Sıradan bir hafta sonuydu. Tatilin tadını cıkarmak adına gec saatlerde kalkmış, kahvaltı yapıp, “bugun ne yapabilirim, geriye kalan vaktimi nasıl değerlendirebilirim” diye duşunurken cep telefonum caldı. Calıştığım hastaneden arıyorlardı. Ne olabilirdi ki? Umarım tatilimi mahvedecek bir şey değildir, diye duşundum.

Gorevli arkadaş icapcı hemşire olduğumu, İstanbul’a bir hastanın goturuleceğini ve en gec 20 dakika icerisinde hazır olup hastaneye gelmem gerektiğini soyledi. Ben de hazırlandım tabi, ama soylene soylene. Nerden bilebilirdim bu yolculuğun hayatımı değiştireceğini!

Hastaneye geldiğimde ambulans hazır halde beni bekliyordu. Fakat hasta yoktu. Evinden alınıp sonrasında da İstanbul Fatih’teki evine bırakılacaktı.

— Oh, dedim, demek ki hastanın onemli bir problemi yok. Gerekli malzeme kontrollerini yaptıktan sonra yola koyulduk.

Hastanın evine vardığımızda bir doktor karşıladı bizi. Hastanın ilerlemiş bir beyin tumorunun olduğunu ve yapmam gerekenleri bir bir anlattı. Hastayı sedyeyle ambulansa aldığımızda bilinci yarı acıktı. Bazen bizi işitiyor, bazen de derin bir uykudaymışcasına hic konuşmuyordu. Eşi de yanında refakat etmekteydi. Bir sure bu şekilde gittikten sonra hasta idrarının geldiğini soyledi. Bir ordek yardımıyla bu işi hallettik. Sonrasında da eşinin kulağına bir şeyler fısıldadı.

— Eşinizin ağrısı mı varmış, dedim.

— Hayır, namaz vakti geldi mi diye soruyor, dedi. Abdest alacakmış da.

— Nasıl yani, yerinden bile kalkamıyor, nasıl abdest alacak! Ustelik verdiğimiz ilaclar devamlı idrar yaptırır ve abdesti sık sık bozulur, o zaman ne yapacağız?

Hastanın gozleri ilacların etkisiyle yavaş yavaş kapandı ve derin bir uykuya daldı. Belli bir sure bu şekilde devam etti yolculuğumuz. Hasta bir ara gozlerini aralayıp:

— Namaz vakti geldi mi, dedi.

— Evet, dedi karısı.

Hasta, ambulansı uygun bir yerde durdurup, kendisi icin bir tuğla parcası arayıp aramayacağımı sordu:

— Tabiî ki ararım, dedim. Ama ne yapacaksınız ki tuğla parcasını?

— Abdest alacağım hemşire hanım, dedi bitkin bir şekilde.

Aman Allah’ım, “yoldayım” diye kılmadığım, “uykusuzum” diye kazaya bıraktığım, “biraz sonra kılarım” diye ertelediğim namazlarım geliverdi aklıma.

Ambulansı bir tesiste durdurduk ve bir tuğla parcası aramaya koyuldum. Birinci adım, ikinci adım derken bir de baktım ki tuğla parcası karşımda duruyor. Sanki bilincli bir el onu benim almamı istercesine oraya koymuş gibiydi Âdeta.

Tuğla parcasını aldım, hastaya verdim. Taşı karnının uzerine koydu ve yolculuk boyunca her abdesti bozulduğunda teyemmum edip abdest aldı ve ardından namazını eda etti. Bilinci yerindeyken, dudaklarında hep bir mırıltı, durmadan dua ediyordu.

Allah’ım nedir bu yaşadıklarım. Bu insanlar gercek olabilir mi, diye geciriyordum icimden. Yerinden kalkamayacak kadar hastayken “namaz vakti geldi mi” diye soruyordu adam. İmkÂnsız olduğunu duşunurken tuğla parcasını bulmam, adamın devamlı teyemmum abdesti alması o kadar garibime gitmişti ki…

Başım ağrıyor, romatizmam var, ayaklarımda mantar var, uykusuzum, yorgunum, işlerim cok yoğun gibi bahanelerle abdestten, namazdan kacanlar var ya, onlar geldi aklıma. Kendim geldi aklıma. Utandım, yıkıldım ve o adamı tanıdıktan sonra namaza dort elle sarıldım, sanki namazla yeniden dirildim.


Sanırım, hastanın sonunu merak ediyorsunuz. Hasta kısa bir sure sonra vefat etmiş. Nasıl olduğunu tahmin ediyorsunuzdur herhalde.
Nasıl yaşadıysa oyle.

......................

herkez cenneti arzuLar fakat cenneti kazanmak icin caba icerisine girmezLer... gunun 5 vaktini ayıramayacak kadar aciz oLmaya imkan yok.. yemek vaktini dahi namaza ayırabiLir , yemeği daha sonra da yiyebiLirsin..ama gecmiş ve kıLınmayan namazLarın teLafisi oLmaz...
__________________