Muziğin Gecirdiği Donemler,
Muziğin Gecirdiği Başlıca Donemler,
Muziğin Donemleri
Klasik batı muziğinin gecirdiği donemler tarihte geniş bir konuyu kapsar..
Klasik Yunan Donemi
Konfucyusculer ile Pythagorascılarda gorduğumuz muziğin bir etki oğretisi olduğu anlayışı, daha sonra Platon ile Aristoteles’te surerek klasik Yunan muzik kuramını oluşturur. Bu kuramın cekirdeğini oluşturan bu ethos (ahlÂk) oğretisinin, başka bir deyimle, duyusal etki oğretisinin temel duşuncesi şudur: Seslerin hareketi ile insan ruhunun hareketlerini, gizemli bir benzerlik bağıntısından oturu birbirine bağlayan muzik, ruh hareketlerini, tutkuları, sevinc ile huznu yalnızca yansıtmaya değil, aynı zamanda dinleyicide doğrudan doğruya yeniden meydana getirmeye yetilidir.
Ancak, dinleyicinin ruh yaşamı muzik yoluyla etkilenirse, boylece bu sanat gizemli bir gucu de ele gecirmiş olur. O, yanlış kullanılırsa, kotu sonuclar doğurabilir. Bu nedenle Platon (İO. 428 – 348), tasarladığı ideal devletinde muziğin yeri uzerinde onemle durur. Ona gore, devletin en yuksek odevi, yurttaşlarını erdeme uygun tarzda eğitmek, yetiştirmektir. O halde sorulur: “Şimdi bu yetiştirme nasıl olacak?..” Yanıt acıktır: “Beden icin idman, ruh icin muzik” ten başka yol yoktur.
Platon muzik eğitimine soz sanatlarını da alır. Muzik ile sozun birlikte ele alınışı, sonraki yuzyıllarda da suregelir. Platon’a gore, “melodi uc şeyin karışımıdır: soz, makam, ritim.”
Soz konusunda ağlamalara, vahlanmalara yer verilmez. Makam ile ritmin de sozlere uyması gerekir. Huzunlu sozlere uyan karışık Lydia, uzun Lydia ya da benzerleri, gevşek olan cozuk denilen Ionia ile Lydia makamları yurttaşları gevşek, sarhoş, tembel yapacağından devlete sokulmayacaktır. Kabul goren makamlar ise, biri savaş, diğeri barış zamanındaki yaşama uygun biri sert, diğeri yumuşak iki makamdır. Sazlar da buna gore secilir. Her turlu makamı calabilen telli sazlara izin verilmez. Yalnızca lyra, kithara bir de kırlarda cobanların caldığı kavala bu devlette yer vardır. Ritmler de aynı olcuye gore değerlendirilir. Değişik, cok ceşitli ritimler istenmez; “hem yiğitce hem de olculu bir hayata uygun olanları” benimsenir. Butun bunlardan amac, muzik eğitimi sayesinde yurttaşların iyi bir insan olarak yetiştirilmesidir. Gorulduğu gibi Platon’da sanat ve muzik, tamamen insanda bıraktığı duyusal etkiye gore etik acıdan değerlendirilir, estetik kaygılar goz ardı edilir.
Orta Cağ Donemi (395 – 1950)
4 uncu yuzyılda başlayan ve Ronesans donemine kadar devam eden ortacağ doneminin en buyuk ozelliği cok sesliliğe geciş olmuştu. Aslında o donem icin, eskiden beri tek sese alışmış kulakların başka başka seslerin belirli bir uyumla bir araya gelmeleriyle oluşan ses grubuna alışması hic de kolay değildi. Bu tur muziğin kokeni Yunan ve Yahudi kulturune dayanmaktaydı.
Cok eski donemlerde Yunanlılar nota işareti olarak harfleri kullanırlardı. Ancak ortacağ ile birlikte sesleri hecelere ayırmak ve her bir işareti de cizgilere oturtmakla birlikte ilk nota sistemi de kurulmaya başladı. İşte bu farklı seslerin kesin işaretlerle isimlendirilmesi, cok sesliliğin gelişimine buyuk katkı sağladı.
Ortacağ’da kilise dışında muzik, koyluler ile soyluları eğlendirmek amacıyla cambazlık ile danslarla birlikte sanatcılar tarafından yapılırdı. Şovalyelik doneminin şovalye-bestecileri savaşa, yiğitliğe, aşka dair besteler yapıp soylemişlerdi.
Avrupa’da Ortacağ Kilisesi, orgdan başka calgıları “cok tanrılı dinlere” ozgu sayarak yasaklamıştı. Kilise dışında da muzik, insan sesi kaynaklı duşunulmuş ve calgı muziği duşunulmemişti. Ancak halk arasında uflemeli ve vurmalı calgıların kullanıldığı gorulmekteydi. Bu calgılar Arap ve Turk kaynaklıydı. Tulumlu gayda, basit flutler, kucuk el davulları, trampetler ile bunun gibi aletlerdi.
Orta Cağ Donemi Onemli Bestecileri : Magister Pérotin. Guillaume de Machaut.
Ronesans Donemi (1450 – 1600)
Ronesans’ın kelime anlamı “yeniden doğuş” demektir. Ronesans muziği donemi, sıradan insan yaşamında muziğin tekrar değerlendirilmesi ile yeni duşuncelerin doğma donemidir. Bu donemde insanlar kendi yaşamları ile dunyayı kurarken yaptıkları heyecan verici keşifleri muziğe yansıttı.
Ronesans’ın yaşam sevinci, dansları, danslar da calgıları arttırdı. Bu donemde yeni calgılar icat edildiği gibi, eski calgıların da sesleri buyutuldu ve zenginleştirildi; org, klavsen, lavta, arp, flut, yan-flut, kornet, trompet ve tabii ki viyola bu doneme damgalarını vurdular. Ritmi guclendirmek amacıyla vurmalı calgıların da bu gelişime katılmasıyla buyuk davullar, ziller, ucgenler ile defler donemin orkestralarındaki yerlerini aldılar. Ancak yine de Ronesans donemi bestelerinin en belirgin ozelliği, calgıların aynı anda başlayıp aynı anda eseri bitirmeleri olarak anlatılabilir. Ses şiddeti hep aynı ayardadır.
Donemin muzik anlayışının en buyuk anahtarı, tek bir tel uzerindeki basit aralıkların gosterilmesiydi. Bu aralıkların anlamı en ilkel sayı ilişkileriyle yorumlaksel orantıları diğer sanat alanlarında da kullanmışlardır.
Ronesans doneminde ilk kez yazılı muzik kullanılabilir hale geldi, insanlar bestecilerin eserlerini evleri ile kiliselerinde oğrendi. Enstrumantal ile dans muziği populerdi. Muzisyenler kendi gecmişlerinden cok sanatları ile tanınmaya başladılar.
Ronesans donemi ile birlikte coksesliliğin ilk buyuk eserleri de ortaya cıkmaya başladı. 16. yuzyılda artık din dışı eserlerde, şiirle muzik bir araya gelerek daha uzun soluklu besteler yapılmaya başlandı.
Ronesans, muziğin butun kultur hayatında buyuk onem taşıdığı bir cağ olmuştur. Cunku bir erkeğin aydın olsun, sanatcı, bilgin ya da diplomat olsun muzik teorisini bilmesi, pratiğini yapmış olması gerekiyordu. Bir saray adamının, bilgilerinin yanı sıra muzikci olması ile calgı calması baş koşuldu. Başka bir deyişle muzik bambaşka bir değer ile anlam taşımaktaydı.
Onemli Bestecileri : Josquin Desprez, Orlande de Lassus, Giovanni Pierluigi da Palestrina.
Barok Donem (1600-1750)
Barok donem, 1600 ile 1750 yılları İtalya’daki opera denemeleriyle başlamış, J.S.Bach’ın olumuyle sona ermiş, tum muzik turlerinde gunumuze kadar kalıcı olan değişikliklerin oluşmasına neden olmuştur.
Barok muzik, bir doneme adını vermekle birlikte mimari başta olmak uzere diğer pekcok kategoride de değerlendirilebilmektedir. Barok Portekiz’ce barroco (duzgun olmayan inci) kelimesinden gelmektedir. Mimarlıkta, deniz kabuklarına benzer eğmecli bezemelerden meydana gelen , 17. yuzyılda kısmen de 18. yuzyılda Avrupa’nın ozellikle Katolik ulkelerine (İtalya, İspanya, Potekiz, Avusturya, guney Almanya, Belcika) ile Latin Amerika’ya yayılmış olan bicem (uslup) olarak goze carpar.
Barok sozcuğu yanlızca 17. yuzyıldaki genel tutumu nitelendirmekle kalmamış, Helenizm ile Gotik’in gec donemlerindeki bazı belirtilerin anlatılmasında da kullanılmıştır. Furetiére’in 1690′da hazırladığı Fransız dilinin ilk sozluğune gore “baroque”, “tam yuvarlak olmayan incileri anlatmakta kullanılan bir kuyumculuk terimi” dir. Saint-Simon 1711′de “garip, rahatsız edici bir duşunce”yi anlatmak icin barok sozcuğunu kullanmıştır. Fransız Akademisi sozluğu de 1694′teki ilk baskısında Furetiére’in tanımlamasını olduğu gibi benimsemiştir. 1740′taki baskı ise mecazi anlamı benimsiyordu: duzensiz, tuhaf, eşit olmayan.
Jean Jacques Rousseau’ya gore “barok muzik, armoninin acık secik olmadığı, modulasyonlar ile uyumsuzlukla dolu entonasyonları guc, hareketi zor olan muziktir”. Yapı sanatı ile ilgili ilk tanımla 1788 yılında “Encyclopédie méthodique” te karşılaşılmaktadır: “mimarlıkta barok, tuhaflığın bir nuansıdır”. Oyle anlaşılıyorki bu isim, donemin başlangıcında resim ile heykel calışmalarındaki değişikliklere gosterilen şaşırmış reaksiyon sonucu cıkmıştır.
Barok cağ, klasik muziğin yukseliş cağıdır desek herhalde yerinde bir deyim olur. İşin garibi, klasik muziği yaygınlaştıran, halkın muzik sevgisinden cok, zenginlerin ozentiliği olmuştur. Barok bir gosteriş devridir, bu devir boyunca en cok kullanılan sozcuk yuksek olasılıkla “ihtişam” olmuştur. Cok ama cok buyuk malikaneler, park boyutunda bahceler ile soz konusu malikanelerde calışan hizmetci orduları Barok’un onemli ozelliklerindendir. Mimari yapıtlardaki abartının muziğe de yansıdığı, ‘org’ un altın cağını yaşadığı barok donem, armoni tekniğinin tepe noktaya vardığı, kantat ile opera gibi sahne sanatlarının ortaya cıktığı, senfonik orkestraların, koncertoların ilk tohumlarının atıldığı, tarihe damgalarını vuran bestecilerin yetiştiği cok renkli bir donemdir.
İşte tam da bu gosteriş yıllarında evde calışan kadroyu artırmak isteyen aşırı zengin bir işadamının aklından şoyle bir duşunce dizisi gecmiştir: “Allahım ne kadar da zenginim; nasıl da her şeyim var, offff offf yine de sıkılıyorum ama, dur en iyisi calgıcıları cağırayım, hmm, bir daha duşundum de en iyisi eve bir bestekar alayım, her gun besteler yapsın, calsın soylesin, evet, evet, cok iyi bir fikir bu”.
İşte olanlar da bundan sonra olmuştur. Fikir, sosyeteye bomba gibi duşmuş, butun zenginleri bestekar kiralamaya yoneltmiştir. Bu donemin muzisyenleri onlara “hami” lik eden zenginlerin sayesinde bazı yonlerden rahat icinde yaşamış, bunun sonucunda oldukca verimli olmuşlardır.
Tarihteki ilk opera, İtalya’da Jacopo Peri’nin bestelediği Dafne operasıdır, ancak operayı geliştirip tum dunyada tanınmasını sağlayan yine bir İtalyan besteci, Claudio Monteverdi’dir. Viyolasıyla danslara eşlik edip madrigallerde şarkılar soyleyen Monteverdi, bu ilk operayı duyduğunda cok etkilendi, 1607′de Orfeo’yu besteledi. Bu operanın buyuk bir başarı kazanıp saraylardan bu konuda yoğun istekler gelmesi uzerine, Monteverdi bu işe daha cok ağırlık verdi . Boylece dramatik etkinin yuksek olduğu, orkestranın şarkılara eşlik ettiği operalar doğmuş oldu.
Barok donemin bizlere armağan ettiği besteciler Haendel, Vivaldi, Pergolesi olağanustu eserleriyle klasik muzik tarihine isimlerini altın harflerle yazdırdılar, ama donemle ozdeşleşmiş olan esas bir başka isim vardır ki, o da Johan Sebastian Bach’ tır. Batı muziğinin temel taşı sayılan J.S. Bach’ı kısaca anlatıp gecmek yakışık almaz. Bu konuyu ayrı bir makale olarak yayınlamak gerekir.
Onemli Bestecileri : Claudio Giovanni Antonio Monteverdi, Heinrich Schutz, Olgun Baroklar : Antonio Vivaldi, Johann Sebastian Bach, George Frideric Handel.
Klasik Donem (1750-1830)
1700′lerin ortaları ile 1800′ler klasik muzik icin cok onemli bir cağdır, Aydınlanma Cağı olarak anılır. Newton, Descartes, Rousseau, Voltaire, Montesquieu gibi bilim adamları ile duşunurler donemi baştan aşağı yenileyen isimlerdir. Duşun hayatının değişimiyle birlikte dinde doğallık ile sadelik, bireysel ozgurluk, eşitlik ile ilericilik buyuk onem kazandı. Butun bunlar sanat ile edebiyat dunyasına da yon verdi. Doğallıktan yana olan bu donemin duşunurleri Barok donemin bestecilerini fazla karmaşık olmakla, muziğin temel amaclarını unutmakla sucladılar. Boylece Klasik donem, muzik tarihine, teknik karmaşayı yenerek doğallığa ulaşmış, yalınlaşmış bir donem olarak gecti.
Muzik butun sanat dalları arasında en sivrileni olarak, klasik muzik toplum icin gorguyu simgeleyen en onemli olcut haline gelmiştir. Bircok aile, cocuklarının muzik eğitimine onem vermiş, sonuc olarak da onemli bir bolumu iyi muzikten anlayan bir nesil yetişmiştir. Barok cağında anlattığımız “hamilik” sistemi de dolu dizgin devam etmektedir bu arada. Artık sadece zenginler değil, kontlar ile krallar gibi politik kişiler de işin icine girerek bestekarları el ustunde tutmaya başlamışlardır.
Ozellikle muzikte olmak uzere, bircok alanda sık sık kullanılan “klasik” kelimesi, ulkeler ile cağlara gore cok değişik gerceklikleri kapsar. “Klasik”muzik”, “populer” ya da “hafif” diye adlandırılan muziklerin karşıtı gibi ele alınabilir. O zaman Pérotin den (ykl.1200) Pierre Boulez in izleyicilerine (XX.yy sonu) kadar butun yuksek (ya da ciddi) Avrupa muziğini icine alır.
Bu bağlamda ( Avrupa dışı muziklerin tersine) “klasik muzik” ile “cağdaş muzik” ayrımı yapılabilir. Cağdaş muzik, ornekse Debussy’den ya da Boulez-Stockhausen kuşağından (1945) başlatılabilir. Aynı bicimde klasik muzik, romantik muzikten, barok muzikten, Ronesans muziği ile ortacağ muziğindende ayrılmaktadır. Ne var ki bu anlamda Lully ile Rameau’nun Versailles klasikciliği ile Haydn, Mozart ile Beethoven’in Viyana klasikciliği, ne zaman, ne teknik, nede estetik olarak biribirine karıştırılamaz; dahası bunların birinden otekine gecişi, cok onemli bir kultur olayı olan “Soytarılar savaşı” nı (1752 de, Fransız muziği ile İtalyan muziği taraftarları arasında Pariste cıkan sanat kavgası) simgeler.
Edebiyatta olduğu gibi muzikte de “klasik” teriminin kullanılışı cok eski değildir (ilkin 1800 ler dolayı). “Romantik” teriminden daha sonra kullanıldığı kesindir. Son olarak şunuda belirtelim ki, Goethe’den başlıyarak, yani XIX.yy’ın başından beri muzikteki klasik-romantik karşıtlığı, zihinleri, ozellikle de yazarların zihninde epeyce yer almıştır.
Muzikte son baroğun en buyuk temsilcisi olan Bach 1750 de Leipzig de olduğunde genc Haydn Viyana da ilk eserlerini yazıyordu. Bu olaylar bir yuzyılı iki eşit doneme ayırır. Birinci yarıya Bach hakimdir. İkinci yarıdaysa Haydn yepyeni bir sanat ve toplum bağlamında, Mozart ile birlikte, Viyanayı en azından yaratıcılık acısından, Avrupanın muzik merkezi haline getirir. Bu iki besteci xvııı. yy ın ikinci yarısıyla ozdeşleşir. Sonraki kuşaklar geriye donup baktıklarında boyle duşuneceklerdir. Ozellikle Bach, ortacağ ile Ronesans’tan devralınan birikimi en uc noktası ile zirveye ulaştırmıştır. Oysa onun cağdaşı olan bestecilerin buyuk bir kısmı, besteleme tekniklerinin sadeleştirilmesi , armoni ile cokseslilik (kontrpuan) yerine melodiye oncelik verilmesi gibi eğilimler gostermektedir. Bach’ın olumunden hemen onceki ile hemen sonraki donemlerde Bach’a oranla kesin bir yuzeysellik gorulur.
Yeni melodi anlayışı ileride daha da guclenecektir, ama kompozisyon yoğunluğu bakımından bu yeni anlayışın yol actığı kayıpların, yeni bir cokseslilik, yeni bir yoğunluk ile yeni bir muzik duşuncesi getiren Haydn ile Mozart dehaları yuzunden ancak 1780’e doğru yeri doldurulacaktır. Haydn ile Mozart yetişme doneminde eserlerinin tek bir notasını bile bilmedikleri Bach’ın biceminden (uslubundan) cok uzaktır. İkisinin de bicemlerinin ilk belirtileri, Bach’ın olumunden epeyce once ortaya cıkmıştır. Bach’ ınkinden cok daha fazla Telemann, Scarlatti gibi cağdaşlarının, 1710 dolaylarında doğmuş olan, bazılarınca on-klasik diye nitelenen bestecilerin biceminden izler taşır. On-Klasik denilen besteciler Kuzey Almanya’da Carl Phillip Emanuel Bach (Johann Sebastian’ın dort muzisyen oğlunun ikincisi), Mannheim’da Johann Stamitz, Viyana’da Mathias Georg Monn, Georg Christoph Wagenseil ile Milano’da Giovanni Battista Sammartini’dir. İtalyan opera bestecilerinin, Johann Adolf Hasse gibi, Italyan olmayan ama İtalyan tarzı operalar yazan bestecilerin de apayrı bir yeri vardır.
Donemin ilk akla gelen bestecileri Mozart ile Haydn’dır. Bu iki buyuk besteci cok iyi anlaşıp birbirlerinden cok etkilenen iki can dosttur. Aralarındaki fark, Haydn’ın muziğe oldukca gec bir yaşta başlaması, Mozart’ın ise bir dahi olarak doğup muziğe uc-dort yaşlarında atılmasıdır. Dahası denir ki, “Eğer Haydn Mozart gibi 35 yaşında olseydi, adı bugun zor anılırdı.” Harika cocuk olmamakla birlikte yine de cok onemli eserler veren Haydn en cok oratoryolarıyla beğenilmiştir. Kusursuz muziğiyle anılan Mozart ise, Bach gibi kısaca bahsedilecek bir besteci olmadığından, daha sonra ayrı bir makalede ele alınabilir.
Romantik donemin oteki dahisi Ludwig Van Beethoven’dır. Beethoven Klasik ile Romantik donem arasında bir kopru olarak tanımlanır. Kimi tarihcilerin Klasik, kimilerinin ise Romantik doneme yakıştırdığı Beethoven, esasen kendine ozgu bir donemin sanatcısıdır ki, Beethoven Cağı diyebileceğimiz bu donem, 1790′dan 1830′a dek uzanır. Biz en iyisi bu ucuncu dehayı da, diğer ikisi gibi, ayrıntılar icin sonraya bırakalım. Fakat o donemin bir diğer komik ya da ilgnc ozelliği, ailelerin genc kızlarına Beethoven dinletmemeleri, neden olarak da bu eserlerin erotik bir tarafı olduğunu duşunmeleridir. İnsanlar ne kadar da kotu(!) niyetli olabiliyorlar. Oyle değil mi?…
Onemli Bestecileri : Franz Joseph Haydn, Wolfgang Amadeus Mozart, Ludwig van Beethoven, Franz Peter Schubert.
Romantik donem (1830 – 1900)
Romantik cağ, adından da anlaşılacağı gibi, biraz “bulanık = flu” gecmiş bir cağdır. Endustri devriminin ayak sesleri duyulmaya başladığında insanlar arasında gecici bir panik yaşanmıştır. Bunun sonucunda mistisizmle karışık aşk aromalı eserler ortaya cıkmıştır. Her alanda birbirinden parlak sanatcılar birbiri ardına harikalar yaratmıştır.
Tabii ki romantizm, her cağda, her sanatcıyla yaşanmıştır ama 19. yuzyıl sanatına cok daha yoğun. daha abartılı bir bicimde yansımıştır. Bu donemin sanatcıları duşler ile imgeler icinde ucan, ulaşılmaz olanın peşinde koşan, kendine acıyan, anlaşılamamaktan yakınan, ruhsal inişleri cıkışlarını yapıtlarına yansıtan sanatcılardır. Bu durumun edebiyattaki yansıması Victor Hugo, Balzac, Gogol, Dostoyevski, Tolstoy, Cehov, Dumas, de Musset, Keats, Lord Byron ile Goethe, felsefedeki yansıması Nietzsche, Schopenhauer, Hegel iken, muzikteki karşılığı Chopin, Schubert, Weber, Schumann, Caykovski, Brahms, Verdi, Liszt, Wagner, Puccini, Rossini ile şeytan kemancı Paganini olmuştur.
Beethoven’ın Klasik ile Romantik akımları birbirine bağlayan muziğinin ardından, cağdaşları sayılan Weber, Schubert ile Rossini ilk katıksız Romantikler kuşağı olarak bilinir. Romantik donemi gercek anlamıyla başlatan da onlar olmuşlardır. Bu bestecilerin 1830′ larda olmesiyle ikinci kuşak Romantikler doneme ağırlıklarını koymuşlardır.
Oda muziği Klasik donemin urunuyse, senfoni de Romantik donemin urunudur. Bu donemde birbiri ardına olağanustu senfoniler, liedler, koral muzikler, operalar, uverturler, koncertolar yazılıp yorumlanmıştır. Ozellikle Verdi’nin operaları bugun bile hayranlıkla dinlenmektedir. Donemin sonlarına doğru atağa gecen bale turu ise klasik muziğe dansın eşsiz guzelliğini getirmiştir.
Bach, Haydn ile Mozart da minor tonları kullanıp romantizme bir tur hazırlık yapan besteciler olsalar da, Romantikler’in yorumculuğu Bach ya da Mozart zamanının yorumculuğuna benzemez. Chopin, Liszt, Paganini gibi harikalar yaratan yorumcuların calış tekniği, Romantik donemin olcutu sayılmıştır. Bu donemin bestecileri calgılarının olanaklarını cok iyi tanıdıklarından kendi parlak yetenekleriyle calgının tum sınırlarını zorlamışlardır.
Romantik donemin en gozde calgısı piyano olmuştur, bu donemin sanatcılarının tum fırtınalı, hırcın, inişli cıkışlı duygularını en guzel anlatan calgı olmakla nam salmıştır. En kucuk sesten en buyuk sese dek ses gurluğune karşı duyarlılığı, bestecilerin ruh halindeki değişiklikler icin son derece elverişlidir. Ancak tarihe adını gercekten bileğinin hakkıyla yazdıran bir keman virtuozu vardır ki hem baş dondurucu cevikliği ile hızı, hem de son derece duygusal yorumuyla inanılmaz bir muzisyendir. Niccolo Paganini’nin yeteneği oylesine olağanustudur ki şeytanla işbirliği yaptığı inancı almış yurumuştur. Cağının cok ilerisinde olan bu keman ustasının yazdığı ile yorumladığı eserleri aynı ustalıkta seslendirebilecek kemancı bugun bile yok denecek kadar azdır.
Onemli Bestecileri : Johannes Brahms, Anton Bruckner, Franz Peter Schubert, PETER ILYİCH TCHAIKOVSKY, Gustav Mahler, Richard Georg Strauss
Modern Donem (1900 ile sonrası…)
Yeni bir yuzyılın başlaması ile muzik de yeni bir doneme adımını atmıştır. Kimi muzik tarihcisine gore 20. yuzyılda bestelenen muziğin tumu modernizm olarak anılmalıdır. Ancak hangi “izm” icin gecerli olursa olsun, 20. yuzyıl, muzikte her turlu sınırın bilincli olarak zorlanmasıdır : Teknikte, anlatımda, bicimde, bicemde, icerikte, ozde tum geleneksel kurallar eğilip bukulmeye, eriyip cokmeye başlamıştır. Bu donem sadece muzikte değil, diğer alanlarda da yeniliklerin peşinde koşulduğu, Oscar Wilde, Lawrence, Joyce, Proust, Kandinski, Picasso, Matisse, Klimt, Kokoschka, Freud, Jung, Russell gibi yenilikci, ozgur ruhlu sanatcı ile duşunurlerin bicimlendirdiği bir donemdir.
Bu donemi adlandırmada genel kabul gormuş bir terim yoktur. Cağdaş Muzik ya da 20. Yuzyıl muziği gibi adlandırmalar yapılabilirse de ozellikle ikincisi yuzyılın ortalarında yaşamış olan Rachmaninov, Sibelius ile R. Strauss’ u da kapsadığından uygun olmayabilir.
Yeni muzik terimi bu muzik turunun felsefesi ile 19. Yuzyıl romantizmine karşıt olan arayışları daha iyi tanımlayacaktır.
Yeni muzik Alman Avusturya romantizmine, onun temsil ettiği herşeye bir başkaldırıyı simgeler. Değişik besteciler değişik tekniklerle başarılı ornekler oluşturmuşlardır. Bu muzik turunde, Empresyonizm, Romantizm ya da Barok donemde olduğu gibi belli bir bicem ya da kalıp yoktur. Besteciler belli bir tekniğe bağlı kalmak yerine birini denedikten sonra bir başkasına gecmekte bir sakınca gormemişlerdir.
Başkaldırış yapıt adlarında da kendini gostermektedir. Buna ornek olarak Erik Satie’nin “Like a nightingale that has a toothache” ile Trois Morceaux’ un “Three pieces in the form of a pear” gosterilebilir. Bunlar son yuzyılın romantik başlıklı senfonik şiirlerine bir reaksiyon olarak gorulmektedir.
Muzikte Debussy, Ravel, Schonberg, Mahler, Stravinski, Carl Orff, Bela Bartok, Eric Satie, Prokofiev, Şostakovic ile Gershwin gibi besteciler muziğin kurallarını tekrar değiştirdiler, eserlerini ‘gorsel’ bir havaya soktular. Parcaları, muzikal filmler gibiydi (Bu donemden bircok yapıtın kullanıldığı klasik Disney filmi Fantasia’yı duymuş olmalısınız). Daha da onemlisi, 20. yuzyıl, besteci ile yorumcuların birbirinden etkilendikleri, herhangi bir akıma bağlı kaldıkları bir donem değil, aksine birbirinden tumuyle bağımsız, gercekci, bağlı olduğu kulturun kokenlerine inen sanatcıların cağı oldu.
Bu donemde sadece orkastra muziğinde değil, sahne muziklerinde de cesur yenilikler yapılmıştır. Ornekse bale’ de, ozellikle gunumuz koreograflarından Maurice Bejart’ın olağanustu denemeleri, modern baleyi tepe noktasına ulaştırmış, izlemeye doyamayacağımız gosteriler haline getirmiştir.
yuzyılda caz muziğinin ortaya cıkışıyla , bazı klasik muzik bestecilerinin caza yonelmesi sonucu klasik muziğin erki sallanmış, zamanla yerini oteki muzik turlerine bırakmıştır. Ancak hicbir zaman değerinden bir şey kaybetmemiş, kendinden sonra gelen tum muzik akımlarını etkilemeyi surdurmuş, onlara bir tur ‘abilik’ yapmıştır. Caz muziği konusu geniş bir alanı kaplar. Bu yuzden konuyu ayrı bir bolumde gozden gecirmek doğru olur.
Onemli Bestecileri : Achille- Claude Debussy, Arnold Franz Walter Schoenberg , Alban Berg, Anton von Webern, Béla Bartók, Igor Stravinsky.
alıntı...
Muziğin Gecirdiği Başlıca Donemler
Gündemdeki Konular - Haberler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Gündemdeki Konular - Haberler
- Muziğin Gecirdiği Başlıca Donemler
-
13-09-2019, 03:08:19