Sonbaharın son gunleriydi. Guneşin guzel yuzu eskisinden daha tatlıydı. Koy odasının bahcesinde koyu bir sohbet vardı. Bir bulut guneşi perdeleyince hava soğudu. Zihni Usta titreyerek:



-Bayağı uşudum dostlar, dedi.



İmam Rıza da ceketinin duğmelerini iliklerken ekledi:



-Doğru dersin de Zihni kardeş, maşallah Yunus Dedemiz hic uşumuyor…



Yunus Dede:



- Ben neden uşumuyorum biliyor musunuz? Uzerimdeki gomleğin kumaşını kendim dokudum, hem de saf yunden. Hani bugunlerde butun dunya organik tarım deyip duruyor ya! Atalarımız bunu asırlarca uygulamış. Ama şimdi nerde, dedikten sonra huzunlu bir suskunluğa burundu.



İmam Rıza merakla:



-”Nerde” dediğiniz şey nedir efendim?



-Ne olacak Rıza Efendi. Evdeki tezgÂhın başına benden başka kimse gecmiyor. Benim de ayağımın biri cukurda sayılır, yarın bir gun tezgÂh yetim kalacak…



Duygulanan Zihni Usta:



-Oyle soyleme Yunus Dede! Allah seni başımızdan eksik etmesin. Benim Yusuf, ilkokulu bitirdi. Oğleden once okula gitsin, oğleden sonra da tezgÂhın başına gecsin olmaz mı, deyince Yunus Dede keyiflendi.



-Caycı evladım! Caylarımızı tazele, diye seslendi…



Okulların acılmasıyla beraber kumaş tezgÂhı da işlemeye başladı. Once yunu ip yapmayı oğretti Yunus Dede, sonra kumaş dokumayı. Gunler, haftalar surdu İbrahim’in işi kavraması. Kumaşı yanlış dokudu, desenleri eksik yaptı ama bir defa olsun kızmadı ustası.



-Uzulme evladım, yanlış olduysa duzeltir doğrusunu yaparız, dedi sevgiyle.



Oğrenmek kadar oğretmek de sabır istiyordu. Cunku sabırla her iş daha guzel oluyordu. İbrahim kendi dokuduğu kumaşı tezgÂhtan cıkarıp okşamaya başlayınca butun yorgunluğunu unutuyordu…



Oğle namazından cıkan Yunus Dede hızla eve yoneldi. Ona gore her sanat kutsal, her emek değerli, verilen her soz onemliydi. Yolun kenarında top oynayan cocuklara ilişti gozu. İbrahim de onların arasındaydı.



-Oyuna dalmış, mac bitince gelir, diye duşundu.



Dakikalar, saatler gectiği hÂlde İbrahim gelmedi. İkinci gun Yunus Dede sordu:



-Evladım dun nicin gelmedin?



İbrahim’in yuzu kızardı, mendilini cıkarıp burnunu siler gibi yaptı. Yunus Dede uzuntulu bir sesle:



-Bak İbrahim! Kumaşı yanlış dokusan, soker doğrusunu yaparız. Desenleri eksik yapsan duzeltiriz. Ama hayat kumaşında yanlış yaparsan onu duzeltmek mumkun değildir. Bundan sonra usta cırak ilişkimiz nasıl devam edecek bilemiyorum…



İbrahim hatasını anlamıştı ama Yunus Dedenin de gonlunu almalıydı.



-Ozur dilerim usta, Allah bile yapılan hataları affediyor. Sen de bir buyukluk yapsan…



-Evladım! Allah bir daha aynı hatayı yapmayacağına soz verip de sozunde duranları affeder.



Kendisi icin bir umit ışığının yandığını hisseden İbrahim heyecanla atıldı:



-Ben de bir daha yalan soylemeyeceğime soz veriyorum, dedikten sonra ustasının ellerine sarıldı.



Yunus Dede şefkÂtle yanaklarından operken:



-Benim guzel cırağım. Hayat, silgi kullanılmadan yapılan resim gibidir. Elbette silgi kullanabilirsin, fakat geride izi kalır. Benim derdim, hayatındaki silgi izlerinin az olmasıdır.



Cok duygulanan İbrahim:



-Allah senden razı olsun Yunus Dede! Bana hem maddî hem de manevî ustalık yaptın, dedikten sonra bir daha ellerinden optu.



Kara kış gelip cattığında, dokuduğu kumaşlardan giyinen İbrahim’in ne vucudu ne de yureği uşuyordu.

kaynak:islamikonular.net
__________________