Kazım Kanat, 1954 yılında Kahramanmaraş’ın Afşin ilcesinde doğdu. Oğretmen Mehmet ile Ayşe Kanat'ın dort cocuğundan biri. Liseyi İskenderun'da, Gazetecilik Okulu'nu İstanbul'da bitirdi. TV'de "yılın yorumcusu" odulunu aldı. Radyo'da "yılın programcısı" ve "yorumcusu" secildi. Yazılı medyada ise cok sayıda (haber, yorum, araştırma ve fotoğraf) dallarında oduller aldı. 35 yıldır mesleğini surduren Kanat Beşiktaş konusunda ayrıntılı yazılar yazdı. Spor dergilerinde Yazı İşleri Mudurluğu yaptı. Hurriyet, Sabah ve Akşam gazetelerinde muhabir ve spor muduruydu.

1999 yılında kansere yakalanan ve kanseri tek akciğerine de sıcrayan Kazım Kanat, Bodrum'da uzun sure yaşadıktan sonra tekrar işinin başına donmuştu.
Kazım Kanat, 24 Eylul 2008 tarihinde vefat etti.


Kazım Kanat'ın son yazısı

Bugun sabah saatlerinde kaybettiğimiz spor basının usta kalemi Kazım Kanat, 21 Eylul tarihli Sabah Gazetesi'nin Pazar ekinde yazdığı son yazısında yakalandığı hastalıkla savaşını anlatmıştı. Hastalığı ile dalga gecen Kazım Kanat, koşesinde şoyle yazmıştı: "Komik olan da şu: Bir mantarı yenmek, kanseri yenmekten biraz zor olacak..."

İşte Kazım Kanat'ın "HikÂyenin sonu şoyleydi" diyerek başladığı son yazısı;

Başımı alıp gittim de ne oldu!

HikÂyenin sonu şoyleydi: Hani doktorlar, kanser tedavim icin beni hastane odasına mahkûm etmişlerdi ya... Ben de başımı alıp Bodrum'a gitmiş, hayatımı bir yelkenlide gecirmeye başlamıştım ya... Harika bir yazdan sonra bir otelde kaldım. Klimayı acıp, keyif cattım. Sonrası ne oldu? Ne olacak, kuyruğu bacaklarımızın arasına kıstırıp, hastaneye geri donduk. Hem kanser hem de zaturree olmuşum. Kanseri yendik! Zaturreede dalga gectik! Ama... Aması şurada... Anlatayım... Kanseri bir kez daha yenmenin mutluluğunu yaşarken, mutsuz oldum. Bodrum'da cehennem gibi sıcakta ilk kez bir şey yaptım. Eşim Sevinc icin yaptırdığım klimayı calıştırdım, karşısında uyudum. Sonuc felaket! Bir sure sonra nefes alamaz, yurumekte zorluk ceker oldum. Oğlum Mesut'un yemin toreni icin gittiğim Kars'ta yuksek rakımda kotu oldum. HikÂyenin şimdiki sonu şoyle; ciğerlerime klimadan dolayı virusler girmiş, mantarlar oluşmuş. Surekli antibiyotik ve oksijen tedavisiyle ben değil, doktorlar savaşıyor. Komik olan da şu: Bir mantarı yenmek, kanseri yenmekten biraz zor olacak. Okurlara! Kimsenin moralini bozmak istemem. Hele benim, kanser yoldaşlarımın asla... Zaten onlara guzel haberlerim var. Kanseri 'akıllı bomba' ismi verilen bir ilacla yendim. Elim kalem tutunca soz, her şeyi yazacağım. Biraz sabır ve anlayış, lutfen. Biliyorum ki ben sizler icin umudun umuduyum! Teslim olmak yok, geri cekilmek yok. Savaşa devam! Sevgili okurlar! Ne zaman iyileşirim bilmiyorum. Tek bildiğim şey, yazabileceğim an yazacağımdır. Ozel mesaj: Bu, hastane odasından yazılan belki de cok duygusal, belki de okurları ilgilendirmeyen mesajdır. Bu mesaj benim her zamanki dostum Hıncal ustaya. "Beni niye aramadın?" deme. Ama sana ulaşmam ancak bu şekilde oluyor. Ulaşsam bile konuşamam ki! Hıncal ağabey, bir aydır, hastayım kimselere soylemedim. Şu zor gunlerimde kırıcı ve incitici soz ve yazıların (Benim uzerimden, benim iyileşmem icin cırpınan Genel Yayın Yonetmenim Ergun Babahan'ı eleştirmen de şık değil) beni ve seni sevenleri cok uzuyor. "Kardeşim," dediğin Kazım'ı 40 yıldır binlerce yazısından tanırsın. Bilirim seversin de... Bir soz icin bana duşman oldun. Ricam şudur; şimdilik biraz bekle, lutfen. İyileştikten sonra o kırıcı ve incitici eleştirilerini yapmaya devam edersin. O zaman bile tek kelime soylemem! Oyle değil mi Ocal ağabey, Haşmet kardeş?
__________________