Yazan seyit ahmet uzun

“O olecek” bu sozler bir aysberg gibi soğuk ve katı bir şekilde demir parmaklıkların ardındaki pala bıyıklı bir adamın dudaklarından dokuldu.
—Ama abi ya kızın? O da bu işin birinci dereceden sorumlusu. Yapılan o kadar uyarıya karşı hep aynı tepkiyi verdi. Hic geri adım atmıyor.
Kaşları iyice catılmıştı. Gozlerinde şimşekler cakıyordu. Karşısında duran adamı yerin dibine gecirecek derecede sert bir bakış fırlattı. Sonra şimşek cakışından duşen yıldırım gibi bir soz duştu. “O da olecek!” sonra arkasını dondu ve hicbir şey soylemeden koğuşa doğru ilerledi.
Parmaklıkların berisinde bulunan duran genc adam arkasından kayboluncaya kadar baktı. Sonra o da soğuk bakışlarını cıkış kapısına cevirdi. Buradaki işi bitmişti. Baronun emri kesin ve gayet acıktı; ikisi de olecekti.
“O olecek, o olecek” bu sozler hala beyninde yankılanıyordu. İki insanın olum emri verilmişti. Nicini yoktu bunun. Doğrusu yanlışı olamazdı. Bu dunyada mutalaa yoktu. Sadece itaat vardı. Olecek… Artık hÂkim kalemi kırmıştı. Geriye donuş mumkun değildi.
Kısa sureliğine de olsa guneşin girmesinin yasak olduğu bir yere girmişti. Bunun icin guneşin kapıda bekleyen ışıklarıyla karşılaşan gozlerini kısmak zorunda kaldı. Joleli saclarını elleriyle duzelttikten sonra arabasına doğru ilerledi. Arabada kendisini beklemekte olan iki kişi hemen arabadan indiler. Birisi kapıyı acarken diğeri etrafı kolacan ediyordu. Siyah cizgili takım giyinmiş olanı heyecanla sordu?
- Ne oldu abi baron ne dedi?
Fırat karşısındakinin sorusunu cevapsız bıraktı.
—Atlayın arabaya gidiyoruz.
Fırat arka koltuğa yerleşti. Hareket eden arabanın penceresinden boş gozlerle dışarıya bakıyordu. Ne guneşin parlaklığı, ne kuşların cıvıltıları, ne de denizin maviliği onu ilgilendirmiyordu. Sadece oldurmesi gereken iki kişiyi duşunuyordu. Kendi kendisine itiraf etmekten bile cekindiği, yureğinin derinlerindeki duygularıyla yuzleşti. Onu seviyordu. Ve şimdi oldurmek zorundaydı. Hayır, yapamazdı bunu. Ama kalem kırılmıştı. Birden onun hayali gozlerinde canlandı.
Bulutların uzerinde bir gelin gibi suzuluyordu. Beyaz gelinliğiyle sevdiği adamın koluna girmişti. Kuşlar cevrelerinde tatlı bir melodiyle otuşuyorlardı. Kuşların kanatlarında nikÂh salonuna indiler. NikÂh memuru gulumseyen bir yuzle genc cifte bakıyordu. Tam o sırada kendisi bir hayalet gibi karşılarına cıkıyordu. O ise gulen gozlerle kendisine doğru ilerliyordu.
—Teşekkur ederim Fırat bu mutlu gunumde beni yalnız bırakmadın!” dedikten sonra boynuna sarılıyordu. Kendisi ise gayet soğuk bir ifadeyle belindeki silahı cekip kalemi kırıyordu. “Fırat neden yaptın bunu neden” sevdiği kadının kanı ellerine bulaşmıştı.
—Seni seviyordum Burcu seni seviyordum. Başkasının olmana izin veremezdim.
—Abi Fırat abi geldik.
Fırat birden daldığı ruyadan ayıldı. “Cok şukur hayalmiş” dedi.( Devam edecek)
__________________