Yazdan kalma sıcak bir eylul gunuydu. Yaşlı kadın ikindi namazı icin camiye giden kocasının arkasından kapıyı surguleyip merdivene oturdu. İcinde bir sıkıntı vardı nedense? Bir muddet oturduktan sonra ezanın okunmasıyla ayağa kalktı, romatizmalı bacaklarını suruyerek yukarı cıktı. Kocasının acık bıraktığı radyoyu kapattı. Gidip abdest aldı ve namaza durdu. Namazı bitince askerdeki oğluna, gelin kızına, kocasına, akrabalarına, butun insanlara uzun omurlu, hayırlı olmaları icin uzun uzun dua etti...
Ağır ağır, istemeye istemeye ayağa kalktı ve mutfağa gitti. Bir tepsiye bir avuc kadar kırmızı mercimek koydu ve ayıklamak icin mutfağın balkonuna cıktı. Daha akşama epeyce zaman vardı ama yemeği hazır edeyim diye duşunuyordu. "Bir gelinim olsaydı" diye ic gecirdi. "Kac kişi vardı. Şu evde, cın cın cocuk sesleri cınlardı. Yemeğin tadına bile bakmadan bitirdikleri olurdu." diye duşundu. Sonra canlanıp, "Mercimeği ayıklayayım" dedi. Ama once balkondaki kuzineyi yakmalıyım dedi. Hem mercimek corbası yapacak, hem de patates haşlayacaktı. Bol soğanlı patates piyazını cok severdi kocası. Balkondaki naylon torbaların birinde calı cırpı birindeyse tezek vardı. Once kuzinenin kulunu boşalttı. Sonra calı cırpıyla ateşi tutuşturdu. Ustune tencereyi oturturdu. "Patatesler haşlanıncaya kadar corbayı da hazır ederim" dedi. Oturduğu yerden donup tepsiyi kucağıma alayım derken oda ne? Bir adım arkasında kocaman bir akrep, kuyruğunu kaldırmış, sanki parcalamaya hazır bir kaplan gibi tetikte beklemiyor mu? Yaşlı kadın gozleri faltaşı gibi acılmış, umulmadık bir hızla kuzinenin dibindeki maşayı kapıp, akrebi kuyruğundan tuttuğu gibi cayır cayır yanan ateşin icine attı. Akrep cızırdaya cızırdaya, kıvrıla bukule yandı...
Akşam olunca iki yaşlı insan yemeklerini yediler... Akşam namazını kıldılar. Kocanın cay faslı, yatsı namazı derken uyku zamanı geldi ve birbirlerine hayırlı geceler dileyerek yattılar.
Meydan gibi geniş bir yer. Kocaman bir ateş yakılmış, etrafta bir hayli insan var. Sanki bir torene gelmişler gibi merakla etrafa ve ateşe bakıyorlar. Yaşlı kadının elleri ardına bağlanmış, beyaz bir elbise giydirmişler. Yanında iriyarı, asık suratlı iki tane adam var. Getirip tam ateşin onune dikiyorlar. Siyahlar giyinmiş bir adam gok gurultusu gibi bir sesle bağırıyor;
"Bir insan yakmanın cezasının ne olduğunu biliyor musun? Biz de aynen seni oyle yakacağız." Yaşlı kadın ağlayarak yalvarıyor;
-Vallahi de, billahi de ben kimseyi oldurmedim, ben kimseyi yakmadım.Ben kimseye zarar vermedim." diretiyor siyahlı adam:
-Hayır,sen bir insan yaktın, biz de seni yakacağız, diye.
Kadıncağız diz cokuyor, ayakta duracak dermanı yok. Ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor. "Yakmadım ben kimseyi" diyor. O sırada, ateşin biraz otesinde, komurleşmiş bir erkek cesedi gosteriyorlar. "İşte yaktığın kişi diyorlar. Kadın diretiyor, "Ben kimseyi yakmadım" diye. O sırada ceset yerinden doğruluyor, komurleşmiş şehadet parmağını kadına doğru sallayarak;
-Beni sen yaktın, diyor.
Artık yaşlı kadın bir şey soyleyemiyor. Yere yığılıyor. İki yanındaki adamlar kollarından tuttukları gibi ateşe atıveriyorlar.
"Naciye, Naciye uyan! Ruya mı goruyorsun?" Yaşlı kadın kocasının sarsmasıyla uyandı. Elini kutur kutur atan kalbinin ustune koydu. "Allah'a şukur ruyaymış" dedi. Kan ter icinde kalmıştı.
Ruyasını kocasına anlattı ve birden ateşe canlı attığı akrep geldi aklına. Ne buyuk bir hata, ne buyuk bir gunah işlediğini anladı. Tereddut bile etmeden akrebi canlı canlı ateşe atmıştı. Ceza vermenin, yakmanın sadece Yuce Allah'a mahsus olduğunu duşundu. Sabah ezanının okunmasıyla Kelime-i Şehadet getirerek yerinden kalktı, ter icindeki camaşırlarını değiştirdi. Kocası camiye gitmişti. Yaşlı kadın yorgun bir vaziyette gitti abdest aldı, namazını kıldı. Allah'tan kendisini affetmesini istedi. Uzun uzun dua etti. Gozyaşı doktu. Ta ortalık ağarana, kuşlar cıvıl cıvıl sabah nağmelerine başlayana dek...
__________________
"Akrep.."
Dini Bilgiler0 Mesaj
●32 Görüntüleme
-
13-09-2019, 01:08:47