Fei, cırağına aferin bile demedi, “bu daha işin başlangıcı “ dedi ve ondan eşyaya bakmasını oğrenmesini istedi;
“cok kucuk olan şeyler sana kucuk , kucuk olan şeylerde sana buyuk gorunmeye başladığı zaman yine gel “ oğudunu verdi.
C’ang evine dondu, gozle zor fark edilen kucuk bir bocek bulup , onu bir ot parcasının ucuna koyarak uzaktaki pencerenin
kenarına yerleştirdi, tam uc yıl boyunca o boceğe baktı ve gunun birinde o kucucuk boceği bir at boyundaymış gibi
gorebildiğini farketti. Hemen ustasının yanına koştu. Usta, C’ang’ın azmine şaştı, “aferin” dedi.

Artık cok uzaklardaki hedefleri bile istediği yerden vurabiliyordu. Ustasının huzurunda yay cektiği koluna su dolu bir
bardak yerleştirmek suretiyle yuz tane oku, yuz adım otedeki ağaca ardı ardına fırlattı. Attığı her ok bir oncekinin ardına
saplanıyordu ve boylece yuzuncu ok fırlatıldığında kendisine uzanan oklardan yapılmış bir ip hasıl oldu. Usta yine “aferin”
dedi.

C’ang iftiharla evine dondu ama karısı cok ofkeliydi. Beş seneden beri tuhaf işlerle uğraşmasına soylendi durdu..
C’ang marifeti anlaşılsın diye el cabukluğu ile sadağından bir ok cekerek kadına fırlattı.
Ok kadının goz kapağından uc kirpiği koparıp goturmuştu ama karısı farkına bile varmamıştı.

C’ang artık cok iyiydi ama en iyi değildi. Ustası Vei Fei yaşadıkca en iyi olmasına imkan yoktu.
Yeniden Fei’nin yanına yollandı ve onu uzaklardan gorduğunde yayına bir ok koyarak fırlattı.
Ustası durumu fark edip mukabil bir okla okunu havada ikiye boldu.
Sadaktaki butun oklar bitinceye kadar oklaştılar ama yenişemediler. Neticede birbirlerini kucaklayıp barıştılar ve
Fei oğrencisine cok uzaklarda Ho dağının doruğunda yaşayan Kan Ying ustaya gitmesini soyledi.
Ancak, ondan ders alabilirse dunyanın en iyi okcusu olacaktı.
C’ang hemen yola koyuldu, aylarca yol yurudu, Ho dağının tepesine tırmanabilmek icin ayaklarını kan icinde bıraktı.
Neticede Ying ustayı buldu. Bu cok ihtiyarlamış kamburu cıkmış tatlı bakışlı bir ihtiyardı.
Ona durumu anlattı ve ne kadar başarılı olduğunu gostermek icin cok yukseklerde ucmakta olan gocmen kuşlar surusune
ok fırlatarak beş tanesini duşurdu. Ying usta , “demek sen hala oksuz yaysız isabet ettirmesini oğrenemedin” diye cıkıştı
ve gorunmeyen bir yaya gorunmeyen bir ok yerleştirir gibi hareketler yaparak cok uzaklarda ucan bir akbabayı nişan aldı ve
gorunmeyen okunu fırlattı; akbaba hemen taş gibi yere duştu.

C’ang kendisinde neyin eksik kaldığını anlamıştı. Ying ustanın yanında dokuz sene daha kaldı ve orada neler
oğrendiğini kimseler bilemedi. Dokuz yıl sonra dağdan indiğinde eski saldırganlığından, iddialı hallerinden ve
heybetinden eser kalmamıştı. Eski ustası Fei onu gorunce “tamam” dedi, “artık ben bile senin eline ustalıkta su dokemem”.

Evine donen C’ang’ı ondan sonraki yıllarda hic kimse elinde ok ve yayla gormedi; yalnızlıktan hoşlanan, evinden
cıkmayan, konuşmaktan hazetmeyen sakin bir ihtiyardı artık. Kırk yıl boyle yaşadı. Kendisinin nicin ok ve yaya hic el
surmediğini soranlara şoyle cevap veriyordu ;

- Hareketin en yuksek kertesi, hareketsizliktir.

Belagatin en yuksek kertesi hic konuşmamaktır. Ok atmanın en yuksek ustalık derecesi ise hic ok atmamaktır!

Gunun birinde eski bir arkadaşını ziyarete gitmiş ve konuşma esnasında dostuna, masada duran şeyin ne olduğunu
sormuştu. Ev sahibi evvela işi şakaya vurdu, cevap vermek istemedi ama sual ucuncu kez tekrarlanınca durumu anladı;
__________________