Sırtındaki kamburu ile ayağındaki topallığı kendisine kucukluk duygusu veriyordu. Nereye giderse herkes kendine bakıyor, hep kendini seyrediyor zannediyordu. Bu yuzden icinde burukluk, gonlunde eziklik vardı. Bu duşunceler zaman zaman kendisine isyan duyguları da getiriyordu. Şuuraltındaki duygularını bazen mırıldandığı da oluyordu.
“Allah bu kamburu ve topallığı vermekle beni mağdur etti, zulme maruz bıraktı!”
Bir gun kendisine bir telkin geldi. Dediler ki:
“Muhitindeki hocaefendinin yanına git ve bu soruyu ona sor.” Nihayet bir gun hocaefendinin yanına giderek bulduğu bir fırsatta sualini sordu:
“Hocam, sırtımdaki kamburum, ayağımdaki topallığım bana kucukluk duygusu veriyor, sanki Allah bana zulmetmiş gibi hislere giriyorum. Nedir bana reva gorulen bu kotu muamele?”
Hocaefendi boyle sorularla cok karşılaşmıştı. Hic garipsemedi bu sozleri:
Şeytan ve nefis “sana zulmedildi” şeklinde telkinde bulunurlar. Ancak biraz akıllıca duşununce anlarsın ki, sana asla zulmedilmemiş, hakkın yenmemiş, kotu muamele yapılmamıştır. Sen Allah’ın sayılamayacak kadar cok nimetini almışsın. Borclusun. Bu nimetleri duşunup, verene ibadetle, şukurle mukellefsin, şikayetle değil.
Tam itiraz edecekti ki, hocaefendi devam etti:
“Bak, dedi, senin ayağın var da topal! Yılanın ise ayağı hic yok. Devenin kamburu ise bir değil bircok. Halbuki ruhlar aleminde senin ruhunla yılanın ve devenin ruhu eşittiler. Allah isteseydi senin ruhunu ayaksız bir yılanın icine koyar, yahut da kamburu cok bir devenin iskeletine yerleştirirdi. Mulk onundur, tasarruf ona aittir. İtiraz edebilir miydin? Etsen de hakkın olabilir miydi? Artık yılan gibi otların arasında surunur, deve gibi collerde dikenli bitkiler yiyebilirdin. Ama boyle yapmamış, ruhuna insan cesedi giydirmiş, goz, kulak, kalb, mide ve butun organlarını da tam ihsan eylemiş. Bu durumda verdiklerinin şukru icinde olman gerekirken, vermediğinin şikayetine sapman ne makul olur ne de mantıklı. Halbuki hastanelere, bakımhanelere gitsen, orada nicelerini gorecek, haline şukredeceksin. Bak, iki ayağı da kesikler var, iki gozu de gormeyenler mevcut. Kanserliler, kalbi hasta olanlar, bobrekleri işlemeyenler, yatağa mahkum, felcliler soz konusu. “Butun bunlar bende olsun da, ayağım topal olmasın” demek istemiyorsun herhalde.
“Kaldı ki, bunlar da bu hallerine sabrederlerse, ahirette onları oylesine yuce mukafatlar bekliyor ki, orasını gorunce bu hallerine bin defa razı olacak, ‘iyi ki sabretmişiz’ diye sevineceklerdir.”
Ufku genişlemiş, muhakemesi gelişmişti. Gerisini kendisi izah etmeye başladı.
“Hocam, gercekten de oyle.” dedi. “Vucudumda felc olmasın, organlarımda kanser bulunmasın, gozum gorsun, kalbim calışsın da tek ayağım topal, belim kambur olsun.”
Sonra ayağa kalktı, yaklaşıp elini uzattı:
“Hocam ver elini opeyim, yaşamayı yeniden sevdirdiniz, hayatıma huzur ve saadet kattınız. Meğer ben ne kadar yanlış duşunuyormuşum da haberim yokmuş. Şimdi hayatı sevmeye başladım.”
Sevgi ve şefkatle tebessum etti hocaefendi:
“Haydi yeni hayatında saadetler, bahtiyarlıklar...”
“Hepsinden once de doğru duşunmeler.”
__________________
Sakatlar SaĞlam DUŞUnmelİ
Dini Bilgiler0 Mesaj
●28 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Sakatlar SaĞlam DUŞUnmelİ
-
13-09-2019, 03:00:41