Gizem Gul'un roportajı

Son zamanlarda yediğimiz ictiğimize cok daha fazla dikkat eder olduk. Pazarda carşıda meyve ve sebzelerin organik olanını arıyor ve organik urunler bulduysak gonul rahatlığıyla midemize indiriyoruz. Peki organik urunler gercekten bizim hayal ettiğimiz gibi doğal mı? Sabancı Universitesi Muhendislik ve Doğa Bilimleri Fakultesi Oğretim Uyesi Prof. Dr. Selim Cetiner, organik urunlerin tamamen kimyasaldan arınmış olduğu algısının cok yanlış olduğunu vurgulayarak, organik urunlere olan eğilimin doğaya duyulan ozlemden kaynaklandığını belirtiyor. Cetiner ayrıca, tamamen organik uretimle uretim yapmaya kalktığımızda, bırakın dunyayı Turkiye’yi bile beslememizin zor olduğunun altını ciziyor.

İşte Prof. Dr. Selim Cetiner ile yaptığımız roportaj;

Organik uretimde hic kimyasal kullanılmıyor algısı yanlış

Bir makalenizde, organik tarım ya da organik urunler sizin hayalinizdeki gibi doğal yetişmiş urunler olmadığını soyluyorsunuz. Peki organik tarım nedir? Oncelikle bize bunu anlatır mısınız?

Şimdi aslında bugun icin organik tarım dediğimiz belli kurallara gore uretimi yapılan ama ilac, kimyasal kullanımı nispeten kısıtlanmış uretimi yapılan bir tarımsal uretim sistemidir. İnsanlar organik uretimin hicbir kimyasal kullanılmadan yapılan uretim olduğunu zannediyorlar. Nitekim Tarım Bakanlığı’nın organikle ilgili sayfasına baktığınızda da aynen der ki: Organik uretimde kimyasal girdi kullanmadan uretimden tuketime kadar her aşaması kontrollu ve sertifikalı tarımsal uretim bicimidir. Ama, hic kimyasal uretim kullanılmadan kısmı yanlış. Cunku ceşitli organik ve bir kısım da inorganik kimyasallar kullanarak uretim yapıyoruz. Ama hangisi doğru? Sertifikalı olması. Yani belli kurallar cercevesinde siz uretim yaptığınız zaman sertifika alıyorsunuz. O urunlere sertifika koyduğunuz zaman biliyorsunuz ki o aşırı kimyasal kullanımı ya da usulsuz, kuralına gore olmayan kimyasal kullanımı burada yapılmamıştır. Eğer sertifika varsa. Hic kimyasal kullanılmıyor algısı yanlış bir algı. Kimyasal kullanılıyor ama daha kontrollu bir şekilde kullanılıyor.

“Artık eski meyve sebzelerin tadı yok’ şikayetini artık cok sık duymaya başladık. Peki yediklerimizde bugun olmayan ama eskiden olan ne vardı?

İnsanların hep konuştuğu, tartıştığı, şikayet ettiği “Nerede o Osmanlı cilekleri, nerede o eski domatesler…” filan deniyor ama bu biraz nostaljik bir yaklaşım. Aslında kimse o eski Osmanlı cileğini filan bilmiyor. Genc kuşak hic bilmiyor, hatta bizim yaş grubunun bile onemli bir kısmı Osmanlı cileği filan yememiş. Ama şoyle acıklayalım: Bir kere eskiden her urun mevsiminde yenilirdi. Domates bizim cocukluğumuzda haziranda cıkardı. Aralıkta, şubatta filan domates yoktu. Cilek kışın cıkmazdı. Dolayısıyla serada yetiştirdiğimiz yani kimyasal gubre kullanarak yetiştirdiğimiz, 12 ay boyunca yediğimiz sebzelerin bu şekilde tadında olmaması, birincisi, o istediğimiz lezzeti vermemesinin sebebi mevsiminde uretim yapılmamasıdır. İkinci olarak da sulanıp gubrelendiğinde verim artıyor, şekil guzel, buyuk oluyor ama ici boş. Cunku icerisindeki su miktarı yuksek. Ucuncu olarak da en onemlisi genetik ozelliği. Mesela Amasya elması, artık pazarda filan pek bulunmuyor, aroması son derece guzel, kokusu filan da olan bir elmadır. Ama siz bu organik olsun, olmasın bu Amasya elmasının tadını bir Gransimit’te bulamazsınız. Yurt dışından Cikita muz ithal ediliyor, bu muzlarda Anamur muzunun lezzetini bulamazsınız, aromasını bulamazsınız. Cunku ceşit ozelliği, ceşit farklılığı vardır.

Peki genetik ceşitlilik dedik, bu tohumdan kaynaklanan bir ozellik mi?

Dediğim gibi bu tohumun kendinden kaynaklanan, ceşidin ozelliğidir. Yani her bitkinin kendi genetik ozelliği, nasıl ki birisi mavi gozlu birisi yeşil gozludur, elmanın birisi aromalı, birisi aromasızdır ya da ekşidir. Bunu ne yaparsanız yapın, organik olsun olmasın burada herhangi bir tat iyileştirmesi soz konusu olmaz. Ama bunun yanında ufak tefek sulamayla miktar artar, seyreldiği icin aroma miktarı da duşer.

Tohum konusuyla ilgili olarak da orijinal tohumları kullanmak onemli mi?

O ceşide ait tohum kullanacaksınız ve sezonda yetiştireceksiniz. Organik olmasa dahi en guzel tohumu alsanız, yetiştirseniz tadı guzel olacaktır. Biz ona ceşit ozelliği diyoruz.

Organik urunle organik olmayan arasında lezzet farkı yok

Organik urun ile organik olmayan urunler arasında ne fark var? Sağlıklı beslenmek icin organik urunler tuketmemiz şart mı?

Az once bahsettiğim tanımdan yola cıkarsak, ne diyoruz? Birisi belli kurallara gore uretilmiştir, kısıtlı kimyasal kullanılmıştır. Hic kullanılmamıştır diyemeyiz. Oburunde daha fazla kimyasal kullanılmıştır ve belli kontrollerden ve sertifika aşamasından gecmediği icin bunlarda pestisit kalıntısı olma ihtimali daha yuksektir. En buyuk fark bu, ama lezzette bir fark olmadığı bilimsel olarak ortaya konulmuştur. Organikle organik olmayan urunler arasında lezzet farkının olmadığı, biz buna kor testler deriz, gozunuzu kaparsınız kimse bilmez ne yediğini, onlara sorulduğunda boyle bir fark olmadığı ortaya cıkmıştır. Hatta ben organiği lezzeti icin alıyorum diyen insanlar uzerinde yapılan testler bunu gostermiştir.

Sağlıklı beslenmemiz icin bizim organik urunler tuketmemiz şart mı?

Hayır, tam tersi. Sağlıklı beslenmek icin bir kere yapılması gereken gunde uc ila beş oğun yaş meyve sebze tuketmek gerekir. Organik olsun olmasın işin puf noktası budur. Diğer yonden, evet eğer siz cok aşırı kimyasal pestisit kullanılarak uretilmiş bir urunu tuketirseniz oradan zarar gormeniz olasıdır ama bu da cok nadir gorulur. Asıl o kimyasal kullanımının zararı ciftciye ve o yoredeki cevreye dokunur. Size gelene kadar zaten onun olumsuz etkisi azalacaktır. Onu atan bilincsiz uretici daha cok etkilenir. Size gelene kadar o kadar seyrelir ki bu cok buyuk bir sağlık sorunu da oluşturmaz. İnsanlar zannediyorlar ki, sanki burada hic kimyasal kullanılmıyor. Organikte de kullanılıyor, ama organiktekiler doğal kimyasallar ya da doğal kontrol maddeleri. Şimdi doğal demek, toksik değil demek mi? Biliyorsunuz, doğada bircok toksik bitki var yani zehirli bitki var, bircok zehirli mantar var. Organikciler doğal bitki mucadelesi yaparlar. Dolayısıyla her doğal ve organik zehirsiz anlamına gelmez. İctiğimiz kahvede 28 tanenin 19’unda kanserojenik madde bulunmuştur. Ama toksik dediğimiz zaman onemli olan dozdur. Yuksek dozda aldığınız zaman bu kanserojenik ya da toksik etki yapar. Bunu o dozda almadığınız zaman diğer organik olmayan urunlerden bir şey olmaz. İnsanların aldığı kimyasalların yuzde doksan dokuzu doğadan gelir, yediğimiz gıdalardan gelir. Organik olsun olmasın fark etmez.

Organik olmayan tarım olamaz

Doğal tarım ve organik tarım birbirinden farklı mı yoksa aynı şeyler mi?

Aynı. Organik olmayan tarım olamaz. Organik demek, icinde karbon, hidrojen, oksijen olması demektir. Yani organik olmayan hicbir şey yetiştiremezsiniz. Butun canlılar organik organizmadır. Organik dediğimiz şey, belli kurallara gore yetiştirilen urunlerdir dedik. Onun icin bazı ulkeler buna ekolojik tarım, cevre dostu tarım ya da biyodinamik tarım derler. Organik demezler. Cunku organik olmayan bir şey yok. Organik denildiğinde, şu kimyasalları kullanabilirsin, bunları kullanamazsın demektir. Tek fark bu.

Turkiye’de organik yetiştiricilik yapmak zor

Organik tarım icin Tarım ve Koy İşleri Bakanlığı’nın belirlediği birtakım kurallar var. Bu kuralların harfi harfine uygulandığı ve denetlendiğini soyleyebilir miyiz?

Onu da soylemek cok zor. Ozellikle Turkiye’de zor. Cunku gıdada hilecilik, sahtecilik cok yaygın, biliyorsunuz. Surekli televizyonlarda izliyorsunuz, burada olmaması mumkun değil. Ben de ciftcilik yapan birisi olarak bunu goruyorum. Niye, cunku Turkiye’de biyoceşitliliğimiz cok fazla diyoruz. Bir suru ot ceşitleri var, sebzeler var, meyveler var ceşit ceşit. Bunun yanında Turkiye’de aynı zamanda o kadar cok sayıda zararlı bortu bocek var. Bocek var, hastalık var, mikrop var, virus var bitkilere musallat olan. Dolayısıyla Turkiye’de organik yetiştiricilik yapmak gercekten zor. Bunun icin de ciftciler mecburen kimyasal kullanmak zorunda kalıyorlar. Ama bu sertifikayı veren, yani o etiketi, logoyu veren insanlarla bunun ticaretini yapan şirketler de aynı kişi olduğu icin burada bir sahtecilik soz konusu olabilir. Nitekim bu sık sık İngiltere’de, Amerika’da basına duşer. Yani organiğe talep cok yuksek olduğu icin yakalanır, ceza gorurler, hatta hapis cezası alırlar. Turkiye’de ben şimdiye kadar buna şahit olmadım. Bir kere benim yaşadığım bir olay vardı. O arkadaşlar onun kontratını iptal ettiler. Bu firma kendi ticaretini yapacağı icin organik olmayana organik sertifikası verip satın almaya kalktı.
Tamamen organik uretim yaparsak bırakın dunyayı Turkiye’yi bile beslememiz zor.

Biraz da organik tarımın ortaya cıkış aşamasından bahsetmek istiyorum. Organik tarım ve organik urunler nasıl oldu da dunyada ve Turkiye’de bu kadar populer hale geldi?

Organik tarım, şimdi benim gonlumde yatan, sizin de hayalinizde olan nedir? Doğayla ic ice, doğal dengeleri bozmadan yapılan tarımsal uretim. Onun ilk babası da Rudolf Steiner’dır. Tarım dersi diye bir kitabı vardır. Ruhani boyutuyla olaya yaklaşan, ay ışığının belli zamanına gore ekim filan yapan bir Alman duşunur. Dolayısıyla boyle doğa dostu uretim herkesi cezbediyor. Ama bunun da bir dengesi olması gerekiyor. Yani doğal sistem icerisinde tukettiğiniz, hasat ettiğiniz urunun yerine geri koymanız gerekiyor, diyor Howard. Şimdi siz bu doğal denge icerisinde topraktan aldığınızı tekrar toprağa verirseniz, yani gubre, insan dışkısı, hayvan dışkısı, bunları tekrar toprağa verirseniz ve uzerinde tekrar o bitkileri yetiştirdiğinizde bu toprak yorulmaz, hastalanmaz diyor. Boyle bir uretimden bahsediyor. Bu ta 1924’e giden bir uretim duşuncesi. Cunku kimyasal kullandıkca ya da surekli hasat ettiğiniz zaman topraktan somuruyorsunuz besin maddelerini, toprak hasta oluyor, zayıflıyor. Bunu geri koyalım diyor. Bu dengelerde bir bozulma olmasın. Daha sonra kimyasal uretim cıkıyor, insanlar bundan daha cok mağdur, muzdarip olmaya başlıyor. Zehirler cok kullanılıyor, niye? Cunku cevreye cok zarar veriyoruz. Cevredeki kuşları, diğer canlıları olduruyoruz tarımsal uretim yaparken. Bunlara tepki olarak buyuk şehirlerde yaşayan insanlar diyorlar ki, biz organik istiyoruz. Niye, zaten burada zehirleniyoruz, bir de yediklerimizle zehirlenmeyelim. Bu biraz da doğaya duyulan ozlemden kaynaklanıyor. Bu moda boyle başlamış, ama gecer mi gecmez mi onu zaman gosterecek. Bildiğimiz bir şey var; tamamen organik uretimle uretim yapmaya kalkarsak, bırakın dunyayı Turkiye’yi bile beslememiz biraz zor.

Bununla bağlantılı olarak şunu da sormak istiyorum. Organik tarımda belirli usul ve yontemler kullanılıyor. Bu usul ve yontemlerin kullanılması halinde tarımda bir tek tipleşmeye neden olur mu?

Aslında bu tarımda bir tek tipleşme olmaz, tam tersine polikultur dediğimiz şey olur. Şoyle anlatayım: Bir yerde buğday yetiştirdik. Buğday" class="klink">Buğday" class="klink">Buğday" class="klink">Buğdaydan sonra organik kultur der ki, bunun arkasından gubre koyamayacağımız icin yeşil bitki yetiştirelim. Yani baklagil bitkileri yetiştirelim. Tek tip değil, başka urun almış olduk. Ondan sonra ektiniz, sonra başka bir urun grubu daha girer. Nohut, bakla vs. onu yetiştirelim. Ondan sonra mısır yetiştirelim, yani bu şekilde polikultur ya da rotasyon dediğimiz bir sistem ongoruluyor. Tabii ot yetiştirildiğinde otu ne yapacağız, hayvan besleyeceğiz. Ama burada bir sıkıntı var. Bir kere verim duşuyor. Yani siz tarladan almış olduğunuz buğday verimini belli bir duzeyde tutmak istiyorsanız buğdayın arkasından birkac yıl buğday ekmeyeceksiniz, başka urunler yetiştireceksiniz. Ot yetiştireceksiniz, otu toprağa karıştıracaksınız, bekleyecekseniz başka bir şey yetiştireceksiniz. Dolayısıyla ciftcinin bu sefer geliri duşuyor. Rotasyona, polikulture yol actığı icin organik, cevre acısından da doğa acısından da mutlaka daha iyidir.

Sizin soylediğiniz, dunyayı besleyecek gıda bulamayız sozu bu nedenlerden dolayı mıdır?

Şimdi munferit olarak baktığımız zaman mesela Turkiye’nin organiğe uygun olan bazı bolgelerinde, dunyanın bazı coğrafyalarında, bazı bolgelerinde organiğe uygun olan, ekolojisi musait olan yerlerde organikle; inorganik, yani konvansiyonel tarım, gubre kullanarak yaptığımız tarımda uretim miktarları eşittir. Yani verim, ciftcinin geliri, urettiğimiz gıdalar uc aşağı beş yukarı miktar olarak eşit. Ama dunya geneline baktığınızda, cok sayıda araştırmayı karşılaştırdığımız zaman şunu goruyoruz ki, ortalama yuzde otuz daha duşuk uretim sağlıyorsunuz organikle. Gayet basit, aldığınız verim var, onu yerine koymanız lazım. Bunu yeterince koyamadığınız zaman, o zaman sıkıntı yaşıyorsunuz. Şimdi dunya olceğinde baktığımız zaman burada iki şey var. Birincisi insanların aşırı gıda tuketmesi, aşırı et tuketmesi. Cunku et tuketmek cok ekonomik değildir. Uretimi ekonomik değildir. Once eti verecek hayvanı beslemeniz lazım. O hayvanın da enerjiye ihtiyacı var, o beslenecek sonra siz o hayvanı tuketeceksiniz. Ama herkes vejetaryen olsa o zaman dunyanın sorunları daha az olacak. Ama kimseye de zorla vejetaryen ol diyemeyeceğinize gore bu gıda uretimi sıkıntısı artarak devam edecektir, nufus artışına paralel olarak. İkincisi de proteini ya bitkisel ya da balıktan sağlamamız gerekir. Yani kırmızı etten ziyade tutup balığa yonelirsek onların proteine cevirmesi, kırmızı ete gore daha verimlidir. Onun icin o daha ekolojik olabilir dunya acısından. Şimdi İstanbul’daeki 15 milyon insanı tutup birilerinin beslemesini istiyorsanız organik uretim yapamazsınız. Ama herkes koyune giderse, herkes kendisi uretici olmaya başlarsa o zaman besleyebiliriz. O zaman dunyayı da, Turkiye’yi de organik uretimle besleyebiliriz. Sıkıntının kaynağının birincisi surekli et tuketiliyor olması, diğeri de insanların buyuk şehirlerde yaşıyor olmasıdır. Lojistik ya da dağıtım sıkıntıları nedeniyle uretim bu şekilde gercekleştirilemez.

Organik uretimde asıl parayı bu işin ticaretini yapan şirketler kazanıyor

Organik urunler cok da yuksek fiyatlara satılıyor. Organik urunleri pazarını ekonomi yonunden değerlendirirseniz neler soylersiniz? Ve bu pazarda ureten ciftcinin payına ne duşuyor?

Organik urunler bazen iki bazen beş misli daha pahalı. Ama ciftcinin aldığı paya baktığımız zaman, ciftcinin organik uretimi diğer uretime gore yuzde otuz daha duşuk, dolayısıyla onun geliri az. Ama pazara geldiğinde iki ila beş kat daha pahalı satılıyor. İşin enteresan tarafı, bu para ciftciye yansımıyor. Ciftci genelde sozleşmeli uretim yapıyor, bu sertifika icin bir para veriyor. Ama burada asıl parayı kazanan aracılar, bu işin ticaretini yapan şirketler. Nitekim Avrupa’da, Amerika’da yapılan calışmalar, -Turkiye de pek farklı değil- bu işin gittikce tekelleştiğini gosteriyor. Yani organik uretimi, birkac buyuk şirketin, Pepsi gibi Coca Cola gibi birkac buyuk şirketin tekeline gecmeye başladı. Turkiye’de de bazı buyuk holdingler vs. onlar yapıyor organik işini. Yani tuketici, fazla para vererek bu urunlere talip; ama uretim acısından baktığınız zaman ciftciler illa ki hak ettikleri parayı almıyorlar. Bunun cozum yolu nedir derseniz, dediğim gibi bizler gidip tarlada ya da kırsalda yaşayacağız. Yani herkes kendisi uretecek, olması gereken o. Başkasının organik uretmesini bekliyorsanız orada muthiş bir adaletsizlik var, o da zaman icerisinde gun ışığına cıkacaktır. Bugun gidip Orta Anadolu’da organik tarım yapacağım derseniz yapamazsınız. Cunku toprak zaten colleşmiş. Orada mutlaka gubre kullanacaksınız, mutlaka ilaclı mucadele yapacaksınız. Yoksa ne olur, protein duzeyi duşer. Ekmeklik değil hayvanlık buğday yetiştirirsiniz. Turkiye’nin arazilerinin yaklaşık yarısı buğday uretimine uygun değil. Hem kurak, yağış duşuk hem topraklar zayıf olduğu icin gubre vermek lazım. Veremediğiniz zaman protein oranı yuzde onun altında oluyor, ekmek yapmaya bile musait olmuyor urettiğiniz buğday, goturup onu hayvan yemi olarak kullanıyorsunuz. Yani Turkiye’nin her tarafında organik tarım yapılamaz.

Sizin eklemek istediğiniz bir şeyler var mı organik tarımla, organik urunlerle ilgili olarak?

Dediğim gibi butun mesele insanların dengeli beslenmesi. Yani beslenmemiz cok onemli; cunku gercekten bugun buyuk şehirlerde yaşayan insanlar sağlıksız besleniyorlar. Abur cubur gıda dediğimiz ya da işlenmiş gıda dediğimiz vs. cok yaygın tuketiliyor. Bu tabi yaşam koşullarının, hayat tarzının getirdiği bir şey ama insanların bir kere yapması gereken şey mutlaka gunde uc ila beş kere taze meyve, sebze tuketmeye alışmaları. Bu alışkanlığı edindiğimiz zaman cok daha sağlıklı besleneceğiz, organik olsun ya da olmasın hic fark etmiyor. Sabah, oğle, akşam ne ise uc beş kez taze meyve sebze tuketmeye dikkat etmemiz lazım. Başka hicbir şeye gerek yok. Organikmiş, GDO imiş, bunların hepsi teferruat.
Kaynak: www.tarimsalhaber.com
__________________