Dokumacının Hikayesi
Eşref Oğlu Rûmî Hazretleri “Muzekki’n-Nufûs” adlı kıymetli eserinde ibretle dolu şu hikayeye yer verir: Allah’ın rahmeti onun uzerine olsun, İmam Ebu’l-leys Semerkandi Hazretleri anlatır ki: “Bir defasında, Bağdat’ın hali vakti yerinde olan Muslumanları, hacca gitmeğe karar vermişlerdi. Onların hacca hazırlandıklarını goren fakir, fakat Salih bir dokumacı da, kendi kendine şoyle soylendi:
-“Varayım şunlarla birlikte ben de gideyim. Onların malı mulku var, parası var; fakat benim bir şeyim yok. Niyetim ise halistir. Allah elbette sebepler yaratır. Benim de Kabe’ye yuz surmeme muvaffakiyet verir inşallah. Zira benim Rabbime olan tevekkul ve inancım tamdır…”
Boylece, o da yapabildiği kadar hazırlığını yaptı. Sonra da hacc kafilesi Bağdat’tan ayrılırken onların peşinden yola cıktı. Şehrin ileri gelenleri Hac yolcularını uğurladılar. Bu arada, fakir dokumacının uzaktan hacca gidenleri takip ettiğini goren ve dokumacının da komşularından olan bir hoca, binmekte olduğu hayvanı suratle ileri surdu ve ona yetişerek sordu:
-“Hayrola komşu! Sen de mi Hacca gidiyorsun?” Dokumacı, buyuk bir saflıkla cevap verdi:
-“Evet. Ben de varayım, Kabe’yi ziyaret edeyim. Rabb’im’in beytine yuz sureyim dedim. Tabi Allah nasip ederse.”
Ancak, hacc icin yeterli miktarda malı olmadığı ve malsız bir kişinin hacca cıkması da pek duşunulmediğinden, bu safiyane gayreti anlayamayan hoca onunla alay etti ve şoyle dedi:
-“Fakat senin bineğin yok. Azığın yok. Bari birkac bin akcacığın olsun var mı?” Dokumacı, hic duşunmeden hemen cevap verdi.
-“Rabbim beni besler. Allah, butun canlıların rızkını verendir. Esasen her birimiz onun rızık hazinesinden beslenmiyor muyuz?”
Hoca onun bu sozlerine iyice bir guldu. Bu arada da birbirlerinden ayrıldılar. Dokumacı da bir daha komşusu olan bu hocaya gorunmedi. Nihayet Mekke-i Mukerreme’ye vardılar. Kabe-i Muazzamayı tavaf ettiler. Arafat’ta vakfeye durdular. Daha sonra donduler.Veda tavafını da yaptıktan sonra ulkelerine avdet etmek uzere Mekke’den cıktılar. Tam bu sırada hoca baktı ve gordu ki, fakir komşusu dokumacı da Hacc farizasını ifa etmiş, kendileriyle beraber geri donuyor. Kendisine yaklaştı ve sordu: -“Komşu vardın Beytullah-ı tavaf ettin mi?” Dokumacı dedi:
-“Allah’a hamd ve şukurler olsun ki benim yuzumun karasına bakmadı. Bana o şerefli Hacc farizasını ifa etmeyi nasip eyledi. Geldim. Sağlıkla tavafımı yaptım. Şimdi de memleketime donuyorum…Hoca onunla alay etmek istedi: -“Komşu, sana da huccet verdiler mi? Beratını aldın mı?” Dokumacı dedi: -“Nasıl huccet verirler?” Hoca dedi: -“Beytullah’a varana, cehennemden azat olduğuna dair huccet verirler. İşte bizim huccetimiz var…”
Bicare dokumacı, hocanın bu sozlerine inandı. Hemen geri dondu, Mekke’ye gitmek uzere hızla uzaklaştı. Sonra hoca dokumacı ile arasında gecenleri diğer yol arkadaşlarına anlattı. Hepside dokumacının haline guluştuler ve yollarına devam ettiler.
Fakir dokumacı da yola duştuğu o hızla Harem-i şerife girdi. Beytullah’ın kapısına başını koydu.Yuzunu yerlere surerek ağlamağa başladı ve şoyle niyazda bulundu: “Ey alemlerin Rabbi olan Allah’ım! Ey ezelî ve ebedî olan Allah’ım! Sen KÂdirsin, Ğanîsin, rahmetin ve ihsanın butun kullarına şamildir. O kullarına, yarın cehennemden azat olunduklarına dair berat vermişsin. Ben fakir kuluna ise huccet verilmedi. Yoksa ben azat olunmadım mı?...”
Dokumacı bir taraftan bu şekilde yalvarıyor, diğer taraftan da gozlerinden adeta sel gibi yaşlar akıtıyordu. Nihayet oyle bir an geldi ki, yorgun ve bitap duşerek kendinden gecti. Bu halet icinde iken bir ara bir şahıs geldi ve şoyle dedi:
-“Kaldır başını ey miskin! Al şu huccetini de var yolculuk arkadaşlarına yetiş…”
Boyle bir durumla karşılaşan dokumacı dehşet icinde kaldı. Sonra gordu ki gercekten o adamın elinde bir kağıt parcası var. Fakat bu oyle bir kağıt parcası ki bu dunyada imal edilen kağıtlara benzemiyor. Kağıdın etrafa sactığı kokudan canı mest oldu. Beratı optu. Başına koydu. Yuzune ve gozlerine surdu. Sonra buyuk bir itina ile koynuna yerleştirerek tekrar yola koyuldu. Bir muddet sonrada yol arkadaşlarına yetişti; fakat onlar hala işin alayında idiler. Hatta zavallı dokumacıyı aldattıkları icin guluşup duruyorlardı. Dokumacı kendilerine yetişip yanlarına yaklaşınca sordular:
-“Ne oldu, huccetini aldın mı?” Dokumacı dedi: -“Evet aldım…”
Onun bu sozu uzerine, komşusu hoca hemen kendisine yaklaşarak: -“Gorelim bakalım şu huccetini…Dedi.”
Dokumacı da daha once koynuna yerleştirmiş olduğu hucceti, kemal-i hurmetle hemen koynundan cıkardı. Hocaya uzattı ve ilave etti: -“Seninki ile bir arada dursun…”
Hoca, fakir komşusu dokumacının uzattığı beratı aldı. Bu, yeşil bir kağıt idi. Uzerinde beyaz nurdan yazılar vardı. Etrafa sactığı guzel kokular onu duyanı mest ediyordu. Bu manzara ile karşılaşan hoca bir feryat etti ve binmekte olduğu bineğinden kendisini aşağı attı. Bu sırada aklı başından gitmişti. Bir muddet sonra kendisine gelerek dokumacının beratını yuzune gozune surdu. Bu arada şunları soyledi:
-“Yazık benim gecen omrume, o guzelim omrumu yok yere harcamışım! Keşke ben de şu dokumacı komşum kadar olabilseydim de beni de Allah ile aldatsa idiler. Ah! Ne olurdu, onun eriştiği bu saadete ben de erişmiş olsaydım…”
Fakir dokumacı sırf iyi niyetliliği ve ihlas’ı sebebiyle bu mertebeye erişmişti. Onun fakir oluşu ile alay edenler ve Hacc yolculuğuna cıkarken istihza yollu:
-“Bari birkac bin akcan olsaydı…Diyenler, acaba bu yolda butun servetlerini de harcamış olsalar boylesine muazzam bir saadete mahzar olabilirler miydi?... Her ne hal ise, hacılar Bağdat’a donunce, dokumacı, hocaya şoyle dedi:
-“Huccetim sende kalsın. Ben olunce kefenimin arasına koyar ve beni oylece defnedersiniz!...
Hoca da bu vasiyet gereğince hucceti sandığına koydu. Onu iyice kilitledi. Kendisi ticaretle meşgul oluyordu. Bu sebeple, bir ara başka bir şehre gitmişti. İşte onun Bağdat’ta bulunmadığı bu sırada fakir dokumacı da vefat etti. Cenazesi kaldırıldı. Mezarına defnedildi. Bir muddet sonra hocada dondu; fakat komşusu dokumacının olmuş olduğunu duyunca feryat ve figana başladı:
-“Eyvah!..Komşumun bende emaneti vardı. Vasiyet’ini yerine getiremedim. O, ahirete gitti. Hucceti ise bende kaldı…”
Sonra, ağlayarak hemen geldi. Sandığı actı. Birde baktı ki huccet’in yerinde yeller esiyor. Bu durum da ne yapacağını şaşırdı. Bir muddet duşundukten sonra kendi kendine şoyle dedi:
-“Hemen gideyim. Komşumun mezarını acıp bakayım. Bekli de birisi onu alıp kendisine vermiştir…”
Boyle dedikten sonra doğruca dokumacının mezarına gitti. Onu acmağa teşebbus etti; fakat tam bu sırada bir ses işitildi. Hafiften gelen bu ses şoyle diyordu:
-“Bırak. Kabri acma. Biz ona Huccet verdik. Artık elbette yaban ellerde bırakacak değiliz. Aksi takdirde kendisine Huccet vermiş olmamızın bir manası kalmaz. Mezara dokunma. Huccet yerini ve sahibini bulmuştur…”
Bu nida uzerine hoca kendinden gecti ve olduğu yere yığılıp kaldı. Bu arada dokumacının karşıdan geldiğini ve kendisine şoyle dediğini muşahede etti:
-“Hoca, Allah senden razı olsun. Sana selamet versin ki, o Huccet bana geldi. Sual meleklerine gosterdim. Bunun uzerine bana hicbir şey soylemediler. Bu arada şunu belirtmeliyim ki ben, hucceti senin sayende aldım. Eğer sen bana:
-“Git. Huccetini al!.. Demeseydin, ben bu gun huccetsiz olacaktım…”
Daha sonra hoca evine dondu. Dokumacı fakir komşusunun ruhu icin Kur’anlar okuttu. Yemekler yedirdi. Fakir ve muhtaclara sadakalar dağıttı. Bir cok hayır ve hasenat yaptırdı.”
__________________
Dokumacının Hikayesi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●38 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Dokumacının Hikayesi
-
13-09-2019, 02:18:16