Gecmişten bugune yaşadıklarınızı hızlıca bir gozden gecirdiğinizde, karşınıza cıkan insanların bircoğunun ortak bir ozelliğe sahip olduklarını fark edersiniz: Genc ya da yaşlı, zengin ya da fakir olsun, insanların bir kısmı yaşadıkları hayattan yakınmayı yaşamlarının onemli bir parcası haline getirmişlerdir. Hemen her olay hakkında şikayet edecek, hoşnutsuzluklarını dile getirecek bir şeyler bulurlar. Karşılaştıkları bir olayın yuz tane guzel, sevinc duyulacak, zevk alınacak yonu varsa, onlar bunları gorup bunlarla mutlu olmaktansa, birkac kusurlu detaya takılıp bunların sıkıntısını yaşarlar. Bu anlayış, onlarda oylesine yerleşik bir alışkanlık haline gelmiştir ki, henuz yaşamadıkları, tecrube etmedikleri olaylar hakkında da aynı tavrı gosterebilirler. Daha bir olayı yaşamadan, karşılarına cıkabilecek muhtemel puruzleri duşunur ve bu hayali sıkıntılar nedeniyle mutsuz olabilirler.
Tum bunların otesinde, her turlu cabalarına karşın, kendilerinin de nedenini tam olarak keşfedemedikleri sebepsiz bir bıkkınlık ve hicbir şeyden yeteri kadar memnun olamama hissi icerisindedirler. Dikkatlice duşunduğunuzde bu gibi insanların "İcimde sebepsiz bir sıkıntı var", "Canım cok sıkılıyor", "Artık bu hayattan bıktım", "Canım hicbir şey yapmak istemiyor" gibi sozleri sık sık dile getirdiklerini hatırlarsınız. Ustelik bu kimseleri, kalplerinde yaşadıkları bu derin bıkkınlık ve hoşnutsuzluk hissinden kurtarmaya calışsanız da coğu zaman başaramazsınız.
Oyle ki, onları dunyanın en guzel yerine goturseniz, olabilecek en guzel, en mukemmel nimetleri onlerine serseniz, arzu edebilecekleri her turlu konfor ve luksu sağlasanız, yine de bu kimselerin guzelliklerden gereği gibi zevk alabilmelerini sağlayamayabilirsiniz. Bu guzelliklerin her zaman ruhlarına etki etmesini ve onları tam anlamıyla mutlu etmesini mumkun kılamayabilirsiniz.
Oysa gokyuzunden denizin derinliklerine kadar her yer saymakla bitiremeyeceğimiz mukemmellikte detaylarla doludur. Her biri birbirinden guzel olan canlılar; kuşlar, tavşanlar, sincaplar, aslanlar, zebralar, arslanlar, kaplanlar, kediler, kopekler, balıklar... Bin bir ceşit meyveler; cilekler, portakallar, kavunlar, erikler, şeftaliler... İc acıcı bitkiler; guller, orkideler, papatyalar, menekşeler, sumbuller, karanfiller, yuzlerce yıllık ağaclar ve daha milyonlarca guzellik insanın icinde cok buyuk bir coşku uyandırır. Guzel bir manzara, guzel bir insan yuzu ya da guzel bir ziyafet sofrası insan ruhuna cok buyuk bir zevk verir. Allah, Kuran ayetlerinde dunya hayatında insanlara sunduğu guzelliklere dikkat cekmiş ve bu nimetleri insanların "bir genelleme yaparak dahi saymakla bitiremeyecekleri kadar cok ve ceşitli" olduğunu hatırlatmıştır. Allah ayetlerde şoyle buyurmaktadır:

Allah, gokleri ve yeri yaratan ve gokten su indirip onunla size rızık olarak turlu urunler cıkarandır. Ve O'nun emriyle gemileri, denizde yuzmeleri icin size, emre amade kılandır. Irmakları da sizin icin emre amade kılandır. Guneş'i ve Ay'ı hareketlerinde surekli emrinize amade kılan, geceyi ve gunduzu de emrinize amade kılandır. Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye guc yetiremezsiniz. Gercek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankordur. (İbrahim Suresi, 32-34)
Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gercekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 18)

Aslında sırf bu guzelliklerden bir tanesi bile insan ruhuna buyuk zevk ve keyif verebilir. Bu nedenle bazı insanların bu guzelliklerin binlercesiyle ic ice yaşadıkları halde bunları fark edememeleri, bunların hicbirinden coşku ve heyecan duyamamaları, zevk alıp mutlu olamamaları, hic kuşku yok ki, ortada olağan dışı bir durum olduğunu gosterir. Herşeyden once bu buyuk bir nimet kaybı ve buyuk bir eksikliktir. Cok acıktır ki bu kimseler, dunya hayatındaki tum zevkleri tuketip yok etmiş, artık bunlardan lezzet alamayacak hale gelmişlerdir.
Oysa ne buyuk bir celişkidir ki, bircok asılsız bahane one surerek dinden kacan insanlar dunya hayatını cok zevk alacakları, surekli gulup eğlenecekleri bir yer olarak gormek isterler. Hayattaki en buyuk amacları dunya hayatından sınırsızca fayda elde edebilmek, burada yaşayabilecekleri tum zevkleri tadabilmektir. Bu, dunyanın her yerinde ve her cağda değişmeyen bir kural olmuştur. Tarih boyunca hayatın gercek anlamını kavrayamamış bazı insanlar dunyadan zevk alma uzerine felsefeler yapmış, kendi deyimleriyle "gununu gun eden" kişilere ovguler yağdırmışlardır.
Unlu Latin lirik şairi ve yazar Horace'nin (MO 65-8) bir deyişinden esinlenerek ortaya cıkan ve 17. yuzyıl Avrupası'ndan beri kullanılan bir deyim olan "Gunu Yakala" (Carpe Diem), sadece dunya hayatı uzerine kurulan bu yaşam tarzının felsefesini ozetlemektedir. Bu sozle, "insanın yarınını duşunmeden, sadece icerisinde bulunduğu anı yaşayıp, gununu gun etmesi" ifade edilmektedir. "Gunu yakala" fikri ile, insanlara her an olum ile karşılaşabilecekleri, bu nedenle de olumu ve sonrasını duşunmektense, bu gercekleri hic akıllarına getirmeden sadece icerisinde bulundukları anı değerlendirerek yaşamaları oğutlenir.
Aynı şekilde Ronesans donemine damgasını vuran "Oleceğini Hatırla" (Memento Mori) kavramı da insanlara, oleceklerini hatırlayarak, dunyaya daha cok sarılmayı oğutlemektedir. Bu duşunceye gore, insan, olumden korkarak yaşamaktansa, icinde bulunduğu zamanı, olumun yakın olduğunu bilerek, sadece zevklerine gore şekillendirmeli, hicbir sınır tanımadan, canının istediği gibi yaşamalıdır.
Mutluluğun ve guzel bir hayat yaşamanın yolunu, Allah'ın ayetlerinin dışında arayan toplumlar tarih boyunca pek cok sapkın fikir ve felsefe geliştirmişlerdir. Ortaya attıkları tum carpık duşuncelerin ortak noktası ise, dunya hayatının nimetlerinden maksimum duzeyde, hırsla ve tutkuyla faydalanabilmektir.
Allah, Kuran'da boyle kimselerin bu hırsına "Şu halde sen, Bizim zikrimize sırt ceviren ve dunya hayatından başkasını istemeyenden yuz cevir." (Necm Suresi, 29) ayetiyle dikkat cekmektedir. Bir başka ayette ise, Allah, bu kimselerin kapıldıkları dunya hırsı nedeniyle kendilerine verilen sayısız imkan ve nimetlere şukretmek yerine, doyumsuzca bir hırs icinde yaşadıklarını bildirmektedir:

Kendisini tek olarak (ve yapayalnız) yarattığım (şu adam)ı Bana bırak; Ki Ben ona, 'alabildiğine geniş kapsamlı bir mal' (servet) verdim. Goz onunde-hazır cocuklar (verdim). Ve sayısız imkan ve fırsatları onune serdim. Sonra, daha artırmam icin tamah eder (doyumsuz istekte bulunur). (Muddessir Suresi, 11-15)

O halde tum bu doyumsuz isteklerine rağmen, bu insanların dunya hayatından, insanlardan, doğadan, canlılardan zevk alamamalarının nedeni nedir? Tek amacları dunya hayatının zevklerinden istifade etmek iken, nasıl olup da tum zevklerden mahrum kalmaktadırlar? Neden bu kadar nimetin icinde oldukları halde buyuk bir sıkıntı, kasvet, bunalım ve bıkkınlık icinde yaşarlar? Dunya hayatının guzelliklerini ve nimetlerini fark edemeyecek ya da bunlardan zevk alamayacak bir ruh halini nasıl elde ederler? Dunya hayatındaki tum zevkleri nasıl tuketip yok eder, tum arzularına ve cabalarına karşın bu zevklerden nasıl mahrum kalırlar?
Tum bu soruların tek bir cevabı ve tum bu durumun tek bir acıklaması vardır: Soz konusu insanlar inkar icindedirler. Kendilerine tum bu nimetleri verenin Rabbimiz olduğunu unutmalarına ve nankorluk etmelerine karşılık dunya hayatında bu insanların kalpleri sıkıntılı kılınmaktadır. Allah Kuran'da bu gerceği şoyle bildirmektedir:

Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun goğsunu İslam'a acar; kimi saptırmak isterse, onun goğsunu, sanki goğe yukseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin ustune işte boyle pislik cokertir. (Enam Suresi, 125)

Bir başka ayette ise "Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekcisi)dir. Onları karanlıklardan nura cıkarır; inkar edenlerin velileri ise tağuttur. Onları nurdan karanlıklara cıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda suresiz kalacaklardır." (Bakara Suresi, 257) şeklinde bildirildiği gibi, Allah, inkarları nedeniyle guzellikler icerisinde yaşadıkları halde bu kimseleri karanlık ve kasvetli bir dunyaya sevk etmektedir.
Oysa Allah dunya hayatını insanlar icin bir deneme olarak yaratmıştır. Bu nedenle dunya hayatının suslerine kapılıp gitmek buyuk bir yanılgıdır. Peygamber Efendimiz bir hadisinde dunya hayatı ile ilgili olarak şoyle buyurmaktadırlar:
Dunya tatlı ve hoştur. AIIah sizi ona vÂris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Oyleyse dunyadan sakının." (Kutub-i Sitte, Muslim, Zikr 99, (2742); Tirmizi, Fiten 26, (2192))
Allah'ın razı olacağı umulan tavır, tum dunya nimetlerinin Rabbimizin bir lutfu olarak bizlere ulaştığını kavramak ve O'na karşı şukredici bir ahlak icerisinde olmaktır. Bu guzel ahlakı yaşayan insan, cevresinde daima Rabbimizden gelen guzelliklerin, nimetlerin ve hayırların olduğunu her an hissedecektir.
İnkar edenler ise bu gerceği gormek yerine, Allah'ı unutarak, sadece ellerindeki nimetlerden hırslı bir tutkuyla faydalanmaya bakarlar. Bu hırsın şiddeti arttıkca, bu kimselerdeki hoşnutsuzluk da buyur. Bu buyuk celişkinin nedeni, soz konusu insanların herşeye sahip olmak icin delice bir isteğe kapılmalarıdır. Sahip olduklarıyla mutlu olmak, ellerindekinin kıymetini bilip bunlara sevinmek yerine, hep daha fazlasına sahip olamamanın mutsuzluğunu yaşarlar. Bundan dolayı da ellerindeki imkan ve nimetlerin de tadına varamazlar.
Orneğin guzel bir arabaları olur, ama daha yeni bir modeli cıktığı anda, sahip oldukları arabanın onlar icin hicbir değeri kalmaz. Tatil yaparak tum sorunlarının ustesinden geleceklerine inanırlar. Ama tatil esnasında yaşadıkları ufak tefek aksaklıklar onlar icin bir sıkıntı ve azap nedeni haline gelir. Sabır ve tevekkulle sorunların ustesinden gelmeye calışmaz, kotumser ruh halleri nedeniyle daha da sıkıntılı bir şekilde tatilden donerler. Tum bu arayışları hep husranla sonuclanır. Aldıkları zevk varsa da, bu, cok kısa sureli olur; daha sonrasında gelen sıkıntı ise cok uzundur.
Elbette dunya hayatı insanlar icin bir denenme yeridir bu nedenle guzelliklerin yanında bircok kusur, eksiklik ve acizlikle birlikte yaratılmıştır. Bu nedenle insanlar, yaşamları icerisinde, her ne kadar istemeseler de bu eksikliklerle mutlaka karşılaşacaklardır. Nitekim zengin olanın zenginliğini, guzel olanın guzelliğini, zeki olanın tum zekasını bir kaza ya da bir felaketle tamamen kaybetmesi mumkundur. Ayrıca boyle bir kaza soz konusu olmasa bile bir gun mutlaka her insanın gencliği de, sağlığı da yok olacak, enerjisi ve gucu zamanla elinden gidecektir. Maddi-manevi anlamda kendilerinden daha ustun insanlarla karşılaşma ihtimali de, din ahlakından uzak insanların huzurlarını kacıran bir başka konudur. Kendilerinden daha zengin, daha guzel, daha başarılı, daha akıllı, daha geniş bir sosyal cevreye sahip insanların varlığı onları buyuk bir bunalıma surukler.
İşte inkar edenlerin hayatları boyunca buyuk bir arayış icinde olmalarının, sahip oldukları nimetler ile hoşnut olmamalarının nedeni bu sapkın anlayıştır. Hırsları onları zorlu bir hayata surukler. Bir turlu ellerindeki guzellikleri gorup fark edemez, bunların zevkini gereği gibi tadamazlar.
Olumle birlikte tum nimetlerin yok olacağına inanan bu insanlar icin tum guzellikler daha dunyadayken birer birer tukenip yok olur; guzellikleri, genclikleri, sağlıkları hep gecicidir. Maddi kazancları ise, nefislerinin azgın tutkularından dolayı onlara yeterli gelmez. İşte tum bu nedenlerle tutkuyla bağlandıkları dunya hayatı, bu insanlar icin bir azap haline gelir. Allah, inkar edenlerin cehennem hayatından once dunyada da azapla karşılaştıklarını şu sozlerle haber vermektedir:

Derler ki: "Eğer doğruyu soyluyor iseniz, bu va'dolunan (azab) ne zaman?" De ki: "Belki de acele etmekte olduğunuzun (azabın) bir kısmı size yetişmiştir bile." (Neml Suresi, 71-72)

Allah'ın ayetlerde bildirdiği azabın bir kısmı, bu insanların dunya hayatının tum guzellikleri ve imkanları icerisinde bir nevi cehennem hayatı yaşamalarıyla kendini gostermektedir.
Dunyanın farklı toplumlarında bircok insan bu ruh halini yaşamaktadır. Bunalımların, sıkıntıların, stresin ve psikolojik sorunların boylesine artması, dunya hayatına olan bu carpık bakışın bir sonucudur. "İcimde sebepsiz bir sıkıntı var", "Canım cok sıkılıyor", "Artık bu hayattan bıktım", "Canım hicbir şey yapmak istemiyor" gibi sozler sarf ederek yaşamını surduren her insanın, acil değişmesi gereken bir ruh hali icerisinde olduğunu gormesi gerekmektedir.
Boyle bir sıkıntı icinde olan her insanın durup duşunmesi, kendi kendine bunun sebebini sorması ve bu durumun neden kaynaklandığını araştırıp buna cozum araması gerekmektedir. Allah bu konunun da cozumunu bizlere Kuran ayetleriyle bildirir. Nimetlerden zevk alabilme, guzellikleri gorup fark edebilme yeteneği ancak iman ile kazanılmaktadır.

__________________