Semih Bey bir işadamıydı. Şu gunlerde ortağı olduğu şirket iflas etmiş, yuklu miktarda borcun altında kalmıştı. O calışanlarının hukukuna son derece riÂyet eden bir işadamıydı. Alacağı varsa, karşı tarafı mağdur etmezdi. Borcuna sÂdıktı. Ama bu kadar buyuk bir borcun altında, sÂdık olmak istese de olamıyordu. Babam:
"-AllÂh'ın kaderinin dışında bir yaprak dahî kımıldamaz!" derdi.

"Hayatım boyunca belki AllÂh'a lÂyıkıyla kulluk etmedim, ama hep Rabbime inanarak yaşadım. Ve hayatım boyunca durust yaşamaya calıştım. Neden Allah beni boyle bir durumla yuz yuze bıraktı? O kadar dolandırıcı var, hortumcu var; bu musîbet bula bula beni mi buldu?!"

Semih Bey, bu duşuncelerle boğuşa boğuşa Uskudar sahil şeridinde yurumeye başladı.

"Cevremdekilerden ufak bir sevgi pırıltısı gorsem, belki icimdeki karanlıklardan kurtulacağım. Karım artık yuzume bakmaz oldu. Borc senetleri birikmeye başladığından bu yana, istediği gibi alışveriş yapamadığı icin kaprislerinden gecilmiyor. Âh Reyhan!.. Senin bu tavırlarınla her an olum kefenimi giyiniyorum.

«-Canını sıkma, bunlar da gecer; sana sevgimden hicbir şey kaybetmedim!..» desen, şu ruhu cekilmiş bedenime can gelir.

Cocuklarım, senin korkundan yanıma yaklaşamıyorlar. Evlatlarımdan ayırarak olmeden once olduruyorsun beni. Sanki her şey ustume ustume geliyor. Gireceğim toprak, gorduğum butun yuzlerden daha vefÂlıdır bana... Eminim olduğumde de ardımdan kimse ağlamayacak!.. Meğer yirmi yıllık cabam, uykusuz gecen gecelerim, iş seyahatlerim, hepsi boşunaymış. Hey koca dunya!.. Şu debdebeli goruntunun altında ne acımasız, ne cirkin bir yuzun varmış! Bunu anlamak icin her şeyimi kaybetmem gerekiyormuş meğer!"

O esnada yoldan gecen jipe gozu takıldı. İster istemez:

"-Gozlerime inanamıyorum!" diye mırıldandı. "Daha dun elimden cıkardığım jipimle bir başkası hava atıyor. Hey sahte dunya! Cebim para ile doluyken senin uzerinde aldığım her bir nefes, ne kadar keyif veriyordu bana... O cekici guzelliğinin altında ne hain bir gulumsemen varmış!.. Sana gonul kaptıran kişiler, gercek sevgiyi tadamaz. Menfaatleri biterse, sevgileri de biter. Yirmi yıllık karım, neredeyse kapıya koyacak beni. Hayır! Hayır! Ben nÂmusumla yaşadım, nÂmusumla da oleceğim!.."

Bunları duşunurken, yolun ustundeki dukkÂndan birisinin ite kaka cıkartıldığını gordu. Konuşmak icin yanına gitti. Yerde oturup kalan bu gencin yuzunde biraz once yaşadıklarının izi gorulmuyordu. Gulumseyerek bakıyordu.

"-Hayrola kardeş, neden bu hÂldesin?"

"-Ne olacak abi, iş başvurusu icin girdiğim yerden eli boş cıktım."

"-Coluk-cocuk var mı, evli misin?"

"-Evliyim abi, uc de cocuk var elhamdulillah. Onlar Konya'dalar."

"-Sen burada ne yapıyorsun?"

"-Şu ekonomik kriz bizi ezdi gecti. Bir bakkal dukkÂnım vardı. Karınca kararınca geciniyorduk. Nerden geldiğini anlamadığım bir gulle vurdu, devirdi bizi. Anlayacağın beş kuruşa muhtac olduk."

"-Seni dinlemeye başladığımdan beri dikkat ediyorum, yuzunde hep bir tebessum var. HÂl gulebiliyorsun."

"-Abi, AllÂh'ın verdiğini hic sorgulamam. Cunku O, bizlere hep hayırlar gonderir."

"-Hayır bunun neresinde, anlayamadım. Sen de sefil bir hÂldesin, Âilen de..."

"-O hayrı şimdi goremesen de yarın gorursun. Abi, ben uzerime duşeni yapar, gerisini AllÂh'a havÂle ederim. Kapılar yuzume kapanıyorsa da vardır Rabbim'in bir bildiği..."

"-Peki, hanımın ve cocukların sana karşı nasıllar?"

"-Eskisinden cok daha iyi!.."

Bunu duyunca dizlerinin dermanı tamamen kesildi. Neredeyse yere yığılıverecekti.

"-Nasıl yani?!" dedi.

"-Zor zamanda gonuller bir olmadıkca sevginin ne değeri kalır ki? Elhamdulillah hanım da, cocuklar da bunun Allah'tan gelen bir imtihan olduğunun farkındalar. Şimdi yapılacak en iyi şey, boyle kotu gunlerde birbirimize destek olmaktır, diyorlar. Hem el emeği bir şeyler yapıp ekmek parası cıkarmaya calışıyorlar."

"-Peki, kardeş, ne diyeyim, sen mutluluğun sırrını cozmuşsun, haydi bana eyvallah."

"-Gule gule abi, bugun karnın acsa, Allah yarın karnını doyurur; insanlar yuzune gulmuyorsa, yarın sana dost olurlar."

"-Benim icin bunlara inanmak cok zor artık!" dedi. Başını onune eğdi ve bir yandan da; "Hep bolluk icinde yaşadım, fakat bir gun dahî bu gencin şu en zor anında hissettiği huzuru yaşayamadım." diye icinden gecirdi.

Biraz ileride bir simitciye rastladı. Simitci, sanki onun ac olduğunu anlamışcasına sıcak bir simit uzattı. Başını "Hayır!" dercesine salladı. Dunden beri ağzına bir lokma dahî almamıştı. Yaşadıklarının acısıyla aclığını unutmuştu, t ki sıcak simit kokusunu alana kadar... Elini cebine attı. Yutkundu, caresizlik icinde başını eğip oradan ayrıldı. Hey gidi hey, daha dun İstanbul'un en meşhur restorantlarında kebap yerken duştuğum şu hÂle bak. Boşuna yaşamışım bu dunyada!..

Yolunun ustunde yetmiş-yetmiş beş yaşlarında bir hanım, kedileri başına toplamış onlara sut ve ekmek veriyordu. Aclığı o hÂldeydi ki, kedilere gıptayla baktı. Sonra da bu yaşlı hanım dikkatini cekmiş olmalı ki, onu seyre daldı. Ustunden başından bir gariplik yaşadığı belli oluyordu. Ama aynı zamanda dunyanın en mutlu insanı gibi de gorunuyordu. Yuzunde kocaman bir tebessum vardı.

"-Bugun de karşıma hep boyle insanlar cıkıyor nedense?! En bedbaht tabloyla en mutlu tablo yan yana!.." dedi, alaycı bir gulumsemeyle.

Yaşlı Hanım, kendisine seslendi:

"-EvlÂt, oyle meraklı meraklı bakacağına gel de yardım et."

İcinden, yabancı biri olduğum hÂlde ne kadar da samimi davranıyor diyerek yanına yaklaştı:

"-Teyze, istersen ben yapayım, sen yorulma." dedi.

"-Yorulmak mı?! Yetmiş beş yaşındayım, şu yaşıma kadar yorulmak nedir bilmedim. İşleyen demir pas tutmaz."

"-Amca hayatta mı?"

"-Otuz yıl once gitti, bir daha geri donmedi!." dedi yine yuzundeki tebessumle...

"-Allah Allah!.. Ben mi anormalim, yoksa karşılaştıklarım mı?! İnsan kocasının olumunden bahsederken de guler mi y hû!" diye gecirdi icinden... Sonra sesini yukselterek:

"-Yalnız yaşıyorsun yani..." diye sordu yaşlı hanıma...

"-Allah var, evlat!.. Cocuklar da hÂlimi arar sorarlar."

"-Senin yaşındaki, biri icin yalnız olmak zor değil mi?"

"-Bak evlÂt! Dunyanın en mutlu insanı benim. Hem ne varmış yaşımda, ben on sekiz yaşındayım."

"-Evet, haklısın, insanın o yaşta ayakları yerden kesilmiştir, gercekleri goremez."

"-Yanılıyorsun evlÂt, hayata nasıl bakarsan, o da sana o şekilde cevaplar verir. Allah, kulu icin hep hayırları murÂd eder."

"-Bugun ne kadar cok işittim bu sozu..."

"-Bir şey mi dedin oğlum?"

"-Yok teyze, sen anlatmaya devam et."

"-Ne diyordum; işten gelirim, corbam her zaman hazırdır."

"-Bir de işte mi calışıyorsun?"

"-Ben oturamam. Bir îmÂlathÂnede calışıyorum. Hem işlerim, hem de hayatın tadını cıkarmayı iyi bilirim. Dedim ya, işten gelirim corbamı icer, battaniyemin altına girerim. Uygun bir program varsa izler, cayımı icerim. Gel keyfim, gel. «Nuran, İstanbul'un en zengin insanı sensin!» derim, kendi kendime... Gezmeyi de severim. Ver elini Camlıca, ver elini Uskudar... Yorulunca bir cay bahcesinde denize nÂzır cayımı icerim. Karnım acıkınca da mutevazi bir lokantada guzelce karnımı doyurur, vakit namazlarımı da buyuk cÂmilerde kılmaya calışırım. İşte saÂdet bu!"

"-Hayatta seni uzen bir şey olmadı mı hic?"

"-Allah var, keder yok evlat. Başımıza bir şey geliyorsa, kendi yaramazlığımızdandır." dedi aynı şakacı uslûpla...

"-Peki, bir şirket batırıp iflÂs etmiş olsan da mı?"

"-Benim şirketle filÂn işim olmazdı ki! Cok para, kazanc gibi gorunse de coğunlukla ziyandır. Nohut oda, bakla sofa, evimde ictiğim bir corbanın huzurunu bin tane şirkete değişmem!.."

"-Bu anlattıklarına ancak «mÂşaallÂh» denir teyze!.. Benim gitmem lÂzım. MusÂadenle..."

"-Gule gule git evlÂt! Nuran Teyze'yi de unutma. Gittiğin yol cıkmaz sokak olmasın sakın, dikkat et emi!"

"-Seni unutmayacağım teyzecim. Keşke seninle bundan yıllar once karşılaşmış olsaydım!" diyerek, saygı dolu bir ifadeyle Nuran Teyze'nin yanından ayrıldı. Nuran Teyze ardından seslendi:

"-Allah insana en zor anında bir can simidi uzatır."

"-İcimi mi okudu nedir?" deyip yurumeye devam etti.

Bir taraftan da Nuran Teyze'nin soylediklerini duşunuyordu. Ben istesem de onun gibi olamam. O, mutluluk ulkesinde kendi kurallarıyla yaşayan bir seyyah gibi... Benim yaşadığım yerse bataklık. Yolumun sonu cıkmaz sokak. İşte geldim. Buraya gelmeyeli uzun zaman olmuş. Rahmetli babacığım, bizi namaza alıştırmak icin:

"-Sizi denizin yanındaki cÂmiye gotureceğim!" der, tutar buraya getirirdi. Şimdiyse buraya hayatıma son vermek icin geldim. Etrafa bakınarak, şu iki kişiden başka kimse yok. Hava soğuk, onlar da kalkarlar zaten... Son nefeslerimi en mutlu Ânımda vermek isterdim. Reyhan'la beraber olmek icin ne duÂlar etmiştik. Şimdi kabrime geleceğini dahî ummuyorum. Tabiî bir dikili taşım olursa!.. Denize bakarak:

"-Benim yangınımı, ancak şu soğuk sular dindirir." dedi.

O, icinden bunları konuşurken, bankta oturan kadınlardan biri anlatmaya başladı.

"-Hic unutmam, tam otuz yıl once rahmetliyle boyle yan yana burada oturuyorduk. El ele tutuşmuş iki genc geldi. Birbirlerini cok sevdikleri belliydi. Hic konuşmadan denizi seyre daldılar. Bizim bey:

«-Ben bunların hÂlini hic beğenmedim.» dedi. Ben de:

«-Ne varmış hÂllerinde, cifte kumrular, deniz havası almaya gelmişler!..» dedim.

«-Yok, yok hanım!.." demeye kalmadı, gencler el ele tutuşmuş vaziyette kendilerini denize attılar. İki gun sonra cesetlerini karşı sahilde buldular. Anneleri kim bilir ne acılar cekti.

Kadın cumlesini tamamladığı zaman, Semih Bey, coktan boğazın sularına karışmıştı. Ama kadının son sozleri, denize duşerken beyninde zonkladı. Yaşadıkları sebebiyle Âdeta hÂfızasını kaybetmişti. Annesinin acı haberi alacağı zamanki kederini hic duşunmemişti. Kadınlar:

"-Kurtarın!.." diye cığlık cığlığa bağırıyorlardı.

Buz gibi sularda cırpınmaya başladı. Evet, oluyordu. Mucadele edecek takati kalmamıştı. Neden sonra yukarıya doğru yukseldiğini hissetti. Gozlerini actığında kendini bir teknede, balık ağları icerisinde buldu. CÂmi avlusunda rastladığı kadınlar, onun suya atladığını gorunce balıkcı teknesine seslenip yardım istemişlerdi. Uzerine doğru eğilmiş olan insanları gordu. Hemen mudÂhale edip icinde biriken suları cıkarmışlardı. Zar zor nefes alıp veriyordu. Tok bir sesten cıkan şu sozlerle kendine geldi.

"-Kurtulmak istediğin her ne ise bilmem, ama AllÂh'ın kaderinden kacamazsın oğlum!.."

"-Haklısın baba, olmek istesen de olemiyorsun bu dunyada!.."

Nuran Teyze'nin soylediği sozler, tekrar kulaklarında yankılandı.

"-Allah, insana en zor anında bir can simidi uzatır!"

Balıkcı, mutevekkil bir ed ile:

"-Hayatına son verecek olan, ancak bu hayatı sana bahşedendir. Ben seni kurtarmamış olsaydım, başka bir vesileyle kurtulurdun." dedi.

Semih Bey de onu tasdik etti:

"-Bugun bunu cok iyi anladım!" dedi ve oksuruğe boğuldu. İkinci kez baygınlıktan sonra gozlerini actığında hastahÂnede olduğunu gordu. Yanında kimsecikler yoktu. Oylece gozleri kapıya mıhlanıp kaldı. O anda ellerinde ciceklerle kucuk oğlu ve kızı iceri girdiler. Babalarının boynuna sarıldılar. Sonra kapıdan annesi ve hanımı Reyhan girdi. Gozlerine inanamıyordu. Annesi:

"-Oğlum, Allah seni bize bağışladı, cok şukur!.." diyordu.

Annesinden sonra Reyhan da yanına geldi, gozleri ağlamaklı bir hÂldeydi:

"-Semih, seni cok uzdum. Ama şunu bil ki, her şeyimi kaybetsem de seni asl kaybetmek istemem."

"-Oğlum, bundan sonra ne olacak diye duşunme sakın! Gelinimle konuştuk. Benim yanıma taşınırsınız. Sen de iyileşince bir işin ucundan tutmaya başlarsın."

"-Daha dun dunyanın en bedbaht insanıyken bugun en mutlu insanıyım. Hayatıma son vermeye kalkışmam, dun karşılaştığım hÂdiseler ve şu an sizlerin yanımda oluşunuz... Butun bu yaşadıklarımın ne anlama geldiğini cok iyi anladım. Dun karşılaştığım insanların gozlerindeki huzuru ben de şimdi hissedebiliyorum. Bundan sonra en buyuk zenginliğimiz, huzurumuz ve sevgimiz olacak inşÃ‚allah... Buradan cıktığımda yapacağım ilk iş, hayatıma son vermek icin gittiğim cÂmiye tekrar gitmek olacak. Ve bana en zor Ânımda can simidi uzatıp tekrar hayat bahşedeni bir daha asl unutmayacağıma dair soz vereceğim!.."
__________________