Oyunlar
Skecler
Tiyatrolar
Cocuk Oyunları
Cocuk tiyatroları
Cocuk skecleri
Şair Evlenmesi
Şair Evlenmesi skeci
Şair Evlenmesi tiyatrosu
Şair Evlenmesi oyunu

Şair Evlenmesi

-BİR PERDELİK KOMEDİ-


OYNAYANLAR:


Muştak Bey: Şair, guveyi

Hikmet Efendi: Muştak Beyin yakın dostu


Kumru Hanım: Muştak Beyin sevgilisi


Sakine Hanım: Kumrunun cirkin ablası


Ziba Dudu: Kılavuz Kadın


Habbe Kadın: Yenge kadın


Ebul-Laklaka: Nikahı kıyan kişi


Batak Ese: Mahalle bekcisi


Atak Kose: Mahalle copcusu


Mahalleli: İki-uc kişi esnaftan

YAZAN: ŞİNASİ

Mekan: Gelin odası Arka planda yatak, oda genişcedir. Sahneye iki taraftan da giriş yapılabilir. Kapının biri selamlığa acılır. Odada Muştak Bey ve Hikmet Efendi ayakustu konuşmaktadırlar.


MUŞTAK BEY: Bu akşam guveyi giriyorum ya sevincten havalara ucuyorum. Allahtan bugun nikÂhımız kıyıldı, az kalsın telÂştan nikÂhsız guveyi girecektim.


HİKMET EFENDİ: Hic oyle şey olur mu?


MUŞTAK BEY: Niye olmasın? Aşıklar dalgın olur. Buna aşık evlenmesi derler.


HİKMET EFENDİ: Acayip!


MUŞTAK BEY: Oyle ya! Aşksız, sevgisiz, gorucu usuluyle evlenenlere aşk olsun. Ben Kumru Hanımla niye evleniyorum; cunku onu tanıyorum, seviyorum. Ne dersin onunla evlenmekte akıllılık etmemiş miyim?


HİKMET EFENDİ: Her halde oyledir.


MUŞTAK BEY: Onun yuzu gibi huyu da guzel. Ben her halinden memnunum; fakat Kumrunun o karga suratlı ablası olmasa!


HİKMET EFENDİ: Gercekten onun adı neydi?


MUŞTAK BEY: Sakine midir, nedir Cadı suratlının adını bile sevmiyorum.


HİKMET EFENDİ: Nicin?


MUŞTAK BEY: Bize engel olduğu şoyle dursun, yuzunde meymenet yok karga suratlının Yuzune bakanın işi rast gitmiyor. Kırk beş yaşına gelmiş daha evlenememiş. Akıldan yana da pek nasibi yok. Boyle bir baldızım olduğundan alemden utanıyorum.


HİKMET EFENDİ: Eee, gulu seven dikenine katlanır.


MUŞTAK BEY: Gel şunu sana vereyim be! Ama nikÂhla ha! Gecinemeyecek ne varmış; ya o akıllanır, ya da sen cıldırırsın.


HİKMET EFENDİ: Sakın Kumrunun yerine onu sana vermesinler! Olur mu olur. Buyuk dururken kucuğu kocaya vermek pek adet değildir.


MUŞTAK BEY: Yok, bak ben oyle şaka sevmem.


HİKMET EFENDİ: Biraz once şakayla bana veriyordun ya?


MUŞTAK BEY: Ben onu sana şakayla değil gercekten vermek istiyorum.


HİKMET EFENDİ: Sus, ozrun kabahatinden buyuk.


MUŞTAK BEY: Hic de bile!


HİKMET EFENDİ: Yaaa!


MUŞTAK BEY: Aman sus, kılavuzum Dudu Hanım geliyor. Galiba Kumrucuğumu getiriyorlar. Sen obur odaya gec, birazdan yine goruşuruz.

( Hikmet Efendi cıkarken Ziba Dudu girer. )

ZİBA DUDU: Mujde evladım mujde! Mujdeliğimi peşin isterim: Gelin hanım geliyor yoldadır.


MUŞTAK BEY: Ah Dudu teyzeciğim, sana nasıl teşekkur edeceğim, bilemiyorum.

ZİBA DUDU: Parayla, (Muştakın ceplerine bakar kalan son meteliğini de alır.) teşekkur edebilirsin.

MUŞTAK BEY: Al, helÂl olsun sana, al ( Sevincinden oynamaya başlar, katibim turkusunu soyleyerek oynar. )



ZİBA DUDU: Evladım biraz ağır başlı ol. Sen artık nikÂhlı birisin,utan, utan!


MUŞTAK BEY: Adam evlenirken utanır mı! Her neyse sen dışarıda bekleyedur, ben utanma talimi yapayım.


( Ziba Dudu cıkar. )

MUŞTAK BEY: ( Kendi kendine ) Şimdi benim Kumrum kafesine girecek ha! Ah, bir kere kanadının altına girebilseydim Yalnız insan kısmı paraya duşkun olur. Kumrum da paraya duşkunse! ( Ceplerini acar, iki yana sallar. ) Cepte para da kalmadı. Bir de yuz gorumluğu var. Ne yapmalı acaba!

Adam sende o da kolay; şoyle birkac kıta şiir okurum olur biter.


Bir kumrusun sen taba muvafık

Yapsam yuvanı sinemde layık

Can u gonulden ben oldum aşık

Yapsam yuvanı sinemde layık

Benim gibi fakir bir şairin vereceği yuz gorumluğu ancak bu kadar olur.


( Ziba Dudu ve Habbe Kadın gelinin/Sakinenin/ koluna girmiş şekilde iceri girerler. )


ZİBA DUDU: Evladım gelin hanımı getirdim. gel koluna gir de koşeye oturt.


MUŞTAK BEY: ( Sevincinden turlu hareketler yaparak gelini karşılamaya gider.)

Amanın (Gelini gorur gormez bayılır.)


ZİBA DUDU: A dostlar! Damat Bey gelin hanımı gorur gormez sevincinden bayıldı.


HABBE KADIN: Damat Bey, kalk!

ZİBA DUDU: (Damadın yuzune bir bardak su serper.) Kalk haydi sevincten bayılmanın sırası değil.

MUŞTAK BEY: Ben sevincimden bayılmıyorum, uzuntumden yureğime iniyor. Ah, ah


HABBE KADIN: ( Ziba Duduya ) Aaaa, zavallı gelin hanımı bir titreme aldı. Sakın al basmasın. (Sakine Hanımı sandalyeye oturtur.)



MUŞTAK BEY:Nedir bu?


ZİBA DUDU: İşte sana omur boyu can yoldaşı olacak olan sevgili karın Sakine Hanım.


MUŞTAK BEY: O bana can yoldaşı olacağına benim canım cıksa daha canıma minnet.

ZİBA DUDU: ( Habbe Kadına ) Damat Bey sayıklamaya başladı. Galiba sevincinden aklını kaybetti.

HABBE KADIN: (Ziba Duduya ) Zavallı sevgilisine kavuştuğu icin sevinc delisi oldu.

MUŞTAK BEY: Ah, ah, ah (huzunlu)



ZİBA DUDU: Ağlama, sen ağlayacağına duşmanların ağlasın.


MUŞTAK BEY: Ah, duşmanlarım bu halimi bilse nasıl gulerler.


ZİBA DUDU: Haydi oğlum gelin hanımın duvağını ac da yuzunu gor. Biraz gonlun acılır.


MUŞTAK BEY: Şeytan gorsun yuzunu!


ZİBA DUDU: Ac evladım, ac! Sevgilin olup olmadığına şuphen kalmasın. (Habbe ile beraber Muştakı gelinin duvağını acması icin zorlarlar. )


MUŞTAK BEY: İstemem! (Elini cekerken Sakine hanımın duvağı ile iğreti sacı eline ilişir, elinde kalır. Sakinenin yuzu ve ak sacları acılır.) Bu ne?

ZİBA DUDU: Vaaay! Zavallı kızcağızın sırma gibi nazik saclarını yolup cıkardı.


MUŞTAK BEY: Haklısın, beyaz sacları sırma gibi. Baksana, nasıl parlıyor.


ZİBA DUDU: Ay, bu laf geline değil, yenge kadınla banadır. Ben sana laf atmayı gosteririm. ( Habbeye ) Haydi yenge kadın! Gelin hanımı cabuk dışarı cıkar da nikÂhını kıyan efendiyi cağırt. Yandaki kahvededir. Mahalleliyi alsın da gelsin şuna laf anlatsınlar.


( Habbe Kadın gelini dışarı cıkarır. )


MUŞTAK BEY: Mahalleli beni zorla mı guvey koyacak?


ZİBA DUDU: Evet ya guvey koyarlar, ya hapse.


MUŞTAK BEY: Boyle bir karıyla bir evde yatmaktansa, rahat rahat hapiste yatmak bence daha iyidir.


ZİBA DUDU: Hele sen bir hapse gir de bak, başına ne dertler gelir.


MUŞTAK BEY: Adam sende! Sayende peyda ettiğim borclularımın duaları sayesinde sapasağlam yaşarım.


ZİBA DUDU: Ya, kazara hasta olursan?


MUŞTAK BEY: Borclularım da bana doktor gondermeyip baktırmazlarsa? Ben de olursem?


ZİBA DUDU: Ay nolur sanki?


MUŞTAK BEY: Sonra kendilerine buyuk zararım dokunur.


ZİBA DUDU: Ne zararın dokunacakmış?


MUŞTAK BEY: Vallahi onlara inat olurum hÂ!


( Habbe Kadın, Ebul-Laklaka, Batak Ese ve Mahalleli girerler. )

EBUL-LAKLAKA: (Başında bir mendil, pijamalarla, lisanı ile ayınları catlatarak, kafları patlatarak) Beni boyle uykudan kaldırıp, rahatsız etmenizin sebebi nedir? Boyle, ortaoyununa cıkar gibi, bakın şu kıyafetime? Ayıp, ayıp

ZİBA DUDU: (Entarisinin kenarıyla başını orterek Ebul- Laklakanın elini oper.)

Amanın efendim, guveyi olacak şu herif isteyerek aldığı hanımı şimdi istemiyor. Butun sacını başını yoldu. O şoyle dursun, yenge kadınla bana etmediği edepsizlik kalmadı. Size anlatmaya utanıyorum.EBUL-LAKLAKA:

(Muştak Beye) Vay namussuz vay!

MUŞTAK BEY: Efendim musaade ediniz bendeniz de bildiğim kadar hakikati size anlatayım.


EBUL-LAKLAKA: Sen sus sefil! Zavallı hatun yalan mı soyleyecek?

ZİBA DUDU: Efendim bu kızı mutlaka almalıdır.EBUL-LAKLAKA: Almalı ya! Almazsa ırzına leke surmuş olur. (Mahalleliye) Oyle değil mi komşular?

MAHALLELİ: Hay hay!


MUŞTAK BEY: Alamam efendim! Bunda bir yanlışlık var. Zira bana nikah ettiğiniz kız bu değildir. Bunun kucuğudur. Ben onu isterim.


EBUL-LAKLAKA: Hayır, sana nikah ettiğim buyuk kızdır.


MUŞTAK BEY: Değildir.


EBUL-LAKLAKA: Vay! Sen beni de yalancı cıkarıyorsun ha? Bu ne yuzsuzluk!


BATAK ESE: Efendi, biliyo musunuz ki, ben bunun daha bilmem nelerini bilurun. Durun size deyivereyin. Bekci olduğum icin geceleri mahallede dolanurkene bazen buna rast geliyom. Bi kere gendusune “nirden geliyon? diyin soracak oldum. Bana ne garşuluk verse beğenursunuz. “Tiyatoradan geliyom.“ dimesin mi? Bu beni maskaralığa almak dimek değuldur de nedur? Bakın şu ahmağa!


MUŞTAK BEY: Vay ferasetli adam vay!


BATAK ESE: Feres atlı adam sensin, ulan hayvan! Bana kotu laf soyleyup durma. Şimdi sana fan-fin demeyi gosterurum!


EBUL-LAKLAKA: Bu herif hem edepsiz, hem deli.


BATAK ESE: Bana kalırsa hem hapishaneye koymalı, hem tımarhaneye.


EBUL-LAKLAKA: Bana sorarsanız bu edepsizi bir daha mahallemizde oturtmayalım. Artık istemeyiz!


MAHALLELİ: İstemeyiz!


(Atak Kose girer.)


ATAK KOSE: (Elinde kurek, omzunda supurge ile) İstemeyuz!


(Hikmet Efendi girer.)

HİKMET EFENDİ: (Atak Koseye) Ne istemiyorsunuz?

ATAK KOSE: Ben ne bileyum! Mahalleli istemeyuz diyor ben de oyle diyom. Elbette mahalleli oyle dimekde haklıdur.


HİKMET EFENDİ: Ay! Mahalleli nede haklıdır?


ATAK KOSE: Haklı olduğunu pek iyi bilurum. Ama hangi konuda haklı olduğunu bilmem.


HİKMET EFENDİ: Oyleyse bilmediğin şeye neden karışıyorsun?


ATAK KOSE: Vay! Niye garışmam? Ben de bu mahallenin galbur ustune gelenlerinden değul muyum?


HİKMET EFENDİ: Sen kim oluyorsun?


ATAK KOSE: Sen daha benim kim olduğumu bilmiyon mu?


HİKMET EFENDİ: Hayır.


ATAK KOSE: Oyleyse, sen de bilmeduğunu niye soruyon? Hay cahil hay! Şimdi sana anlatacak mıyın ki, ben dehey oteki mahallede copcu başıyım diye?


HİKMET EFENDİ: Hay şaşkın hay!


ATAK KOSE: Senin de aklın olsaydı benim gibi şaşkın olurdun.


EBUL-LAKLAKA: Sen şimdi şu edepsize arka cıkıyorsun ha? Suca goz yummak suc işlemekle birdir. Sen de onun gibi cezaya layıksın.


HİKMET EFENDİ: Aman efendim, ben kendi sucumu anladım, ama onun sucu noluyor anlayamadım?


EBUL-LAKLAKA: Daha ne olsun? Kendisine nikahladığım kızı istemiyor da onun kucuğunu istiyor. Bu ne demektir?

HİKMET EFENDİ: Efendim sinirlenmeyiniz. (Gizlice bir tomar para gosterir.) Kucuk kızı senden isteriz.

BATAK ESE: Efendi nedir o? Ruşvet mi alıyonuz?


EBUL-LAKLAKA: Ben oyle şey kabul eder miyim? İstemem. (Gizlice Hikmet Efendiye) Yan cebime koy. (Hikmet Efendi parayı yan cebine koyar.)



ATAK KOSE: Gizlice “Yan cebime koy. mu diyosunuz?


EBUL-LAKLAKA: Hayıır. Yan cenubîmde, yan tarafımda, durma git diyorum. Benden şuphelenmeyin diye


BATAK ESE: Galiba parayı almışa benziyosunuz.


EBUL-LAKLAKA: Haşa, summe haşa. Eğer paraya elimi surdumse elim kırılsın.


HİKMET EFENDİ: Aman efendim, gercek neyse hakkıyla ortaya cıksın da, ona gore gerekeni yapınız.

EBUL-LAKLAKA: Boyle kibarca derdinizi anlatışınızdan gonlumdeki ofke gitti de yerine merhamet geldi. (Mahalleliye) Yahu mahalleli! Ben bu işte başka bir hakkaniyet gormeye başladım. Zira sonradan aklıma bir şey geldi.

MAHALLELİ: Nedir o?


EBUL-LAKLAKA: Hani nikahını kıydığım buyuk kızdır diye soylemiştim ya?


MAHALLELİ: Oyle ya!


EBUL-LAKLAKA: Fakat buyuk kız derken yaşta buyuk değil, boyda buyuk demek istemiştim. Zira buyuk kız kırk yaşını gectiği icin damat beyin dengi olamaz. İşte benim bildiğim bu kadardır. Boyle olduğuna her zaman ve her mekanda şahitlik ederim.


BATAK ESE: Siz boyle dedikten keli bize şey yapmak duşer. Tasdik etmek


MAHALLELİ: Hay hay!

EBUL-LAKLAKA: (Habbe Kadına) Yenge kadın! Boyda buyuk, yani yaşta kucuk olan gelin hanımı getir de kendi elimle damat beye teslim edeyim; bir daha yanlışlık olmasın. (Habbe Kadın cıkar.) (Hikmet Efendiye) Daha başka yanlış şeyler varsa duzelteyim; zira boyle hizmetlerde bulunmayı kendime bir borc bilirim.

BATAK ESE: (Muştak Beye)

Beyefendi, deminden soyleduğum lafların hepicuğu şaka icundu. Sizi guldurup eğlendurmek istiyodum.

ATAK KOSE: (Hikmet Efendiye) Efendim, tovbe olsun, bi daha mahallenin copunden başka bir işine garuşursam adam değulum.



( Habbe Kadın ve Kumru Hanım girerler. Kumru ağlar gibi gozlerini ovuşturur. Bir yandan da Muştaka bakar.)

HABBE KADIN: İşte efendim, asıl gelin hanım!

EBUL-LAKLAKA: (Habbe Kadına)

O niye ağlıyor? Sakın damat beyimizi istememezlik etmesin?HABBE KADIN:

(Kumru ile kulak kulağa fısıldaştıktan sonra ) Efendim ağlamasının sebebini sordum, anladım. Oyle zannettiğiniz gibi değilmiş.

EBUL-LAKLAKA: Nasılmış?

HABBE KADIN: Zavallı once, damat beye varamadım, diye uzuntuden cok ağlamış. İşte o boş yere doktuğu gozyaşlarına acımış da şimdi de ona ağlıyormuş.EBUL-LAKLAKA: Ağladığını gordukce cok uzuluyorum. Yeter artık hanım kızım. (Kumru ile Muştakı el ele tutuşturur.) Alınız efendim yuzunu guldurmenin caresine bakınız. Omur boyu mutlu olun, bir yastıkta kocayın. (Hikmet Efendiye) Benim halledebileceğim bir işiniz kaldı mı?

HİKMET EFENDİ: Hayır efendim. Fakat guvey ve gelinden başka evdekilerin hepsini goturmenizi rica etsem!


EBUL-LAKLAKA: Rica neymiş, emrediniz efendim! (Mahalleliye) Haydi mahalleli! (Ziba Duduya) Haydi kılavuz kadın! (Habbe Kadına)

haydi yenge kadın!


(Hepsi cıkar. Sadece gelin, guveyi ve Hikmet kalır.)

MUŞTAK BEY: (Kumrunun yanına oturmuş, hayran hayran seyrederken) Sen mahalleliyle gitmiyor musun? Senin burda bir işin kaldı mı?

HİKMET EFENDİ: Hayır. Sana iki cift lafım var.

MUŞTAK BEY: Sabahleyin gel de iki bin ciftini soyle. Bak o zaman nasıl can kulağıyla dinlerim.

HİKMET EFENDİ: Yok, yok! Şimdi soyleyeceğim.


MUŞTAK BEY: E, haydi o zaman cabuk ol. (Başını Kumrudan yana cevirir Hikmetin lafına kulak vermez.)



HİKMET EFENDİ: Ey benim sevgili dostum!

MUŞTAK BEY: Daha bitmedi mi?

HİKMET EFENDİ: Dur bakalım daha başlamadım.

MUŞTAK BEY: Amma uzunmuş ha!

HİKMET EFENDİ: Benim gibi bir dostuna danışmadan evlendiğine tovbe mi?

MUŞTAK BEY: Amaan sen de gunah mı cıkarıyorsun nedir bu?

HİKMET EFENDİ: İşte kendi menfaati icin aşk ve muhabbet tellallığına kalkışan kılavuz kısmının sozune guvenenin hali budur.

MUŞTAK BEY: Dostum! Bak, gideceğin yere gec kalıyorsun.

HİKMET EFENDİ: Sen ve eşin birbirinizi her yonden tanıdığınız halde, evlenirken başınıza neler geldi?

MUŞTAK BEY: Evlenmeden once istihareye yatmak istiyordum, unutmuşum. Aklıma gelmişken gidip yatayım. Goreceğim ruyaları sabahleyin sana tabir ettiririm.

HİKMET EFENDİ: Ya gorucu usulu evlenenlerin hali nasıl olur? Otesini var sen duşun.

MUŞTAK BEY: (Gozlerini ovuşturarak ) Offf! Nasihat sıkıntısından uykum geldi. Azıcık kestirsem olmaz mı?

HİKMET EFENDİ: İşte ben gidiyorum. Artık ne yaparsan yap. Fakat aldığın dersi unutma.


MUŞTAK BEY: Dostum, hic unutur muyum? Ben o dersi alıncaya kadar az mı zahmet cektim? Her neyse evlenmenin ilmini oğrendim. İnşallah uygulamada gucluk cekmem de Kumrumla kumrular gibi yaşayıp gideriz.


( Muzik girer: Bir kumrusun sen )

( Hikmet cıkar. Kumru ve Muştak birbirine sarılır.)


S O N