Sure Mekke’de nÂzil olan 14. suredir. Oncesinde Asr suresi, sonrasında ise Kevser suresi inzal buyrulmuştur.

“Adiyat Suresi” Kur’an-ı Kerimde tertip sırası olarak 100. Sure olmakla beraber nuzul sırası olarak 14. Suredir. Ne hikmettir ki ikisinin toplamı 114 olmakla 114 sure-i Kur’aniye ile tevafuk etmektedir. Sure ayrıca 11 ayet, 40 kelime ve 163 harftir. “Adiyat Suresi” Mekke’de Asr suresinden sonra nazil olmuş, kendisinden sonra da Kevser suresi inzal edilmiştir. Asr Suresi ile Kevser Suresinin arasındaki bir suredir.

Surenin ilk kelimesi olan “Adiyat” bu sureye isim olmuştur. Bunun anlamı “Allah yolunda mucadeleye koşanlar” demektir. Allah yolunda cihada koşan atlar ve hacca giden develer elbette uzerinde onu koşturan ve bu amaca sevk eden insandan daha değerli değillerdir. Onlar ancak vasıtalardır. Hal boyle olunca bu surede “Adiyat” denen ve Allah yolunda koşan “mucahit mu’mindir.” Yuce Allah onun bu mucadelesine ve hak yolda gayretine ve calışmasına kasem etmekte ve yaptığı hizmeti kutsamakta, Allah katındaki makbuliyetine işaret etmektedir.

YUCE MEÂLİ:
1. Yemin olsun Allah yolunda koşuşturanlara…
2. Ateşli calışmalar ve konuşmalar yapanlara…
3. Sabah erken kalkıp baskına cıkanlara…
4. Meydana cıkıp tozu dumana katanlara…
5. Topluluğun ortasına pervasızca dalanlara… Yemin olsun ki…
6. Gercekten insan Rabbine karşı nankordur.
7. Bu nankorluğune kendisi de bizzat şahittir.
8. Hayra, servete ve şohrete cok duşkundur.
9. O insan olulerin kabirlerden dirileceğini bilmez mi?
10. Goğuslerinden, kalbinden gecenler dahi onune konulacağını…
11. Muhakkak Rabbin bunların hepsinden haberdardır ve insan o gun bunu bilecektir.

SURENİN TEFSİRİ:
Kur’an-ı Kerimin kelimeleri “Anahtar Kelimeler” dediğimiz temel kavramlardır. Hatta harfleri de kutsiyetinden dolayı “Huruf-u Mukataa”da olduğu gibi şifreli kelimelerdir denilebilir. Bu konuda İslam muhakkiklerinin te’lif etmiş olduğu eserler vardır. Konunun uzmanları bunu bilir. Her harf Allah’ın bir ismini remz eder. Mesel “Elif” Allah ismini, “Be” “Bari, BÂis, BÂki” isimlerini, “Cim” “Celal, CemÂl, Cemîl” gibi remz etmektedir. Yine İslam muhakkiklerinin bu konuda telif ettiği eserler vardır.

Adiyat, Dabhan, Muğîrat, Kadhan, Nek’an gibi kelimeler de aynı şekilde “Anahtar kelimeler” ve deyimlerdir. Cok geniş ve her asra bakan anlamları vardır. Zten tefsirler de bu anahtar kelimelerin acılımlarıdır. Kur’Ân-ı Kerimin bir kısım ayetlerini ve kelimelerini başka ayet ve kelimeler tefsir ettikleri icin mufessirler usul olarak ayeti ayetle, ayeti hadisle tefsir etmişler daha sonra kendi anladıklarını ifade etmişlerdir.

1. Yemin olsun Allah yolunda koşuşturanlara…
“Adiyat” cem-i muennesi-i salim bir kelimedir. “Koşanlar” anlamına gelmektedir. Mufessirler tarafından “Dabhan” kelimesi ile irtibatlandırılarak “cihat icin soluyarak koşan atlara” teşmil edilmiştir. Mekke’de savaş emredilmediği icin gazilerin hızla koşan atları, koşarken ayaklarından cıkan kıvılcımlar ve ansızın duşman uzerine saldırmaları kastedilmiş olmaz. Boyle de olsa burada cihadı yapan at değil, ata binen ve onu cihada sevk eden mu’mindir. Atlar ile savaşın emredilmesi bu surenin nuzulunden yaklaşık on sene sonraya, hicretin ikinci senesine tekabul eder. Adiyat suresi nazil olan surelerin 14.su olduğuna gore hicretten yaklaşık 10 sene once inzal edilmiş olması gerekir. Bundan “kıtal” anlamındaki savaşın surenin nuzulunden 10–12 sene sonra olduğu anlaşılmaktadır. Adiyat Suresinden once Asr Suresi nÂzil olmuştur. Bu surede yuce Allah “Asr”a yemin eder. Asr ise ikindi vakti, ahir zaman manası anlaşılır. İnsanların zararda ve husranda olduğu ifade edilir. Husrandan kurtuluşun ise ancak “İman, Amel-i Salih, Hakkı tavsiye ve Sabrı tavsiye” ile olduğu nazara verilir. Sonrasında “Adiyat Suresi” nazil olmuştur. Asr suresi ile irtibat kurduğumuz zaman bu surede “İmana hizmet, salih amele devam, hakkı ve sabrı tavsiye metodunu” ders verdiği duşunulebilir. Bu ise gayretle, calışmakla ve yorulmakla ilgili bir husustur. “Soluyarak koşmak” amacı gercekleştirmek icin buyuk bir caba ve gayret icinde olmak demektir. Hz. Ali’nin (ra) “Hacca giden develerin koşmaları ve solumaları” (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 9:6016) şeklindeki yorumu da bu anlamı guclendirmektedir. Abdullah b. Abbas (ra) da Medine donemindeki cihada katılan atları kast ederek tefsir etmiştir.

2. Ateşli calışmalar ve konuşmalar yapanlara…
Kadh, “cakmağı cakmak” ve “ateş cıkarmak” anlamındadır. “Muriyat-ı Kadh” ise, ateşli sozlerle duşmanlık ve kin ateşini yakanlara mukabil, ateşli konuşmalar ile bu fitne ateşinin sonmesine gayretle calışanlar ve aynı şekilde iman nurunun gonullerde yerleşmesine calışanlar olarak anlaşılabilir. Cunku “Nur fenÂlara nÂrdır.” (Munazarat, 32)

Mufessirler bu ayeti “savaşı kızıştıran sozler” “atların gece taşlara nallarını vurarak kıvılcımlar cıkarması” “gece ateş yakarak duşmana cok gorunen gaziler” “ateşli fikir ve duşunceler” “sunguler ve ateşli silahlar” olarak yorumlamışlardır.

3. Sabah erken kalkıp baskına cıkanlara…
“Sabah akın edenler” ifadesinden de sabah erken plan ve program yaparak yapılacak işleri planlayan ve buna gore icraata gecenler anlamı cıkarılabilir. Duşmana en cok zayiat verdiren husus sabah akınları ve planlı ani baskınlardır. Aynı şekilde sabah erken kalkarak plan ve program yapan ve erkenden bunu icraata geciren kimseler elbette başarılı olurlar.

4. Meydana cıkıp tozu dumana katanlara…
“Şahlanarak iz bırakanlar” anlamındaki “Eser” ve “Nek’a” kelimeleri gayretin sonunda iz bırakacağını ifade etmektedir. Eser, toz, birikmiş su, haykırmak, hucum esnasında feryatlar, dokulen kanlara delalet, işaret ve ima etmektedir.

5. Topluluğun ortasına pervasızca dalanlara… Yemin olsun ki…
“Topluluğa dalanlar” ifadesi ise topluluk icinde yaşayan ve sosyal hayatta calışarak iz bırakan ve eserleri ile konuşanlar kastedilmiş olmalıdır.

6. Gercekten insan Rabbine karşı nankordur.
Kenud, “Nankor” demektir. İnsan Rabbinin kendisine sunduğu sayısız nimetlere şukretmesi gerekirken nankor davranır. Buna kendi vicdanı da şahittir. Yine “Kenud” hak ve hayra engel olmak anlamına gelir. İmansız insanların bir kısmı hak ve hayra engel olmak icin ellerinden geleni yaparlar. Allah’ın kendisine verdiği nimetleri başkaları ile paylaşmaktan kacan cimrilere de Kenud denir. Yine insan bu cimriliğinden dolayıdır ki maiyetindekilere haklarını tam olarak vermez. Peygamberimiz (sav) insanın bu nankorluğunu şoyle dile getirir: “İnsan oyle nankordur ki, yalnız başına yer, Allah’ın nimetlerini paylaşmaz; hizmetcisini dover ve onun hakkını odemez.” (Buhari, El-Edebu’l-Mufred, 160) Tabiinin ileri gelenlerinden Hasen-i Basri (ra) bu ayetin tefsirinde “İnsan nimetleri unutur, kotulukleri sayar. İşte bu kenuddur” demiştir. Yuce Allah bu hususta insanın vicdanını şahit tutar ve buyurur ki, “İnsanın kendisi ve vicdanı da buna şahittir.”

7. Bu nankorluğune kendisi de bizzat şahittir.
Buradaki “Huve” zamiri Allah’a raci olursa “Allah onların uzerinde yaptıklarına şahittir” anlamındadır. Şayet insana raci olursa insan “kendi nankorluğune kendisi de şahittir” anlamına gelmektedir. Her ne kadar dili nankorluk etse de vicdanı buna şahittir demektir. Dunyada bunu itiraf etmese de ahirette kendi aleyhine şahitlik ederek gunahlarını ve nankorluklerini itiraf edecektir.

8. Hayra, servete ve şohrete cok duşkundur.
“İnsan hayrı cok fazla sever.” Hayr, cok mal ve servet demektir. Mala hayr denmesinin sebebi insan fıtratının mala meyilli olmasındandır. Dunya menfaati mala bağlıdır. Bir sahabe peygamberimize (sav) gelerek “Malım beni namazda dahi rahatsız ediyor ve aklımdan cıkmıyor” demesine mukabil peygamberimiz (sav) “Mu’minin kalbi malı ile beraberdir. Sen malının bir kısmını sadaka ve hayır yaparak ahirete gonderirsen kalbin ahirete meyleder” buyurarak cevap vermişlerdir. Hz. Omer (ra) da “İnsanın şerefi dunyada mal ile, ahirette ise Salih amel iledir” buyurmuşlardır.

Bu ayette yuce Allah dunya nimetlerinden olan malı insana faydası olduğu icin hayır olarak nitelemiştir. Mal ve dunya metaı insan icin hayır vasıtasıdır. Ancak insan yanlış duşuncesi ile malı hayra harcamaktan kıskanır, cimrilik eder ve vermez. HÂlbuki mal hayra ve Allah yoluna harcanırsa hayır olur; aksi takdirde insan icin şerdir. O insan zanneder ki hayatın amacı ve gayesi malı kazanmak ve servet biriktirmektir. Bu konuda yanılır ve yanlışa duşer.

Mal ve para insana neden lÂzımdır? Kimseye karşı borclu kalmamak ve minnet altına girmemek ve insanın insanlığının gereği olan hurriyet ve istiklaliyetini, şeref ve izzetini korumak, sozunun eri olabilmek, verdiği sozunde durabilmek, akrabalarına ve yakınların faydalı olabilmek, kimseye muhtac olmadan ailesinin gecimini sağlayarak şerefle yaşamak icin paraya ve mala ihtiyac vardır. Bunlardan arta kalanı ile de Allah yolunda harcayarak zekÂt ve sadaka vermek ve hayır yapmak da mal ile yapılan ibadet sınıfını teşkil eder. Bu amacların dışında biriktirilen ve insanların faydalandırılmadığı mal ve servet insana vebal ve yuktur. Bu hususu yuce Allah bir ayetinde şoyle belirtir. “O gun cehennem kızdırılır ve bu paralar ile alınları, yanları ve sırtları ateşle dağlanır. İşte kendiniz icin biriktirip yığdıklarınız, tadın bunları” (Tevbe, 9:35) denilir.

“Şedit” kelimesi “bahil/cimri” manasında olursa “o insan malın hakkını vermez ve şukrunu eda etmez, kıskanır ve hayra harcamaktan cekinir” anlamına gelir. Şayet “hırslı/mala duşkun” anlamında olup “kazanmakta haris, harcamakta ise nankorudur, hayır teklif edilince sıkılır, hoşlanmaz, zoruna gider ve şukrunu eda etmez” anlamına gelir.

9. O insan olulerin kabirlerden dirileceğini bilmez mi?
“Bilmez mi ki, insan kabirden hesap vermek uzere cıkarılacaktır. Hesap vermemek uzere kabrinde kaldırılmayacak şekilde yatıp bırakılmayacaktır. Hesap gununde de insanının kalbinden gecen niyetine gore muamele gorecektir. Bundan dolayı kalbinde sakladığı butun sırları dokulecek ve ona gore muamele gorecektir. Niyetleri, hedefleri ve amacları ortaya dokulerek buna gore hesap sorulacaktır. “Onların unuttuklarını da Allah onlara sayıp dokecektir.” (Mucadele, 58:6) “O gun Rableri onların hepsinden haberdar olduğunu bildirecektir.” Allah hesap gununde odenmeyen hakları, hırsla biriktirilerek ne sahibine ne de başkasına fayda vermeden gomulen hazineleri ve defineleri meydana cıkarır.

10. Goğuslerinden, kalbinden gecenler dahi onune konulacağını…
İnsanın fiilleri kalbin niyetinden ve duşuncelerinden kaynaklanır. İnsan neyi duşunuyorsa onu yapar. İnsanın fiilleri, ameli ve ibadeti de kalbinde taşıdığı niyete gore değer kazanır. Bu nedenle peygamberimiz (sav) “Ameller niyetlere goredir” (Buhari, Bed’ul-Vahy, 1) buyurmuştur. Yuce Allah iyi niyetin karşılığını rahmeti ile verirken, kotu niyeti fiiliyata ve eyleme gecmediği ve amele inkılÂp etmediği surece affetmekte ve cezalandırmamaktadır. (Buhari, Rikak, 31) Yine peygamberimiz (sav) “Şuphesiz Allah ummetimden hata, unutma ve ikrah sonucu yaptıkları şeyin hukmunu kaldırmış” (Buhari, Talak, 2; İlim, 44) buyurarak bunlardan dolayı cezalandırmayacağını belirtmiştir.

Yuce Allah dunyada insanların kalplerinde taşıdığı kotu niyetlerinden dolayı fiiliyata gecmedikce ceza vermez. Ancak “Gizli sırların ortaya cıkacağı ahirette” (Tarik, 86:9) kalplerde gecen niyetlerinden dolayı hesaba ceker ve kalbinde taşıdığı niyeti onlara gosterir. Boylece Allah’ın kalplerden gecenlerin tamamını bildiği ve gorduğu acıkca anlaşılır. Yuce Allah bu ayette bunu ifade etmektedir.

Hussıle kelimesinin koku “H-S-L” kelimesidir. Araplar kalbura ve eleğe “Mishal” demektedirler. Bu kelimeden ahirette butun ameller ince eleklerle elenerek niyetlerinin ve amaclarının da ortaya konularak ona gore değerlendirileceği anlaşılmalıdır. HÂsıla, calışman elde edilen sonuc ve semeredir. Tahsil de secip ayıklanarak elde edilen bilgi ve kulturdur. Bu nedenle ayette yuce Allah “dunyadaki kazanclarınızın onunuze konacak ve Allah ona gore sizi hesaba cekecektir” buyurmaktadır.

11. Muhakkak Rabbin bunların hepsinden haberdardır ve insan o gun bunu bilecektir.
Yuce Allah “Habîr”dir. Her şeyin ic yuzunden ve gizli taraflarından haberdardır. İnsanın kalbinden gecen niyetlerini, ilerideki amaclarını bildiği gibi en kucuk varlık olan atomların hareketlerini ve hedeflerini tespit eder ve bilir. Allah’ın “Alîm” ismi kulli olup, Habîr ismi gizlilikleri ve sırları bildiğini ifade etmektedir. Bu nedenle “Yaratan bilmez mi O Latîf ve Habîrdir” (Mulk, 67:14) buyrulmuştur.

Yuce Allah’ın goğsun icinde saklı olanların bilineceğini soylemesi iki amac icindir. Birincisi, uzuvların ameli kalbin ve icimizde sakladığımız niyetin eseridir. Nitekim peygamberimiz (sav) “İnsanın goğsunde bir ciğdem et parcası vardır. O iyi olursa azalar da iyi olur, o kotu olursa azalar da kotu olur. O kalptir” (Buhari, İman, 39) buyurarak ifade etmiştir. İkincisi, kalp daima Allah’ın zikrini ister ve onunla tatmin olur. Ancak kalbi şaşırtan vesvesedir ki bu vesveseler goğuste meydana gelir. Zira insanı kotuluğe sevk eden nefsin şeytanın vesvesesine kulak vermesidir. Yuce Allah bu nedenle “O şeytan insanın goğsune vesvese verir” (Nas, 114:5) buyurmuştur. Yine bu nedenledir ki “Allah kimin goğsunu İslama acarsa o Allah’tan bir hidayet uzere olur” (Zumer, 39:22) buyurmuştur. Kişiyi İslama ve amele yonelten makamın ve mekÂnın goğus olduğu anlaşılmaktadır. İmanın yeri kalp, İslam’ın yeri goğustur, iman kalpte, amel ise goğustedir.

“Hum” zamirinin coğul ifade edecek şekilde kullanılması ise “İnsan cinsine” işaret etmek ve tum insanların bu ozellikte olduğunu ifade etmek icindir. Bu nedenle insandan kasıt birey değil, insan nevidir.

Yuce Allah ahirette goğuslerde saklanan sırları ve kalplerdeki niyetleri ortaya cıkararak her şeyden haberdar olduğunu ispat edecektir. Burada Fahreddin-i Razi’ye “Yuce Allah kulliyatı bildiği gibi, cuz’îyatı da bilir. Burada felasifenin “Allah cuz’îyatı bilmez” demelerine red vardır” demektedir.

Bu sureye uygun olarak “Habir” ismi “Allah kimin ne icin mucadele ettiğine ve neye koştuğuna ve nicin koşturduğunu en iyi bilendir” manasını ifade etmektedir. “şereful mekÂn bi’-mekîndir.” Yani mekanın şerefi o mekanda oturana aittir. Aynı şekilde vasıtalar da amacına gore, amaclar da o amaca yonelen insana gore değer kazanır.

Herkes “ben Allah icin hizmet etmekteyim” diyor ve calışmasını “Allah rızasına dayandırıyor” ama bunun gercekten Allah icin olup olmadığını ise Allah biliyor.

SURENİN FAZİLETİ:
Peygamberimiz (sav) bu surenin fazileti ve değeri konusunda “Zilzal Suresi Kur’Ânın yarısına, Adiyat Suresi diğer yarısına denktir” (Ebulleys Semerkandi, Adiyat Sures Tefsiri) buyurmuşlardır. Zira Adiyat Suresi dunyevi amelleri, Zilzal Suresi uhrevi hayatı anlatmaktadır.


__________________