Arab’ın birinin kopeği olmek uzereydi. Arap yağmur gibi gozyaşı dokmede, başıma ne dertler geldi demedeydi. Bir dilenci geciyordu. Dedi ki: Niye ağlıyorsun? Kimin cin feryat ve figan ediyorsun?
Arap bir kopeğim vardı dedi, pek iyi huyluydu. İşte şuracıkta yol ustunde oluyor. Gunduz avcımdı, gece bekcim. Gozu pekti, avı hemen yakalardı. Hırsızı derhal kovardı.
Adam derdi ne yaralandı mı? Diye sordu. Arap, hayır dedi, aclık onu bu hale getirdi. Adam, bu derde, bu mihnete sabret dedi, Allah, sabredenlere karşılık ihsanda bulunur. Ondan sonra dedi ki: Ey hur kişi, elindeki şu dolu dağarcıkta ne var?
Arap, dun akşamdan artan ekmeğim, azığım. Bedeni kuvvetlendirmek icin taşımaktayım dedi. Adam dedi ki: Neden o kopeğe ekmek yemek vermedin? Arap o kadar merhametim yok. Yolda parasız ekmek ele gecmez. Fakat gozyaşı bedava dedi.
Adam, a havayla dolu kırba, toprak başına! Demek ki sence ekmek, gozyaşından daha iyi ha? Gozyaşı kandır, dertle su haline gelir. Topraktan meydana gelen ekmek, beyhude kan dokmeye değmez dedi.
Arap, iblis gibi butun vucudunu hor hakir bir hale getirmişti. Bu butunun parcası, anacak aşağılık ve bayağı bir şeydir. Ben varlığını o ihsan ve comertlik sahibinden başkasına satmayana kul, kole olayım. O ağlarsa gokyuzu de ağlar. O feryat ederse gokyuzu de Yarabbi demeye başlar.
Ben o himmet sahibi bakıra kul, kole olayım ki kimyadan başka bir şeye eğilmez. Dua ederken Allah’ya sınık bir halde el kaldır. Allah’nın merhamet ve ihsanı, sınık kişiye doğru ucar.
Bu daracık kuyudan kurtulmak istiyorsan durmadan ateşe yuz cevir kardeş. Allah’nın hilesini gor, kendi hileni bırak. Ey hilesine karşı hilebazların bile utanıp şaşırdıkları Allahm!
Tavus kuşu gibi kanadına bakma, ayağını gor ki kotu goz, sana bir pusu kurmasın. Dağ bile kotulerin nazarıyla yerinden oynar. Kuran’da “Yuzlikunneke”yi oku da anla.
Dağ gibi Ahmet bile yolda camur ve yağmur yokken nazara uğradı da ayağı titremeye başladı. Bu duraklama, surcme, bu ayak titremesi de ne? Bu işin boş olmasına imkan yok diye hayrette kaldı. Nihayet ayet geldi de, o hal sana kotu gozden erişti diye hikmetini bildirdi.
Allah eğer senden başka biri olsaydı derhal yok olur, o nazara avlanır erir giderdi. Fakat benim korumam, eteğini cemreyip geldi de kurtuldun, yalnız bu titreyişin, bu surcmen, bu sırrı sana bildirmek icindi dedi.
İberet al da o dağ gibi olan Peygambere bak... Ondan sonra a saman copunden aşağı olan adam, hunerini malını arz etme!
Ey Allah peygamberi, o mecliste oyle adamlar vardır ki herkesin kuşlarına bile nazar değdirir, onları bile oldururler. Nazarlarından kukreyen aslanın bile kellesi yarılır, inlemeye başlar. Guclu deveye nazarı ile olum değdirir, sonra arkasından koleyi, yuru bu devenin yağından satın al diye yollar. Kole deveyi sakatlanmış gorur. Atla beraber koşan o deve sakatlanmış başı kesilmiştir.
Şuphe yok ki hasetle, kotu gozle feleğin donuşunu, yuruyuşunu bile başka bir tarzda dondururler. Su gizlidir, fakat dolap meydanda. Fakat su esasen donup yurumektedir. Kotu gozun ilacı iyi gozdur. İyi goz, kotu gozu ayağının altına alır, yok eder.
İlerisi gidiş, rahmettir sıfatıdır, iyi goz de rahmettir. Halbuki kotu goz, kahır ve lanetten meydana gelmededir. Allah’nın rahmeti gazabından ustundur. Bunun icindir ki her peygamber, kendi zıddına ust olmuş onu mat etmiştir.
Cunku, peygamber rahmetin neticesidir. Zıddı ise kotu yuzludur, kahır neticesidir. Kazın hırsı birdir. Şehvet hırsı yılandır, mevki hırsı ejderha. Kaz hırsı, boğaz ve cima şehvetinden meydana gelir. Fakat baş olma hırsında bu şehvetlerin tam yirmi tanesi toplanmıştır. Mevki sahibi, mevkii yuzunden Allahlıktan dem vurur. Allah ile ortak olmayı tamah eder, nasıl af edilebilir?
Adem’in işlediği kusur karın ve cima yuzunden oldu. Fakat iblisin sucu ululuktan ve mevki yuzundendi. Hasılı Adem cabucak tovbe etti, halbuki o melun, tovbe etmeye tenezzul etmedi. Boğaz ve cima hırsı da kotudur. Fakat mevki hırsı olmadıkca yine de sınıklıdır.
Bu mevki hırsının kokunu dalını soylemeye kalkışırsam bir başka cilt lazımdır. Arap serkeş ata Şeytan dedi, yazıda yayılan ata değil. Şeytanlık lugat ta baş cekmedir. Bu sıfat lanete layıktır. Bir sofranın cevresine yuz tane adam oturur, yer. Fakat baş olmak isteyen iki adam dunyaya sığamaz.
O, dunya yuzunden bunun bulunmasını istemez. Hatta padişah padişahlığıma ortak olur diye babasını bile oldurur. Duymuşsundur ya saltanat kısırdır derler. Padişahlık davasında olan, korkusundan akrabalığı filan hep keser, hepsinden vazgecer.
Cunku, saltanat kısırdır, onun oğlu yoktur. Ateş gibi kimseyle dostluğu olamaz. Kimi bulursa yakar, yırtar. Kimseyi bulamazsa kendi kendisini yer. Hic ol da onun dişinden kurtul. O katı yurekliden merhameti az um!
Hic oldun mu o katı yurekliden korkma. Her sabah mutlak yokluktan ders al. Ululuk, ululuk ısısı Allah’nın elbisesidir. Kim onu giymeye kalkışırsa vebale girer. Tac onundur kemer bizim vay haddini aşana! Bu tavusluk kanadı, sana bir sınamadır. Buna kapıldın mı Allah’ya ortak olmaya, onun gibi noksan sıfatlardan arı olduğunu davaya kalkışırsın.
Bir tavus kuşu, ovada kanatlarını yolmaktaydı. Hakimin biri gezmeye cıkmıştı. Onu gorup dedi ki: Ey tavus boyle guzelim kanatları nasıl yoluyor da kokunden yolup atıyorsun? Hic acımıyor musun?
Bu susu koparıp balcığa atmana gonlun nasıl razı oluyor? Hafızlar o tuyleri beğendiklerinden alıp mushafların arasına koyuyorlar. Halk havalanmak icin tuylerinden yelpazeler yapıyorlar. Bu ne nankorluk bu ne curet! Bilmiyor musun ki nakkaşın kim? Yahut da biliyor da nazlanıyor; mahsustan o susleri yoluyorsun.
Bircok naz vardır ki suc olur; kulu, padişahın gozunden duşurur. Nazlanmak, şekerden tatlıdır ama az ciğne, yuzlerce tehlikesi vardır. Niyaz yolu emin bir yoldur. Nazı bırak da o yola duş. Nice nazlananlar vardır ki kol kanat cırpar ama nihayet o hal adama vebal olur. Nazın guzelliği seni bir an yuceltse bile onun gizli korkusu, seni eritir mahveder.
Bu yalvarışa gelince: Seni zayıflatır. Zayıflatır ama parlak ayın on dordu gibi baş koşeye gecirir. Oluden diriyi cekip cıkarınca olen, doğru yolu bulur. Diriden oluye cıkarınca da diri nefis, olum tarafına yonelir, olum tarafına donup dolaşır.
Ol ki hicbir şeye ihtiyacı olmayan diri Allah, oluden diri meydana getirsin. Allah, bu olu bedenden meydana bir diri getirsin. Kış olursan baharın gelişini, gece kesilirsen gunduzun oluşunu gorursun.
O kanatları yolma ki bir daha yerine yapışmaz. Ey guzel yuzlu, yasa duşup yuzunu yırtma. Kuşluk guneşine benzeyen o guzelim yuzu yırtmak, yanlış bir iştir. Boyle bir yuzu tırnakla yaralamak kafirliktir. Ay bile onun ayrılığı ile ağlamakta. Yoksa yuzunu gormuyor musun? Bırak bu inatcılığı, bırak bu duşunceyi!
Bedende Nefsi Mutmainne’nin yuzunu duşunce tırnakları yaralar. Kotu duşunceyi zehirli tırnak bil. Bu tırnak, derinleştikce can yuzunu tırmalar. Muşkul duğumleri acmak ister; fakat bu, adeta altın bir kaba aptes bozmaya benzer.
Ey işin sonuna varan duğumu cozulmuş say. Bu duğum, boş keseye vurulmuş kuvvetli ve cozulmez bir duğumdur. Duğumleri acmakla uğraşa,uğraşa kocaldım, başka birkac, duğumu de cozulmuş sayıver.
Asıl boğazımızdaki cozulmez duğum şudur: Sen kendini bil, bakalım, aşağılık bir adam mısın, yoksa bahtı yaver bir adam mı? Adamsan bu muşkulu coz. İnsan nefsine sahipsen nefsini bu yolda sarf et. Ayan ve arazı bildin tut, ne cıkar? Asıl, kendi haddini bil ki bundan kacıp kurtulmaya imkan yok.
Kendi haddini bilince de artık bu hadden kac da ey toprak eleyen, hadsiz aleme ulaş. Omrun mahmul ve mevzu derdiyle gecti. Gozun acılmadı, hayatın duyduğun şeylerle gecip gitti. Neticesiz ve tesirsiz olan her delil boş cıktı. Sen kendi neticene bak.
Yapanı ancak yapılan şeylerle gorebildin; iktirani kıyasla kanaat ettin. Filozof davasında delilleri coğaltıp durur. Halbuki kalbi temiz Allah kulu, onun aksine delillere bakmaz bile. Delil ve hicaptan kacar, delalet edilenin peşine duşer, başını yakasının icine ceker. Filozofa gore duman, ateşe delildir ama bizce dumansız olarak o ateşe atılmak daha hoştur.
Hele yakılıktan, sevgiden meydana gelen şu ateş yok mu? O, bize dumandan daha yakındır. Hasılı cana ariz olan hayallere kapılıp dumana koşmak ve bu yuzden candan olmak, pek kotu bir iştir, pek bahtsızlıktır.
Kanadını yolma, onun sevgisini gonlunden sok, cıkar. Cunku, savaşmak icin duşmanın bulunması şarttır. Duşman olamadıkca savaş imkanı yoktur. Şehvetin olmazsa ondan kacınma emrine uyman mumkun değildir. meylin olmazsa sabrın manası yok. Duşman yoksa ordu sahibi olmana ne hacet?
Kendine gel de kendini hadım etme, papaz olma. Cunku, cekinmek ve temiz durmak, şehvetin zıddıdır. Heva ve heves olmadıkca have ve hevesten cekinin denmesi mumkun değildir. olulere gazilik taslanmaz ya.
“Yoksullara verin onları doyurun “ denmiştir, şu halde kazan. Cunku elinde eskiden kazandığın bir şey olmadıkca harcayamazsın ki. Gerci o mutlak olarak “Yoksulları doyurun” demiştir ama sen “Kazanın da sonra yoksulları doyurun” diye oku.
Yine boyle o padişah “Sabredin” buyurdu. Bir istek olmalı ki yuz ceviresin. “Yiyin” emri şehvet icin bir tuzaktır, ondan sonra gelen “İsraf etmeyin” emriyse temizliktir. Şehvet olmasa ondan kacınmaya imkan olabilir mi?
Sabretme ezasına uğramadıkca karşılığında bir hayır ve mukafat elde edemezsin. Ne hoştur o şart ve ne sevincli şeydir o mukafat. O gonuller acan, canlara canlar katan mukafat!
Aşıkların neşesi de odur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldıkları ucret de. Aşk, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir, aslı yok bir sevdadır. Aşk, o yalımdır ki parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar.
La kılıcı, Allah’dan başka ne varsa hepsini keser silip supurur. Bir bak hele, La’dan sonra ne kalır? İllahlah kalır, hepsi gider. Neşelen, sevin ey ikiliği yakıp yandıran şiddetli aşk! Zaten evvelkilerde oydu, sonrakiler de. İkilik ancak şaşı gozun bir goruşudur, bunu boyle gor. Ne şaşılacak şey! Hic onun aksinden başka bir guzel olur mu? Beden, ancak canla hareket edebilir. Canı olmayan bedeni istersen yağla, balla beslemeye kalk, yine beyhudedir.
Bunu, bir gunceğiz olsun dirilip bu canlar canının elindeki kadehi alan, o şarabı icen bilir. Fakat gozu, o yuzleri goremeyene şu duman, can gorunur. Abdulaziz oğlu Omer’i gormediğinden Haccac onca adalet sahibidir.
O, Musa’nın ejderhasını gormemiştir de buyuculerin iplerinde can var sanır. Arı duru suyu icmeyen kuş, kara su icinde kanat cırpıp durur. Zıt olmadıkca zıttı tanınamaz. Yara gorulunce onulmaya başlanır.
Hasılı Elest ikliminin kadrini bilesin diye dunya, once gelmiştir. Fakat buradan kurtulup oraya vardın mı ebed şeker hanesinde şukreder durursun. Dersin ki: Sanki orada toprak elemişim. Bu tertemiz alemden kacıp duruyormuşum.
Keşke bundan once olseydim de o balcıkta cektiklerim, daha az olsaydı. İşte onun icin o her şeyi bilen peygamber, “Kim olur bedenini terk ederse, olduğunden, goctuğunden dolayı hasrete duşmez. Ancak taksiratından, fırsatı fevt ettiğinden hasrete duşer.
Olen keşke maksadıma bundan once erişseydim diye diler. Kotuyse, once olseydi kotuluğu daha az olurdu. İyiyse, iyilik yurduna daha once giderdi. Kotu, haberim yokmuş, ben an be an onumdeki perdeleri arttırıp duruyormuşum. Bundan once buraya gocseydim bu perdem, daha az olurdu der” buyurmuştur.
Hırsa duşup kanaat yuzunu az yırt. Ululanıp aşağılanma yuzunu az incit. Hasisliğinden comertlik yuzunu, Şeytanlığından secdenin guzelim cemalini az parala. O cenneti bezeyen kanatları yolma. O yolları kaplayan kanatları yolma.
Tavus kuşu, bu oğudu duyunca ona baktı. Sonra da zari, zari ağlamaya koyuldu. O dertlini feryadı figanı orada bulunanları da feryada duşurdu. Neden kanatlarını yoluyorsun diye soran cevapsız kalıp pişman bir halde ağlamalı oldu.
Neden boşboğazlıkta bulundum da sordum? O, zaten dertle doluymuş, ben onu busbutun coşturdum diyordu. Gozlerinden akan yaşlar toprağa damlamakta idi. Damlayan damlaların her birinde yuzlerce cevap vardı.
Doğru ve ozden ağlayış, canlara dokunur, feleği ve arşı bile ağlatır. Akıl ve gonuller, şuphe yok ki arşa mensuptur, hicap icinde olarak arş nurundan doğarlar.
Harut’la Marut gibi. O iki temiz melek de bu alemde korkunc bir kuyuda mahpusturlar. Aşağılık şehvet alemine duştuler de sucları yuzunden bu kuyuda bağlana kaldılar. İyilerle kotuler buyuyu ve buyuyu bozan şeyleri bu iki melekten oğrenirler. Fakat once kendine gel, buyuyu oğrenme vazgec bu sevdadan.
Biz bu buyuyu seni belaya uğratmak ve sınamak icin oğretiriz diye oğut verirler. Sınamada şart ihtiyar sahibi olmaktır. Kudret elde olmadıkca da ihtiyar olamaz. İstekler uyumuş kopeklere benzer. Onlardaki hayır ve şer de gizlidir. Kudretleri olmadığı icin bunlar, yere yatmış odun parcaları gibi yatakalmışlardır.
Fakat aralarına pis bir şey atıldı mı adeta kopeklere hırs surunu ufurur. O sakaktaki bir eşek duşup oldu mu uyuyan yuzlerce kopek uyanır. Gayp gizliliğinden gitmiş olan hırslar, yenlerinden yakalarından baş cıkarır, hucuma koyulurlar.
Her kopeğin kılları diş kesilir hile icin kuyruk sallamaya başlarlar. Kopeğin belden aşağısı hile, belden yukarısı ofke olur, odun bulmuş zayıf ateşe doner. Mekansızlık elinden yalım,yalım gelip catar, ateşten cıkan alev ta goğe kadar, ağar.
Bunun icin yuzlerce kopek de insanın bedenin de uyumuştur. Bir av olmadığı icin onlar, adeta gizlenmişlerdir. Yahut da gozleri bağlı doğan kuşlarına benzerler. Perde ardında bir av sevdasıyla yanıp tutuşurlar. Fakat doğanın kulahını kaldırdın da avını gordun mu derhal dağlara donup dolaşmaya başlar. Hastanın isteği yatışmıştır. Hatırı, yalnız iyileşmektedir. Ama ekmek, elma ve karpuz gorunce onu yemek ister bu istekle zarar korkusu, savaşa girişir. Sabrederse bunları goruşu, iyiliğine yarar. Cunku o heyecana duşmek, onun gevşemiş tabiatına iyi gelir. Fakat sabredemezse gormemesi daha iyidir. Okun zırhsız adamdan uzak olması yeğ!
Tavus kuşu ağlaması bitince dedi ki: Yuru, sen renge ve kokuya kapılmışsın. Gormuyorsun ki bu kanatlar yuzunden her yandan başıma yuzlerce bela gelip catmada. Nice merhametsiz avcılar, bu kanatlar yuzunden her yanda benim icin tuzak kuruyorlar. Nice okcu kanatlarım icin yayını cekmiş bana ok atmada.
Gucum kuvvetim yok, kendimi koruyamıyorum, bu kazadan, bu beladan, bu fitnelerden kurtulmama imkan yok. Madem ki iş boyle, dağlarda, ovalarda emin olabilmek icin cirkin olmam daha iyi.
Ey yiğit, bu kanatlar, benim ululanma silahım kesildi. Ululanmaysa ululananları yuzlerce belaya uğratır.
Nice huner ve sanatlar vardır ki ham kişiyi helak eder. Cunku o, taneye koşar, bu yuzden de tuzağı gormez. İhtiyarına sahip olmak, “Sakının” emrine uyan ve kendisine sahip olan adam icin iyidir. Kendini koruyamıyor kotuluklerden cekinemiyorsan sakın, o aleti uzaklaştırır, ihtiyarı bırak.
Benim de cilvelendiğim şey ve ihtiyarım, o kanattır. Onu yoluyorum, cunku başıma kastetmede. Sabır sahibi, kendi kanadını yok farz eder, bu suretle kanadı da onu kotu duşuncelere sevk etmez.
Şu halde ona de ki: Kanadını yolma, onun bir zararı yoktur. Bu ceşit adama ok gelse onune kalkanını tutar. Fakat bana bu guzel kanat duşmandır. Cunku sabredemiyor, cilveleniyorum. Eğer cekinme ve korunma bana yol gosterseydi ihtiyar yuzunden debdebem, devletim artardı. Ben cocuğa yahut sarhoşa benziyorum, sınanmalara tahammulum yok. Benim elime kılıc vermek caiz değildir.
Eğer aklım olsaydı da beni men etseydi kılıc, elimde bir zafer vasıtası olurdu. Guneş gibi nurlar sacan bir akıl lazım ki doğrudan başka bir suretle kılıc vurmasın. Parlak aklım ve iyi bir huyum yok, şu halde silahımı neden kuyuya atmayayım?
Bu silah, bana duşman olacak. Onun icin kılıcla kalkanı kuyuya atıyorum. Ne kolumda kuvvet var, ne dayanacağım bir yer. Kılıcımı atmazsam duşmanım elimden alır onunla beni yaralar. Bu kotu huylu nefis, yuzunu ortmemekte. Ben de onun inadına yuzumu yırtmaktayım. Bu suretle şu yucelik, şu guzellik azalsın da tamamı ile bitince de ben vebale az duşeyim. Yuzumu bu niyetle yırttığımdan sucum yok. Cunku, bu yuzu yaralarla ortmek gerek. Gonlum, gizlenme huyuna sahip olsaydı yuzum, gunden gune parlar, guzelleşirdi.
Kuvvetim kudretim yok, iyiliğe de meyledemiyorum. Bunu gordum, duşmanımı da gordum, derhal silahımı kırdım. Bu suretle de onun bana ustun olmamasına, hancerimin kendime vebal olmamasına gayret etmiş oldum.
Damarım oynadıkca kacıyorum, cunku adamın kendisinden kacması kolaydır. Başkasından kacan, ondan kurtulunca karar eder. Halbuki benim duşmanım da benim, benden kacan da ben. Şu halde işim kıyamete kadar boyuna kacmaktır. Adama kendi golgesi duşman olursa ne Hint’te emin olur, ne Huten’de.





Alıntı;
Mesnevi'den Hikayeler

__________________