Daha Onceden Verildi İse Affedin
Hz. Hamza’nın Musluman olması uzerine, Mekkeli muşriklerin telĂ‚ş ve endîşeleri had safhaya varmıştı. Cunku parmakla gosterilen kahramanlardan biri de Musluman olmuş, Resûlullahın saflarında yer almıştı. Bu beklenmedik hĂ‚dise, muşrikleri, busbutun cileden cıkardı.
Hz. Omer bu sırada daha Musluman olmamıştı. Bir gun, Resûlullah efendimizi, gorduğu yerde oldurmek niyetiyle evinden cıktı. Sevgili Peygamberimizi Mescid-i HarĂ‚m’da namaz kılarken buldu ve namazın bitmesini isteyerek, dinlemeye başladı. Habîb-i ekrem efendimiz, El-HĂ‚kka sûre-i şerîfini okuyordu.
HattĂ‚boğlu Omer, Peygamber efendimizin okuduklarını hayranlıkla dinliyordu. Omrunde boyle guzel sozler duymamıştı. Bunu kendisi, sonradan şoyle anlatır:
“Dinlediğim bu sozlerin belĂ‚gatına, duzgunluğune, derli topluluğuna hayrĂ‚n olmuş, nicin geldiğimi unutmuştum. Bu hĂ‚diseden sonra, kalbimde İslĂ‚ma karşı bir istek hĂ‚sıl oldu.”
Bu hĂ‚disenin, Hz. Omer’in Musluman olmasında muhim te’sîri olmuştur. Cunku kalbini yumuşatmış, Musluman olmasına zemin hazırlamıştır.
Hz. Hamza’nın Musluman olmasından uc gun sonra, Ebû Cehil, muşrikleri toplayıp dedi ki:
- Ey Kureyş! Muhammed, putlarımıza dil uzattı. Bizden once gelen atalarımızın Cehennemde azĂ‚b gorduklerini, bizim de oraya gideceğimizi soyledi! Onu oldurmekten başka cĂ‚re yoktur! Onu oldurecek kişiye, yuz kızıl deve ve sayısız altın vereceğim!
Bir anda HattĂ‚boğlu Omer’in kalbinden, İslĂ‚ma olan istek kayboldu ve yerinden fırlayarak dedi ki:
- Bu işi HattĂ‚boğlundan başka yapacak yoktur.
- Haydi HattĂ‚boğlu! Gorelim seni! Bu işi senden başka yapabilecek kimse yoktur.
HattĂ‚boğlu Omer, kılıcını kuşanarak yola duştu. Giderken Nu’aym bin Abdullah’a rastladı.
Yolda Nuaym bin Abdullah kendisine sordu:
- YĂ‚ Omer, boyle şiddet ve hiddetle nereye gidiyorsun?
- Milletin arasına nifĂ‚k sokan, kardeşi kardeşe duşuren bir kimseyi oldurmeye gidiyorum.
- YĂ‚ Omer, guc bir işe gidiyorsun. Onun EshĂ‚bı cevresinde pervane gibi donmektedir. Ona birşey olmasın diye titremektedirler. Onun yanına yaklaşıp, zarar veremezsin!
Bu soze cok hiddetlenen Hz. Omer kılıcına sarıldı:
- Yoksa sen de mi onlardansın? Once senin işini bitireyim.
Nuaym bin Abdullah cevap verdi:
- Sen benimle uğraşacağına, kardeşin FĂ‚tıma ile enişten Saîd’in yanına git! Onlar, coktan Musluman oldular. Sen once kendi yakınların ile uğraş!
- Hayır, onlar Musluman olamazlar.
- Bana inanmazsan, git evlerine, kendilerine sor!
Bunun uzerine Hz. Omer, kardeşini merak edip, ofkeyle hemen evlerine gitti. O sıralarda TĂ‚hĂ‚ sûresi yeni nĂ‚zil olmuş, eniştesi Saîd ile kızkardeşi FĂ‚tıma bunu yazdırıp, Hz. HabbĂ‚b bin Eret adındaki sahĂ‚bîyi evlerine getirmiş, okuyorlardı.
HattĂ‚boğlu Omer, kapıdan bunların sesini duydu. Kapıyı cok sert caldı. Onu, kılıcı belinde kızgın gorunce, yazıyı saklayıp, Hz. HabbĂ‚b’ı gizlediler. Sonra kapıyı actılar. İceri girince sordu:
- Ne okuyordunuz?
- Bir şey okumuyorduk.
- Hayır, okuyordunuz. İşittiğim doğru imiş. Siz de O’nun sihrine aldanmışsınız!
Hz. Sa’îd’i yakasından tutup, yere attı. Kardeşi, efendisini kurtarayım derken, onun yuzune de ofkeli bir tokat indirdi. Yuzunden kan akmaya başladığını gorunce, kardeşine acıdı. FĂ‚tıma’nın canı yanmış, kana boyanmış idi. Fakat îmĂ‚n kuvveti, kendisini harekete getirip, Allahu teĂ‚lĂ‚ya sığınarak dedi ki:
- YĂ‚ Omer! Nicin Allahtan utanmaz, Ă‚yetler ve mu’cizeler ile gonderdiği Peygamberine inanmazsın? İşte ben ve zevcim, Musluman olmakla şereflendik. Başımızı kessen de bundan donmeyiz.
Sonra Kelime-i şehĂ‚deti okudu. HattĂ‚boğlu Omer, kızkardeşinin bu îmĂ‚nı karşısında birden yumuşadı ve yere oturdu. Yumuşak sesle dedi ki:
- Hele şu okuduğunuz kitabı cıkarın.
- Sen temizlenmedikce, onu sana vermem.
Omer bin HattĂ‚b gusul abdesti aldı. Ondan sonra FĂ‚tıma, Ă‚yet-i kerîme yazılı sahifeyi getirdi. Omer bin HattĂ‚b guzel okurdu. TĂ‚hĂ‚ sûresini okumaya başladı. Kur’Ă‚n-ı kerîmin fesĂ‚hatı, belĂ‚gatı, ma’nĂ‚ları ve ustunlukleri kalbini gitgide yumuşattı.
Goklerde ve yeryuzunde ve bunların arasında ve yedi kat toprağın altındaki şeyler hep O’nundur) [TĂ‚hĂ‚: 6] meĂ‚lindeki Ă‚yet-i kerîmeyi okuyunca, derin derin duşunceye daldı. Dedi ki:
- YĂ‚ FĂ‚tıma! Bu bitmez tukenmez varlıklar, hep sizin taptığınız Allahın mıdır?
- Evet, oyle ya! Şuphe mi var?
- YĂ‚ FĂ‚tıma! Bizim binbeşyuz kadar altından, gumuşten, tunctan, taştan oymalı, suslu heykellerimiz var. Hicbirinin, yeryuzunde bir şeyi yok.Şaşkınlığı busbutun artmıştı. Biraz daha okudu.
(Allahu teĂ‚lĂ‚dan başka ibĂ‚det edilecek, tapılacak hak bir ilĂ‚h, bir ma’bûd yoktur. En guzel isimler O’nundur) [TĂ‚hĂ‚: 8] meĂ‚lindeki Ă‚yet-i kerîmeyi duşundu. Sonra dedi ki:- Hakîkaten, ne kadar doğru.
HabbĂ‚b bu sozu işitince, gizlendiği yerden fırladı ve tekbîr getirdikten sonra mujdeyi verdi:
- Mujde yĂ‚ Omer! Resûlullah efendimiz Allahu teĂ‚lĂ‚ya duĂ‚ ederek, “YĂ‚ Rabbî! Bu dîni, Ebû Cehil yahut Omer ile kuvvetlendir, buyurdu. İşte bu devlet, bu saĂ‚det sana nasîb oldu.
Bu Ă‚yet-i kerîme ve bu duĂ‚, HattĂ‚boğlu Omer’in kalbindeki duşmanlığı sildi, supurdu. Hemen;
- Resûlullah nerede? Beni, Resûlullaha goturur musunuz? dedi. ZîrĂ‚ kalbi, Resûlullaha tutulmuştu.
Omer bin HattĂ‚b’ın Resûlullahı gormek icin yola cıktığı sırada, Resûl-i ekrem, Hz. ErkĂ‚m’ın evinde EshĂ‚bına nasîhat veriyordu. HattĂ‚boğlu Omer’in geldiği, ErkĂ‚m’ın evinden goruldu. Kılıcı da yanında idi. Heybetli, kuvvetli olduğundan, EshĂ‚b-ı kirĂ‚m, Resûlullahın etrafını sardı. Hz. Hamza dedi ki:
- Omer’den cekinecek ne var, iyilik ile geldi ise, hoş geldi. Yoksa o kılıcını cekmeden başını ucururum.
Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
- Yol verin, iceri gelsin!
CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m, daha once, Omer bin HattĂ‚b’ın îmĂ‚n etmek icin geldiğini ve yolda olduğunu haber vermişti. Resûlullah efendimiz, onu, tebessum buyurarak karşıladı. Omer bin HattĂ‚b, Resûlullahın onunde diz coktu. Resûlullah efendimiz, onu, kolundan tutup buyurdu ki:
- ÎmĂ‚na gel, yĂ‚ Omer!
O da temiz kalb ile Kelime-i şehĂ‚deti soyledi. EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın, sevincten soyledikleri tekbîr sesleri goğe yukseldi.
Hz. Omer, Musluman olduktan sonraki hĂ‚lini şoyle anlattı:
“Musluman olduğum zaman, EshĂ‚b-ı kirĂ‚m, muşriklerden gizlenir ve ibĂ‚detlerini gizli yaparlardı. Bu duruma cok uzuldum ve Resûlullaha suĂ‚l ettim:
- YĂ‚ Resûlallah! Biz hak uzere değil miyiz?
Evet. Allahu teĂ‚lĂ‚ya yemîn ederim ki, ister olu ister diri olunuz, muhakkak hak uzerindesiniz.
- YĂ‚ Resûlallah! MĂ‚dem ki biz hak uzerinde, muşrikler de bĂ‚tıl yoldadırlar, o hĂ‚lde ne diye dînimizi gizliyoruz? Vallahi biz, dîn-i İslĂ‚mı, kufre karşı acıklamaya daha haklı ve daha lĂ‚yıkız. Allahu teĂ‚lĂ‚nın dîni, Mekke’de, hic şuphesiz ustun gelecektir. Kavmimiz bize karşı insaflı davranırlarsa ne Ă‚lĂ‚, yok taşkınlık etmek isterlerse, kendileriyle carpışırız.
YĂ‚ Resûlallah! Seni hak Peygamber olarak gonderen Allahu teĂ‚lĂ‚ya yemîn ederim ki, hic cekinmeden ve korkmadan, oturup İslĂ‚mı anlatmadığım bir muşrik topluluğu kalmayacaktır. Artık ortaya cıkalım.
Kabûl buyurulunca, iki saf hĂ‚linde dışarı cıkıp, Harem-i şerîfe doğru yuruduk. Safların birinin başında Hamza, diğerinin başında da ben vardım. Sert adımlarla, toprağı un edercesine, Mescid-i harĂ‚ma girdik. Kureyşli muşrikler, bir bana, bir Hz. Hamza’ya bakıyorlardı."
Hz. Omer’in bu gelişi uzerine, Ebû Cehil ileri cıkıp, “YĂ‚ Omer! Bu ne hĂ‚ldir?” deyince, Hz. Omer hic aldırış etmeden Kelime-i sehĂ‚det getirdi:
- Eşhedu en lĂ‚ ilĂ‚he illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve resûluh!
Ebû Cehil ne diyeceğini şaşırdı. Donup kaldı. Hz. Omer bu muşrik gurûhuna donerek dedi ki:
- Ey Kureyş! Beni, bilen bilir! Bilmeyen bilsin ki, ben HattĂ‚boğlu Omer’im. Karısını dul, cocuklarını yetim bırakmak isteyen yerinden kıpırdasın! Kımıldayanı, kılıcımla doğrayıp yere sererim!
Bunun uzerine Kureyşli muşrikler, bir anda dağılıp, oradan uzaklaştılar.
Boylece, ilk defa Harem-i şerîfte acıktan namaz kılındı.
Hz. Omer, haksızlık karşısında cok hiddetli olduğu gibi, adĂ‚letin yerine getirilmesinde de o kadar şefkĂ‚tli idi. Bu yuzden adĂ‚leti ile meşhûr olmuştur.
Bir gun at satın almak istedi. Atı tecrube etmek niyetiyle biniciye verdi. Ata binen kimse, koştururken, at tokezleyip kazĂ‚ya uğradı. Hz. Omer atı satıcısına geri vermek istediğinde, satıcı almadı. Sonunda durum, KĂ‚dî Şureyh hazretlerine intikal etti. KĂ‚dî sordu:
- At, sahibinin izniyle mi koşturuldu?
Hz. Omer dedi ki:
- Hayır, ben denemek icin koşturdum.
Atı almak macbûriyetindesiniz
Bunun uzerine, kĂ‚dî şu hukmu verdi:
- ŞĂ‚yet at sahibinin rızĂ‚sı ile tecrube edilseydi, sahibine iĂ‚de edilebilirdi. Fakat, siz sahibinden izin almadığınız icin geri veremezsiniz, atı almak mecbûriyetindesiniz.
Hz. Omer;
- Hak ve adĂ‚let husûsunda boynumuz kıldan incedir, deyip atın bedelini verdi.
Hz. Omer, sonu pişmanlık olan iş yapmazdı.
Onun zamanında, Muslumanlar İslĂ‚miyeti İran iclerine kadar yaydılar. İranlı meşhûr kumandan HurmizĂ‚n, teslîm olmamak icin cok direndi, fakat hayatının tehlikeye girdiğini gorunce teslîm oldu. Hz. Omer, huzûruna cıkartılan HurmizĂ‚n’a sordu:
- Bize soyliyeceğin bir şey var mıdır?
- Var! Fakat once olecek miyim, kalacak mıyım bunu bilmem lĂ‚zımdır.
- Konuş, sana zarar gelmiyecektir.
- Ey buyuk halîfe, onceleri biz İranlılar siz Arabları olduruyor, zorla mallarınızı ellerinizden alıyorduk. Ne zaman ki, Allah size peygamber gonderdi. Ondan sonra bizim ustunluğumuz sona erdi. Siz azîz, biz zelîl olduk.
__________________
Hz. OMER (r.a) Hikaye
Dini Bilgiler0 Mesaj
●36 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Hz. OMER (r.a) Hikaye
-
13-09-2019, 04:09:03