Kabağın Sahibi Vardır Elbet !


Vaktiyle bir derviş, nefisle mucadele makamının sonuna gelir.
Meşrebin usulunce bundan sonra her turlu susten, gosterişten arınacak,
varlıktan vazgececektir.
Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her turlu gorunur
suslerden arınması gereklidir.. .
Sac, sakal, bıyık, kas, ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket
eder, soluğu berberde alır.
- Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saclarını kazımaya baslar. Derviş aynada kendini takip
etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır.
Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıckın mı bıckın bir kabadayı girer iceri.
Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:
- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kukrer.
Dervişlik bu... Sovene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş.
Ses cıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur.
Ses cıkaramaz.
Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa baslar.
Fakat kustah kabadayı tıraş esnasında da surekli aşağılar dervişi, alay eder:
’Kabak aşağı, kabak yukarı.’
Nihayet tıraş biter, kabadayı dukkÂndan cıkar. Henuz birkac metre gitmiştir ki,
gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla uzerine gelir.
Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına
denge icin yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir.
Kabadayı oracığa yığılır, kalır.Olmuştur. Gorenler cığlığı basar.
Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş mahzun, duşunceli cevap verir:
- VAllahi gucenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gor ki kabağında bir
sahibi vardi elbet !. O gucenmiş olmalı!



HikÂye boyle...
Ama hayat da boyle...
Ensemize, kafamıza vurup vurup dalga gecen sahte kabadayıların, kabağın da
bir sahibi olduğunu, bu sahibinin de en affetmeyeceği şeyin kibir ve kul hakkı
yemek olduğunu unutmaya başlayanlar bir gun anlayacaklardır ...



Alıntıdır...

__________________