Size bir soru:
Bir sigara tiryakisine sigarayı bıraktırabilir misiniz?
Cevabınız “Evet” ise, hemen şu soruya cevap verin:
Bunu nasıl ve ne kadar zamanda başarırsınız?
Diyelim ki, kendi olculerinize gore bir yontem ve sure belirlediniz.
O zaman hayal gucunu son sınırlarına kadar zorlayın ve dunyanın en cahil, en kaba, en vahşi, en inatcı bir insanını en bilgili, en kibar, en merhametli ve en medenî hale getirmeyi bir duşunun.
Boyle bir şey mumkun mu?
Bizim icin o kadar zor ki.
***
On dort asır once, bir imkansız gercekleşti. Bir tek kişi, dunya tarihinin en buyuk inkılÂbını gercekleştirdi.
Dunyanın en vahşi, adetlerine en mutaassıp, en inatcı ve en cahil bir toplumu, cok kısa bir zaman diliminde değiştirdi. O insanların akıllarını, kalplerini, ruhlarını, nefislerini fethetti. Kalplerin sevgilisi, akılların muallimi, nefislerin guzel bir terbiyecisi ve ruhların sultanı oldu. O gunun şartlarında insanların hayatlarını dahi uğrunda kolaylıkla verdikleri alışkanlıkları, orf ve adetleri, ustelik inatcı, mutaassıp bir toplumdan kaldırdı. Ustelik hicbir zor kullanmadan, baskı yapmadan, guc harcamadan. Hem de, ortadan kaldırdığı zararlı ve kotu ozelliklerin yerine, son derece guzel huyları, alışkanlıkları ve seciyeleri, oylesi bir toplumun kan ve damarlarına kadar yerleştirdi.
Ve o insanlar, kısacık bir zaman diliminde, butun dunyaya muallim, medenî milletlere ustad oldular...
O, kimdi?
Bakın, Onun icin,
Yeryuzu bir mescid,
Mekke bir mihrab,
Medine bir minber oldu.
O,
Rabbimizi bize tanıtan en acık burhan,
Butun mu’minlere imam,
Butun insanlara hatip,
Butun peygamberlere reis,
Butun evliyaya seyyid oldu.
O,
Koklerini butun peygamberlerin oluşturduğu,
Ayrı ayrı tatları, lezzetleri ve meziyetleriyle evliya meyveleri veren,
Dalları, gecmiş ve geleceği aynı anda golgeleyen nuranî bir Tûba ağacıydı.
Onun davasını gecmiş zamanın peygamberleri mucizeleriyle, gelecek zamanın evliya ve asfiyası kerametleriyle tasdik etti.
“LÂ ilÂhe İllallah” dedi.
Bu prensibi, davasının en onemli esası olarak kabul etti.
Butun gecmiş ve gelecekte saf tutan sayısız mubarek insanlar hep bir ağızdan ‘sadakte ve bilhakkı natakte’ (doğru soyledin ve hakkı dile getirdin) diyerek tasdiklerini dile getirdiler.
Elinde, her yonuyle mucize bir Kitap; dilinde, hakikatleri haykıran bir hitap vardı.
Butun insanlığa; hatt cinlere ve meleklere; hatt butun varlık Âlemlerine ezelî bir hutbeyi tebliğ etti. Bu alemin yaratılış sırrını acıkladı. Nice muammaları cozdu. Nice hakikatleri keşfetti.
Şu Âlemin yaratılış sırrını acıkladı. İnsanlığın zihnini hep meşgul eden “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” gibi mudhiş sorulara, son derece ikna edici cevaplar verdi.
O zÂt, ebedî bir saadetin habercisi ve mujdecisi oldu;
Sonsuz bir rahmetin kÂşifi, ilancısı;
Kainattaki İlahî saltanatın dellÂlı, seyircisi;
Kulluğu cihetiyle bir muhabbet timsali, insaniyetin şeref kaynağı, yaratılış ağacının en nuranî meyvesi;
Peygamberliği cihetiyle hakkı gosteren en kat’î delil, bir hakikat guneşi, bir hidayet feneri, bir saadet vesilesi oldu.
Onun nuruyla, butun karanlıklar aydınlandı. Bir matemhÂneyi andıran Âlem, neşe ve surûra gark oldu. Onun oğrettikleriyle her şey birbirine dost, kardeş ve arkadaş oldu.
O, Âlemlere rahmet olarak gonderildi. Varlıkların ovunc kaynağı oldu.

O, icindeki ahlÂk guzelliği yuzune yansımış guzel bir guldu. O gulle, Âlemler guldu.
O gulun guzelliği, nice bulbulleri kendine aşık eyledi.
O gulun asıl guzelliği, guzeli cok seven sonsuz bir Guzeli ve guzelliği gostermesiydi. O sonsuz Guzel de, butun guzellikleri, o guzel gulun uzerinde toplamıştı.
***
İşte biz, o Guzeller Guzeli Rabbimizin dergahında boynumuzu bukuyor; elimizi acıp yalvarıyoruz. O’nun en cok sevdiği ve butun guzellikleri uzerinde topladığı Habîbini, hakkıyla sevmeyi ve sadakatle bağlanmayı niyaz ediyoruz.
__________________