Ibn Mulcem’in kisas edilmesinden hemen sonra, Hz. Hasan, Muaviye ile baslayacagi mucadelede Kûfelilerin destegini almak icin harekete gecti ve atÂlarini yuzer dirhem artirdi. O, Kûfelilerin her ne kadar babasinin yaninda yer aliyor gibi gorunseler de onu sevmediklerinin farkindaydi. Zira gerek Siffin savasinda, gerekse Nuhayla, Nehrevan ve devamindaki savaslarda bu sehirden onemli sayida insan olmustu. Olenlerin fazlaligini anlatmak icin kaynaklar, sehirde agit sesinin yukselmedigi hicbir evin olmadigini aktarmaktadirlar. Tum bu insanlarin, yakinlarinin oldurulmesini gonul huzuru icerisinde kabullendiklerini soylemek safdillik olur. Bunun bilincinde olan Hz. Hasan, Muaviye ile yapacagi mucadelede bunlarin destegini saglamak istedi ve maaslarini artirdi. Bu taktigin gecici bir sure icin dahi olsa ise yaradigi anlasilmaktadir. Nitekim BelÂzûrî, Kûfelilerin Hz. Hasan’i babasindan daha cok sevdiklerini aktarmaktadir.

Biat tamamlandiktan sonra yeni halife Hz. Hasan, babasinin oldugunu, kendisinin onun yerine halife secildigini, babasinin valilerine bildirdi ve biat istedi. Babasinin atadigi valilerinin tamami ona biat ettiler. Hz. Hasan bu valilerden hic birini degistirmeyerek gorevlerinin basinda birakti. Boylece kendisine sadece Muaviye’nin kontrolunde bulunan Misir ve Suriye biat etmemis, bunun disindaki yerlesim birimlerinin tamami biat etmis oldu. Daha once babasinin kontrolunde bulunan yerlesim birimlerinin biatini alan yeni halife, hic zaman kaybetmeden Muaviye’ye mektup yazarak biat istedi.[4] Fakat Muaviye bunu reddetti. Cunku o Hz. Ali’nin olumu ile avantajli bir konuma yukseldiginin farkinda idi. Artik karsisinda genc ve deneyimsiz biri duruyordu. Onunla mucadele etmek daha kolay olacakti. Dolayisiyla hic zaman kaybetmeden kendisini halife ilan etti ve biat almaya basladi.[5] Boylece Islam aleminin, ilk defa, iki halifesi olmus oldu. Artik Muaviye mesru halifeye biat etmeyen bir vali degil, kendisine, Islam aleminin en azindan bir bolumunde, biat edilmis olan bir halife konumuna yukseldi. Simdi Hz. Hasan’i ikna etmek veya en azindan hareket alanini daraltmak gerekiyordu. Bu amacla Muaviye ilk olarak Hasan’i kendi tarafina cekmek icin her zaman uyguladigi taktik olan kesenin agzini acti ve ona aslinda hilafete layik olmakla beraber genc ve tecrubesiz oldugunu, devlet islerinin deneyim gerektirdigini bildirdi ve kendisine katilmasi durumunda ona Irak Beytu’l-Malinda bulunan tum parayi ve istedigi bolgenin haracini tahsis edecegini yazdi.[6] Fakat Hasan, buna razi olmayarak babasinin baslattigi mucadeleyi surdurme niyetinde oldugunu ortaya koydu.

Muaviye’nin mektubunu Hz. Hasan’a getiren Cundeb b. Abdullah, Samlilarin kendisine karsi savasmak icin ordu hazirlamakta olduklarini bildirerek, bu ordunun gucu ve sayisi hakkinda bilgi verdi, bir an once hazirlanmasini onerdi.[7] Bu hadiseden kisa bir sure sonra Muaviye’nin 60.000 kisilik bir ordunun basinda Sam’dan Irak’a dogru hareket ettigi, yerine vekil olarak da ed-DahhÂk b. Kays el-Fihrî’yi atadigi haberi geldi.[8] Rivayetlere gore; Hz. Hasan, Muaviye’nin ordusunun Irak’a hareket ettigi haberini almis olmasina ragmen harekete gecmemistir.[9] Buyuk bir ihtimalle Muaviye’nin saldiracagi yerin netlesmesini beklemistir. Kaynaklarimiz Suriye ordusunun, Cisru Menbic’e geldigi haberi uzerine Hz. Hasan’in basta Hucr b. Adiyy, Kays b. Sa’d b. UbÂde ve Abdullah b. Abbas olmak uzere danismanlarinin uyarilarini dikkate alarak orduyu hazirlamak icin harekete gectigini ve Kûfe mescidinde halka bir konusma yaparak onlari Muaviye’ye karsi savasa cagirmakla yetinmedigini bunun bir cihat oldugunu ilan ettigini aktarmaktadirlar.[10] Hz. Hasan’in mescitte yapmis oldugu bu konusma, onun Muaviye ile mucadeleye bakisini yansitmaktadir. Cihad cagrisi iceren bu konusma baris yanlisi birinin yapacagi bir hitap degildir. Eger Hz. Hasan, Muaviye ile savasmak, ya da Demircan’in ifadesi ile “Muslumanlar arasinda meydana gelebilecek bir savasin sorumlulugunu ustlenmemek” [11] amacinda olsaydi, hadiseye cihad olarak bakmasi anlamsiz olurdu. Bu durum rivayetlerin aksine Muaviye ile ciddi bir sekilde savasma niyetinde oldugunu gostermektedir.

Halife savasa istekli olmasina ragmen Kûfeliler onun ile birlikte savasa gitme niyetinde degillerdi. Nitekim BelÂzûrî ve Isfehanî, Kûfe mescidinde Hz. Hasan’in halki cihada davet ettiginde hic kimsenin olumlu cevap vermedigini, herkesin susup kaldigini soylemektedir.[12] Hz. Hasan’in asker toplamakta zorlandigini goren Hz. Ali taraftarlarindan Tay Kabilesi’nin lideri Adiyy b. Hatem et-Taî, Kays b. Sa’d b. UbÂde, ZiyÂd b. Sa’sa’ et-Teymî, Ma’kil b. Kays er-RiyÂhî devreye girerek mescitte halka yaptiklari konusmalarla Kûfelileri halifeye destek vermeye cagirdilar. Burada vurgulanan tema ise imamlarini yalniz birakmamalari gerektigi idi.[13] Ama Kûfeliler, hic de bu kanaatte degillerdi. Onlar, yukarida da arzetmeye calistigimiz gibi artik bu kabil savaslardan yorgun dusmus ve barisin bir an once gelmesini arzulamaktaydilar.[14]

Ote taraftan Hz. Hasan, Kûfelilerin kendisine destek vermek istemediklerini anlayinca amillerine yazarak asker talebinde bulundu. [15] Butun bunlardan sonra Kûfe ve bagli yerlesim birimlerinden 40.000 kisilik bir kuvvet olustu.[16] Adi gecen bu sehrin askeri potansiyeli dikkate alindiginda soz konusu rakamin cok da buyuk olmadigi anlasilmaktadir. Rivayetlerin aktardigi rakamlarin en yuksegi olan 40.000 kisinin dogru olduguna inansak bile bu rakamin icerisinde cevre yerlesim birimlerinden gelen askerlerin varligini da kabul etmemiz gerekir. En kotu ihtimalle bunun 1/4’unun disardan geldigini varsaysak bile Kûfe kokenli askerlerin 30.000 kisi oldugu gercegi ile karsi karsiya gelmis oluruz. Bu rakam da Kûfe’nin asker potansiyelinin ancak yarisini teskil etmektedir.[17] Toplanan askerlerin hepsinin de Hz. Hasan’i destekledigini, onun basarili olmasini istedigini veya ayni hedefe varmaga calistigini soylemek de mumkun degildir. Aksine Hz. Hasan’in ordusu birbirinden oldukca farkli kitlelerden olusmaktaydi. Bu kitlelerin ilkini Muaviye ve Haricîlerle yapilan savaslarda yorgun dusen, yakinlarini bu savaslarda kaybeden ve artik savasmak istemeyen kitle olusturuyordu ki bu kitle ordunun cogunlugunu teskil etmekteydi.

Ordusunun ikinci onemli kuvvetini ise haricîler olusturmaktaydi.[18] Sayilari hakkinda net bilgilere sahip olmamakla beraber, bunlarin SabÂt’ta[19] cikardiklari karisikligi dikkate alacak olursak, onemli bir kuvvet olduklarini dusunebiliriz. Bu orduda yer almalarinin nedenine gelince; Muaviye’yi kafir olarak gordukleri icin onunla savasmak istiyorlardi. Babasi Hz. Ali’yi tekfir etmis olmalarina ragmen yeni halifeyi kafir olarak hala degerlendirmiyor, en azindan onun hakkinda henuz bir karara varamadiklari anlasiliyor. Sabat’ta baristan bahsettigi esnada Haricîlerin kendisine daha once babanin sirke girdigi gibi sen de sirke girdin demeleri[20] de bu kanaatimizi destekliyor. Eger onu daha once kafir olarak degerlendirmis olsalardi boyle bir cumleyi sarf etmelerinin bir anlami kalmazdi.

Ordudaki ucuncu kitleyi ise Hz. Hasan’i yurekten destekleyen kimseler olusturuyordu. Sayilari Muaviye ile savasin kaderini tayinde etkili olamayacak kadar az olan bu insanlar cogunlukla HemdÂn kabilesi ve Rebia’nin bazi kollarina mensup idiler. Nitekim Hz. Hasan, Sabat’ta saldiriya ugradiginda bunlar tarafindan korunmustur.

Kûfe ve bagli yerlesim birimlerinden gelen bu askeri gucten sonra, Hz. Hasan, yukarida zikrettigimiz sorunlarin da farkinda olarak, Mugire b. Nevfel b. el-HÂris b. Abdulmuttalib’i Kûfe’de yerine vekil birakarak[21] Muaviye ile savasmak uzere sehirden ayrildi. Deyru Abdurrahman’a geldiginde 12.000 kisilik bir oncu birligi olusturdu ve basina da Ubeydullah b. AbbÂs’i gecirdi[22] ve kendisine EnbÂr yoresine gitmesini, Muaviye’yi orada karsilamasini, yaptigi her iste Kays b. Sa’d b. UbÂde ve Saîd b. Kays el-HemdÂnî’ye danismasini, her gun kendisine haber gondermesini, oldurulmesi durumunda yerine Kays b. Sa’d’in gecmesini, onun da oldurulmesi durumunda Saîd b. Kays’in yerine gecmesini emretti.[23] Oncu kuvvetlerinin hemen arkasindan hareket eden Hz. Hasan, Deyru Ka’b’i gecerek oradan da MedÂin’e yoneldi. Sabat’a gelinceye kadar ordusunu surekli gozledigi ayni amaca sahip olmayan boyle bir ordu ile savasmanin kendisini basariya goturmeyecegi sonucuna vardigi anlasilmaktadir. Bu yuruyus esnasinda zihninde baris fikri de, bir ihtimal olarak, belirmis olmalidir. Gerek hazirlik asamasinda, gerekse SabÂt’a gelince kadar yolda gecen zaman zarfinda hic baristan bahsetmemis olmasi bu ihtimalin yolculuk esnasinda dusunuldugunu gostermektedir.

Burada yaptigi konusmada bu ihtimali dile getirmesi,[24] Haricîlerin, kufrune hukmetmelerine neden olmustur. [25] Hatta rivayetler bu konusma uzerine haricîlerin birbirlerine “Hasan daha once babasinin kufre girdigi gibi kufre girdi” dedigini aktarmaktadir.[26] Hz. Hasan’in kufrune hukmeden Haricîlerden, iclerinde Abdurrahman b. Abdullah b. Ebî Cu’Âl el-Ezdî’nin de bulundugu bir gurup onun cadirina saldirip, esyasini yagmalamakla yetinmemis[27] kendisini de oldurmeye calismistir.[28] Bu saldiri esnasinda bir taraftan da “Daha once babanin sirke girdigi gibi sirke girdin ey Hasan.” diye bagirmaktan da geri durmuyorlardi.[29] Birinci suikast girisiminden sag kurtulmayi basaran Hz. Hasan’i bu gurubun sag birakma niyetinde olmadigi anlasilmaktadir. Cunku atina atlayip olay yerinden uzaklasmak isterken, Haricîlerden el-CerrÂh b. SinÂn adindaki bir sahis tarafindan durdurulmus, atinin yularina yapisilarak babasi gibi dinden ciktigi yuzune haykirilmistir. Bununla da yetinmeyen Cerrah, Hz. Hasan’a saldirmis onu atindan dusurmus, kilicla oldurmeye yeltenmistir. Hasan, orada bulunanlarin yardimiyla bu suikast girisiminden ancak yarali olarak kurtulabilmistir.[30] Hz. Hasan kendisine duzenlenen suikast girisiminden Hemdan ve Rebia kabilelerine siginarak kurtulabilmistir. Bu kabileler onun etrafinda canli bir kalkan olusturarak kendisini, Muhtar es-Sekafî’nin amcasinin valilik yaptigi, Medain’e[31] getirmislerdi.[32] Nevbahti ve Isfehanî, Hz. Hasan’a suikast girisiminde bulunuldugunu, yarali olarak kurtuldugunu ve yarasinin Medain’de tedavi edildigini soylerken burada ne kadar kaldigi hakkinda bilgi vermemektedirler.[33]Bu bosluk Bagdadî tarafindan doldurulmustur. Bagdadî onun Medain’de 40 gun kadar kaldigini soylemektedir.[34]

Bu hadiseye ragmen kaynaklarimiz Haricîlerin Hz. Hasan’in ordusundan ayrildigina dair en ufak bir bilgi aktarmamaktadirlar. Dolayisiyla Hz. Hasan’in Medain’e gitmeye karar vermis olmasi Haricîleri bir beklentiye sevk etmis olmalidir. Belki de onlar, gelisen bu son durumdan sonra Hz. Hasan’in Muaviye ile savasa devam edecegini tahmin etmekteydiler.



--------------------------------------------------------------------------------

Isfehanî, MekÂtil, 55. Bu durum Hz. Hasan’in Muaviye’ye karsi savasma isteginin bir kaniti olarak degerlendirilebilir. Nitekim iddia edildigi gibi Hasan, gozunu ilk gunden itibaren Kûfe beytu’l-malina dikmis olsa idi, mukatilenin atÂlarini artirmasi anlamsiz olurdu. Kûfe’de o tarihte 80.000 civarinda bir mukatilenin bulundugunu biliyoruz, [Bkz. Soylemez, Kûfe, 95] bu beytu’l-maldan 8.000.000 dirhem cikmasi anlamina gelmektedir.

Nitekim Hz. Hasan, hilafeti Muaviye’ye devrederken Kûfelilere yaptigi konusmada kendisini terk etmelerinin nedeni olarak Siffin ve daha sonraki savasta olenlerin ocunu almak istemeleri oldugunu soylemektedir. Bkz. Ibnu’l-Esîr, III, 414

Bkz. BelÂzûrî, EnsÂb,III, 291

[4] BelÂzûrî, EnsÂb,III, 281; Ibn A’sem, III/IV, 286-287; Isfehanî, MekÂtil, 55. Ayrica bkz. Ibrahim Saricam, Emevî-HÂsimî Iliskileri –Islam Oncesinden Abbasîlere Kadar-, Ankara 1997, 281

[5] Bkz. Ibn HibbÂn, II, 305. Muaviye, Hz. Ali’nin vefat ettigi tarihte Kudus’te bulunmaktaydi. Hz. Ali’nin vefat haberini alir almaz kendisine biat almaya baslamistir. Bkz. Ibn Kuteybe, el-ImÂme, I/II, 162. Ayrica bkz, Irfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye b. Ebî Sufyan, Ankara 1990, 176; Saricam, 281

[6] BelÂzûrî, EnsÂb,III, 281

[7] BelÂzûrî, EnsÂb,III, 281

[8] Bkz. Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Hatib el-Bagdadî, Tarihu Bagdad ve Medinetu’s-SelÂm, I-XIV, Beyrut trs, I, 208

[9] BelÂzûrî, AvÂne b. el-Hakem’den aktardigi bilgiye gore Hz. Hasan 50 gun hic savastan bahsetmeden durmustur. Bkz. III, 279

[10] BelÂzûrî, EnsÂb,III, 279-280; Isfehanî, MekÂtil, 61

[11] Bkz. Demircan 67

[12] Bkz. BelÂzûrî, EnsÂb, III, 281, Isfehanî, MekÂtil, 66

[13] Konu ile ilgili genis bilgi icin bkz. BelÂzûrî, EnsÂb,III, 281 vd.; Isfehanî, MekÂtil, 62

[14] Nitekim Muaviye iktidara geldikten sonra bas gosteren Haricî isyanlarinin bastirilmasinda da Kûfeliler yer almak istememisler, onun tehditlerinden sonra istemeyerek katilmislardi. Genis bilgi icin bkz Taberî, VI, 81; Yakubî,. II, 217. Ibnu’l-Esîr, el-KÂmil, III, 418; Nuveyrî, XX, 273

[15] BelÂzûrî, EnsÂb,III, 280; Ibn A’sem, III/IV,289; Isfehanî, MekÂtil, 61

[16] Bkz. Kalkasandî, Measiru’l-inafe, 108

[17] ZiyÂd b. Ebihi doneminde Kûfe’de 80.000 kisinin devletten at aldigi, yani asker oldugu bilinmektedir. Hz. Hasan doneminde de sehirdeki asker sayisi bundan cok farkli degildir. Genis bilgi icin bkz. Soylemez, Kûfe, 95

[18] Bkz. Mufid, 171; Ali Yasin, 175

[19] SabÂt; MedÂin’e yakin bir yerlesim yeridir. Bkz. Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-BuldÂn, I-V, Beyrut 1975, III, 166

[20] Bkz. BelÂzûrî, EnsÂb, III, 282

[21] BelÂzûrî, EnsÂb, III, 282; Kalkasandî ise yerine AmmÂr b. HassÂn’i vekil olarak birakip gittigini soylemektedir. Bkz. Measiru’l-inÂfe, 108

[22] Zuhrî’nin Emevî yanlisi tavri bu hadisede de kendisini gostermekte ve diger kaynaklardan farkli bilgiler vermesine neden olmaktadir. Ona gore Hz. Ali vefat etmeden once Muaviye ile savasmak uzere 40.000 kisilik bir kuvvet olusturmus ve basina da Kays b. Sa’d b. UbÂde’yi gecirmisti. Hz. Ali sehid edilip yerine Hz. Hasan gecmistir. Hasan, ta basindan beri Muaviye ile anlasmayi dusunmekteydi. Tek amaci ise bir takim menfaatler elde etmek idi. Bu istegini onaylamayacagini bildigi Kays b. Sa’d b. UbÂdeyi gorevden alarak yerine Ubeydullah b. Abbas’i getirdi. Ubeydullah, Hasan’in bu niyetini bildigi icin Muaviye tarafindan kendisine teklif edilen parayi hic cekinmeden kabul etti ve ona katildi. [Bkz. Zuhrî, 157] Fakat BelÂzûrî, bazi sahislarin ordunun basina Kays b. Sa’d’in gectigini soylediklerini, ancak bununun dogru olmadigini soylemektedir. [Bkz. BelÂzûrî, III, 281] Bu da Zuhrî tarafindan aktarilan bilgilerin dogru olmadigini ortaya koymaktadir.

[23] BelÂzûrî, EnsÂb,III, 281; Yakubî, Tarih, II, 214; Isfehanî, MekÂtil, 62

[24] BelÂzûrî, EnsÂb,III, 282; Ebû Hanife Ahmed b. Davud (282/895), AhbÂru’t-TivÂl, (thk. Abdulmunim Âmir-Cemalettin es-SeyyÂl), Kahire 1960, 216; Ibn A’sem, III/IV, 289; Ayrica bkz. Saricam, 283. Ismail b. RÂsid ise bu huzursuzlugun kaynaginin ordu arasinda gezen Kays b. Sa’d’in olduruldugu haberi oldugunu soylemektedir. [Bkz. Taberî, VI, 74. Ayni bilgiler Nuveyrî tarafindan da aktarilmaktadir. Bkz. XX, 225.] Yukarida oncu kuvvetlerinin basinda Kays’in bulunmadigini belirttik, dolayisiyla bu rivayet kendiliginden gecerliligini yitirmektedir. Siîler de Hz. Hasan’a karsi duzenlenen bu saldiriyi soz konusu konusmaya baglamakta, fakat amacinin farkli oldugunu ileri surmektedirler. Nitekim Siîlerin onemli yazarlarindan Mufid, Hz. Hasan tarafindan yapilan bu konusmanin yegane amacinin ordusunu denemek oldugunu iddia etmektedir. Bkz. Mufid, 172.

[25] Bkz. Dineverî, 216. Nitekim Haricî kaynaklar da Hz. Hasan’in Muaviye ile anlasmasindan onceki durumu ile ilgili hicbir beyanda bulunmazken, onun Muaviye ile anlasmasindan dolayi kufre girdigini ifade etmektedirler. Bkz. Ahmed b. Said b. Abdulvahhid es-SemmÂhî, KitÂbu’s-Siyer, (thk. Ahmed b. Suûd es-SiyÂb&#238 I-II, UmÂn 1987, I, 55

[26] Bkz. Dineveri, 216

[27] BelÂzûrî, EnsÂb,III, 282

[28] BelÂzûrî, EnsÂb, III, 282; Yakubî, Tarih, II, 214; Taberî, VI, 74; Isfehanî, MekÂtil, 63; Nuveyrî, XX, 226

[29] BelÂzûrî, EnsÂb, III, 282. Dineverî, 216

[30] BelÂzûrî, EnsÂb, III, 283; Dineverî, 217; Isfehanî, MekÂtil, 64; Ibn A’sem, III/IV, 290; Ufak degisikliklerle bkz. Nuveyrî, XX, 226

[31] Muhtar es-Sekafî de burada bulunmaktaydi. Muhtar’in, amcasina Hz. Hasan’i yakalayip, Muaviye’ye, CuhÂ’nin haracini omur boyu kendilerine tahsis etmesi karsiliginda teslim etmeyi teklif etmis oldugu, amcasinin ise kendisine bu teklif karsisinda sen Resulullah’in ogluna buna yapmami nasil teklif edersin? diyerek onu azarladigi rivayet edilmektedir. BelÂzûrî, EnsÂb,III, 283; V, 214; Taberî, VI, 74; Nuveyrî, XX, 226; Muhammed Bakir el-Meclisî, BihÂru’l-EnvÂr, I-CX, Beyrut 1983; 44, 28

[32] Isfehanî, MekÂtil, 63

[33] Ebû Muhammed Hasan b. Musa en-Nevbahtî, Firaku’s-Sia, Necef 1936, 24; Isfehanî, MekÂtil, 64

[34] Bkz. Bagdadî, Tarih, I, 149
__________________