Avrupa ulkelerinde bulunduğumda etrafımdaki hic kimse namaz kılmıyordu. Cunku onlar Hıristiyan'dı. Kendi kendime sordum: Ben neyim? Ben Musluman'ım...
Neremden belli Musluman olduğum? Şahsi hayatımda Muslumanlığım belli. Fakat sosyal hayatta belli değil. Oyleyse namaz kılmam şart!
Amerika'da bulunduğum 60'lı yıllar... İzne cıkmıştık. Bir oğle namazı vaktinde okuldan uzaktaydım. Cami yok, kilise kapalı. Parka gittim. Orada ağacların arasında, cimenlerin uzerinde namaza durdum. İcimde bir sevinc, bir ses... Cok şukur. Namaz kılıyorum.
Namaz kılacağım yeri sectim. Golgeye bakıp kıbleyi tayin ettim. Acayip duygular icindeyim. "Niyet ettim oğle namazının sunnetini kılmaya", demedim... Dedim ki: "Allah'ım ben oyle bir yerde bulunuyorum ki Amerikalı oğretim uyelerine itaat ediyorum. Onlara itaat edip sana itaat etmemek olur mu? Kalbimi calıştıran, bana hayat veren, sağlığımı devam ettiren, tahsil yapmak icin bana akıl veren Allah'ım; Sana hamd icin Sana şukur icin namaz kılıyorum. Başımı toprağa koyacağım. Esmaul husnanın tecellisine karşı kendimi bir hic hukmunde sayıp kainatın, her şeyin kumandan-ı azamı olan Allah'ım, Sana secde edeceğim. Allahu ekber..." tekbir aldım.
Hayalim diyor ki, yeryuzu bir mescit, KÂbe mihrap, Resul-u Ekrem Efendimiz (sas) mÂnen imam, ben de cemaatim. Cevremde bulunan mahlukat namına Allah'a secde ediyorum...
Boylesine acîp bir duyguyla rukua eğildim, secdeye gittim.
Başımı secdeden kaldırmak istemedim. Amerika buyuk bir devlet. O devletin buyukluğu Allahu ekber yanında nokta bile olamaz.
Secdeden doğruldum. Bir de baktım, bir suru insan dolmuş etrafıma. Buyuk bir kalabalık. Onların ortasında ben namaz kılıyorum. Namazı bitirinceye kadar kalabalık dağılmadı. Selam verdim, kalktım. Kalabalıktan bazı insanlar secde ettiğim yere geldiler. Cimenlerin arasına bakıyorlar. Burada ne vardı ki, bu adam kafasını buradan kaldırmıyor? Sonra onumdeki ağacın govdesine baktılar. Burada ne var ki bu adam yattı kalktı onunde? Sonunda biri gelip sordu, "Ne yapıyorsun?" Dedim ki: "Ben Musluman'ım, namaz kılıyorum." Bu sozu soylerken sanki dunyanın tepesine cıkmışım, herkese ilan ediyorum. "Ben Musluman'ım! Namaz kılıyorum!"
Namaz, cok uzakta yabancı bir ulkede, gayrimuslimlerin icinde beni İslam sancağı gibi ayakta tuttu. Namaz kıldığımı goren, yanıma gelirdi. Sen Musluman mısın, derdi. Namaz, hayatıma nurunu serpiyordu...
Cilesini cekmediğimiz şey bizim değildir. Zor şartlarda namaz kılmanın cilesi varsa, Allah icin cile cekmek en buyuk saadet. "Ceşitli sebeplerle namaz kılmıyoruz." diyorlar. Onlara diyorum ki: "Hic değilse bazen, bir vakit namaz kılmak lazım. O namazla ne oluyor? Musluman, Muslumanlığını ilan ediyor.
Midenin gıdasını vermeyince aclığın acısını cekiyoruz. Aynı şekilde adam diyor ki: "Sıkıntıdan patlıyorum!" Niye sıkılıyoruz? Beynimiz ilim ister, kalbimiz ibadet ister. Onların gıdasını vermeyince insan sıkılır. Hicbir şey yapamazsa televizyonun karşısına oturur, saatlerce kalkmaz. Tabii o halin getireceği bazı psikolojik hastalıklar da olabilir.
Ben hastalanmadan once bir gayem vardı: İstanbul'un butun camilerinde namaz kılmak!.. Bir gun Ortakoy'de, bir gun Eminonu'nde, bir gun Levent'te... 10 yıl once hastalandım. Camiye gidemiyorum. Yaş ilerliyor, seneler geciyor. Nereye gidiyoruz? Ahirete. Benim ak saclarım ahiret biletidir. Yolcuyuz biz. Cantamızı almış gidiyoruz. Cantamızda sevaplar olsun. Namazlarımı yeniden camide kılacak kadar yuruyebilmeyi isterdim.
__________________