İlk cıkan "Kendini Arayan Adam" isimli kitabım başta olmak uzere iman ve hidayeti anlatan diğer eserlerimi okuyanlar icinde cok buyuk değişim yaşayanlar oldu. Okuyucularım, kendi dunyalarında yaşadıkları değişimi, donuş hikÂyelerini, duygu ve duşuncelerini mektup yazarak bana ilettiler. Her gecen gun artan bir mektup trafiği sayesinde, hem kitaplarımızın okuyucularda uyandırdığı yankıları sıcağı sıcağına takip ediyorum, hem de canlı bir diyalog kurmuş bulunuyorum.
Bana ulaşan bu değerli mektuplardan ornekler sunarak, okuyucularımı ibret ve tefekkurle okumaya cağırıyorum. Bunları okuduğunuzda, muhtac gonullere uzatılan şefkatli bir elin, nasıl olumlu değişimlere vesile olduğunu gorecek, siz de bu duygu ve duşuncelerle cevrenize hidayet eli uzatmak icin cırpınacaksınız.
Halit Ertuğrul Hocam,
Kitaplarınızla yeni tanıştım sayılır... Hepsini de okudum. Allah sizlerden razı olsun. Kitaplarınızın benim icin ne kadar anlamlı ve değerli olduğunu nasıl anlatayım.
Beyimle birlikte, dinden ve imandan uzak başıboş ve anlamsız bir hayatın icindeydik. Kitaplarınız sayesinde Allah'a kavuştuk, imanı ve Muslumanlığı idrak ettik. Bu, oylesine muthiş bir donuş oldu ki, bizim hayatı yaşamayanlar bunu anlayamazlar. Bu ac kalmış, susuzluktan olmek uzere olan bir kişinin ekmeğe, suya kavuşması veya son anlarını yaşayan hastanın ayağa kalkması gibi bir şey...
Bu konuyu biraz daha acayım.
Ben ve eşim bir okulda birlikte calışan oğretmenlerdik. Bizim icin hayatın tek anlamı vardı: Gonlumuzce eğlenmek, istediğimiz gibi yaşamak... Ama bir turlu mutlu olamıyorduk. Sudan bahanelerle kavgalarımız bitmiyordu. Birbirimizi cabuk kırıyorduk. Evimizde ve aile hayatımızda "din" unsurunun etkisi olmadığı icin yaşantımız oldukca dağınık ve kuralsız bir şekildeydi. "Gunah" kavramına gulup geciyor, ibadet ve din sozcuklerine ise, sanki dudak bukuyorduk. Ama icimizde ve yaşantımızda adını koyamadığımız gizli bir huzursuzluk, yaşamımızın tadını kacırıyor, mutluluğumuzu engelliyordu.
Eşim, Milli Eğitim Bakanlığı'nın actığı Hizmetci Eğitim kursuna gitti. On beş gun ayrı kaldık. Donduğunde ise, bir surprizle karşılaştım. Cunku eşimin cantasında seccade, takke, tespih ve bir takım dinî kitaplar vardı. Cok şaşırmıştım. Yabancı olduğumuz, hatta inanmadığımız "din" anlayışına rağmen, bu neyin nesiydi?
Eşim bana sizin kitaplarınızı verdi. "Once bunları oku. Sonra konuşalım." dedi. "Eğer bunları okumazsan, ne ben sana bazı şeyler anlatabilirim, ne de anlattığımı sen anlayabilirsin."
Kabul etmedim. "Ben boyle gerici, yobaz fikirlerle, kitaplarla uğraşamam." dedim. "Sevmediğim bir şey icin beni zorlama."
Eşim cok ısrar etti. "Hic değilse birini oku." dedi. "Mesela Duzceli Mehmet..."
Cok ısrar edince, kırmamak, yeni bir tartışma ve mutsuzluk yaşamamak icin kabul ettim.
Hocam, o anı, kitabı okuma anındaki duyduğum etkiyi heyecanı ve hayreti nasıl anlatayım. Tek kelimeyle harika, carpıcı, muthiş etkileyici...
Duşunebiliyor musunuz? Dine, imana yabancı, hatta duşman olan ben, Duzceli Mehmet'i ağlayarak okudum. Dini, imanı, nicin yaratıldığımı, vazifelerimi goz yaşları icinde oğrendim. Sanki butun benliğime, dunyama işledi.
Eşimle birlikte, ilk namazı bir pazar gunu oğle vakti kıldık. Namaz kılarken urperdim, titredim, heyecan terleri doktum. Allah'ım, biz mutluluk diye nelerin peşinde koşmuşuz, huzur diye nelere sarılmışız. Meğer ki mutluluk hemen yanımızda duruyormuş da haberimiz yokmuş.
İlk defa kul olduğumu anladım. Ama kendimden oylesine utandım ki... Nerede bir baş ortulu, takkeli, sakallı ve dindar bir insan gorsem ya alay eder veya gulup gecerdim. Meğer ki, alay edilecek ve gulup gecilecek bizmişiz.
Evimize, hayatımıza, gonlumuze huzur geldi. İki yaşındaki kızımız Ece, dort yaşındaki oğlumuz Kerem de bizleri taklit ederek duşe kalka seccademizde bizleri taklit etmeye başladılar.
Evimiz bir okul oldu. Eşim, ben ve cocuklarımız hep birlikte dua oğrenmeye başladık.
Kitaplarınızı okuduk. İnanın, bize hayat verdi. Sonra Risaleleri tanıdık, yeni bir cevremiz oluştu. Sohbetler dunyamızı aydınlatmaya, bizlere huzur vermeye başladı.
Ama Cenab-ı Hak bizi dayanılmaz bir imtıhana tÂbi tuttu. Donuş yapalı henuz beş veya altı ay olmuştu.
Ben anneannemin hastalığı nedeniyle evimize cok yakın olan annemlere gittim. Gece de orada kalmam icap etti. Eşim de, cocuklar evde sıkılmasınlar, diye cocukları almış, onları arabayla onlara, İzmir'i gezdiriyormuş. Akşamuzeri sollama hata yapan bir minibus aniden arabamızın onune cıkıyor ve carpışıyorlar. Maalesef eşim ve iki canım, yavrum oracıkta can veriyor.
Ben bunları duyunca yıkıldım, bittim. Benim icin hayatın hicbir anlamı kalmadı. İntihar etmeyi duşunmeye başladım. Buyuk bir şevkle başladığım yeni hayatım sondu, tukendim.
Sanki (hÂşÃ‚) Allah'a isyan ediyordum. "Biz sana geldik, sen neden boyle yapıyorsun?" diye... Sanki Allah'ın bize bir azabı olduğunu duşunuyordum.
Bir taraftan da psikolojik tedavi gormeye başlamıştım. Sık sık bayılıp, duşuyordum. Kendimi tamamen dunyadan uzaklaştırmaya, bir anlamda olmeye, olum icin careler aramaya başlamıştım. Cunku bu acıyı, bu dramı taşıyamıyordum. Eşimin ve iki canımın hayali asla ve asla gozumun onunden gitmiyordu. Allah kimseyi boyle bir sınavla yargılamasın. Cok zor, katlanması imkansız.
Anneannem vefat etti. Annemle, anneannemlerde kalıyorduk. Babam cok onceleri vefat etmişti. Bir tane erkek kardeşim vardı. o da cok şukur donuş yapmıştı. Benim halimi bildiği icin beni teselli etmeye calışıyor ve yanımdan ayrılmıyordu.
Akşam evimizde cuma gecesi minarelerde selalar duyulmaya başladı. Tam bir aydır namazlarımı bırakmıştım. Kitapları da bir tarafa koymuştum. O selalara sığınarak son kez dileklerimi Allah'a gonderdim.
"Eğer varsan (hÂşÃ‚), merhametliysen bizleri biliyorsun, goruyorsun yardım et. Yoksa gidiyorum. İmansız gideceğim." diye yalvarmaya, gozyaşı dokmeye başladım.
Evimizin kapısı calındı. Kardeşim Cetin, kapıyı actı. Son derece temiz ve duzgun kıyafetli bir bey gorundu. Duruşunda insanı etkileyen, etrafına ilim ve gorgu sacan bir hali vardı.
Rahmetli beyimin adını soyleyerek;
"Ben Ekrem Bey'in arkadaşıyım." dedi. "Rahmetli olduğunu duydum, taziyeye geldim."
Eve aldık. Ama ben beyimin eski ve yeni tum arkadaşlarını tanırdım. Ama bu beyefendiyi ilk defa goruyordum.
Hicbirimizle goz goze gelmeden, surekli yere bakarak salona gecti. Cok edepli ve saygılı bir şekilde koltuğa oturdu. Kardeşim de yanına oturdu. Bizler de biraz uzağında yer secmiştik.
Kardeşim, "Kimsiniz, nereden geldiniz?" diye sordu. O da hic duymamazlıktan gelerek dinî bir sohbete başladı.
Sesi tok ve etkileyiciydi. Kelimeleri ozenle seciyordu. Soylediği her kelime sanki icimdeki yarayı tedavi ediyor ve beni rahatlatıyordu. O seste, o konuşmada muthiş bir buyu vardı. insanı etkileyen, hukmeden bir ses...
Bana yeniden hayat veren şu sozleri asla unutamam:
"Kainatın ipleri Allah'ın elindedir. Hicbir hadise Onun ilmi ve bilgisi dışında değildir. İnsanların butun merhameti ve şefkati toplansa, Allah'ın şefkat ve merhametinin yanında bir pırıltı olamaz. Allah'ın takdir ettiği her şeyde bir hikmet bir guzellik vardır."
O esnada "Bu ne bicim hikmet ve guzellik?" diye icimden gecirdim. Sanki bu sessiz isyanımı işitti ve şu cevabı verdi;
"Sizleri butun ailece tebrik ederim. Musibetler gunahları doker, temizler. Bir Musluman'ın başına gelmiş her hadise, kefarettir. Yani gunah ve hatalarını affeder. Bu kaza hadisesi o rahmetlilere manevî şehit makamı verecek. O makam oyle bir makam ki, peygamberlere komşu, Allah'a dost olan bir makam."
Bir anda kendimi tutamadan "Emin misiniz?" diye atıldım.
"Rahmetli beyiniz vefat anında abdestliydi ve Allah'ı duşunuyordu. Cocuklar ise masum ve gunahsızdı. Onlar şehit oldular. Ebedî bir cenneti kazandılar. Sizlere şefaatci olacaklar. Belki de yuzlerce yıl yaşasalardı bu manevî makamı alamazlardı.
Cenab-ı Hak o acıya bedel cok buyuk bir ucret verdi. Onlara şehitlik, sizlere sabır ve tevekkul etmek kaydıyla ebedî bir cennet hayatı....
Şukredin sevinin. Allah, onları himayesine aldı, cok emin ellerdeler. Buna uzulmemek gerekir. Yalnızca Allah'ın dileğine ve isteğine teslim olun.
Haydi gozunuz aydın. Cennette ebedî bir beraberlik sizi bekliyor."
Birden ayağa kalktı.
Hepimizde buyuk bir heyecan ve huşu icindeydik. Ne bir şeyler ikram etmek aklımıza geldi, ne de kim olduğunu, isminin ne olduğunu sormak.
Mani olamadık, cıktı.
Annem hemen pencereye koştu. Apartmandan cıkıp hangi yone gideceğini gozlemek icin... Veya hangi arabaya bineceğini anlamak icin... Ama adam apartmanın kapısından cıkmadı. Veya biz goremedik.
Beyimin arkadaşı olduğunu soyleyen o mubarek insan bir sır gibi geldi, bir sır gibi gitti.
Annem "Ben tahmin etmiştim." dedi. "Cunku bir insan bu kadar temiz, edepli ve etkileyici olamaz. O zat başka bir zattı."
Allah razı olsun o zattan. Yeniden kendimize gelmemize sebep oldu. Eski şevkimize kavuştuk. Ama o uc can paremi unutmam mumkun mu? Yalnızca onlara kavuşma şevkiyle yaşıyorum.
Ustadın Risalelerde olumu tarif edişini sık sık okuyorum. Olumu cok seviyorum. Benim de bir gun kapımı acıp, o can parelerime ulaştırmasını bekliyorum.
Sayın Halit Bey,
Sizlerle nasıl goruşebilirim? Siz de eğitimcisiniz, beni en iyi anlayanlardan birisi olacağınızı umit ediyorum. Size soracaklarım var. Bu fırsatı verirseniz cok dua ederim.
Risalelerle, Cevşenle, ibadetlerle hayatımı ayakta tutmaya calışıyorum. Artık hayatımı iman hizmetine adadım. Benim hayatım, dunyalık değil, ahiretlik...
Dualarınızı bekliyorum. Bu kızınıza, bacınıza dualar edin. Ben de dua ediyorum. Allah kaleminize kuvvet versin. İmanları kurtarmaya vesile olsun. Kızınız SEVNUR
__________________
Dine Duşman Bir Hanimdim
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Dine Duşman Bir Hanimdim
-
13-09-2019, 04:12:50