Sekizinci yuzyılda muslumanlar fetihlerde zirveye ulaşarak, doğuda ve batıda en uzak noktalara kadar ilerlemişlerdi. Kısa zamanda buyuk zaferlere imza atarak, kitlelere kurtuluş yollunun acılmasına vesile olmuşlardı. Bu uğurda canlarını vermek, muminler icin en buyuk mutluluk kaynağıydı.

Bu fetihlerde İslÂm orduları, Kuzey Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyılarına kadar ilerlemiş, sıra Akdeniz’i Atlas Okyanusu’na kavuşturan dar boğazdan gecerek Avrupa iclerine doğru ilerlemeye gelmişti.

Komutanlığını Tarık b. Ziyad’ın yaptığı İslÂm ordusu, işte bu hedefe yonelmişti. Hicrî 92, miladî 711 yılında, aralarında Sahabe-i Kiram’ı gormekle şereflenmiş Tabiun’dan zatların da bulunduğu İslÂm ordusu, gemilerle Endulus (İspanya) kıyılarına geciyordu.

Geri donuş yok

Tarık b. Ziyad dort gemiyle, daha sonra kendi ismiyle anılacak olan Cebel-i Tarık boğazından ordusunu karşı kıyıya gecirdi. Bu nakil işi hicbir zorlukla karşılaşılmadan tamamlandı. Cunku bu iş icin kullanılan gemiler ticaret gemileri idi ve halk bu gemilerden inen insanların yeni tuccarlar olduğunu zannediyordu. Kimse bu gemilerin İspanya’yı asırlar boyunca hakikatle diriltecek, dunya tarihini etkileyecek kuvvetleri taşıdığını bilmiyordu.

Tarık b. Ziyad, butun askerlerini karşı kıyıya gecirdikten sonra son seferde gemiye binerek kendisi de Endulus kıyılarına gecti. Ordusunu biraraya toplayıp, once uzerinde bulundukları dağın stratejik konumunu inceledi ve ani saldırılara karşı hazırlıklı olmak icin ordugÂhın etrafına tarihcilerin “Arap Surları” diye adlandırdıkları surları cektirdi. Ve buram buram kahramanlık kokan, ilahî coşkuyla dolu emrini verdi: “Şimdi gemileri yakın!”

Artık donuş yoktu. Onde duşman, arkada deniz. İspanyolların “ulkemize gokten mi indiklerini yoksa yerden mi cıktıklarını bilemediğimiz bir kavim geldi” dedikleri İslÂm ordusu, kılıctan başka silahı ve duşmandan ele gecirecekleri yiyecekten başka erzakları olmamasına rağmen, tevhidi şanına layık şekilde yuceltip yaymak uğruna canlarını ortaya koymuşlardı.

Tarık b. Ziyad, oncu birlikleri keşif icin ileri mevzilere gondererek ilerleyecekleri yolların guvenliğini sağladı. Daha sonra kendisi butun ordusuyla birlikte deniz sahili yoluyla kuzeye, Kurtuba’ya yoneldi. Muslumanlar burada İspanyol kralı Rodrich’in yeğeni Bencio komutasındaki bir orduyla karşılaştılar. Bencio’nun oldurulmesine kadar direnen İspanyollar’ı dağıtan İslÂm ordusu, İspanya iclerine doğru ilerlemesine devam etti.

Musluman guclerin zaferlerle kuzeye doğru ilerlediği haberleri kendisine ulaşan Rodrich, ulkesinin butun kuvvetlerini toplamaya başladı. Ulkenin ileri gelenlerine butun kuvvetleriyle gelmeleri icin haberciler cıkardı. Kısa zamanda yuzbin kişilik bir ordu toplayarak guneye doğru harekete gecti.

Tarık b. Ziyad’ın emrindeki coğunluğu piyade olan onikibin kişilik ordu da kuzeye doğru ilerliyordu.

İki ordu Guadalete (Bekka) vadisinde karşılaştılar. İki taraf da savaş vaziyeti aldı. Komutanlar askerlerine cesaret vermeye calışıyor, moral kazandırıcı sozler soyluyorlardı.

Rodrich, duşman karşısında tek vucut olarak ulkeyi korumak icin butun eşraf ve ileri geleni bu savaşta bulunmaya cağırmıştı. Cunku ulkenin geleceği bu savaşa bağlıydı.

“Kahramanlar icinden siz secildiniz”

Tarık b. Ziyad da askerlerine heyecanlı konuşmalar yapıyor, zafer kazanmakla elde edecekleri sevap ve ganimetten bahsediyordu:

“Askerlerim! Goruyorsunuz ki, arkanızda deniz, onunuzde duşmanlar ve kacacak hicbir yeriniz yok. Vallahi, sabır ve sebattan başka yapacağınız bir şey de yok. Duşmanımızın butun gucuyle uzerimize geldiği apacık ortada. Ustelik yiyecek ve techizatı da bol. Halbuki bizim kılıctan başka silahımız ve duşmanın elinden alacağımız yiyecekten başka erzağımız da yoktur.

Hicbir şey yapmadan şu durumumuz birkac gun devam etse kuvvetten kesiliriz. Bizden korkan duşman da halimizi gorup bize karşı cesaretlenir. Bu kotu akıbete duşmekten kendinizi koruyarak şu azgın duşmana karşı gorevinizi gereğince yapınız.

Mustahkem şehirler ve guclu duşman karşınızdadır. Olumden korkmazsanız bu fırsatı değerlendirmek ve zafere ulaşmak mumkundur. Şunu kesinlikle biliniz ki, bu savaşta ben de sizden daha fazla emniyette değilim. Yine iyi biliniz ki, eğer şu zorluklara biraz sabrederseniz daha mureffeh bir hayata kavuşursunuz. En ucuz malın can olduğu bu pazara sadece sizi surmuyor, bilÂkis once kendi canımdan başlıyorum. Canınızı duşunerek benden yuz cevirmeyiniz. Siz de benden daha fazla bir zorluğa katlanmayacaksınız. Sizin payınıza da bana duşenden fazlası duşmeyecek. Hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz.

Muminlerin emiri, kahramanları icinden sizi secti. Cunku sizin savaştan korkmadığınıza, kahramanları ve suvarilerle cekinmeden vuruşacağınıza ve sizin bu yaptığınız cihattan gayenizin İlÂy-ı Kelimetullah olduğuna, dolayısıyla bu uğurda sevap kazanacağınıza guveni sonsuzdur. Boylelikle İslÂm dinini bu ulkeye yerleştireceğinize inanıyor. Elde edeceğiniz ganimetin tamamı sizindir. Allah yardımcınız olsun. İki cihanda sizin bahadırlığınız anılacaktır.

Biliniz ki, sizi davet ettiğim şeye ilk icabet eden ben olacağım ve kesinlikle bilin ki iki ordu savaşa başlayınca bizzat kendim Rodrich denilen azgına hucum edip inşaallah onu oldureceğim. Siz de benimle birlikte saldırın. Eğer onu oldurdukten sonra ben de olursem sizi ondan kurtarmış olurum. Başınıza itaat edeceğiniz bir kahramanı getirmekten aciz değilsiniz. Eğer ona yetişemeden olursem, bu arzumu terk etmeyin ve onun uzerine yuklenin. Onu oldurmek suretiyle bu ulkenin fethini tamamlayın. Duşman askerleri o oldukten sonra dağılırlar ve bir daha toparlanamazlar.”

İki ordu birbiriyle karşılaştığı zaman gece olmak uzereydi. Tarık b. Ziyad, ordusuna ihtiyatı elden bırakmadan gece istirahat etmelerini soyledi.

Sabah olunca iki ordu savaş vaziyeti aldı. Rodrich, tacını giydi ve butun ziynetlerini taktı. Tahtına oturup, uşaklarına kendisini savaş meydanına goturmelerini emretti. İpek golgelikler altında bayrak ve sancak ormanını andıran bir kalabalıkla, onunde savaşcılarıyla muslumanlara doğru ilerledi.

Tarık b. Ziyad ise atına binmiş, ordusundaki herhangi bir asker gibi harekete gecmişti.

Muslumanların buyuk kısmı piyadeydi. Zırhlı asker azdı. Başlarında beyaz sarık, ellerinde yay, kılıc ve mızraklar bulunuyordu.

İlk hucum muslumanlardan geldi. Kendilerden kat be kat buyuk orduya saldırırken, İspanya’nın tarihini değiştirecek savaşı başlatmış oluyorlardı. Sekiz gun suren şiddetli catışmalar oldu. Muslumanlar bu olum-kalım savaşında buyuk kahramanlıklar gosterdiler.

Her iki tarafın da kayıpları buyuk oldu. Savaşta olenlerin cesetleri uzun sure ortada kaldı. Sonunda İspanyol ordusu dağıldı. Kral Rodrich, geri kalan az sayıda askeriyle kactı. Ancak kacarken duştuğu bataklıkta boğularak oldu.

Bu savaş sonunda Endulus yolu muslumanlara acılmış oldu ve uzun bir sure İslÂm’ın nuruyla aydınlandı bu topraklar.

Onların hedefi Allah’ın rızasıydı ve bir kez daha anlaşıldı ki, zafer geri donmemek uzere azmedenlerindi. Şimdi o mubarek komutanın aziz hatırası, o meşhur emrinin deyime donuşmesiyle dilimizde yaşamakta: “Gemileri yakmak.” Ya kalbimizde?..
__________________