allah'ın oğlu olduğu icin yapabildi" dediler.[78] Allah'ın duşmanı olan hıristiyanlar da, Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu iddia ettiler. Onlar şoyle dediler: "Cunku İsa babasız doğdu. Ba*basız bir cocuğun olması mumkun değildir. O halde, Allah'ın oğlu olması gerekir" Yuce Allah onlara cevap olarak şoyle buyurdu: Bu cirkin soz, delilsiz ve huccetsiz, dil ile soylenmiş mucerret bir iddiadır. İbn Cuzey şoyle der: Bu cumle iki mĂ‚nĂ‚ taşır. Birincisi, bu sozu sadece onların soylediğini ısrarla vurgulamak. İkincisi ise, bu hususta onların bir delili bulunmadığını, bunun sadece kuru bir iddia olduğunu ortaya koymaktır. Nitekim, sen yalanladığın birine: "Bu, senin dilinle soylediğin bir sozdur" dersin.[79] Onlar bu cirkin sozleriyle, daha once, "Melekler Allah'ın kızlarıdır" diyen muşriklere benziyorlar. "Onların kalp*ler; birbirine benzedi.[80] Bu cumle onların helak olmaları icin bir bedduadır. Yani, Allah onları helak etsin. Bu acık delilden sonra, nasıl haktan bĂ‚tıla donduruluyorlar da Allah'ın cocuğu olduğunu soyluyorlar. RĂ‚zî şoyle der: Bu cumle hayret ifade eder. Hayret, Allah'a değil, Arapların birbirlerine hitaplanndaki Ă‚detleri uzere insanlara aittir. Yuce Allah, onların hakkı bırakıp bĂ‚tılda ısrar ettiklerini bildirerek peygamberini hayrete duşurmuştur.[81]
31. Helal ve haram kılma hususunda, Yahudiler hahamlarına ,Hıristiyanlar da rahiplerine itaat ettiler ve Allah'ın emrini bıraktılar. Sanki onlar Allah'ı bırakarak onlara ibadet ettiler. Yani: Her ne kadar onlara ibadet etmediyseler de, Allah'a itaat eder gibi onlara itaat ettiler. Bu, Rasûlullah (s.a.v.)'tan gelen tefsirdir. Adîy b. Hatim şoyle der: Boynumda altın bir hac takılı olduğu halde Rasûlullab'a gel*dim. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: Ey Adîy! bu putu uzerinden at. Adîy şoyle devam eder: O, BerĂ‚e sûresinin "Allah'ı bırakıp haham ve rahiplerini Rab edindiler." Ă‚yetini okudu. Onu dinledim. Dedim ki: Ya Rasûlullah! Onlar hahamlara ve rahiplere ibadet etmiyorlardı." Rasûlullah (a.s.) şoyle buyurdu: Haham ve rahipler Allah'ın helal kıldığını haram kılıyorlar, onlar da bunu haram kabul etmiyorlar mıydı? Allah'ın haram kıldığını da helal sayıyorlar ve onlar da bunu helal saymıyorlar mıydı? Ben: "evet" dedim. Rasûlullah (s.a.v.): İşte bu onlara ibaret etmektir." buyurdu.[82] Hıristiyanlar Hz. İsa'yı, kendisine ibadet edilen bir Rab kabul etliler. Halbuki, o kĂ‚firlere peygamberlerin diliyle, sadece bir tek ilĂ‚ha ibadet etmeleri emredildi. Ki o da Ă‚lemlerin Rabbi olan Allah' tır. Ondan başka gercek mabud yoktur, Allah, muşriklerin soylediklerinden uzaktır ve son derce yucedir. [83]
32. Muşriklerden ve Ehli kitaptan olan o kĂ‚firler, İslam nurunu ve Muhammcd'in (a.s.) şeriatını pis ağızlarıyla, sırf cedel ve iftiraları ile sondurmeye calışıyorlar. Halubki o, Allah'ın, mahlukatına ışık kaynağı olarak verdiği bir nurdur. Onların bu husustaki durumu, guneşin ışığını veya ayın nurunu, ağzıyle ufurerek sondurmek isteyen kimsenin durumuna benzer. Bu ise, mumkun değildir. KĂ‚firler bundan hoşlanmasalar da, Allah, nurunu tamamlamak, onu yuceltmek ve s. Ă‚nını yukseltmekten başka bir şey istemez. [84]
33. O, Muhammcd'i (s.a.v.) tam bir hidĂ‚yetle ve kĂ‚mil bir din olan İslĂ‚m ile gonderdi. Muşrikler onun ustunluğunu istemeseler de onu diğer dinlere ustun kılsınin cevabı mahzuftur. [85]
Edebî Sanatlar
1. Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin." Fiilin siygası, emir olmakla birlikte tehdit ifade eder. Bu, istediğinizi yapın[86] Ă‚yeti gibidir.
2. Huneyn gununde" Bu, hususî olanın umumî olan uzerine atfı kabilindendir. Yardımın buyukluğunu ifade eder. Cunku yardım umitsizliğe duşmelerinden sonra gelmiş ve sıkıntıda iken ferahlan mışlardır.
3. Genişliğine rağmen yeryuzu size dar geldi" Onların başına gelen darlık, yenilgi ve ruhî sıkıntı, istiare yoluyla genişliğine rağmen arzın darlığına benzetildi.
4. Muşrikler ancak pisliktir" Bu cumle hasr ifade eder. Lafızdaki teşbih-i beliğ vardır. Yani, onlar iclerinin ve itikatlarımı bozukluğu hususunda pislik gibidirler.
Burada teşbih edatı ile vceh-i şebeh hazfedilmiş boylece teşbih-beliğ olmuştur. hahamlarının ve rahiplerini Rable: edindiler. " de bunun gibidir. Yani, helal ve haram kılma hususunda kendil erine itaat ve emirlerine sarılma konularında Rabler kabul eltiler.
5. Mescid'e yaklaşmasınlar" Mubalağa ifade etmek icin "girmeyin" yerine, "yaklaşmayın" tabirini kullandı.
6. Allah'ın nurunu sondurmek istiyorlar" Allah, bu nur ile, İslam nurunu kastetti. Cunku İslam, ışık sacan nuru ve kesin delilleriyle, nuru ve ziyası ile her tarafı aydınlatan guneşe benzer. Bu, istiare babındandır. Bu istiare, guzel istiarelerdendir. [87]
Bir Nukte
AllĂ‚me Kurtubî şoyle der: "....babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyin" mealindeki Ă‚yet, gercek akrabalığın, bedenî akrabalık değil, din akrabalığı olduğunu gosterir. Bu hususta şu beyitleri okumuşlardır.
Bana diyorlar ki: Dostların yurdu yaklaştı. Sen ise hĂ‚lĂ‚ uzgunsun. Bu, şuphesiz şaşılacak bir şeydir. Ben de: "Kalpler arasında bir yakınlık olmadıkca, yakın yurt fayda vermez" dedim. [88]
34. Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden bir coğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve Allah yolundan engeller. Altın ve gumuşu yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı haber ver.
35. Bu paralar cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gun onlara denilir ki: "İşte kendiniz icin biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin azabım tadın."
36. Gokleri ve yeri yarattığı gunde Allah'ın yazısına gore Allah katında ayların sayısı oniki olup, bunlardan dordu haram aylardır. İşte bu dosdoğru dindir. O aylar icinde kendinize zulmetmeyin ve muşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla karşı topyekûn savaşın ve bilin ki Allah sakınanlarla beraberdir.
37. Haranı ayları ertelemek, sadece kĂ‚firlikte ileri gitmektir. Cunku onunla, kĂ‚fir olanlar saptırılır. Allah'ın haram kıldığının sayısına uygun duşmeleri ve O'nun haram kılıdığını helĂ‚l kılmaları icin haram ayını bir yıl helĂ‚l sayarlar, bir yıl da haram sayarlar. Onların kotu- işleri kendilerine guzel gosterilmiştir. Allah
Tevbe Suresi Tefsiri
Dini Bilgiler0 Mesaj
●21 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Tevbe Suresi Tefsiri
-
13-09-2019, 04:31:19