Arkadaşlarımdan biri, zamanının sıkıntılarından, talihinin fenalığından şikÂyet ederek bana derdini doktu. Dedi ki: “Biliyorsunuz ki ailemin fertleri pek cok, gecim kaynağım pek azdır. İhtiyac yukunu taşıyacak gucum kalmadı. Kac defa gonlume geldi ki şu memleketi bırakayım, başımı alıp başka ulkeye gideyim. Orada -iyi kotu- nasıl yaşadığımı kimse bilmez.”
Gurbette cok ac yatanlar oldu, fakat kimsenin haberi olmadı; pek cok olen oldu, onlara da kimse goz yaşı dokmedi.
“Bununla beraber şunu da duşundum. Duşmanlar arkamdan gulerek beni kotulerler; coluk cocuğum hakkındaki gayretimi bilmezler de bu yolda hareketimi insaniyetsiz olduğumu soyleyerek derler:
“Gece gunduz hep kendini duşunduğunden coluk cocuğunun gecesi gunduzu olmayan şu duşuncesiz adam, Âlemde rahat yuzu gormesin.”
Oysa biliyorsunuz hesap işlerinde oldukca bilgi sahibiyim. Eğer sizin aracılığınızla bir işe girebilirsem şu darlıktan kurtulur, size omrum oldukca minnettar kalırım.”
Bunun uzerine ben şoyle dedim: “Arkadaş, devlet hizmeti iki taraflıdır. Refaha ermek imkÂnı olduğu gibi, canını vermek ihtimali de vardır. Bence, o umitle bu tehlikeyi goze almak akıllı işi değildir.”
Fakirin evine tarla tezek vergisi ver, diye kimse gelmez. Fakirlik cok zordur ama, devlette makam mevki sahibi olmanın da yolu pek tehlikelidir.
Arkadaşım dedi ki: “Bu soz, benim halime uygun bir soz değildir ve benim soruma cevap olmaz. İşitmedin mi ki tecrube sahipleri ne demişlerdir: Hesapta eli titreyenler, hıyanet sahibi olanlardır.”
Hakk’in rızÂsını ceken doğruluktur. Doğru yolda gidenlerden sapıklık cok uzaktır.
Bilgeler demişler ki: “Dort ceşit kimse, dort turlu kimseden korkar: HarÂmi, sultandan; fÂsık, gammazdan; hırsız, bekciden; fahişe, muhtesipten … Yoksa, hesabı kitabı doğru olan kimden korkar?”
İş başına gectiğin zaman taşkınlık yapma ki azledildiğinde seni kimse eleştiremesin. Elbise temizleyiciteri (cırpıcılar) kirli elbiseyi yerlere carpar, sen kirli olmazsan kimseden korkmana gerek kalmaz.
Şoyle cevap verdim. Sana bir hikÂye anlatayım, iyi dinle! Tilkinin biri buyuk bir telaşla duşe kalka kacıyormuş. Onu gorenlerden biri sormuş: “Ne oluyor? Bir felÂket mi var?” Tilki, “Evet” demiş: İşittim ki develeri zorla calıştırıyorlarmış.” “A budala, senin deveye neren benzer? Deve ile aranızda ne ilişki var?” orada bulunanlar. Tilki, “Oyle soyleme pek, munafığın biri beni devedir diye gosterir de yakayı ele verirsem, derdimi kime anlatacağım ve beni kurtarmayı kim duşunecek?” demiş. Ne demişler: “Irak’tan tiryak gelinceye kadar yılanın soktuğu zavallı olmuş bulunur.” Evet, ben sizin gercekten namuslu ve doğru olduğunuzu biliyorum, fakat kıskanclar pusu kurmuş, gammazlar koşeleri tutmuş, firsat gozetiyorlar. Şayet senin guzel huylarının, iyi gidişlerinin aksine olarak padişaha aleyhinde bir ihbar olacak olursa, lehinde soz soylemeye kim cesaret edecek? İyisi mi kanaate sıkı sarıl da bu gibi sevdalardan vazgec!
Hikmet sahipleri der ki: “Denizin pek cok yararı var, fakat selÂmet istiyorsan kıyıda kat. ”
Arkadaşım bu sozlerden canı sıkıldı, hatta kızdı ve beni incitecek sozler soyledi: “Bu nasıl mantık, ne bicim duşunce? Ben, seni dirayetli, sadık bir dost sanıyordum da sana derdimi onun icin doktum. Bilgeler ne guzel soylemiş: “Dostluk kara gunde belli olur, yoksa sofra başında herkes dost olur.”
Gercek dost refah zamanında gelip sana kardeş gorunen değil, sıkıntılı anında elinden tutup yarana merhem sarandır.
Baktım ki ofkeleniyor, benim kardeşce oğutlerimi garazkÂrlık olarak algılıyor. Hemen kalkıp, vezirin yanına gittim, durumu ona arzettim. Ricam kabul edildi, adamcağızı kucuk bir memuriyete tayin ettiler. Cok gecmeden kabiliyet ve calışmaları dikkati cekti, ikbal yıldızı parlamaya başladı. Kısa zamanda devlet makamlarının en yuksek derecesine kadar yukseldi. Sultanın yakınlarından biri, devlet adamlarının parmakla gosterdikleri biri haline geldi. Onun bu durumuna ben de memnun oldum. Şoyle dedim:
“İşler iyi gitmediği zaman kaygılanıp huzursuz olma. Âb-ı hayÂtın kaynağı karanlık icindedir.”
Ey felÂkete ducar olan sakın uzulme, Allah’ın nice gizli lutufları vardır.
Gidişata bakıp uzulme, sabırlı ol; sabir acıdır, fakat meyvesi tatlıdır.
O sıralarda birtakım dostlarla Hicaz’a niyet ettik ve gittik. Donuşumuzde adamcağız beni iki konaklık yerde karşıladı. Son derece perişan bir haldeydi. “Hayrola! Bu hal ne haldir?” deyince, “Sormayın! İş, dediğiniz gibi oldu. Birtakım munafıkların hasedine uğradım, beni hıyanetle itham ettiler. Padişah da işi iyice araştırmadan beni gorevden alıp hapsetti. Eski ahbaplarım, samimi dostlarım, doğruyu soylemekten kacındılar, bu kadar hukuku ayak altına aldılar” diye cevap verdi.
İkbal sahiplerinin huzurunda herkes el pence divan durarak onu over. Talihinden dolayı duşen de ayak altında kalarak hep ağlar.
Kısaca, turlu sıkıntılar cektim. Nihayet bu hafta icinde hacıların sÂlimen donuyor oldukları haberi ulaşınca, babamdan kalan mallarımı bile hazineye alıp beni hapisten cıkardılar.
Ona şoyle soyledim: “Zamanında benim sozlerimi dinlemediniz. Size padişah hizmetinin başka işlere benzemediğini, hem faydalı hem tehlikeli olduğunu soylemiştim.”
Bir tuccar icin denizden cok kÂr etme ihtimali olduğu gibi bir gun cesedinin sahile atılma ihtimali de vardır.
Yarasını bundan cok kurcalayarak uzerine tuz sacmayı uygun gormedim. Şu sozlerle konuyu kapattım:
“Şu sozumu bari iyi dinle, kulağına kupe olsun! Zehirli iğneye dayanamayacaksan akrep yuvasına sakın yanaşma!”
Gulistan – Şeyh Sa’di-i Şirazi
__________________
Halinden Şikayet Eden Adam
Dini Bilgiler0 Mesaj
●30 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Halinden Şikayet Eden Adam
-
13-09-2019, 01:10:40