I.Dunya savaşında, Osmanlı Ordusunun savaştığı cephelerden biri olan Galicya’da, Ruslarla burun burunayız.Meşhur 15 Eylul 1916 taarruzuna hazırlık yapmakta olan sahra bataryalarımızdan biri, eteklerini saran bodur calılıklar icinde yukselen cam ağaclarıyla dolu olan Ulu Dağın tepesine bir gozcu gondermek mecburiyetinde...
Gozcu, bu tepenin arkasında mevzilenmiş olan Rus askerinin durumunu, siperinden hucuma gectiği takdirde uzanıp giden sırtın uzerindeki irili ufaklı tepelerin hangisinin arasından gecebileceğini, dalları arasında saklı bulunduğu bir cam ağacının tepesinden telefonla bildirecek. Tabii, kaderde tepenin arkasında mevzilenmiş ve her an dağın tepesinde bir Osmanlı hucumu icin dikkat kesilmiş olan Rus askerinin kurşun yağmuruna hedef olmak da var. Batarya kumandanı sordu:
-Bu fedakarlığı, gonullu olarak gosterecek?
-Ben hazırım kumandanım!..
Herkesten once ortaya atılan Kayserili Ali Onbaşı, elindeki telefonu ve bir kucak kablosu ile, kumandanı ve arkadaşlarına veda ederek, obur tarafı mechul olan tepeye doğru tırmandı. Her tarafı gorebilecek bir yere kadar tırmandıktan sonra, tepeye hakim bir cam ağacının file kadar sık dalları arasına yerleşerek telefonunu kurup, aşağıdaki bataryası ile irtibatını sağladı.
Ne var ki, Ali Onbaşı gec kalmıştı. Onun, dalları arasında saklandığı camın uc yuz metre yakınına kadar tırmanmış olan Rus boluğu, birkac dakika sonra bulunduğu yeri tutacak ve Ali Onbaşıyı, hic olmazsa telefonunu kablosunu gorerek kıskıvrak yakalayacaklardı... Bu durumu olduğu gibi kumandanına bildiren Ali Onbaşı, Rus birliğinin yaklaştığını fakat yerini asla bırakmayacağını telefonun ahizesine fısıldadı ve ilave etti:
-Kumadanım, şimdi vereceğim mesafeye bataryanın namlusunu cevirin ve butun kuvvetinizle yuklenin. Bana gelince, şu anda hayatımın en mesut dakikalarını yaşadığıma inanıyorum. Cunku bu cam ağacının dalları arasında ben, iki buyuk şerefte birine namzedim; ya şehid, yahut gazi olmak!..
Dağın eteklerine kadar uzanan tarlaların icindeki dikenlerin arasında saklı duran 4 bataryaya kumanda eden Yuzbaşı, ona, gayet sakin konuşmasını, hatta mumkunse sıyrılıp aşağı inerek kendisini kurtarması icin daha emin bir yere gizlenmesini bildirdiyse de Ali Onbaşı:
-Merak etme kumandanım, bu tehlike benim icin asla muhim değil, dedi ve şunları ilave etti:
-Peygamber Efendimiz şehidliği o kadar yuksek bir makam olarak ilan etmiş ki, bizzat kendileri bile vefat ettikten sonra yeniden dirilerek tekrar şehid olmayı arzu ettikleri ni beyan buyurmuşlardır.
Ali Onbaşının, Yuzbaşının gozlerini yaşartan bu cumleleri burada kesildi. Ne kadar uğraşıldıysa da, tek kelime ses alınamadı. Bir muddet hayat işareti bile gorulemedi. Neden sonra Batarya kumandanının telefonu arı vızıltısına benzeyen işaretini verdi:
-Alo! Kumandanım siz misiniz?
-Benim Ali Onbaşı, ne oldu oyle birden susuverdin?
-Kumandanım, ben sizinle konuşurken, dalları arsına saklandığım camın dibine Rus askeri geldi.
-Sonra?
-Burada birer sigara sardılar. Ne konuştuklarını anlayamadım, fakat sizin durumunuzu calıların arasından iyice tetkik ettikleri muhakkak. Ben de Alay Muftusu dedemin yaptığı gibi Fetih suresini okumaya başladım. Tam sure biterken onlar da kalkıp, 200 metre sağımda mevzilenmiş olan Rus birliğine doğru gittiler. Zannederim, en cok yarım saat icinde taarruza gececekler...İşte kumandanım! Rus boluğu mevzilerinden cıktı bile, kapalı ormanda ilerliyor. Şimdi mesafe veriyorum, dikkat edin..
Ali Onbaşı, muthiş bir soğukkanlılık icinde, batarya toplarına mesafe tahminini bildirdikten sonra, ortalığın sessizliğini Turk bataryalarından bir topun gurultusu ansızın yırtıverdi. İlk mermi, orman icinde sessizce ilerleyen Rus boluğunun onune duşmuştu. Rus kumandanı bunu bir tesaduf sandı. Cunku, bir Muslumanın, hayatı pahası na da olsa, hemen yanlarındaki bir ağacta bulunabileceğini aklına bile getirmemişti. Ali Onbaşı tekrar mesafe verdi:
-Kumandanım elli metre daha uzatın! İkinci gumburtunun dağlara doğru yayılan aksi sadası henuz bitmemişti ki, Ali Onbaşının sesi tekrar duyuldu:
-Kumandanım tam isabet, butun batarya aynı hedefe!..O gun ikindiden sonra başlayan 15 Eylul taarruzu, ortalığı karanlık kaplayıncaya kadar devam etti. Ne var ki bir ara:
-Kumandanım, benim camı kollayın! Dediği duyulan Ali Onbaşıdan ses seda kesildi. En tehlikeli anlarda bile namazını bırakmayan, Alay Muftusunun torunu Ali Onbaşının akıbetinden endişe eden kumandanı, onun icin sabaha kadar gozyaşı doktu. Henuz şafak sokerken, bataryası ile birlikte allak bullak ettiği dağın eteklerine doğru tırmanarak onu aramaya başladı. Fakat az ileride onu gorunce buyuk bir sevince kapıldı. Kumandanı, Ali Onbaşıyı ne vaziyette buldu dersiniz?
Bir şarapnel parcası darbesiyle elinden fırlayan telefon kutusunu kaybedince, sabaha kadar cam ağacının dalları arasında sabırla bekleyen Ali Onbaşı, gozunun onu aydınlanır aydınlanmaz, gullenin actığı cukurların birinden fışkıran sulardan abdest alarak namaza durmuştu. O, bizim hissedemeyeceğimiz derin bir manevi haz ve huşû icinde sabah namazını eda ediyordu.
__________________
Ali Onbaşı
Dini Bilgiler0 Mesaj
●26 Görüntüleme
-
13-09-2019, 01:19:35