Insanligin, cehaletin, sirkin ve putperestligin karanligindan ilÂhi gerceklerin aydinligina kavusup, ebedî kurtulusa erebilmesi icin gonderilen son din olan IslÂm'in ornek bir topluluk tarafindan nasil yasanacaginin ortaya kondugu ve insani insana kole olmaktan kurtaran, bunu butun insanligi kucaklayacak s ekilde hakim kilmanin bir vasitasi olan IslÂm'in devlet sisteminin kuruldugu Medine'ye hicretle baslayip, Resulullah (s.a.s)'in olumune dek suren on senelik teblig ve cihat donemi.

IslÂm, Resulullah (s.a.s)'in yirmi uc yillik bir tevhid mucadelesi sonucunda tamamlanmis, kemale ermistir. Bu tebligin, ilk ayetin vahyolusundan Resulullah'in Medine'ye hicretine kadar olan on uc senelik bolumu Mekke Donemi* olarak adlandirilir. Mekke Donemi, muslumanlarin takibata ugradigi, her turlu eziyet ve iskencenin onlara acimasizca reva goruldugu bir donemdir. Allah TeÂlÂ, mustaz'aflardan olus an bu ilk inananlar toplulugunu insan tahammulunun otesinde zorluklarla imtihan ediyor, kurulacak IslÂm devletinin sarsilmaz temel taslari olmalari icin ruhî bir hazirlik safhasindan geciriyordu. Bu insanlar ayni zamanda kiyamete kadar gelecek musluman nesillere, tagutlarin yildirma ve her turlu iskencelerine karsi nasil tahammul etmeleri gerektiginin orneklerini veriyorlardi.

Mekkeli musrikler, inananlari susturmak icin butun yollari denemis, ancak uyguladiklari zalimce yontemler neticesinde, iman edenlerin dinlerinden vazgececeklerini umduklari halde, onlarin imanlarinda daha da saglamlastiklarini ve kendilerine karsi koymada direnclerinden hic bir sey kaybetmediklerini gormuslerdi. Bu, onlarin tamamen sertlesmelerine ve muslumanlarin Mekke'de yasamalarini imkÂnsiz kilacak kararlar almalarina sebep olmustu.

Bir zaman sonra boykot edilen ve goruldukleri her yerde saldiriya ugrayan muslumanlar icin Mekke'de barinma imkÂnlari tamamen ortadan kalkmisti. Bu insanlar, sirf rabbimiz Allah'tir dedikleri ve onlarin taptiklari sacma ilÂhlarina tapinmayi reddettikleri icin butun bu zulumlere muhatap oluyorlardi. Peygambere tabi olan ve muslumanca yasamak icin her seyini feda etmeye hazir bu insanlar imanlarindan dolayi zulum gormeyeceklerini bildikleri Habesistan gibi uzak ve yabanci bir diyara hicret etmek zorunda kalmislardi. Ancak bu hicret Mekke'de dayanilmaz baskilardan bunalan Muslumanlarin bir an olsun rahatlayabilmeleri icin, gecici bir cozum olarak dusunulmustur.

Bu arada kendisine iman etmedigi halde Resulullah (s.a.s)'i musrik zorbalarin butun saldirilarina karsi korumayi, her turlu zorlama ve tehditlere ragmen surduren amcasi Ebu Talib vefat edince onun yerine Hasimogullarinin basina IslÂm'a karsi en acimasiz kimselerden biri olan Ebu Leheb gecmisti. Artik Resulullah icin Mekke yasanmaz bir hale gelmisti. O, Mekke'de ilÂhî merhamete karsi, kalpleri muhurlenmis musriklerin her gun degisik turde saldirilarina maruz kaliyordu. Bunun uzerine o, kendisinin tebligine kulak verebilecek baska topluluklara yonelmek zaruretini hissetmisti. Bunun icin ilk once Taif'e gitmis, ancak orada kimseye birsey dinletemedigi gibi, tasa tutulmustu. O, Mekke'den ayrildigi zaman Ebu Leheb onu "toplum disi" ilÂn ederek tekrar Mekke'ye donmesini de engellemek istemisti. Bu durumda birilerinin ona eman hakki tanimasi gerekiyordu ki, Mekke'ye girebilsin. Kendisini himayesi altina almak icin muracat ettigi ucuncu kimse olan Mut'im Ibn Adiyy bu istegini kabul etmis ve tekrar Mekke'ye geri donebilmisti. Tevhidî gercekleri teblig gorevine baslamasindan sonra cektigi onca izdirablara ve her gecen gun sistematik bir sekilde zorlasan gucluklere ve kavminin azginliklarina ragmen o, Allah'in kelimesini yuceltmek icin yilmadan ve hic bir tehlikeden korkmadan sarsilmaz bir kararlilikla mucadelesini surdurmustur.

Resulullah (s.a.s), tevhid akidesini insanlara teblig etmede; Mekke panayirlarina ticaret ve cahilî Âdetler uzere haccetmek icin gelen yabancilari hedef almaya yoneldi.

Onlara Allah TealÂ'nin kendisine vadettigi gercekleri bildirerek, kendisine sahip cikmalarini istiyordu. Resulullah onlara s oyle diyordu: "Beni himayeniz altina alin ve benim sozlerimi dinleyin; gorursunuz ki, Iran ve Bizans Imparatorluklarinin sahip ve efendileri sizler olursunuz". Ancak o, girdigi onbes cadirdan da red cevabi alarak kovulmustu. Neticede Allah TealÂ'nin takdir ettigi ve hidayetine lÂyik gordugu bir grubu Akabe mevkiinde IslÂm'a davet ettiginde, onlar hic tereddut gostermeden iman etmislerdi. Alti kisilik bu kucuk topluluk, Medine'de surekli mucadele halinde olan iki rakip kabileden Hazrec kabilesine mensup kimselerden olusuyordu. Bu alti kisi memleketlerine donduklerinde, buyuk bir heyecanla iman ettikleri yeni tevhidî dinlerini diger insanlara anlatmaya koyulmuslardir. Bir sonraki yil yine Akabe mevkiinde Resulullahla bulusan on iki Medineli'den onu Hazrecli ve ikisi de Evs kabilesindendi. Iste bu bulusmadadir ki, Medine doneminin temellerini olusturan ve tarihe birinci Akabe bey'ati olarak gecen bey'at gerceklesmisti.

Resulullah (s.a.s), onlara dinin bir takim temel prensiplerini bildirmis ve bunlara uymalari konusunda onlardan kesin soz almisti. Resulullah (s.a.s), IslÂm'i ogretmek icin Mus'ab b. Umeyr'i onlara hoca tayin ederek Medine 'ye gondermisti. Bir yil sonra Mus'ab, Resulullah'a sundugu raporunda Medine'de IslÂm'in konusulmadigi bir evin kalmadigini bildiriyordu.

Birinci Akabe Bey'atin'den bir yil sonra, yine ayni mevkide bu sefer, ikisi kadin yetmis uc kisiden olusan Medineli muslumanlarla bulusmus ve Ikinci Akabe Bey'ati olarak adlandirilan bey'at gerceklestirilmisti. Bu bey'atla Resulullah Medinelilere, Medine'ye hicret etmek istedigini bildirmis ve kendisini butun dusmanlarina karsi koruyacaklarina ve emrinden ayrilmayacaklarina dair kesin soz vermelerini istemisti. Medineli muslumanlar, Resulullah (s.a.s)'i savasta ve barista, her turlu tehlike ve tehditlere karsi koruyacaklarina dair soz vermislerdi.

Resulullah (s.a.s), Medine'de olus an IslÂm cemaatini te skilatlandirmak maksadiyla her sop icin bir baskan secmis ve bunlarin hepsine birden, Es'ad Ibn ZurÂre'yi baskan tayin etmisti.

Bu bey'attan sonra Resulullah (s.a.s)'a Medine'ye hicret emri verildi (Buharî, MenÂkibul-Ensar, 45). Bunun uzerine Mekke'de bulunan muslumanlar kucuk gruplar halinde Medine'ye gitmeye basladi. Kisa zaman sonra Mekke'de, yakinlari tarafindan engellenen kimseler ve Resulullah (s.a.s), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ali'den baska kimse kalmamisti. Islam'in bu sekilde Mekke disina tasmasi, Mekke sehir devletini idare edenleri tedirgin etmisti. Cunku onlar, Resulullah (s.a.s)'in Medine'de meydana getirecegi gucun ileride kendi musrik yonetimlerine son verecek bir duruma gelmesinden korkuyorlardi. Zaten Hicret, Muslumanlar icin bir kacis degildir. Zira onlar Allah'tan baska korkulacak bir gucun varligina inanmiyorlardi. Onlar, Allah ve Resulunun emrettiklerine uyarak dinleri ugruna her seylerini feda etmislerdi. Bu hicret, Allah TeÂlÂ'nin tesbit etmis oldugu bir hareket stratejisinin uygulanmaya konmasindan baska bir sey degildir.

Tehlikenin boyutlarini kavrayan Mekke musrikleri, onemli kararlarini almak icin toplandiklari bir meclis olan Daru'n-Nedve'de bir araya gelerek Resulullah'i oldurme karari almislardi. Ancak onlar, Allah TealÂ'nin Resulunu korumakta oldugundan habersizdiler. Onlarin kurdugu komplo hic bir ise yaramamis, Resulullah (s.a.s), Hz. Ebu Bekir (r.a) ile yaptigi tehlikeli bir yolculuktan sonra Medine'ye ulasmisti. O, ilk once Medine'nin girisinde Kuba koyunde konaklamis ve burada bir mescit insa etmisti.

Kuba'da birkac gun dinlendikten sonra Medine'ye hareket eden Resulullah (s.a.s)'i Medineli muslumanlar buyuk bir cosku icerisinde karsilamis ve herkes, onu evinde konaklama serefine nail olmak icin yarisa girmislerdi. O, basini bos biraktigi devesinin coktugu bos arsaya en yakin olan Ebu Eyyub el-Ensarî'nin evine yerlesmisti.

Resulullah (s.a.s)'in Kubaya ulas masiyla IslÂm vahyinin Mekke donemi olarak adlandirilan ve kendine has bir ozelligi olan donemi kapaniyor ve IslÂm'i insanlara ulastirip, onlarin musrik zorbalarin tahakkumunden ve sirkin karanligindan kurtarmak icin kuvvetin teskilatlandirilip, devlet sekline sokulmasiyla birlikte Resulullah (s.a.s)'in vefatina kadar on sene surecek olan yeni bir donem basliyordu.


ILK YAPILAN MESCID

Resulullah (s.a.s)'in ilk isi devesinin coktugu arsayi sahiplerinden satin alarak buraya bir mescit insa etmek olmus tur. Mescid-i Nebî adi ile anilan bu mekÂnin IslÂm devletinin olusumu ve yonetilmesinde gordugu fonksiyon oldukca buyuktur.


MESCIDU'N-NEBEVI

Resulullah (s.a.s)'in Medine'ye hicretinden hemen sonra ashabiyla birlikte bina ettigi mescit. Bu mescit, Mescid-i Resul, Mescid-i Serîf, Mescid-i Saadet ve Mescid-i Nebevî adlariyla da anilmaktadir. Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra yeryuzundeki mescitlerin en faziletlisidir.

Resulullah (s.a.s), Hicret yolculugunda kisa bir muddet Medine'nin disinda bulunan Kuba koyunde kalmisti. Bu esnada Kuba mescidi adiyla bilenen mescidi insa ettirmisti. Buradan yola cikip, Medine'ye girdigi zaman, Resulullah (s.a.s), misafir edip agirlama serefine nail olabilmek icin herkes birbiriyle yarisa girmisti. Kendisini davet edenlere Resulullah (s.a.s); "Birakin deve serbestce yurusun. O bizi Allahin razi olacagi bir yere kadar goturecektir" diyordu. Deve bir sure yurudukten sonra, iki yetim kardese ait bos bir arsaya coktu. Buraya evi en yakin olan Ebu Eyyub el-Ensarî, Resulullah (s.a.s)'in esyalarini alip sevincli bir halde evine tasidi (bk. Hicret mad.).

Resulullah (s.a.s)'in devesinin coktugu bu arsa sahipleri olan Neccarogullarindan Sehl ve Suheyl hibe etmek icin israr ettilerse de Resulullah (s.a.s) bunu kabul etmedi ve on dinar gibi sembolik bir meblag karsiliginda burayi satin aldi. Bu bedeli Hz. Ebu Bekir (r.a) odedi.

Ibn Sa'd, Resulullah'in Medine'ye hicretinden once Esad ibn Zurare'nin arkadaslariyla burada namaz kildigini, ayrica cuma namazlarini da burada kildirdigini nakletmektedir. Etrafi cevrili olan bu arsanin hemen bitisiginde, cahiliye insanlarinin gomulu bulundugu bir mezarlik vardi. Resulullah bu mezarligin kaldirilmasini istedi. Boylece mescidin insa edilecegi arsa genisletilmis oldu. Ayrica burada bulunan su birikintisi de yok edildi (Nesaî, MesÂcid, 12; Ibn Sa'd Tabakatul-KubrÂ, Beyrut, t.y, I, 239).

Bu arsa uzerinde hemen bir mescit bina edilmeye baslandi. Ensar, Muhacir ve diger gonullu kimselerin de katildigi kalabalik bir isci-usta toplulugu tarafindan yurutulen calismalar sonunda mescit, kisa surede bina edildi. Resulullah (s.a.s) calismalari idare edip, mescidin kible tarafindaki temellerinin atilmasi ve diger planlamalari yapmakla yetinmeyip, calismalara bir isci gibi tas, kerpic tasiyarak katilmistir. O, bu calismalar esnasinda su beyitleri soyluyordu: "Allahim! Ahiret hayatindan bas ka hayat yoktur. Ensara ve muhacirûna magfiret et" (Ibn Sa'd a.g.e., I, 239-24I).

Temeller toprak seviyesine kadar tas, zeminden yukarisi ise kerpic kullanilarak bina edildi. Temel yaklasik olarak bir bucuk metre derinliginde acilmisti.

Eni-boyu yuzer zira (bir zira =kirkbes santim) olmak uzere, kare seklinde insa edilen mescidin mihrabi Beytu'l-Makdis yonune denk dusecek sekilde kuzey duvarinda isaretlenmisti. Uc tane kapidan biri guney tarafindaki arka duvarda, ikincisi bati tarafindaki duvarda, ucuncusu ise Resulullah (s.a.s)'in hucrelerinin bulundugu dogu tarafinda idi. Bu kapiya Cibril kapisi denirdi.

Resulullah (s.a.s), ilk onceleri bir hurma kutugu uzerine cikarak hutbe okurdu. Bir zaman sonra bizzat Resulullah (s.a.s)'in istegi veya ashabin, cemaatin kalabaliklastigini ve arkadakilerin hutbe okurken onu goremediklerini bildirmeleri uzerine, bir kac basamakli bir minber yapilarak, mescite yerles tirildi (BuhÂrî, Cuma, 26; Ibn Sa'd, a.g.e., I, 25I-251).

Hicretten on alti ay sonra Kiblenin yonu Beytullah tarafina cevrildigi zaman, guneydeki kapi kapatilarak, burasi mihrab yapildi, Kuzeydeki duvarda da bir kapi acildi. Mescitte namaz kilinan yerin uzeri acikti. Ancak mescitin ortasinda, hurma agacindan yapilan direkler uzerinde, hurma, dal ve yapraklarindan bir golgelik yapilmisti.

Mescitin dogu tarafinda duvara bitisik olarak Resulullah (s.a.s)'in hanimlari Hz. Âise (r.anh) ve Hz. Sevde (r.anh) icin, iki oda insa edilmisti. Ayrica yine mescite bitisik olarak, gunduzleri bir egitim-ogretim yeri, geceleri ise, evsiz kimseler ve misafirlerin barinmasi icin "Suffa" denilen uzeri kapali bir bolum eklenmisti. Resulullah (s.a.s)'e ait odalara, zamanla yedi oda daha eklenerek oda sayisi dokuza cikmistir. Bunlarin hepsi kerpicten idi (Ibn Sa'd, a.g.e., I, 499).

Medine'de insa edilen bu mescit ayni zamanda, kurulan IslÂm devletine ait butun faal iyetlerin yurutuldugu bir merkez niteliginde idi. Resulullah, ashabiyla orada istisare eder, savas ve baris kararlarini orada alir, elci heyetlerini orada kabul eder, savasa cikacak ordulari orada techiz ederek yola cikarir, topluma ait butun meseleler orada cozume kavusturulur, hatta gerektiginde suclular ve esirler baglanmak suretiyle orada hapsedilirdi (Nesei, MesÂcid, 2I).

Egitim-ogretim faaliyetleri, mescitin "Suffa" denilen kisminda yerine getiriliyordu. IslÂm ummetinin nuvesini olusturan Ashab ve sec kin sahabe Âlimler, IslÂmda ilk universite sayilabilecek bu mekanda yetismis lerdi. IslÂm'in esaslarini ogrenmek uzere Medine disindan gelenler icin ayni zamanda bir yatakhane vazifesi goruyordu (Ibn Sa'd a.g.e., 255). Bir defasinda, Temim kabilesine mensup yetmis kisi burada barindirilmis idi (Ahmed b. Hanbel, III, 371).

Resulullah (s.a.s), burada bizzat dersler veriyordu. Ancak, yeni gelen ve baslangicta olan ogrencilere okuma yazmayi ve Kur'an-i Kerim'i ogreten diger ogretmenler de bulunmakta idi. Medine'den ve uzak yerlerden olmak uzere burada okuyan ogrencilerin dort yuz kisi gibi bir sayiya ulastigi oluyordu. Burada barinanlarin ihtiyaclarinin buyuk bir bolumu, comert sahabeler tarafindan kars ilanmaktaydi (M. Hamidullah, Islam Peygamberi, Istanbul, 198I, II, 832).

Medine'de bir evi ve ailesi olmayan fakir kimseler de Suffa'da yatip kalkiyor, ihtiyaclarini buradan sagliyorlardi (Ibn Sa'd a.g.e, 255).

Mescid-i Nebevi, ilk insa edilisinden sonra bir takim genisletme faaliyetleri gordu. Hayber'in fethinden sonra Resulullah (s.a.s), mesciti bir miktar genisletmisti. Resulullah (s.a.s), vefatindan kisa bir muddet once, Hz. Ebu Bekir'in kapisi haric odalardan mescite acilan butun kapilari kapattirmisti (Buhari, Ashab, 3). Resulullah (s.a.s) vefat ettiginde Hz. Âise (r.anha)'ye ait odada defnedilmistir.

Ilk ciddi genisletme, Hz. Omer (r.a)'in hilÂfeti zamaninda yapildi. Guney tarafindan bes, Bati ve Kuzey taraflarindan da onar metre ilave yapildi. Dogu tarafina ilÂve yapilmadi ve Resulullah (s.a.s)'in hanimlarinin odalari oldugu gibi kaldi. Kuzey, dogu ve bati duvarlarinda ikiser tane olmak uzere, kapi sayisi altiya cikarildi. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Omer vefat ettiklerinde Peygamber (s.a.s)'in yanina defnedilmislerdir.

Hicretin yirmi dokuzuncu yilinda Hz. Osman (r.a), mesciti yeniden insa ettirdi. Duvarlari suslu tas ile yeniden oruldu. Tas sutunlar kullanilarak mescitin bir kisminin uzeri kapatildi. Kapilarinin sayisinda bir degisiklik yapilmadi. Bu yenileme ile mescitin genisligi yuz elli zira, uzunlugu ise yuz altmis zira'a cikmis tir (Ibnu'l-Esîr, el-KÂmil fi't-Tarih, III,1I3; Suyutî, Tarihu'l-Hulefa, Beyrut 1986, 173).

Emevîler zamaninda, Medine Valisi Omer b. Abdulaziz eliyle mescit yeniden insa ettirildi. Hicrî seksen sekiz'den, doksan bire kadar suren calismalarla mescit, dogu, bati ve kuzey yonlerinden genisletilmisti. Peygamber (s.a.s)'in hanimlarinin odalari Mescide katilmis tir (Ibn Sa'd, a.g.e., I, 399). Resulullah (s.a.s)'in kabr-i serifleri Hz. Âise (r.anh) validemizin odasinda bulundugu icin bu odanin sadece bir bolumu mescite dahil edildi.

Mescitin duvarlari tas ve kerpic kullanilarak yapilmis ve mermerlerle kaplanarak suslenmisti. Tavani da Hindistan'da yetisen saac agaci ile ortuldu ve altin suyu ile yaldizlandi. Bu yenileme ile mescitin uzunlugu ikiyuz zira, genisligi de yuz altmis yedi zira cikmistir. Sutunlari mermerden yapilarak, sutun basliklari altinlarla suslendi. Eyvanlarin yapiminda taslar kursun kullanilarak birbirine gecirilip saglamlastirildi. Ravza-i Mutahhara (Resulullah (s.a.s)'nin kabrinin bulundugu yer)'in tavani saac agaci ile ortulerek yazilarla suslendi. Ilk olarak mihrab ve dort tane de minare yapildi.

Abbasîlerden el-Mehdî, Hicrî 162-778'de kuzey tarafindan genisleterek, uc yil suren calismalarla mesciti yeniledi. Yine 2I2 (817) yilinda Me'mun, mesciti tekrar restore ettirdi.

576 (118I) yilinda en-Nasir Lidinillah, Resulullah (s.a.s)'den kalan degerli esyayi muhafaza etmek icin mescitin sahninda kubbeli bir oda yaptirdi. Hz. Âise (r.anh)'in sakladiklarindan bulabildiklerini buraya koydu. Bunlar; Resulullah (s.a.s)'in vefat ettigi zaman giymekte oldugu cuhadan yapilmis rida ve izar, atlas kumas ile islemeli sal bir cubbe, Burde-i Saadet, seccade, sancaklar, bir kisim resmi evrak ve Ashabdan bazilarina ait bir takim esyadan ibaretti.

654 (1256) yilinin Ramazan ayinin ilk cuma gunu, kandilleri yakan kandilcinin ihmali, kutsal emanetlerin korundugu sahndaki kubbeli oda haric, mescidin tamamen yanmasina sebep olmustu. Abbasîler'den el-Mu'tasim, 655 (1257) yili hac mevsiminde ustalar ve malzeme gondererek mescitin yeniden insa edilmesini sagladi. Yemen Meliki Muzaffer ve Misir Meliki Nureddin Ali Ibn Mu'iz'in de i stirak ettigi bu calismalarla hucre-i nebeviye ve duvarlarin bir kismi yeniden yapilmisti. Melik Muzaffer, Yemen'de yaptirdigi sanat degeri cok yuksek bir minberi de Mescite yerlestirmisti. Ancak, imar isi tamamlanamamisti. 685 (1295)'de Baybars, yarim kalan insaati tamamladi ve kucuk buldugu Melik Muzaffer'in minberini kaldirarak yerine, Misir'dan getirttigi daha buyuk ve sanat bakimindan daha zarif bir minberi yerlestirdi. 886 (1481) Ramazaninin 13. gunu minarelerden birine isabet eden yildirim, mescitin yanarak, duvarlarinin yikilmasina sebep oldu. Minber, mushaflar ve kitaplarin tamami yandi. Ravza-i Mutahhara ve sahndaki kubbeli oda bu yangindan zarar gormemisti.

Misir Memlûk Sultani Esref Kaytabay, Emir Sankar el-Cemalî'yi kalabalik bir usta kafilesiyle Medine'ye gonderdi.

Mescit biraz genisletilerek duvarlar ve minberler yeniden insa edildi. Mihrabi da biraz genisleterek, uzerini, cevresindeki direklerin basliklarina oturtulan bir Kubbe ile kapadilar. Ravza-i Mutahhara'nin duvarlari uzerine de bir kubbe oturttular. Bunun uzerini de sutunlarin tasidigi diger bir kubbe ile kapadilar. Sonra, Ravza-i Mutahhara ile kible duvari arasina, etrafini uc kucuk kubbenin cevreledigi buyuk bir kubbe yapildi. Yapilan diger bazi kubbelerle de mescitin bir kismi ortulmus oldu. Yeniden yapilan mihrap, renkli mermerler ile suslendi. Rahmet kapisinin yaninda Medrese-i Mahmudiye adiyla anilan bir medrese insa edildi. Kaytabay, yapilan bu isler icin yuzyirmibin dinar tahsis etmisti.

Osmanlilar doneminde Mescid-i Nebevî'nin bakimi titizlikle yerine getirilmis ve tezyin edilmistir. I. Mahmud, Ravza-i Mutahhara'nin uzerinde bulunan kubbeyi yenileyerek, koyu yesile boyadi. Bundan dolayi bu kubbe, Kubbetu'l-Hadra (yesil kubbe) adiyla anilir. Misir valisi Mehmed Ali Pasa da Mescid-i Nebevi'de birtakim restorasyon calismalari yapmistir. Mescit, Abdulmecid tarafindan yeniden insa edilmistir. Abdulmecid'in bu is icin sectigi ustalar, Akik vadisinde bulunan Hedab denilen kayadan sutunlar ve taslar kestiler. Mesciti parca parca insa etmeye basladilar. Yani bir kismini yikiyor, yerini hemen yapiyorlardi. 1849-1861 yillari arasinda on iki sene suren insa calismalari ile mescit yeni bastan insa edildi.

Mayis 1953'te baslatilan diger bir calisma ile, on kismi haric yeni bastan insa edilerek bugunku hale getirildi. Ilk imar edildiginde yakla sik 2475 m. kare buyuklugunde olan Mescid-i Nebî, tarih boyu suren cesitli insa faaliyetleri sonunda 12271 m. kare genislige ulasmistir. Bugun ise yeniden buyuk genisletme calismalariyla bu alan birkac katina cikarilacak sekilde buyutulmus bulunmaktadir.

Mescid-i Nebevî'nin Fazileti

Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra, yeryuzundeki mescitlerin en faziletlisidir. Bu konuda Resulullah (s.a.s)'den bir cok hadis varit olmustur.

Mescid-i Nebî'de, bir bolum vardi ki, Resulullah (s.a.s) burayi Cennet bahcelerinden bir bahce olarak nitelemistir. Ayrica minberini de ayni sekilde vasiflandirmistir.

Bir hadiste soyle denilmektedir:

"Resulullah, bir hurma kutugune yaslanarak hutbe okurdu. Ashabdan biri soyle dedi: "Ya Resulullah! Senin icin bir sey yapalim ki, cuma gunu uzerine ciktigin zaman insanlar sizi gorsun ve hutbenizi duyabilsinler" dedi. Bunun uzerine Resulullah; "olur" dedi. Uc basamakli bir minber yapildi. Daha once yaslanip hutbe okudugu kutugu gecince, kutukten on aylik gebe devenin inlemesi gibi iniltiler gelmeye basladi. Resulullah onu eliyle meshetti ve ses kesildi (BuhÂrî, Cuma, 26; Nesaî, Cuma, 17; Ibn MÂce, Ikame, 199; Ibn Sa'd, a.g.e.,I, 239-254).

Resulullah (s.a.s), bu minberin uzerine ciktigi zaman soyle demisti:

"Evimle minberimin arasi Cennet bahcelerinden bir bahcedir ve minberim de Cennet bahcelerinin uzerindedir (Ahmed b. Hanbel, II, 36, 45I, 534; V, 41). Diger bir hadis de; "Evimle minberimin arasi, Cennet bahcelerinden bir bahcedir ve minberim havzimin uzerindedir" (Ahmed b. Hanbel, II, 236) seklindedir.

Minber hakkindaki baska bir hadis-i serifte de soyle buyurulmaktadir: "Minberimin ayaklari Cennet uzerindedir" (Ahmed, b. Hanbel, VI 289, 292, 318; Nesaî, MesÂcid, 8).

Bu hadisler, Mescid-i Nebevî'nin, Resulullah'in minberi de dahil olmak uzere, minberi ile evi arasinda kalan bolumun Cennet bahcelerinden birisi hukmunde oldugunu teyit ederek ortaya koymaktadir. Buna gore, burada bilincli bir sekilde bulunan, namaz kilan veya baska bir ibadetde bulunan, yaptigi seyleri Cennet bahcelerinden birinde yapmis gibidir.

Yeryuzunde namaz kilmak ve ziyaret etmek maksadiyla yolculuga cikilabilecek uc mescitten birisi Mescidi Nebî'dir. Bir hadis-i serifinde Resulullah (s.a.s) soyle buyurmaktadir: "Uc mescitten baska bir yere (ibadet etmek icin) ozel olarak yolculuk yapilmaz: Mescid-i Horam, Mescid-i Aksa ve Benim mescidim" (Buharî, FedÂilu's-Salat, 1, 6).

Mescid-i Nebî'de kilinan namaz, diger mescitlerde kilinan namazlardan cok daha faziletlidir. Sa'd ibn Ebi Vakkas (r.a)'dan Resulullah (s.a.s)'in soyle soyledigi rivayet edilmektedir: Mescitimde namaz, Mescid-i Haram haric, diger mescitlerde kilinan bin rekÂt namazdan daha hayirlidir" (Ahmed b. Hanbel, I,184); Baska bir rivayette "daha faziletlidir" (Hanbel, I, 16; Nesai, Mescid,4) buyrulur.

Bunun icindir ki, hac farizasini ifa etmek icin bu topraklara yonelen insanlar, bir muddet Medine'de kalarak Mescid-i Nebî'de ibadet etmenin guzelliklerinden faydalanmaya calisirlar.

Namazin disinda, diger hayirli ameller icin de Mescid-i Nebevî ustun bir mahaldir. Orada yapilan her ibadet kat kat fazlasiyla mukafatlandirilir. Bunun boyle oldugunu vurgulamak icin Resulullah (s.a.s) bir hadisinde, Allah yolunda cihat ile kiyas yaparak soyle buyurmaktadir: Mescitime bir hayri ogrenmek veya ogretmek icin gelen, Allah yolunda cihat eden kimse gibidir. Bunun disinda gelen, baskasinin kazancini seyreden kimseye benzer" (Ahmed b. Hanbel, II, 418).

Resulullah (s.a.s), Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa yaninda kendi mescidinin konumunu bildirmek maksadiyla soyle demistir: Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Mescitim de mescitlerin sonuncusudur" (Nesaî, MesÂcid, 7). Bu hadisler, zikredilen bu uc mescitin disinda insa edilecek hic bir mescitin, digerlerinden farki olmadigini ve fazilet bakimindan birbirine denk oldugunu da ortaya koymaktadir.

Resulullah (s.a.s), Medine'ye hicret ettigi zaman, burada Mekke'deki gibi bir devlet yoktu. Iki buyuk Arap kabilesi olan Evs ve Hazrec'den baska, varliklarini bu kabileleri birbirine karsi catistirarak surduren Benu Kaynuka, Benu Nadr ve Benu Kureyza adlarinda uc yahudi kabilesi bulunmaktaydi. Ayrica bu yahudi kabileleri arasinda da bir birlik yoktu. Bu anarsi ortami herkesi biktirmis oldugu icin, butun kabileler Abdullah Ibn Ubeyy'in Medine'de Kral ilÂn edilerek bir devlet otoritesinin kurulmasi yolunda bir karar uzerinde anlasmalarini saglamisti. Hatta bunun icin bir krallik tacinin yapilmasi icin de siparis bile verilmisti. Ancak henuz devlet tesekkul etmis degildi. Bu durum Resulullah'in isini kolaylastiriyordu. O, ilk is olarak, yahudiler ve diger musrik Araplar da dahil herkesi toplayarak hazirladigi anayasa cercevesinde bir devlet kurulmasini saglama yoluna gitti. Elli iki maddeden olus an anayasa, herkesin hak ve sorumluluklarini belirtirken ayni zamanda idarenin muslumanlarin elinde olmasini ongoruyordu (bu anayasanin maddeleri icin bk. Muhammed Hamidullah, IslÂm Peygamberi, Istanbul 198I, I, 22I vd.).

Medine'de musluman nufus azinlikta olmasina ragmen, kurulan devlet bir IslÂm devleti niteliginde olup, bunun tabii ba skani da Resulullah (s.a.s)'dir. Daha once Medine'de bir devlet yapisinin olmayisi, Resulullah (s.a.s)'in IslÂm devletini kurup hic kimse ile bir cati smaya girmeden onu istedigi gibi teskilatlandirmasini kolaylastirmis ti. Ancak IslÂm devletinin kurulmasiyla kralligi suya dus en Abdullah Ibn Ubeyy zahiren iman etmi s gozukerek, Medine IslÂm devletini sabote etmek icin var gucuyle calisiyordu. Munafiklarin lideri konumunda bulunan Ibn Ubeyy, Medine donemi boyunca, muslumanlari sikintiya sokan etkili nifak hareketlerinin tezgÂhlanmasinda oldukca buyuk rol oynamistir.

Mekke'den her seylerini terkederek Allah yolunda hicret eden muhacirlerin Medine'deki yasayislarini kolaylastirmak ve sosyal hayata adapte etmek icin Resulullah (s.a.s), her bir muhaciri bir Ensarla kardes ilÂn etmis ve bu kardeslik birbirine mirasci olmak kadar ileri goturulmustu. Bu olay tarihe "Muahat" * adiyla gecmis ve Ensar'in Allah yolunda, din kardesleri icin hic tereddut etmeden ne kadar buyuk fedakÂrliklarda bulunduklarini ortaya koymustur.

Artik, Mekke'de sadece bir cemaat statusunde olan muslumanlar Medine'ye hicretle devletlerini kurmus, bu da IslÂm'in teblig stratejisinde onemli degisiklikleri beraberinde getirmisti. Mekke doneminde savas ferdi olaylara itiraz edilmemekle birlikte genel anlamda yasaklanmisti. Bu donemin tabiati bunu gerektirdigi icin Allah TealÂ, onca iskence ve saldirilara ragmen musriklere karsi silahla karsilik verilmesine izin vermemisti.

Ikinci Akabe Bey atinin pesinden, Ensar'dan Abbas ibn Ubade; "Ya Resulullah, izin ver sana eziyet eden musrikleri kilictan gecirelim" dediginde Resulullah (s.a.s): Henuz bununla emrolunmadik, arkadaslarinizin yanina donun" buyurmustu (Ahmet b. Hanbel, III, 462).

Hicretle birlikte, devletin kurulmasindan hemen sonra, Allah TeÂl inananlara I'lay-i Kelimetullah icin kiyamete kadar surecek cihatin kapisini aciyordu: "Zulme ugratilarak kendilerine savas acilan kimselerin karsi koyup savasmasina izin verilmistir. Allah onlara yardim etmeye elbette kadirdir" (el-Hac, 22/39).

Mekkeli musrikler, hicretten sonra, kendileri acisindan durumun vahametini anladiklari icin Medineliler'den, Resulullah (s.a.s)'i oldurmeleri, en azindan Medine'den surmelerini istiyorlardi. Bu yapilmadigi takdirde Medine'yi isgal edecekleri tehditlerini savuruyorlardi. Resulullah (s.a.s), Medine'deki kucuk musluman toplumu teskilatlandirmaya gayret gosterirken, sinirlari tespit edilmis ve henuz bir sehir devleti niteligindeki bolgenin disinda kalan gayrimuslim kabilelerle ittifak veya saldirmazlik antlasmalari yaparak disardan gelebilecek bir tehlikeyi karsilayacak bir ortam hazirlamaya calisiyordu. Ancak burada onemli olan husus, muslumanlar, planlarini savunmaya degil, IslÂm tebliginin aktif olarak diger insanlara da ulastirilmasi uzerinde yapildigidir. Bunun icin askerî gucun kacinilmazligi aciktir. Bundan dolayidir ki Hicret, sadece Mekkeli muslumanlarin Medine'ye intikali ile sinirli tutulmamis, nerede olursa olsun iman eden herkesin Medine'ye hicreti farz kilinmistir. Mekke'nin fethine kadar gecerli kalan bu hukum, Mekke'nin fethiyle artik gerek kalmadigi icin kaldirilmistir.

Resulullah (s.a.s), siyasî, sosyal ve cihatla alakali inen ayetleri, Mescid-i Nebi'de ashabina ogretiyor, ayrica Mescid-i Nebi'ye eklenen ve IslÂm ogretiminin ilk universitesi mahiyetiniz olan Suffa'da yetismis ashabin katilimiyla bu egitim faaliyetleri butun muslumanlari kapsayacak sekilde yerine getiriliyordu.

Bu teskilatlanma ve egitim calis malari yaninda IslÂm devletinin en onemli dusmani olan Mekkeli musrik guclere karsi silahli bir faaliyetin hazirliklari da yapiliyordu. Resulullah (s.a.s), Hicretten yedi ay sonra, Mekkeli musriklere ait ve basinda Ebu Cehil'in bulundugu bir ticaret kervanini vurmak icin Hz. Hamza komutasinda otuz kisilik bir birligi Medine'den yola cikardi. Ancak her iki tarafin da muttefigi olan Mecdi b. Amr'in araya girmesiyle, savas pozisyonu alan kuvvetler savasmadan ayrilmislardi.

Bu olaydan bir ay sonra, altmis kisilik bir kuvveti Ubeyde b. el-Haris komutasinda yine Mekke kervaninin yolunu kesmek icin gondermisti. Seniyyetul-Murre mevkiinde karsilasan kuvvetler arasinda yine ciddi bir catisma meydana gelmemisti. Bununla birlikte, Mekke musrikleri ile muslumanlar arasinda tam bir savas hali yasaniyordu. Bunun icin, bu kervanlara yapilan saldirilar, basit birer yol kesme hareketi degildi. Mus riklere ait ticaret kervanlarinin IslÂm devletinin nufuz bolgelerinden gecmesi engellenerek, savas halinde bulunan guclerin ekonomilerinin cokertilmesi hedefleniyordu. Ayrica bu kucuk capli askerî operasyonlarla muslumanlarin savas yeteneklerinin gelistirilmesi ve tecrube kazanmalarini saglayarak, ilerdeki buyuk savas lar icin IslÂm o rdusunun alt yapisi olusturulmaya calisiliyordu.

Hicrî birinci senenin sonunda Sa'd b. Ebi Vakkas komutan tayin edilerek, yirmi kisilik bir kuvvetle el-Harrar bolgesine gonderilmisti. Ancak, Mekke kervani bir gun onceden burayi terkettigi icin yine bir catisma olmadan Medineye donulmustu.

Hicrî ikinci senenin Sevval ayinda, ikiyuz kisilik bir kuvvetle Resulullah (s.a.s)'in bizzat askerî sefere ciktigi gorulmektedir. Bedir yakinlarindaki Vaddan bolgesine kadar giden Resulullah (s.a.s), bu bolgede oturan Benu Damra kabilesi ile bir saldirmazlik antlasmasi yapmisti. Bundan bir ay sonra Resulullah (s.a.s), ikiyuz kisilik bir kuvvetle Medine'nin kuzey bati tarafinda bulunan Buvat bolgesine gitti. Mekke kervanlarini siki bir takibe alan Resulullah (s.a.s), ciktigi seferler esnasinda bir takim kabilelerle. antlasmalar akdediyor ve Medine etrafindaki kabileleri Mekkeli musriklere karsi kendi tarafina aliyordu.

Bu arada, Sam ticaret yolunun muslumanlar tarafindan kontrol altina alinmasi Mekke musriklerinin tedirginligini oldukca artirmisti. Hicri ikinci yilin Cemaziyel-Ahir ayinda, Kurz b. Cabir'in komutasindaki Mekkeli bir birlik Medine'nin dis mahallelerine baskin duzenlemis ve buralari yagmalamisti. Medine'ye henuz donmus bulunan Resulullah (s.a.s), bu Mekkeli birligi yakalamak icin peslerine dustuyse de, kacip gittiklerinden onlara yetismesi mumkun olmamisti. Bu olay muslumanlar icin uzuntu verici olmustu. Bunun uzerine Mekke'den bir kervanin yola ciktigi haberi alininca Resulullah (s.a.s), hemen Medine'nin guney bati tarafinda bulunan Benu Damra arazisine dogru yola cikti. Burada Mudlic kabilesine mensup olup, hicret esnasinda Resulullah (s.a.s)'i yakalamak isteyen, ancak sonra iman eden Suraka Resulullah (s.a.s)'i kabile mensuplari ile birlikte buyuk bir cosku ile karsilamisti. Suraka'nin muslumanlari agirlamasi esnasinda Mekke kervani savusup gitmisti. Bu sefer esnasinda savascilarin sayisi yuz elli kisi kadardi.

Suriye'ye giden kervanin yolunun kesilmesini saglamak icin Resulullah (s.a.s) iki kisiyi istihbarat maksadi ile Suriye'ye gondermisti. Ayrica oniki kisilik bir birligi Abdullah b. Cahs komutasinda, Mekke devletinin muslumanlar hakkinda tasarladiklari planlari ogrenmek icin tehlikeli bi r gorevle -Mekke'nin guneyinde,. Mekke ile Taif arasinda bir yer olan Nahle mevkiine gonderdi. Bu birligin gittigi yerin gizliligini muhafaza icin gorevlerini bildiren muhurlu talimatin iki gun yol alindiktan sonra acilmasi emredilmisti. Bu birlik Nahle bolgesine geldiginde Mekkelilere ait uzum ve deri yuklu bir kervanla karsilasti. Gorevi sadece haber toplamak olan birligin komutani Abdullah Ibn Cah s, bu kervana saldiri emri vermis sonucta bir musrik oldurulmus, iki esir alinmis ve kervandaki mallara ganimet olarak el konmus tu. IslÂm devletine ait askerî birlikler dusmanla ilk defa ciddi bir catismaya girmis oluyordu.

Sam tarafina gitmis olan kervanin donuste ele gecirilmesi icin hazirliklara girisildi. Bu kervanin yakalanmasi cok onemliydi. Cunku Mekkeli musrikler, Medine'de gun gectikce guclenen IslÂm devletine nihai darbeyi vurup ortadan kaldirmak icin gerekli olan finansi saglamak gayesiyle Ebu Sufyanin liderliginde bu buyuk kervani Suriye'ye gondermislerdi. Bu kervanin donus haberi Medine'ye ulasinca Resulullah (s:a.s), Ebu Lubabe'yi Medine'de vekil birakarak, Hicri ikinci yilin Ramazan ayinda ucyuz kisiden olusan ashabiyla birlikte yola cikti. Bunu ogrenen Ebu Sufyan, kervani kurtarmak icin guzergah degistirirken, ayni zamanda durumu Mekke'ye bildirerek acilen yardim yetistirilmesini istemisti.

Boyle bir firsati kacirmak istemeyen Ebu Cehil Mekke'de dolasarak halki galeyana getirmeye calisiyordu. O, topladigi bin kisilik kuvvetin basina gecerek Medine'ye dogru yola cikmis ti. IslÂm ordusu Zefiran denilen yere geldiginde, Mekkeliler'in kalabalik bir ordu ile yola ciktiklari ha beri Peygamber'e ulasmisti. Diger taraftan Ebu Sufyan kervani kurtarmis ve tehlikeyi atlattigini yola cikmis bulunan Mekke ordusuna bildirmisti. Ancak Ebu Cehil, yakaladigi bu firsati degerlendirmek icin yoluna devam etti. Ashabiyla bir durum degerlendirmesi yapan Resulullah (s.a.s), onlarin Allah yolunda savasmadaki kararliliklarini gorunce kendi ordusundan uc kat daha kalabalik musrik guclerle savas karari alinarak yola devam edildi. Bedir mevkiine gelindiginde, vaziyet almis durumdaki dusman ordusuna karsi mevzilendi.

Bu savas IslÂm'in kaderini belirleyecek bir mahiyet arzetmekte idi. Bu savas ya kazanilacakti veya uc yuz kahraman mucahitle birlikte IslÂm risaleti tarihe kari sacakti. Durumun ciddiyetini, Resulullah (s.a.s)'in Rabbine yaptigi su tazarru acikca ortaya koymaktadir: "Allah'im, vadettigin yardimini bugun lutfet. Ey Rabbim, bugun su kucuk ordu yok olup giderse yeryuzunde sana kulluk eden kimse kalmayacak".

Allah Teal bu esnada mu'minlere zaferi mujdeleyen su ayeti vahyediyordu:

"Butun bu toplananlar (musrikler) hezimete ugrayacak ve arkalarina donup kacacaklardir" (el-Kalem, 68/45).

17 Ramazan gunu (13 Mart 624) yapilan savasta Allah TeÂlÂ'nin vadi gerceklesmis ve dusman ordusu buyuk bir hezimete ugratilmisti. Ebu Cehil ve diger bir grup ileri gelen musrikler de dahil yetmis musrik oldurulmus, cok sayida da esir alinmisti. IslÂm ordusunun verdigi sehit sayisi ise on dort kisiydi (bk. Bedir Gazvesi).

Bedir savasi, Medine IslÂm devletinin temellerini saglamlastirmis, inananlara buyuk moral gucu kazandirmisti. Artik bu savasla hak batila ustun gelmis, kufrun, s irkin ve putperestligin yeryuzunden silinip atilmasi icin IslÂm cihati mesalesi tutusturulmustu.

Bedir'den Medine'ye donuldugu zaman, IslÂm'a duyduklari dusmanliktan dolayi iclerini kemiren ve muslumanlarin kazandigi bu buyuk zaferi hazmedemeyen ve kahrolan yahudiler, dusmanliklarini aciga vurmaya ve degisik yollarla muslumanlara satasmaya baslamislardi.

Iffetsiz bir kadin sair olan Asma binti MervÂn ile Ebu Afek adindaki yahudi sairler, IslÂma karsi haddi astiklari icin oldurulmuslerdi. Yahudi kabileler icinde dusmanliklarini ilk once aciga vuran Kaynuka yahudileri, Bedir zaferini kucumsuyor, sebebini, Mekkeli araplarin savas bilmemelerine baglayip; "bizimle karsilassalar da savas nasil olurmus gorseler" diyerek muslumanlari hafife aliyorlardi.

Bir musluman kadinin yahudiler tarafindan saldiriya ugramasi uzerine cikan olaydan sonra Resulullah (s.a.s), Kaynukaogullarina savas ilÂn etti. Muslumanlara karsi buyuklenen bu yahudi kabile, tiynetlerindeki korkakliklarindan, sarfettikleri sozleri unutup kalelerine kapanmaktan baska ca! re bulamadilar. Muslumanlarla catisma cesaretini gosteremeyen Kaynukaogullari teslim olmalari uzerine Medine'den surulup cikarildilar (bk. ; Kaynukaogullari).

Gelisen olaylar cercevesinde Allah TeÂlÂ, sosyal, iktisadî, siyasî konulardaki ayetlerini, hikmetine binaen bir nuzul sebebi cercevesinde gonderirken, IslÂm savas hukukuna dair tesrii de olusmaya baslamisti. IslÂm, canli bir hayat dini oldugu icin, inen hukumler hemen toplum hayatina yansitiliyor ve muslumanlar tarafindan hazmedilerek, yasayislarini onlara gore duzene koyuyorlardi. IslÂm tebliginin Mekke safhasi, nasil ki kiyamete kadar surecek tevhid mucadelesinde insanlara ornek te skil etsin diye Allah tarafindan o seckin topluluga yasatilmissa, Medine donemi de, kiyamete kadar muslumanlarin ferdi yasayislarindan devlet duzenine kadar her seyleri icin ornek olsun diye, yine o seckin sahabeler topluluguna yasatilmakta idi.

Bedir savasindan sonra Resulullah, Mekke musrikleriyle muttefik konumundaki musrik kabilelere karsi akinlara girismisti. Bedir'de muslumanlarin elde ettigi zafer ve Kaynukaogullarinin ihanetlerine karsilik surulmeleri, geri kalan yahudileri cileden cikarmisti. Butun peygamberlere ihanet eden bu kavim, Resulullah (s.a.s).ile yaptigi antlasmaya aykiri olarak Mekke musrikleriyle gizliden gizliye komplolar hazirlamaya giristi. Yahudi liderlerinden sair Ka'b b. Esref, Bedir zaferini duydugu zaman uzuntusunden;

"Bugun yerin alti ustunden yegdir" demistir. Bu adam Mekke'ye gidiyor ve Bedrin intikamini almalari icin onlari harekete gecirmeye calisiyor, yahudilerin kendilerine yardim yapacagina dair taahhutlerde bulunuyordu. Dusmanlikta alenî davranan ve ileri giden bu yahudi oldurulerek fesati engellenmisti.

Bedir maglubiyetini bir turlu hazmedemeyen ve ofkeden cilgina donen musrikler, intikam almak icin hemen hazirliklara girismislerdi. Bedir oncesi, Ebu Sufyan'in Mekke'ye ulastirdigi kervandan herkes sadece sermayelerini almis, kervanin 250.000 dirhem tutarindaki toplam kÂri ordu teskilinde harcanmak icin ayrilmisti. Mekke disindaki bir cok kabileye heyetler gonderilerek para karsiliginda asker toplama yoluna gidildi. Ordunun mumkun oldugu kadar buyuk ve kalabalik olmasi gerekiyordu. Zira Medine'ye dogru yurume cesaretini ancak bununla kendilerinde bulabilirlerdi.
__________________