Olmemenin Caresi



Uhudda ilk şehid duşen SahÂbî, Hz. CÂbirin babası Abdullah bin Amr (r.a.) olmuştu.

Savaştan sonra Medînede bulunanlar gerek şehidlerle gerekse yaralı olanlarla yakından ilgilenmek uzere Uhuda koşmuşlardı. Yakınları şehid olanlar, şehidlerini alıyor ve Medineye getiriyorlardı. Yıllar sonra Hz. CÂbir de Uhuda gitmiş ve yaklaşık olarak sekiz yıl once şehîd olmuş olan babasının naşını Medîneye nakletmek istemişti. Kendisi, babasının cesediyle karşılaşmasını şoyle anlatıyor:

Uhud gunu babamın yuzu ortulu olarak getirilmişti. Uzerindeki ortuyu kaldırdım. Baktım, muşrikler babamın burnunu ve kulağını kesmişler ve onu tanınmaz bir hÂle getirmişlerdi. Bu gorduklerim karşısında kendimi tutamadım ve ağlamaya başladım. O esnÂda halam FÂtıma da oraya geldi. Babamı oyle cok acıklı bir halde gorunce o da feryat edip ağlamaya başladı. Bunun uzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem meÂlen şoyle buyurdu:

Beni bir dinleyin. Sonra ister ağlayın, ister ağlamayın. Siz babanızı kaldırıncaya kadar Melekler onu kanatlarıyla golgelendirmeye devam ettiler. (Muslim, fezÂilus-SahÂbe, 130)

Yine Hz. CÂbir (r.a.) anlatıyor: Bir gun Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, beni cok uzgun olarak gorunce, aramızda şoyle bir konuşma gecti.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,

- Ey CÂbir! Ne oldu sana? Seni cok uzgun ve kalbi kırık olarak goruyorum, dedi. Ben de,

-Ey Allahın Rasûlu! Babam Uhudda şehid oldu. Geride kalabalık bir Âile ile bir hayli borc bıraktı, dedim.

Bunun uzerine Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bana,

-Yuce Allahın, babanı nasıl karşıladığını sana mujdele- yeyim mi? dedi. Ben de evet dedim. Buyurdu ki:

-Yuce Allah, hicbir kimse ile perde arkasından başka bir şekilde konuşmadı. Babanı ise şehid olunca yuce Allah onu diriltip huzuruna aldı ve ona,

-Ey kulum! Benden ne dilersen dile. Sana ihsan edeyim, dedi. Baban da,

-YÂ Rabbi! Ben sana gereği gibi kulluk edemedim. Onun icin beni tekrar dunya gondermeni ve Peygamberimin yanında savaşıp Senin yolunda bir kere daha şehid olmayı diliyorum, dedi. Yuce Allah da,

-Ben şehidlerin geri donmeyeceklerine hukmettim, buyurdu. Baban da,

-Oyle ise YÂ Rabbi! Bunu geride kalanlara ulaştır, dedi. Bunun uzerine Yuce Allah şu Âyet-i kerimeleri vahyetti:

Ve sakın Allah yolunda oldurulenleri oluler sanma. Bilakis onlar Rablerinin katında diri olup rızıklanırlar. Onlar Allahın fazlından kendilerine verdiği nimetlerle sevinc icindedirler ve arkalarından henuz kendilerine katılmamış olanlarla (şehid namzedi olan butun Mumin kardeşlerinin Âhiretteki saf ve saÂdet dolu o guzel hÂllerini gorunce) onlara (orada) hicbir korku olmayacak ve onlar hicbir şekilde uzuntuye de uğramayacaklar diye sevinirler (ve bunu onlara mujdelemek isterler) Onlar Allahtan kendilerine erişen buyuk bir nimetle, pek ziyade bir mukÂfÂtla ve Muminlerin mukÂfÂtını Allahın zayi etmeyeceği mujdesiyle de sevinirler.(Âl-i ImrÂn Sûresi, 169-171)

Elbette ki, bu mujdeyi duyan AshÂbın sevinclerine diyecek yoktu. Hem nasıl sevinmesinler ki, İbn-i AbbÂs (r.a.)ın rivÂyetine gore, Uhuddan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem AshÂb Efendilerimize şoyle buyurmuştu:

Uhudda şehid olan kardeşlerinizin ruhlarını, Allah yeşil kuşların karnına koydu. Bunlar Cennetin nehirlerine gidip sulanırlar, Cennetin meyvelerinden yerler ve Arşın golgesinde asılmış olan altın kandillere girip istirÂhat ederler. Onlar yeme, icme ve barınma yerlerinin son derece guzel ve letÂfetli olduğunu gorunce, şoyle dediler:

Keşke Allahın bize neler yaptığını (Cennette diri olduğumuzu, en tatlı yiyecek ve iceceklerle beslendiğimizi ve en hoş barınacak yerlerle donatıldığımızı) kardeşlerimiz bilse- lerdi de, cihaddan cekinmeseler ve harpten gocunmasalardı dediler. Bunun uzerine Yuce Allah onlara cevaben,

Tarafınızdan sizin bu haberinizi ben ulaştıracağım. dedi ve Allah yolunda oldurulenleri sakın olu sanma... ilh. meÂlindeki Âyetleri inzÂl buyurdu. (Ebû Davud, cihÂd, 27)

...Ve asıl şimdi dikkat kesilmeliyiz ki, yukarıda zikredilen Âyet-i kerîmelerin ifade buyurduğu ve aklı başında ve kalbi yerinde olan her Mumini derinden etkileyen şu olumsuz manzarayı ve Allah icin şehid olmanın tadına doyum olmaz derecedeki zevalsiz lezzetini, gamsız surûrunu ve sonsuz saÂdetini daha şimdiden tadabilelim ve zevkine varabilelim.

Uhud savaşı bittikten sonra, Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin emriyle Hz. CÂbirin babası olan Abdullah bin Amr bin HarÂm ile Amr bin Cemûh aynı kabre birlikte defnedilmişlerdi.

Uhud savaşından kırk altı yıl gecmişti. Hz. Abdullah ile Amr bin Cemûhun kabirleri sel sularının akıntı yerinde idi. Akan sular toprağı iyice oyduğundan dolayı onların kabirleri acılmıştı. Bunda oturu de o kabirleri bir yere nakletme zarûreti doğdu. Şehidleri nakletmek icin kabirlerini actıklarında, o mubarek şehitler sanki yeni vefat etmiş gibiydiler. Oyle ki cesetleri şoyle dursun sarılıp kefenlendikleri ortunun rengi bile hic değişmemiş ve bozulmamıştı. Fazîletlerini anlatma adına bu yetmiyormuş gibi, ayrıca hangi kabir acıldı ise ondan misk gibi bir koku yayılıyordu. İşte tam bu noktada, Hz. CÂbir (r.a.)in dediklerine dikkat kesiliyoruz. O şoyle diyor:

Babam Abdullah, Uhudda yaralanıp da şehid olarak Yuce Allaha ruhunu teslim ederken elini, yuzundeki yaranın uzerine koymuştu. Kırk altı yıl sonra nakil icin babamın mezarını actığımızda, gerek cesedinin gerekse kefeninin hic değişmemiş ve bozulmamış olduğunu gordum. Babam kabrinde sanki uyuyor gibiydi. Hem yine gordum ki: şehid olurken yaranın uzerine koyduğu eli orada aynı şekilde duruyordu. Oyle ki mubÂrek elini yuzundeki yaranın uzerinden cekip ayırmak istediğimizde, babamım yarası kanamaya başladı. Bunun uzerine biz elini onceden olduğu gibi tekrar yaranın uzerine koyunca, baktık ki kanama da birden durdu.

İşte olmemenin ve dipdiri kalmanın en gecerli ve en etkili cÂresi


__________________