Ebû Leheb, Resûl-i KibriyÂya eziyet ve hakaret etmekte yalnız kalmak istemiyordu. Birgun, oğlu Uteybe'ye, ona işkence etsin diye emir verdi. Uteybe, Peygamberimizin yanına vardı. O sırada Efendimiz Necm Sûresini okuyordu. Bunu duyan Uteybe,
"Necmin Rabbına andolsun ki, ben senin peygamberliğini inkÂr ediyorum" dedi ve kustahca KÂinatın Efendisine doğru tukurdu.
Resûl-i Ekrem, bu cirkin harekete sadece şu beddu ile cevap verdi:
"YÂ Rab, ona bir itini musallat et."
Uteybe'ye yaptığı bu beddu da bir muddet sonra gercekleşti. Yemen tarafında Havran denilen yerde arkadaşları arasında uyurken, bir arslan gelip kendisini parcaladı!
-----------------------------------------------------------------------
Ummu Cemil, İslÂm dÂvÂsının en şiddetli muhalifi ve duşmanı Ebû Leheb'in karısı idi. Kur'Ân'ın tabiriyle "Cehennem oduncusu" bu kadın, İslÂm daveti karşısında oylesine azmış, oylesine cılgına donmuştu ki, Nebiyy-i Muhterem Efendimizin gidip geldiği yola, her gun bıkmadan usanmadan sert dikenli calılar dokup sacıyor ve Âdet bu davranışından zevk alıyordu.
Resûl-i Ekrem (a.s.m.), Saf Tepesinde ilk olarak, Kureyş'e acıktan İlÂhî davette bulunurken, kocası Ebû Leheb, Peygamberimize cıkışmış, hatta hakaret etmiş, "HelÂk olasıca, bizi bunun icin mi buraya cağırdın" demek kustahlığında bulunmuş ve Efendimize doğru, yerden kaldırdığı bir taşı savurmuştu. Bunun uzerine CenÂb-ı Hak, Tebbet Sûresini inzal buyurmuştu. Sûre, Ebû Leheb ve karısının cirkin davranışlarını ve Âkibetlerini mevzu ediyordu.
Bunu duyan Ummu Cemil, artık yerinde duramaz oldu. Eline bir taş alarak Mescid-i Harama geldi. Peygamber Efendimiz, sadık dostu Hazret-i Ebû Bekir ile orada oturuyorlardı. Ummu Cemil, Hazreti-i Ebû Bekir'i gordu fakat yanında oturan KÂinatın Efendisini fark edemedi, Hz. Ebû Bekir'e şoyle dedi:
"Ey Ebû Bekir! Arkadaşın nerede? Ben işittim ki, beni hicvetmiş. Ben gorsem, bu taşı onun ağzına vuracağım" dedi.
Ebû Bekir'i goren goz, KÂinatın Efendisini goremiyor ve neticesiz geri donuyordu.
------------------------------------------------------------------------
"Vallahi, secdede Muhammed'i gorursem, başını bu taşla ezeceğim!"
Ertesi gun, zor kaldırabileceği buyuk bir taş alarak gitti. Resûl-i Ekrem secdedeydi. Taşı kaldırıp tam vuracakken, elleri yukarıda kaskatı kesildi. TÂ KÂinatın Efendisi namazını bitirip kalkıncaya kadar. Namaz bitince Ebû Cehil'in eli cozuldu
--------------------------------------------------------------------------
Ebû Cehil, yine bir gun,
"Vallahi, Muhammed'i secdede gorursem, boynuna basacak ve boynunu yerlere surteceğim" diye yemin etti.
Tam o sırada Resûl-i Kibriya Efendimiz cıka geldi. İbn-i Abbas, durumu kendilerine arzedince, birden hiddetlendi ve kapıdan girmeyi dahi beklemeden, aceleyle duvardan aşıp Mescid-i Haram'ın icine girdi. AlÂk Sûresini sonuna kadar okudu ve secdeye vardı.
Etrafta bulunanlar Ebû Cehil'e,
"Ey Ebû Cehil, işte Muhammed!" diye seslendiler.
Ebû Cehil'in Resûl-i Ekreme doğru ilerlemesiyle donmesi bir oldu.
Seyredenler şaşkınlık icinde,
"Ne oldu, neden dondun?" diye sordular.
Ebû Cehil, onlardan daha şaşkın bir ed icinde:
"Benim gorduğumu, siz gormuyor musunuz?" diye cevap verdi ve arkasından ilÂve etti:
"Vallahi, onunla benim arama ateşten bir ucurum acıldı."
-------------------------------------------------------------------------
Resûl-i Ekrem, birgun KÂbe'de huşû icinde namazını ed etmekte idi. Muşriklerden bir grub da KÂbe civarında toplanmış konuşuyorlardı. İclerinde, Ebû Cehil de vardı. Ortaya fırlayarak topluluğa,
"Hanginiz gidip filancalarda bugun boğazlanan devenin işkembesini ve dol eşini olduğu gibi kanlı kanlı getirip, secdede iken onun uzerine koyar?" diye seslendi.
Gozu donmuşlerden biri olan Ukbe bin Ebî Muayt, ortaya atıldı.
"Ben yaparım" dedi ve oradan ayrıldı. Az sonra, ruhu kararmış bu adam, elinde deve işkembesi ile Peygamber Efendimizin yanında gorundu.
Resûl-i Ekrem, her şeyden habersiz, CenÂb-ı Hakkın huzurunda secdeye varmıştı.
Gozu donmuş Ukbe, getirdiği deve işkembesini iki kureği arasına koydu. Ruh ve vicdanları şirkin karanlıklarına gomulu muşrikler manzarayı kahkahalarla seyrediyorlardı.
Muhterem babasının, muşriklerin bu Âdice hareketine maruz kaldığını duyan Hazret-i FÂtıma, koşa koşa geldi. İşkembeyi tuttuğu gibi suratlarına carparcasına muşrik gurûhuna doğru fırlattı.
Namazını bitiren Hazret-i Resûlullahın mubÂrek dudaklarından,
"Allah'ım, Kureyş'i sana havale ediyorum" cumlesi dokuldu.
Bu cumlesini uc kere tekrarladı. Sonra da muşrik elebaşlarının isimlerini teker teker zikrederek, onları da sonsuz kudret sahibi CenÂb-ı Hakka havale etti.
------------------------------------------------------------------------
Resûl-i Ekrem Efendimize, muşriklerin yaptığı bir başka eziyet ve hakaret hÂdisesini, Abdullah bin Amr Hazretleri şoyle anlatır:
"Birgun Kureyş'in ileri gelenleri, Hıcır denilen yerde toplanmışlardı. Ben de orada bulunuyordum. Kureyşliler Allah Resûlu hakkında konuşarak şoyle diyorlardı: 'Biz bu adamın işinde sabrettiğimiz kadar hicbir şeye karşı sabır gostermedik. Bu adam, bizi akılsızlıkla ittiham etti. Babalarımıza, dedelerimize hakaret etti. Dinimizi ayıpladı, birliğimizi bozdu, putlarımıza dil uzattı. Onun yaptığı bunca şeylere biz sabrettik.'"
Kureyş, bunu konuşup dururken, birdenbire Allah Resûlu gorunuverdi. Yuruyerek geldi. Haceru'l-Esved'i optu. Sonra KÂbe'yi tavaf etmek uzere yanlarından yuruyup gecti. Bu sırada Kureyşliler kendilerine laf attılar. Allah Resûlu, son derece uzuldu. Uzuntusunu, birdenbire değişen yuzunun renginden fark ettim.
"Allah Resûlu, ucuncu defa, Kureyşlilerin yanından gecerken yine aynı şekilde kendisine lafla sataştılar. Bunun uzerine Allah Resûlu, durdu ve onlara donup şoyle konuştu:
"Ey Kureyşliler! Sozlerimi duyuyor musunuz? Varlığım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, başınıza felÂket gelecektir."
Nebiyy-i Ekremin bu hitabı, topluluk uzerinde derin bir tesir meydana getirdi. Hicbiri yerinden kımıldamadı. Sonunda, daha once onun hakkında en cok aleyhte konuşup; arkadaşlarını kışkırtanlar (başta Ebû Cehil) bile, en iyi sozlerle gonlunu almaya calışarak şoyle dediler:
"'YÂ Ebe'l-KÂsım! Haydi selÂmetle git. Vallahi, sen cahillerden, kendini bilmezlerden değilsin.'"
Allah Resûlu de uzaklaşıp gitti.
Ertesi gun, Kureyşliler, yine Hıcır denilen yerde toplandılar. Ben yine aralarında idim. Aynı şekilde Allah Resûlu hakkında ileri geri konuşuyorlar ve şoyle diyorlardı:
"'Muhammed'in size yaptıklarını ve Onun hakkında size verilen haberleri soyleyip duruyorsunuz. Fakat gelip karşınıza dikilerek, yuzunuze karşı kotu(!) şeyler soylediği zaman ona dokunmuyor ve serbest bırakıyorsunuz.'"
Onlar, boyle konuşup dururlarken, yine Resûlullah cıkageldi. Kureyşliler hemen oturdukları yerden fırlayarak etrafını sardılar. Onun, kendi taptıkları ve dinleri hakkında soyledikleri sozleri zikrederek, 'Hakkımızda şu şu sozleri soyleyen sen misin?' dediler."
Nebiyy-i Ekrem, cevaben,
'Evet, bunları soyleyen benim' dedi. Bunun uzerine hep birden Resûlullahın uzerine atıldılar. Biri onun yakasına yapıştı.
"Bu sırada biri koşarak Hz. Ebû Bekir'e durumu haber verdi. Hz. Ebû Bekir hemen Mescid-i Harama girdi. Gozyaşları arasında muşriklere,
'Allah belÂnızı versin "Rabbim Allah'tır" diyen bir zÂtı oldurmek mi istiyorsunuz?' diye seslendi."
Bunu duyan Nebiyy-i Ekrem,
'Bırak onları ya Ebû Bekir! Varlığım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben onların hepsinin hakkından geleceğim' dedi.
Bu sozu işiten Kureyşliler korktular ve Resûlullahı bırakarak dağıldılar."
-------------------------------------------------------------------------
Resûl-i Kibriy Efendimize rev gorulen cirkin hareketler bunlarla da kalmıyordu.Yine birgun, KÂbe yanında namaz kılıyordu. Alnını yuce Yaratıcısının huzurunda yere koyar koymaz, serseri Ukbe bin Ebî Muayt, ridasını topladı ve boynuna doladı. Olanca gucuyle sıktı. Maksadı ona boğmaktı.
O arada Hazret-i Ebû Bekir yetişip Peygamber Efendimizi bu serserinin elinden kurtardı. Sonra da Âdeta kÂinata işittirmek istiyormuşcasına şu Âyet-i kerimeyi okudu:
"Firavunun Âilesinden, îmÂnını gizleyen mu'min bir kimse, 'Rabbim Allah'tır' dediği icin mi bir adamı oldureceksiniz?' dedi. 'Halbuki, o, Rabbinizden size mûcizelerle gelmiştir. Eğer yalancıysa yalanı kendi aleyhinedir. Fakat doğru soyluyorsa, size vaad ettiği azÂbın bir kısmı olsun başınıza gelir. Muhakkak ki, Allah haddini aşan ve yalancılık eden kimseyi muvaffak etmez."'
-----------------------------------------------------------------------
Resûlullahı Oldurmeye Teşebbus
İclerinde Ebû Cehil ve Velid bin Muğîre'nin de bulunduğu Mahzumoğullarından bir topluluk, uzun uzun konuştuktan sonra Peygamber Efendimizin vucudunu ortadan kaldırmaya karar verdiler. Vazifeyi Velid bin Muğire yerine getirecekti.
Resûl-i Ekrem, namazda Kur'Ân okumaya başladığı bir sırada, Velid yanına kadar sokuldu. Fakat, o da ne! Oldurmeye gittiği zÂtın sesi var, okuduğu Kur'Ân şirk kiriyle paslanmış kulağına geliyor, fakat gozu onu bir turlu goremiyordu.
Velid şaşkınlaştı. Telaşla arkadaşlarının yanına dondu ve durumu anlattı. Bu sefer hep beraber gittiler. Fakat, yine Efendimizi gormeye muvaffÂk olamadılar. Cunku, ileri gittiklerinde ses arkadan, arkaya doğru gittiklerinde ise ses on taraftan geliyordu. Nihayet hayretler icinde kalıp dağıldılar.
KÂinata bir rahmet guneşi olarak doğan Peygamber Efendimiz, muşriklerin bu kustahca hareketleri karşısında evine dondu. Birazcık olsun uzuntusunu yok etmek, sıkıntısını gidermek icin ortusune burundu ve yattı.

İbni Sa'd, TabakÂt: 1/199-200; Buharî, 3/171; Muslim, 1/133-135; Taberî, Tarih: 2/216 İbni HişÃ‚m, Sîre, 1/287
İbni HişÃ‚m, Sîre: 1/381-382; KÂdı İyaz, ŞifÂ: 1/684
İbni HişÃ‚m, Sîre: 1/319-320; KÂdı İyaz, ŞifÂ: 1/688; Bediuzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 164
Kadı İyaz, Şifa: 1/690-691
Muslim, 5/180
İbni HişÃ‚m, Sîre: 1/309-310; Taberî, Tarih: 2/223
Mu'min Sûresi, 28
------------------------------------------------------------------------

__________________