Hz. FÂtıma, hicretten onuc sene once, Mekke'de doğmuştu. Kucuk yaşına rağmen, Peygamber efendimize yardım ediyor ve Kureyş kÂfirlerinin işkencelerine karşı geliyordu.
Abdullah ibni Mesûd der ki:

“Resulullah efendimizin Kureyşe beddu ettiğini asla işitmedim. Yalnız birgun, KÂbe-i şerif yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil, kendi adamlarıyla bir yerde oturuyorlardı. O sırada bir kimse gelip, olmuş bir deve işkembesini oraya bıraktı. Ebu Cehil dedi ki:

- Bu kan ile bulaşmış işkembeyi, kim goturup, Muhammed secdeye inince, arkasına koyar?

FÂtıma'ya haber verdi

Onların icinde en ziyade bedbaht Ukbe bin Ebî Muayt, bu cirkin işe girişip, onu, Peygamberimiz secdede iken ustune koydu. Resulullah efendimiz secdeden kalkmadı. O bedbahtlar guluştuler. O kadar ki, gulmekten birbirlerinin uzerine duştuler.”

İbni Mesûd anlatmasına şoyle devam etti:

“Ben uzaktan bakardım. Muşriklerin korkusundan yanına varamadım. Nihayet bir kimse, Hz. FÂtıma'ya haber verdi. Hz. FÂtıma gelip, Resûl-i ekremin uzerinden onu kaldırdı. Bunları yapanlara ağır sozler soyledi, bedduÂda bulundu. Hz. FÂtıma bu sıralarda kucuk bir kız idi.

Muşriklerin hicbiri Hz. FÂtıma'ya cevap vermedi. Peygamberimiz, namazdan kalkınca, bunların isimlerini sayarak uc kere buyurdu ki:

- Ya Rabbi! Kureyşten şu topluluğu sana havale ediyorum.”

İbni Mesûd der ki: “Allah hakkı icin, onları Bedir gunu gordum. Hepsini katledip, ayaklarından suruyerek, Bedir kuyusuna bıraktılar. Umeyye ve Amr'ı ise parca parca ettiler. Ammar ve Velid'i cok fecî şekilde oldurup, cehenneme gonderdiler.”

Resulullah efendimiz, Medine-i munevvereye, Allahu teÂlÂnın emriyle hicret ettikten sonra, hanımı Sevde, kızları Umm-i Gulsum ve Hz. FÂtıma'yı getirmeleri icin, Ebu RÂfiî ile Zeyd bin HÂrise'yi Mekke'ye gonderdi. Onlara 500 dirhem gumuş ile iki deve verdi.

Emrine bağlıdır

Zeyd ile Ebu RÂfiî Mekke'ye gittiler. Resulullahın kızları Umm-i Gulsum, Hz. FÂtıma, Sevde, Zeyd'in zevcesi Umm-i Eymen'i ve oğlu UsÂme'yi alıp, beraber Medine'ye geldiler.

Hz. FÂtıma kucuk yaşta iken, annesi Hadice-tul Kubra vefat ettiği icin, Resulullah efendimiz onu, bulûğ yaşına kadar, yanından ayırmadı. Onu en iyi şekilde yetiştirip, terbiye etti.

Birgun Hz. FÂtıma, bir hizmet icin, Resul-i ekremin huzuruna girmişti. Resulullahın mubarek nazarları kerimelerine ilişti. Evlenme cağına eriştiğini muşahede ettiler.

Umm-i Seleme ve Selman'dan rivayet olunmuştur ki; Hz. FÂtıma bulûğ cağına erdikte, Kureyşten cok kimseler istedi. Resul aleyhisselam, kimsenin sozune iltifat etmeyip, buyurdu ki:

- Onun işi, Hak teÂlÂnın emrine bağlıdır.

Birgun Hz. Ebu Bekir, Hz. Omer ve SÂd bin MuÂz, mescidde oturup; “Hz. FÂtıma'yı, Hz. Ali'den gayri herkes istedi. Kimseye iltifat olunmadı” diye konuştular. Hz. Sıddık dedi ki:

- Zannederim ki, Ali'ye nasip olur. Gelin, ziyaretine gidelim ve bu meseleyi acalım. Eğer fakirliği ileri surerse, yardımda bulunalım.

SÂd bin MuÂz da dedi ki:

- Ya Eba Bekir! Sen, hep hayır yaparsın. Kalk, biz de sana arkadaş olalım.

Beni memnun ettiniz

Ucu birden mescidden cıkıp, Hz. Ali'nin evine gittiler. Hz. Ali, onları gorunce, karşılayıp hÂl ve hatırlarını sordu. Hz. Ebu Bekir şoyle sordu:

- Ya Ali! Her hayırlı işte sen ondersin ve Resul-i ekrem katında hic kimseye nasip olmamış bir mertebedesin. FÂtıma'yı herkes talep etti. Hic kimseye iltifat olunmadı. Sana nasip olacağını zannediyoruz. Nicin teşebbus etmezsin?

Hz. Ali bunu işitince, mubarek gozleri yaşla doldu ve dedi ki:

- Ya Eba Bekir! Beni ziyadesiyle memnun ettiniz. Ona, benden daha fazla rağbet eden yoktur. LÂkin elimin darlığı buna mÂnidir.

Hz. Ebu Bekir, bunun uzerine şoyle cevap verdi:

- Boyle soyleme! Allahu teÂl ve Resulunun yanında, dunya birşey değildir. Buna fakirlik mÂni olamaz. Var, FÂtıma'yı iste!

Hz. Ali buyuruyor ki:

“Resulullahın huzuruna utanarak ve sıkılarak girdim. Resulullahın butun heybet ve vakÂrı uzerinde idi. Huzurunda oturdum ve konuşmaya kÂdir olamadım. Resulullah efendimiz buyurdu ki:

- Nicin geldin, bir ihtiyacın mı var?

Sustum. Resulullah efendimiz:

- HerhÂlde FÂtıma'yı istemeye geldin” buyurunca; "Evet" diyebildim.

Peygamber efendimiz, Hz. FÂtıma'ya, Hz. Ali'nin kendisini istediğini duyurdu. O da sustu. Peygamber efendimiz buyurdular ki:

- FÂtıma'ya mehr olarak verecek neyin var?

- Ya Resulallah! Benim hÂlimi sizden iyi kimse bilmez. Bir kılıcım, bir de devem vardır. Başka bir şeyim yoktur.

Mihr olarak kÂfidir

Resulullah efendimiz tekrar buyurdular ki:

- Kılıcın gazaya lazımdır. Deven bineğindir. Sana verdiğim Hutamî zırhlı gomleğin nerededir, ne oldu?

- Yanımdadır.

- Onu sat ve parasını bana getir! Mihr olarak o kÂfidir.”

Bunun uzerine Hz. Ali, zırhını satması icin birine verdi. Verdiği kimse, pazarda satarken, Hz. Osman efendimiz zırhı tanıyarak 400 dirheme satın aldı. Yanına da 400 dirhem daha koyarak:

- Bu zırh sizden başkasına lÂyık değil” diyerek Hz. Ali'ye geri gonderdi. Hz. Ali, bu para ile duğun hazırlıklarına başladı.

Peygamber efendimiz, sevgili kızı Hz. FÂtıma'nın duğun vakti yaklaştığında, "Eğer annesi hayatta olsaydı, şimdi onun ceyizini hazırlardı" diye duşundu. Bu duşuncede iken, Cebrail aleyhisselam gelip dedi ki:

- Ya Resulallah! Hak teÂl sana selam ediyor. "Hic merak etmesin. Kızı FÂtıma'nın butun ihtiyaclarını, ceyizini ben temin edeceğim" buyurdu.

Hak teÂlÂnın emri nasıldır?

Peygamber efendimiz, bu sozleri duyunca, şukur secdesi yaptı. Daha sonra Cebrail aleyhisselam, elinde, uzeri bir bohca ile ortulu altın bir tepsi ve yanında bin melekle geldi. Mikail, İsrafil ve Azrail aleyhimusselam da aynı şekilde gelmişlerdi. Bunların ellerinde de birer altın tepsi vardı.

Peygamber efendimiz, bunları gorunce sordu:

- Ey kardeşim Cebrail! Hak teÂlÂnın emri nasıldır? Bu altın tepsiler de nedir?

Cebrail aleyhisselam şoyle cevap verdi:

- Ey Allahın Resulu! Allahu teÂl sana selam ediyor. "Habibimin kızı FÂtıma'yı, Ali'ye ben verdim. Arş-ı a'zamda nikÂh ettim. Habibim de eshab-ı arasında nikÂh etsin! Tepsilerin birinde, cennet elbiseleri vardır. Onu FÂtıma'ya giydirsin. Diğer tepsilerde cennet yemekleri vardır. Onlar ile de eshabına ziyafet versin!" buyurdu.

Resul-i ekrem efendimiz, bu mujdeyi işitince, yine şukur secdesi yaptı. Sonra, dortyuz dirhem mehr ile nikÂh yapılacaktı. Haberciler Hz. FÂtıma'ya mujdeyi goturduler. Fakat O, razı olmadı.

Bunun uzerine Cebrail aleyhisselam gelip dedi ki:

- Ya Resulallah! Allahu teÂlÂ, "Fatıma dortyuz dinara razı olmuyorsa, dortbin dinar olsun! buyurdu.

Hz. FÂtıma'ya bunu haber verdiler. O yine razı olmadı.

Şefaat etmek istiyorum

Peygamber efendimiz, kızının esas maksadının ne olduğunu oğrenmek icin, yanına gitti. Esas maksadının ne olduğunu sordu. Hz. FÂtıma dedi ki:

- Babacığım, ben dunyalık bir şey istemiyorum. Benim maksadım dunya değildir. Benim isteklerim ahiret ile ilgilidir. Sen ahirette, ummetinden gunahkÂrlara şefaat edeceksin. Ben de ummetinden gunahkÂr kadınlara şefaat etmek istiyorum. Muradım budur. Bu isteğim kabul edilirse, razı olurum.

Peygamber efendimiz, bu isteğini Cebrail aleyhisselama bildirdi. Cebrail aleyhisselam, Hz. FÂtıma'nın arzusunun kabul edildiğini, ahirette, ayrıca onun da şefaat edeceğini bildirdi.

Peygamber efendimiz, gelip bu haberi sevgili kızına bildirdi. Hazret-i FÂtıma dedi ki:

- Babacığım, senin şefaat edeceğine dair Kur'an-ı kerimde ayetler vardır. Benim şefaat edeceğime dair delil nedir?

Peygamber efendimiz, durumu Cebrail aleyhisselama tekrar bildirdi.

Bunun uzerine Cebrail aleyhisselam beyaz bir ipek getirdi. Bunun uzerinde şoyle yazıyordu:

(Kıyamet gunu mumin kadınlara, FÂtıma kulumu şefaatci tayin ettim. Bu huccet elinde bÂkî kalsın.)

Hz. FÂtıma'nın şefaatine izin verildikten sonra, Peygamberimiz Hz. BilÂl'e hitap edip, muhacirin ve ensarı toplamasını emretti. Cumlesi mescid-i şerifte toplandılar. Peygamberimiz minbere cıktı. Hamd ve sena eyledikten sonra, muhacirin ve ensara hitaben buyurdu ki:

- Ey muslumanlar, biliniz ki, kardeşim CebrÂil gelip, Hak teÂlÂnın, melekleri toplayıp, “FÂtıma binti Muhammed'i, kulum Ali bin Ebî Talib'e verdim ve akit ettim” buyurduğunu haber verdi. Bana da emretmiş ki, eshabım arasında bu akdi tecdid edip, şahitler huzurunda akd-i nikÂh edeyim.

Ben de rÂzı oldum

Sonra Hz. Ali'ye donup buyurdu ki:

- Ya Ali! Kalk, nikÂh hutbeni yerine getir!

Hz. Ali kalkıp, Peygamber efendimizin onune geldi. Hak teÂlÂya hamd ve sena eyledi. Habib-i Rabbil Âlemine salevat getirdi. Sonra Habibullaha işaretle dedi ki:

- Resulullah efendimiz, kızı FÂtıma'yı bana tezvic etti. Ben de buna razı oldum. Sizler de bu nikÂha şahit olun.

Eshab-ı kiram buyurdular ki:

- Ya Resulallah! Bu şekilde tezvic buyurduğunuza biz şahit olalım mı?

Peygamberimiz buyurdu ki:

- Evet şahit olun.

Etraftan, “Allahu teÂl mubarek etsin” dediler. Sonra Resulullah odasına geldi. Hz. Ebu Bekir'e biraz para verip, ceyiz icin bir şeyler almak icin gonderdi. Selman ile Bilal'i de cağırıp buyurdu ki:

- Taşınacak şey olursa siz taşıyın.

Hz. Ebu Bekir buyurur ki:

“Dışarı cıktım. Parayı saydım. Ucyuzaltmış dirhem geldi. Hz. FÂtıma'nın ceyizini o para ile gordum. İci yun dolu bir doşek aldım. İci hurma lifiyle dolu bir yastık, topraktan birkac kap kacak aldım. Resul aleyhisselama getirdim. Gorunce, mubarek gozlerinden yaşlar aktı ve, “Ya Rabbi! En iyi kapları toprak canak olan bu kullarına bereket ver” diye du eylediler.

Ne iyi hanımdır

Hz. Ali buyurdu ki:

Bunun uzerinden bir ay gecti. Bu hususta mecliste hic konuşulmadı. Ben de hicabımdan ağzımı acamadım. Fakat, bazen beni yalnız gorduklerinde buyururlardı ki:

- Senin hanımın ne iyi hanımdır. Sana mujdeler olsun ki, O, Âlemdeki hanımların efendisidir.

Bir aydan sonra, Hz. Ali'nin yakınları dediler ki:

- Ya Ali! Bu nikah ile cok sevindik. LÂkin bir de duğun nasip olsa.

Hz. Ali de onlara, “Benim de isteğim odur, ancak soylemekten hicÂb ederim” diye cevap verdi.

Bunun uzerine Umm-i Eymen'den, aracılık yapmasını istediler. O da durumu Peygamber efendimizin hanımlarına soyledi.

Peygamber efendimizin zevcelerinin, durumu Resulullaha arz etmelerinden sonra, Peygamber efendimiz Hz. Ali'yi cağırarak buyurdu ki:

- Zevceni ister misin ya Ali?

Hz. Ali de şoyle cevap verdi:

- Evet ya Resulallah! Anam ve babam sana feda olsun.

Resul-i ekrem efendimiz emir buyurdu. Hz. FÂtıma'nın ceyizini hazırladılar. Hz. Ali'ye bir miktar para verip, hurma ve yağ almasını soyledi. Hz. Ali bunları getirince, hurma, yağ ve yoğurdu karıştırıp, bir ceşit yemek yaptı ve eshab-ı kirama duğun yemeği olarak yedirdi.

Evimden cıkıp gidiyorsun

Yemekten sonra Resulullah efendimiz, bir eliyle Hz. Ali'yi ve diğer eliyle de Hz. FÂtıma'yı tutarak, evlerine goturdu. FÂtıma'yı bağrına bastı.

Peygamber efendimiz Hz. FÂtıma'ya duğun gunu şoyle nasihat etti:

- Kızım, evimizden cıkıp, başka bir eve, ulfet etmediğin bir kimseye gidiyorsun. Sen kocana yer ol ki, o sana gok olsun! Sen ona hizmetci ol ki, o sana kole olsun! Kocana yumuşak davran! Ofkeli hÂllerinde sessizce yanından kayboluver. Ofkesi gecinceye kadar ona gorunme!

Ağzını ve kulağını muhafaza et! Kocan sana fena soylerse, soylediklerini duyma ve sakın mukabelede bulunma! Ona karşı gelme! Daima senden guzel soz işitsin, guler yuz gorsun. Bu suretle sana iyi nazarla baksın.

Sonra alnından optu. Hazret-i Ali'ye teslim etti ve "Zevcen iyi zevcedir" buyurdu. Her ikisini Hak teÂlÂya ısmarladı. Sonra mubarek eliyle kapının iki kanadını tutup, bereket ile du eyledi ve cıkıp gitti.

Bir miktar kalsın

Hz. Ali buyurdu ki:

“Resulullahın hanemize teşrif buyurduğu gun, duğunden dort gun gecmiş idi. Bizimle sohbet eyledi. Sonra bana dedi ki:

- YÂ Ali! Su getir!

Kalktım su getirdim. Bir ayet-i kerime okudu ve buyurdu ki:

- Bu sudan biraz ic! Bir miktar kalsın!

Oyle yaptım. Kalan suyu başıma ve goğsume serpti. Tekrar, "Su getir" buyurdu. Yine su getirdim. Bana yaptığı gibi, Hz. FÂtıma'ya da yaptı. Sonra beni dışarı gonderdi. FÂtıma'ya nasihat ettikten sonra, beni davet etti. Bana da FÂtıma'yı ısmarlayarak buyurdu ki:

- Ya Ali! FÂtıma'nın hatırına riayet eyle! O benden bir parcadır. Onu hoş tut! Eğer onu uzersen, beni uzmuş olursun.

Sonra, ikimizi de Allahu teÂlÂya ısmarladı.” Resulullahın soyu Hz. FÂtıma'dan devam etti. Peygamberimizden 6 ay sonra vefat etti.
__________________