BİR ALLAH DOSTUNUN YALVARIP YAKARMASI
Bir zamanlar Mekke'yi bir kac yıl kıtlık basmış her tarafı kasıp kavurmuştu. Yapraklar iyice sararıp solmuş, toprak yer yer catlamış, butun canlı varlıkları huzunlu bir sesislik kaplamıştı. Halk neredeyse kıtlıktan kırım kırım kırılmaya başlamıştı. Gunlerden bağrı yanık toprağa bir damla yağmur damlası bile duşmemişti.
Bu durum karşısında Mekke ahalisi ard arda tam uc gun yağmur duasına cıkmış, fakat gokyuzunde yağmur getiren bir bulut bile gorememişti.
Hikayenin bundan sonrası Allah dostlarından Mubarek oğlu Abdullah'ın ağzından dinliyelim:
Turlu fitne ve kargaşalıklarla birbirini yemeye calışan halk yığınlarının ard arda uc gun yağmur duasına cıkarak, yağmurun yeryuzunu kana kana suya doyurmamasına imkan yoktu. Cunku bu ozu sozune, ici dışına uymayan insan yığınları, yağmurun yağması icin, icten inanarak Allah'a duada bulunmamışlardı, bulunamamışlardı da.
O yuzden bu kuru kalabalık halk yığınlarından ayrılıp ıssız bir mağaray cekilerek orada gosterişten uzak ve samimi bir şekilde, sakin sakin yuce Allah'a dua etmeyi tasarladım. İcimden diyordum ki, belki yuce Yaradan bana acır, duamı kabul eder de susuzluktan cayır cayır yanan bu insanlara bir sure yağmur yağdırır.
Gercekten duşunduğum gibi insanlardan uzaklaşarak dağlardan birine bir mağaraya gittim ve Allah'a yağmur yağdırması icin, butun varlığımla yalvarıp yakarmaya koyuldum. Henuz duaya başlamıştım ki mağaranın icine koyu esmer renkli bir genc girerek iki rek'atlik namaz kıldı, ardından da başını yere, secdeye kapayarak dua etmeye başladı. Dua, ederken şu sozleri mırıldanıyordu:
"Allah'ım!.. Mekkeli kulların uc gun ard arda yağmur duasına cıktılar, fakat bir turlu onlara diledikleri yağmuru yağdırmadın. Ululuk ve yuceliğin hakkı icin bizi kana kana yağmura kandırmadıkca, secdeden başımı asla kaldırmayacağım. Buna huzurunda kesinlikle and iciyorum."
Ben mağaranın sapa bir koşesine cekilmiş icten dua eden genci imrenerek dinliyordum. Adam gercekten sozunu tuttu ve goste yağmur bulutları belirerek yeryuzune şakır şakır yağmur dokmeye başlayıncaya kadar başını secdeden kaldırmadı. Yağmur yağmaya başlayınca kalktı ve yola koyuldu. Bu adam kimdi? Neyin nesi idi? Bunlar adeta beynimi zonklatırcasına kafamın icinde gezip dolaşan, meraktan catlatan sorulardı. Ben de peşinden yollandım. Adam şehire girince bir eve daldı. Bahce kapısının onune comelerek birisinin cıkmasını bekledim. Cok gecmeden biri cıkageldi. Merak ediyordum. Bu ev kimindi? İceriye dalan kimdi? Cıkan adama bunları sorduktan sonra "misafir kabul eder misiniz?" diyerek iceriye girdim. Ve ev sahibine, bir hizmetci (kole) satın almak icin geldiğimi arzettim. Ev sahibi az once iceri dalan esmer genci getirdi. Almak istediğimde "Bu size yaramaz. Cunku tembelin tekidir, beyefendi" dedi. "Neden tembel?" diye sorduğumda adam, "calışmıyor, iş yapmıyor" diye kesip attı. Sonra iyice suzdukten sonra mağarada yaşın yaşın secde ederek yağmur duası eden genc olduğunu hemen hatırladım ve beğenince de hemen "kac paradır" diye fiyatını sordum. Adam "Ben 20 altına aldım, fakat bir işe yaramaz olduğu icin size on altına derhal vermeye hazırım" dedi. Ve yirmi altını vererek oradan kole ile birlikte yola koyuldum. Yolda yuruklerken kole, "Beni niye aldınız? Ben size asla hizmet goremem. İsmimi sorarsanız Allah dostlarını tanıyan, Allah dostlarından biriyim" dedi.
Boylece tanıştıktan sonra onu getirdim. Abdest tazelemek isteyince hemen onune ibriği koydum. Ayaklarına takunyaları verdim.
Esmer genc bir guzel, abdest aldı, namaz kıldı ve sonra secdeye bir kapandı ki, sorma gitsin. Kalkmak bilmiyor. Merek ederek yanına sokulduğumda Allah'a şairin şu iki ozlu ve malanı mısralarıyla dua ettiğini duydum:
"Ey sırların en gizlisini bilen Yuce Allah'ım!.. Olanca sırrım ortaya cıktı. Sırrım ortaya cıkıpta un saldıktan sonra bir daha yaşamak istemiyorum. Ne olur canımı al."
Bir ara ses kesildi. Yanına iyice sokulup vucudunu hareket ettirdiğimde baktım ki artık bu dunyaya gozlerini yummuş. Hemen yıkadım, kefenledim ve bir mezar kazarak oraya gomdum.
O gece uyurken şoyle bir ruya gordum. Ruyada nur sacan yuzuyle iki cihan guneşi sevgili Peygamberimiz (sav.) bana doğru donmuş gulumseyerek bakıyordu; sağ yanında yaşlı bir Allah dostu, sol yanında da o koyu esmer renkli genc kurulmuş oturuyorlardı. Hepsi de etrafa bir nur halesi sacıyorlardı. O esnada Hz. peygamber (sav.) bana şoyle hitap etti:
"Ey Mubarek oğlu Abdullah!.. Allah (cc) sana mukafat bahşetsin. Bugun Allah dostlarımızdan birine ne buyuk iyilikte bulundun. Bunun manevi derecesini bir takdir edebilsen."
Dayanamayıp da, "Ey Allah'ın Resulu!.. O genc senin dostun mu? diye sorduğumda, "Evet o, hem benim hem de esirgeyici olan Allah'ın yakın dostudur."

Yuce Allah (cc) cumlemizi fitne ve kargaşalıktan uzak kalarak bir koşeye cekilip de ibaret ve tÂate dalmak suretiyle buyuk dostluğuna erişen gercek mu'min kullarından eylesin, amin...

KAYNAK: Ermişlerden Osman Efendi, Secme Dini Hikayeler, Seda Yayınları, İstanbul 2000, s. 117-122
__________________