Calgıların turleri, tarihi, yapım bicimleri gibi konuları inceleyen bilim dalına Organoloji denir.
Calgı (muzik aleti) muzik yapmak icin kullanılan aletlere verilen genel addır.

Muzik aletleri arasında gorulen farklar muziğin yaşam ile gercek anlamda birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu da muzik ile ilgili duygularımızın maddesel bir ortamda geliştiğine işaret eder. Muziğin kağıt uzerindeki şekli ifade acısından cok sınırlı olduğundan ancak muzik aletleri sayesinde ifade gucu kazanır. Preatorius "Syntagma Musicum" (1618 adlı kitabının ikinci cildine "De Organographia" adını vermekle daha sonraları "Muzik Aletleri Bilimi" haline gelecek olan konuya ismini koyan ilk insan olmuştur.
"Organon" kelimesi Yunanca olup, genel olarak vucudun ceşitli uzuvlarını tarif icin kullanılmakla birlikte, herhangi bir işin yapılmasında ya da bir mesleğin icrasında kullanılan Âletler anlamına da gelmektedir. Bu terim muzik Âletleri icin kullanıldığı gibi, insan sesinin oluşmasını sağlayan uzuvları belirtmek icin de kullanılmıştır. Latince'de "Organum" olarak kullanılan bu kelime, cok sesli calgı muziğinin belli bazı ozellikleri ile, buna benzerliğinden dolayı vokal muziğin bazı cok sesli uygulamalarını tarif icin de kullanılmıştır. P.Williams "Psalm cl" hakkında yazdığı tefsirinde St. Paul'un bu terimi cok acık bir şekilde calgılar ve ozellikle org icin kullandığını belirtir.
Klasik-antik donemde muzik Âletleri icin Latince "instrumentum" kelimesi kullanılmış iken Orta cağlardan itibaren "instrumentum organicum" deyimi kullanılmaya başlanmıştır. Batıda ortacağ muzik aletlerinin kesin olarak tanımlanamamış olmasının nedeni muhtemelen Andre Schaeffner'in de belirttiği gibi ses ile icra edilen dini muziğin calgısal muzikten cok daha eski olmasına bağlanabilir. Muzik Âletleri hakkında batıda yapılan ilk ciddi calışmaların ortaya cıkması ancak 16. ve 17. yuzyıllardan sonra mumkun olmuştur, yukarıda adi gecen Praetorius'un kitabi da dahil olmak uzere bu calışmaların baslıcalar şunlardır; Sebastien Virdung (1511) tarafından yazılmış olan "Musica getutscht und ausgezogen", Martin Agricola'nın yazdığı (1529) "Musica instrumentalis deudsch", Papaz Marin Mersenne'nin (1636-1937) yazdığı "Harmonie universelle" ve Pierre Trichet'in (1640) kaleme aldığı "Traite des instruments de musique". Bununla birlikte daha eski medeniyetlerin muzik aletleri konusunu sistemli bir şekilde ele aldıkları bir gercektir. Doğuya ait olan calgı bilgilerinin zengin ve ayrıntılı tarihi eserlerde toplandığını Cin, Arap ve Hint teorisyenlere ait antik calışmalardan biliyoruz. Bu calışmalar bize calgıların isimlerini, sınıflandırılmasını, calınış yollarını, nerelerde calındığını, seremonilerde, ayinlerde nasıl kullanıldığını ve nasıl geliştiğini anlatır. 16. yy'da başlayan buyuk keşifler, somurgeleştirme hareketleri ve koloni savaşları Arap, Cin, Hindistan, Afrika ve Amerikan yerli halklarına ait ceşitli eşyalar ile aletlerinin de Avrupa'ya donmesine sebep olmuştur. 1620 yılında yayınlanan "Theatrum Instrumentorum" adlı eserinde Praetorius Afrika calgılarından mukemmel fark edilebilen boru, zil, davul, harp ve pluriarc adli calgıların resimlerini yayınlamıştır.
Organoloji calışmaları yapan Father F.Bonanni (1722) "Gabinetto Armonico" adli eserinde bazı Afrika muzisyenlerini dikkate değer bir şekilde resimlendirmiştir. Batı duşuncesinin diğer kulturlerin sanat ve geleneklerine acılması seyyahların ve misyonerlerin gozlemleri ile 16. yy. dan sonra dunyayı dolaşmaya başlayan bilim adamlarının ortaya koydukları calışmalar ile mumkun olmuştur. Bu tur calışmalara ornek olarak Jean-Joseph-Marie Amiot'un (1779) "Memoire sur la musique des Chinois tant anciens que modernes" adlı eseri ile Guillaume-Andre Villoteau'nun (1813) "Description historique, technique et litteraire des instruments de musique des Orientaux" adlı eseri gosterilebilir. Yabancı muzik, muzisyen ve calgılar buyuk gezginler arasında merak uyandırmaktaydı. Afrika muziğine ait gozlemler Vasco da Gama'nin ( 1497- 1498 ) seyahat hatıralarından O .Dapper'in "Description de l' Afrique" (1674) adlı eserine ve Burchell (1822-1824), G. Schweinfurth (1873) ve diğerlerinin calışmalarından zamanımız yazarlarından Andre Gide'in tahtadan yapılmış trompetler calan bir topluluğu tarif eden "Voyage au Congo"(1927) adlı eserine kadar bir cok yapıtta yer almıştır.
Chevalier Chardin' in İran'daki gozlemleri, Captain Cook'un Pasifik'teki uzun deniz yolculuğuna ait hatıraları (1785), Abbe J.A Dubuis'in Hindistan'da seremoniler ve gelenekler uzerine yaptığı calışma (1825) ve bir Java Gamelan orkestrasını ilk kez Avrupa'ya getiren Sir Philip Raffles'in buyuk eseri "History of Java" (1817) diğer kaynaklar arasında sayılabilir. Bu calışmalar daha once yapılmış olan antropolojik calışmaların bir devamıdır. Uzak ulkelerden getirilen kıymetli muzik Âletleri raflarda sergilenmeye, ronesansdan başlayarak da prenslerin saraylarını suslemeye (VIII Lui'ye ait "Roy'un Dolabi" gibi), saray kitaplıklarına ve dini muesseseler ile eğitimli sınıfın koleksiyonlarına dahil olmaya başlamıştır. Bu musiki aletleri zamanla etnografi ve sanat muzelerinin, muzik konservatuarlarının ve universitelerin ilk koleksiyonlarını oluşturmuştur. 19. yy in sonlarında başlıcaları C. Engel (1869), G. Chouqet (1875) ve Victor-Charles Mahilton (1880-1922) olmak uzere musiki aletlerine ait kataloglar yayınlanmaya başlamıştır. Bunun uzerine Organoloji biliminin yardımı ile sınıflandırma sistemleri gelişmiş bu da Etnomuzikoloji disiplininin gelişmesine cok onemli bir katkıda bulunmuştur.
Organoloji'nin konusu genel olarak Klasik ya da Sanat muziğinden Halk muziğine, batılı muzik turlerinden batılı olmayan muzik turlerine kadar tum musiki geleneklerinde kullanılan musiki aletleridir. Organolojinin sınırlarının kesin olmaması ve kapsadığı konuların muzikoloji ve etnomuzikoloji acısından farklı olabilmesi şaşırtıcı değildir. Buna rağmen Organoloji ile birlikte etnomuzikolojinin muzik ile ilgili araştırmalara onemli katkıları olmuştur. Mantle Hood gibi bazı etnomuzikologlar basit calgı tariflerini ayrıntılı calgı bilgilerinden ayırt etmek gayesi ile organografi ile Organoloji'yi ayrı ayrı duşunmuşlerdir. Nicholas Bessaraboff calgıların yapımları ile ilgili bilimsel konuları daha kapsamlı olan musiki ile ilgili calışmalardan ayırt edebilmek gayesi ile "Organoloji" terimini daha dar bir anlamda kullanmıştır.
André Schaeffner, organolojinin temel konusu gerek estetik amaclarla gerekse de dini ya da pratik amaclarla bir ses uretmek icin insanlığın en eski devirlerden beri kullandığı calgıların tariflerini, ait olduğu bolgeleri, tarihlerini ve tasniflerin ortaya koymaktadır. Organaloji esas olarak gercek muzik aletlerini inceleyen bir disiplin ise de (ki buna bu aletlerin envanteri, terminoloji, yapım tarifleri, aletlerin şekilleri ve calınma teknikleri dahildir) muzik yapıtlarının incelenmesi ilgili olan akustik analiz, ıskalalar, ya da calgıların kullanımına ait bilgiler, sosyo-kulturel faktorler ile muzik aletlerinin kullanılmasını ve muzisyenlerin eğitim sistemlerini belirleyen ceşitli inancları araştırmayı da kapsamı dışında bırakamaz. Hatta muzik aletlerini estetik ve sembolizm acısından incelemek ve halen kullanılmakta olan calgılar tarihi ve orijinleri ile tarihe karışmış muzik aletleri arasındaki ilişkileri araştırmak da organolojinin kapsamı icerisine girer. Bu tur bilgiler Sumer, Hitit, Asur, Mısır, Yunan, Roma, Keltik ve Etrusk resimleri, duvar kabartmaları, vazo suslemeleri gibi sanat eserlerinin incelenmesi ile elde edilebilir. Tarih oncesi devirlere ait mağaralarda rastlanan duvar oymaları ile Yeni Dunyada yazılmış itaplar da bu konuya ışık tutarlar. Arkeolojik kazılarda sık sık bozulmadan kalmış calgılara da rastlanmaktadır. Bunların coğu şekillerini coğunlukla muhafaza etmiş olarak bulundukları bolgelerden farklı yerlerde bugun dahi kullanılmaktadırlar. Bunlara misal olarak Ur 'dan Lira ve Harpler, 8.yy Shosoin hazinelerine ait Cin udları milattan onceki birinci milenyumdan kalma bronz canlar, İskandinavya'dan pirinc borazanlar, ve Mısırlılar ile Amerindians tarafından kullanılmış olan kamış ya da kilden yapılmış nefesli calgılar gosterilebilir. Muzik aletlerine ait zamanımıza kadar ulaşan gorsel malzeme dunyadaki hemen hemen butun uygarlıklarında muziğe verilen onemini ortaya koyar. Nefesli Calgılar

Piccolo
Piccolo, normal flutunun 1 oktav uzerinde olacak şekilde ayarlanmış bir tur yan fluttur 3 oktava yakın ses genişliğiyle gunumuz orkestrasında en tiz seslere ulaşan enstrumandır Genellikle orkestralarda ozel efekt amacıyla kullanılmakla beraber marş topluluklarında da kendine geniş yer bulmaktadır Flutun yerini alacak şekilde calınır
Tarihce:
Piccolo ilk olarak ağactan yapılmış ve insanın on planda olduğu bestecilerin eserlerinde yer almıştır Piccolo’nun ilk kullanıldığı eserlerden birisi Beethoven’in 5Senfonisidir Piccolo’nun kullanıldığı en tanınmış yapıtlardan birisi, John Philip Sousa’nın “The Stars and Stripes Forever” marşının finalidir

Flut
Flut coğu orkestra, topluluk ve nefesli gruplarında soprano sesi veren enstruman olarak kullanılmaktadır Flutlerin buyuk bir coğunluğu metalden yapılmaktadır ve bir ucunda ağızlık olan bir tup şeklindedir Muzisyen flutu yatay olarak tutup ağızlıkta bulunan oval şekilli bir parcadan iceri ufler Aynı anda duğme denen tuşlara basar Bu tuşlara basılıp bırakıldıkca flutte değişik tonlar oluşturan delikler acılır Do anahtarında akort edilen orkestra flutu en populer flut turudur ve 3 oktavlık bir ses genişliği vardır Flut ailesinin diğer uyeleri, piccolo, alto flut ve bas flutten ibarettir Jean Pierre Rampal ve Aure Nicolet bu sazın unlu solistlerindendir
Tarihce:
Batı Muzuğinde en cok kullanılan şekliyle kullanılan flut cinsi olan Yan Flut’un Cin’de MO 900 yılından beri kullanıldığı bilinmektedir Flut, Avrupa’ya 12 Yuzyıl’da, oncelikle Almanca konuşulan bolgeler olmak uzere, girmiş ve ilk onceleri coğunlukla askeri bandolarda kullanılmıştır Alman Flutu isminin verilmesi bu zamana denk gelmektedir Flut daha sonra 16 ve 17 yy’da Oda muzuğinde kullanılan bir enstruman haline donuşmeye başlamıştır Bu ilk flutler, 6 parmak deliğinden ibaret tek parcadan oluşmaktaydı Ancak 1600 lerde, flut birbirine bağlı 3 parcadan ibaret olarak yeniden tasarlanmıştır Aşamalı olarak, flute daha fazla tuş eklenmiş ve orkestra parcalarında yerini almaya başlamıştır 1800 lu yıllarda 4 tuşlu flut en cok kullanılan turu olmakla beraber, 8 tuşlusu da geliştirilmiştir Gunumuzde,silindir şeklinde, 13 veya daha fazla ton delikli ve basmalı tuşlu Bohemia Fludu en cok kullanılan cinsidir

Korno
Korno, obua ailesinin bir uyesidir 15 oktav daha tiz olduğu icin alto obua da denmektedir Şekli genellikle obuaya benzer olup, orkestra’da 3 obuacı tarafından calınmaktadır
Tarihce:
Korno’nun ilk prototipleri 17yy sonundan once ortaya cıkmıştır Bu aletler kıvrık boynuz biciminde, deri kaplı ve govdesi delikliydi Delikler, parmakların acılımını kapsayacak bir acı ile yerleştirilmişlerdi Johan Sebastian Bach tarafından kullanılan Oboa da Caccia (Av obuası) nın, kornonun cok benzeri olduğuna inanılmaktadır Karanlık ve yaslı sesi, Hector Berlioz, Peter Ilich Tchaikovsky ve Richard Wagner gibi besteciler tarafından one cıkarılmıştır

Obua
Obua, en kucuk ve en geniş oktavlı enstrumanlardan biridir Silindirik ahşap bir govdesi ve govdesi boyunca tuşları vardır 3 oktav ses aralığıyla calması cok zor bir enstrumandır Cok nefes isteyen ve doğru nefes tekniklerine sahip olunmasını gerektirir
Tarihce:
Obua, 17yy’da iki Fransız muzisyeni, Jean Hotteterre ve Michel Philidor tarafından icat edilmiştir “Shawm” adı verilen bir enstrumanı “Hautbois” (obua) ya cevirdiler “Hautbois” in Shawm’dan daha dar ve 3 parcalı bir govdesi vardı 18 yy da coğu orkesra bu enstrumanı bunyesine katmaya başlamıştı Tarih boyunca bazı besteciler, obua icin solo eserler bestelediler Bunların arasında, George Frideric handel, Joseph Haydn, Wolfgang Amadeus Mozart ve Ludwig Van Beethoven vardır

Klarnet
Ahşap nefesli calgılar ailesinin bir uyesi olan Klarnet, bir ucunda ağızlık olan diğer ucu da can şeklinde olan bir uzun tupten ibaretttir Coğunlukla ahşaptan yapılan klarnetin uzerinde, kucuk metal tuşlar bulunan delikler vardır Dil titredikce, dolu ve zengin bir ton elde edilir Tuşlara basıp bırakarak tonlama yapılır Klarnet 4 nota da imal edilir ve en cok kullanılan duz-si klarnettir Bu klarnetin 35 oktav kadar ses genişliği vardır
Tarihce:
18yy’da Alman bir flut imalatcısı olan Johann Christoph Denner tarafından dilli bir halk calgısı olan “Chalumeau” adlı enstrumanın değiştirilmesi ile elde edilmiştir 1840 lı yıllarda 2 farklı karmaşık tuş takımı geliştirilmiştir Klarinetler orkestralarda 1780 lerde populer hale gelmiştir Klarneti on plana cıkaran eserlerden bazıları George Frideric Handel’in 2 klarnet ve bir korno icin uverturu, Carl Strawitz ve Wolgang Amadeus Mozart’ın klarnet koncertosudur

Fagot
Fagot iki dilli bir enstrumandır Toplamda 25 metreye yakın silindirik ahşap tupten yapılmıştır 4 bağlantı parcasından oluşur: Bass parca, tenor parca, cift parca ve can parca olmak uzere Can parca olarak adlandırılan kısım bass kısma alttan bağlı olup kıvrıktır Bu grup tenor kısma sonra topluca cift parcaya bağlıdırlar Cift dilli ağızlık tenor parcaya bir başka parcayla bağlıdır Bassoon uzerinde 8 delik ve 10 tuş bulunur Muzisyen dilli parcadan ufleyerek ve tuşlarla ton değiştirerek enstrumanı calar
Tarihce:
Fagot 1650 lerde buyuk bir ihtimalle, kıvrık şekilli tek parcalı bir enstrumandan turetilmiş olmalıdır Modern Fransız Fagot’u, 19yy ortalarında, Buffet-Crampon isimli bir Fransız firması tarafından geliştirilmiştir Alman Fagot’u ise Wilhelm Heckel isimli bir imalatcı tarafından mukemmelleştirilmiştir Avrupa’nın ceşitli yerlerinde farklı turlerde calınmaktadır

Saksafon
Saksafon dil sesli nefesli calgılardan birisidir Yapısında, klarnet’in tek dilli ağızlığı, metal bir govde, obuanın konik kısmına benzeyen bir kısım bulunur Coğu saksafonun alt kısmı eğiktir ve bu şekliye bass klarneti andırır Cok azı, orn: soprano saksafon, duzdur ve klarnete benzer Saksafonun uzerinde 12 tuş ve delik bulunur 6 civiye basıp bırakılarak gruplar halinde acılıp kapatılmak suretiyle değişik tonlar elde edilir Aletin uzerinde, normal sesinin bir oktav altında veya ustunde ses cıkartmaya yardımcı olan 2 de fazladan delik vardır En cok kullanılan saksafon turleri olan, soprano, alto ve tenor saksafonun 25 oktavlık bir ses genişliği vardır
Tarihce:
İlk defa 1840 yılında Adolph Sax isimli bir imalatcı tarafından icat edilmiştir 1844 de ilk defa senfonik orkestralarda gorunmuşlerdir Ancak saksafon icin yazılan parcalara pek rastlanmaz Jazz’ın gelişimi ile saksafonun populer olmasını 20yy başına kadar beklemek gerekmiştir

Yaylı Calgılar Keman
Muhtemelen en tanınmış orkestra calgısı olan keman, bir yayla calınan telli bir enstrumandır Keman ailesinin en geniş aralıklı sesine sahip olan uyesi olan kemanın yanında bu ailenin diğer uyeleri, viola, cello ve kontrbasdır Keman bir kac ana parcadan oluşur On kısım, omurga, boyun, perdeler, akort anahtarları, govde, kopru, kuyruk ve F- delikleri Ust, gobek veya ses tahtası olarak da anılan on kısım genelde iyi kurutulmuş ladin, arkatarafı ise akağactan yapılır Keman imal edilirken, on, arka kısımlar ve omurga, boş bir kutu oluşturacak şekilde birleştirilir Kuyruğa bağlanan dort tel koprunun uzerinden gecip, perdelerden uzanıp, akort anahtarlarına bağlanır Anahtarla vasıtasıyla akort edilir ve elin perdelere basılması ile değişik sesler ve tonlar elde edilebilir Muzisyen, tellerin uzerinde yayı doğru acıyla surtunce ses elde edilir Bu yay, pernambuco ’dan yapılıp, 75 santim uzunluğundadır ve telleri at kılındandır Kemanın en onemli ozellikleri, sahip olduğu ses aralığı ve hem lirik hem de hızlı ve parlak kullanıma elverişli olmasıdır Kemancılar aşağıdaki teknikleri kullanarak ozel sesler de elde ederler: pizzicato (telleri cekerek), tremelo (yayı hızlı hızlı telin uzernde hareket ettirmek), sul ponticello (yayı kopruye cok yakın surterek ince bir ses elde etme), collegno (yayın teli yerine ahşap kısmını kulanarak) ve glissando (yayların uzerinde parmakları gezdirmekle cıkan ses)
Tarihce:
Kemanın ilk olarak 1500 lerde İtalya da ortaya cıktığı anlaşılmaktadır Lira da Braccio ve “fiddle” adlı iki enstrumandan turemiş olduğu sanılmaktadır Keman yapım sanatı 17 ve 18 yy larda, Antonio Stradivari, Guiseppe Guarneri ve Jacob Stainer gibi ustalarla başlamıştır O zamanki kemanların bugune gore, boyunları daha kısa, perde bolgesi daha kısa ve kopruleri daha duzdu Keman klasik eserlerde ilk kullanılmaya başlandığı zaman, alt sosyal seviyede bir alet olarak gorunmuştur Ancak, Claudio Monteverdi’nin Orfeo’su gibi eserler ve “24 violons du roi” gibi topluluklarla bu statusu de yukselmeye başlamıştır Bu tırmanma barok donemde de, Antonio Vivaldi, JSBach ve Georg Philip Telemann gibi bestecilerle devam etmiştir Solo koncerto, sonat ve suit gibi muzik janrlarında, keman en onde giden eleman olmuştur Ancak keman virtuozleri ilk olarak 19yy da ortaya cıkmıştır Giovanni Viotti, Isaac Stern, Mischa Elman ve Nathan Milstein, David Oistrach, Pinhas Zuckerman, Jacha Heifeltz bu konuda un yapmış isimlerden bazılarıdır

Viola
Viola, keman ailesinin 2 en geniş ses aralığındaki elemanıdır C,G,D ve A notalarına yarlı 4 teli vardır Viola icin yazılan parcalar, alto anahtarında yazılır Viola’nın boyutları değişmekle beraber genelde kemandan buyuk ve daha kalın sese ayarlanmıştır Haydn ve Mozart eserlerinde Violaya yer vermişlerdir Solo repertuarı sınırlı olmasına rağmen, viola semfonilerde onemli bir yere sahiptir Hector Berlioz, Johannes Brahms ve Robert Schumann gibi besteciler eserlerinde violaya geniş yer vermişlerdir

Cello
Viyolonsel olarak da bilinen cello, keman ailesinin uyesi olan bir yaylı calgıdır Kemandakine benzeyen bir yayla calınır Keman şeklinde olmakla beraber daha buyuktur Yaklaşık 120 m uzunlukta ve en geniş yerinde 40 cm civarında olan cello bu boyutları yuzunden oturarak calınır Yere dayanan bir cubuk uzerinde duran cello muzisyenin bacakları arasına alınıp bir yayla calınır Keman gibi dort yay sahiptir ve muzisyenin ellerinin perdeler uzerinde gezmesiyle değişik tonlar elde edilir Bu yuzden cello’nun ses genişliği 4 oktavdan fazladır Rostropovic, Pablo Cassals, Jacquelin de Pera, Misch Maisky, William Lloyd Weber unlu violonsel solistleri arasındadır
Tarihce:
Gunumuze kadar da kalabilen bazı cellolar 1560 larda, İtalyan imalatcı Andrea Amati tarafından yapılmışlardır 18 yy sonlarına kadar cello on planda olan bir enstruman değildi ve muzikteki bas sesi vererek parcadaki boşlukları doldururdu Ancak, barok doneminde, Antonia Vivaldi ve Luigi Boccherini gibi besteciler yalnızca cello icin suitler yazdılar 19yy gelindiğinde cello icin koncerto ve benzeri eserler Johannes Brahms ve Antonin Dvorak gibi isimler tarafından yazılmışlardı 20 yy da da Sergei Prokofiev ve Dmitri Shostakovich gibi besteciler cello’nun olanaklarını keşfedip bir solo enstruman olarak geliştirdiler

Yaylı Bas (Kontrbas)
Cift bas (yaylı bas veya bas keman veya kontrbas ) olarak tanınan bu enstruman, keman ailesinin en buyuk ve en pes sesleri veren uyesidir Genelde 1,80 m boyunda olup 4 teli vardır Bazılarında bir telin uzatılıp tonu tizleştiren bir duzenek vardır Ses cıkarmak icin muzisyen bir eliyle perdelerde dolaşırken diğeriyle telleri ceker veya uzerinde yay gezdirir Bottesini bu saz icin gorkemli koncertolar bestelemiştir
Tarihce:
3 telli baslar 18 ve 19 yy da cok yaygındılar ve bugun de Doğu Avrupa halk muziğinde kullanılmaktadırlar 19yy gelene kadar bası calmanın tek yolu dışa eğimli bir yaydı Daha sonraları muzisyenler telleri cekmeyi ve ice donuk yayla da ses cıkartmayı keşfettiler Baslar orkestra ve oda muziklerinde kullanılagelmiştir Bugun de jazz ve diğer populer muzik turlerinde onemli bir ritm aletidir. Osmanlı Musikîsi'nde Calgılar

Mûsikî aletleri bilimi demek olan Organolojide calgılar,hangi Muzik soz konusu olursa olsun, bu sanatın insanla birlikte doğuşundan bu yana gecirdiği merhaleler goz onune alınarak, vurmalı calgılar, nefesli calgılar ve telli calgılar sırası icinde incelenmektedir Biz burada Osmanlı mûsikîsinin ceşitli turlerinde kullanılan calgıları, kullanılma alanlarını birleştirerek, vurmalı-nefesli-telli (mızraplı-yaylı) sırasına gore toplu olarak sınıflandıracağız

Vurmalı Sazlar

1) Tahtalar

CevgÂn (Askeri Muzik)

Kaşık (Halk Oyunları)

Calpara veya Cengi Cubuğu (Kocekce ve Tavşanca'larda)

2) Zilliler

Zil (Halile) (Tekke Muziği)

Mehter Zili (Askeri Muzik)

Hitit Sistrumu (Askeri Muzik)

Zilli Maşa (Halk oyunları)

Parmak Zili (Eski ve yeni Raks Muziği)

3) Derililer

Kos (Askeri Muzik)

Davul (Askeri ve Halk Muziği)

Nakkare (Askeri Muzik)

Kudum (Tasavvuf ve KlÂsik Muzik)

DÂire (KlÂsik Muzik)

Def (Fasıl Muziği)

Bendir (Tasavvuf Muziği)

Nevbe (Tasavvuf Muziği)

Darbuka (Oyun havaları)

4) Fırınlanmışlar

Cam Bardaklar (Oyun Muziği)

KÂseler (Oyun Muziği)

Fincanlar (Oyun Muziği)


Nefesli Sazlar


1) Dilliler

Zurna (Askeri ve Halk Muziği)

Mey (Halk Muziği)

Kaval (Halk Muziği)

Tulum (Halk Muziği)

Sipsi (Halk Muziği)

Cifte (Halk Muziği)

Arğul (Halk Muziği)

Duduk (Halk Muziği)

2) Dilsizler

Nefir (Askeri Muzik)

Kaval (Halk Muziği)

Ney (KlÂsik ve Tasavvuf Muziği)

Girift (KlÂsik Muzik)

Miskal (KlÂsik Muzik)

Pîşe (KlÂsik Muzik)

Mû (KlÂsik Muzik)

Kara kamış (KlÂsik Muzik)

Komuz (Oyun Muziği)

Garmon (Mızıka ve Oyun Muziği)

Hokkabaz Borusu (Eğlence Muziği)

Mizmar (KlÂsik Muzik)


Telli Sazlar


1) Yaylılar

Iklığ (Halk Muziği)

Sînekeman (KlÂsik Muzik)

Keman (KlÂsik Muzik)

Rebab (Tasavvuf Muziği)

KlÂsik Kemence (KlÂsik Muzik)

Karadeniz Kemencesi (Halk Muziği)

Ağac Kemane (Halk Muziği)

Yaylı Tanbur (KlÂsik Muzik)

Kabak Kemane (Halk Muziği)

Saz Ailesi

Cura (Halk Muziği)

Cura-Bağlama (Halk Muziği)

Bağlama (Halk Muziği)

Tanbura (Halk Muziği)

Dîvan (Meydan) sazı (Halk Muziği)

Tar Ailesi

Dombra (Halk Muziği)

Dotar (Halk Muziği)

Setar (Halk Muziği)
Asya Turkleri Muziği Calgıları

Balaban (MEY) (Halk Muziği)

Gubuz (Halk Muziği)

Koray (Halk Muziği)

Sıbızgı (Halk Muziği)

Mazhar (Halk Muziği)

Gıcek (Halk Muziği)

Kılkopuz (Halk Muziği)

Rubab (Halk Muziği)

Nay (Halk Muziği) Ney ve Neyzen

Dunyada, ney, nay, flute, reed, naiu gibi isimlerle de bilinen Ney, Farsca bir kelime olan Nay ve Na kelimelerinden turemiş olan nefesli bir sazdır
Neyzen; Ney sazını calan kişiye Neyzen adı verilir Neyzen tabiri ise Farsca calan, icr eden anlamına gelen "zeden" kelimesinden meydana gelmiş ve haliyle "Neyzeden" olmuştur Yıllar icerisinde kelime yuvarlanarak Neyzen kelimesi olarak son halini almıştır
Dunyanın bilinen en eski Neyi ise Penn Muzesinde (The University of Pennsylvania Museum of Archaeology) sergilenmektedir Bu Ney muzede "Reed with seven holes" olarak adlandırılıyor ve Mısır enstrumanları bolumunde sergileniyorXV yuzyıl seyyahlarından olan Hoca Gıyaseddin Nakkaş seyahatnÂmesinde, Hıtay Turkleri' nin hÂkanlık sarayında iki bin kadar sazendenin (aralarında cok sayıda neyzen de var) sazlarını calıp Hakana dua ettiklerini yazar
Ney, bataklıktaki bildiğimiz saz kamışından yapılır Neylik kamış dokuz boğumlu olmalı ve boğum aralıkları birbirine yakın olmalıdır Ayrıca, sarı renkli, sert ve sık lifli, duzgun, eğik olmayan bir kamış olmalıdır Bu ozellikleri itibariyle her kamıştan Ney olamıyor Gunumuzde en cok Hatay Samandağı civarında Ney olabilecek kamışa rastlanır Bugun bile Ney yapımcıları kamışları genellikle bu bolgeden temin ederler Dunyada ise Marsilya,Suriye ve Fırat ile Dicle arasındaki sazlıklarda (Eski Mezapotamya) Ney kamışlarına rastlanmaktadır Ney olacak kamışlar, sonbaharda kesilir ve yaklaşık uc ay kadar kurutulur Bu ilk kurutmadan sonra kamışlar aşağıdan ve yukarıdan ikişer boğum kesilir ve yeniden kurutmaya alınır Kapalı bir alanda yapılacak bu ikinci kurutma altı ay kadar surer

Ustad Neyzen Niyazi Sayın
Artık kamışlar Ney olma aşamasındadır Kamışlar kurumadan cıkartılır, eğik ve şekilsiz olanlar ayrılır ve ney olacak iyi kamışlar belirlenir Ney yapımcıları bu neylerin acılacak deliklerini onceden belirler, işaretler ve duzgun bir şekilde kamışı belirli noktalarından delerler Kamış artık ney halini almıştır ve kendini sahiplenecek bir neyzen beklemektedir
Neyin her iki ucuna, catlamaması icin Parazvana ya da Parazvane adı verilen yuzukler takılır Bu yuzukler genelde bafon, gumuş, bakır, sert alaşımlı bir madde ya da bakır veya gumuş tel olabilir, Bu Neyzen'in tercihine bağlıdır
Neyin ust ucuna sesin daha net ve keskin cıkması icin başpÂre denilen bir aparat takılır BaşpÂre yapımında genelde manda boynuzu, fildişi, abanoz ya da derlin denilen maddeler kulanılır BaşpÂrelerin dudağa temas eden dış capı (rim), ic yuzeyindeki hazne derinliği(cup) ve dış capları standart değildir Olculer Neyzen'in dudak yapısına, kalınlığına gore değişebilir
BaşpÂre sesin daha kuvvetli cıkmasını sağlar BaşpÂre sadece Turk Neyzen'lerine ait bir gelenektir Orneğin, Arap asıllı Neyzen'ler genelde nısfiye yada picolo olarak tanımlanan kucuk neyleri ufledikleri icin pek başpÂre kullanmazlar
Neyin ses alanı yaklaşık iki bucuk oktavdır Piyano ya da Keman gibi ses alanı cok geniş olmadığından transpoze yapılmasına imkan vermez Porte altı Sol perdesinden porte ustu Re perdesine kadar seslere hakim bir sazdır En pes sekizlideki seslere Dem Sesler adı verilir Neyden dem ses cıkarmak zordur fakat cok etkileyici bir tınıya sahiptir Neyzen neyi yaklaşık 45 derecelik bir acıyla tutarak calar Oturularak calınan Ney, Mevlevi Ayinlerinde ayakta da calınır

Doğu muziğine ozgu sesleri elde etmek icin yani ceşitli koma sesler denilen ara sesleri cıkartmak icin delikleri yarım ya da ceyrek acılması gerekir Kimi seslerde baş hafifce eğilerek ya da kafa hareketleri ile de komalı sesler bulunur Mevlevi muziğinin iki ana calgısından biri olan Ney (diğeri ise Kudum) dindışı muzikte de yaygındır
Ceşitli boyda Neyler vardır Bunlar ozel adlar taşırlar, Pestten Tize doğru isimleri: Bolahenk, Davut Mabeyn, Davut, Şah, Mansur Mabeyn, Mansur, Kız Mabeyn, Kız, Yıldız, Mustahsen Supurde, Bolahenk Mabeyn ve Bolahenk Nısfiyedir Bu isimler aynı zamanda Turk Muziğindeki perdelerin ve tonların da adıdır
Yedisinin tonu naturel sesler, beşinin tonu ara sesler olmak uzere toplam Oniki ceşit Ney vardırBu 12 ceşit neyin boyu yarı yarıya kısa olan ve bir oktav yukarıdan ses veren neylerin isimi de “Nısfiye Neyler” dir Nısfiye Neyler tam bir oktav dikten yani bir oktav tiz olarak tınlar Bolahenk, davut gibi cok uzun ve calması cok zor olan neylerin, daha cok nısfiyeleri kullanılır Temel sesi bemollu ses olan neylere Mabeyn denir
Neyzen, Ney icin Ney calmak yerine Ney uflemek tabirini kullanır Burada uflemenin mecazi bir anlamı vardır Nedeni İslam'da Allah'ın insanı yaratırken ruhu uflemiş olmasından kaynaklanır Organoloji Calgı Bilimi

KSİLOFON
Ksilofon’un ,Guney Asya dan cıktığı sanılmaktadır ve 16yy da Avrupa orkestralarına girmiştir Kucukten buyuğe doğru uzayan, yan yana sıralanan, tahta veya alaşım duzlemlerinden yapılmıştır 2 adet tokmağın duzlemler uzerine vurulmasıyla değişik sesler cıkar
Acık havada duyulamayacak kadar gucsuz bir sesi vardır Saint - Saens (olum Dansı) ve Danimarkalı besteci HChrLumbye' in yapıtlarıyla cağdaş orkestraya girdi Masalsı duyguları başarıyla tanımlar

Mey, muzikte nefesli bir calgıya verilen isimdir. Ancak sozluklerimize girmesi cok eski değildir, Kamus-ı Turki’de bile calgı anlamına rastlanmamıştır. Zaten Gazimihal’de, T.D.K. sozluklerine bu kelimeyi 1929 yılında kendisinin verdiğini ve lugatlarımız gibi, ferhenk ve kamuslarda izine rastlanmadığını soylemiştir. Halen T.D.K. sozluğunde mey; eksik ve yanlış olarak şoyle tarif edilmektedir: ”Doğu Anadolu’da kullanılan bir tur kucuk zurna”. Son yıllarda basılan muzik ansiklopedi ve sozluklerinde de, “Halk muziğimizde kullanılan bir calgı” gibi eksik acıklamalar mevcuttur.

Gazimihal etimolojik olarak, mait kelimesi uzerinde durmuştur .”Firavunlar Mısır’ından kabartmalarda resmi var, adı o ilk cağda mayıt’tı; fakat sonradan uzun asırlar unutulmuştur. Meyi ve mayıt kelimeleri arasındaki morfoloji tıpkılığı acıktır” diyerek, Saygun’un da goruşune katıldığını belirtmiştir. Ancak bu acıklamada iki celişki vardır: Birincisi, Gazimihal’in iddiasına gore uzun yıllar unutulan bir calgı nasıl oluyor da Kars’ta meyi ismiyle cıkıyor. İkincisi ise, Mısır kabartmalarında bu calgının ismi mayıt olarak değil, mait olarak gecmektedir. Turkcemizde mey’e yakın kelimelere baktığımızda: “Meyi; eriyip akma. Meyi: Ney (Kars). <
May: Su arkı, su mecrası olarak gecmektedir.
Muzikte mey kavramını incelemeye kalktığımızda balaban ile ilişkisini ortaya koymak gerekiyor. Balaban, nefesli bir calgı olarak Asya’da bircok ulkede sevilerek kullanılmaktadır. Bu calgı, fizyolojik ve ses olarak mey ile cok benzerdir. Balaban’ın Turkce’deki kelime anlamı; iri cusseli adam veya hayvan, davul tokmağı, oynatılan ayı, balaban kuşu ve davuldur. Asya’nın Kazak-Kırgız ve Kazan Turkcelerinde koca davul anlamındaki balaban şeklinde gorulur. İslavcanın Rus, Ruten, Bulgar, Sırp, Hırvat lehcelerinde de davula baraban denir. Erzurum doğusunun mey denilen kamış calgısını andıran balaban daima davulla birlikte calındığı icin adının baraban’dan ”r>l” değişikliği ile geldiği de duşunulur.

Maragalı Abdulkadir’in nayce-i balaban’ının, gunumuzde kullanılan mey ve balaban olduğuna dair herhangi bir şuphemiz yoktur. Ancak nayce-i balaban ismi bazı değişikliklere uğramıştır .Bazı bolgelerde yaşayanlar balaban, belman, balaman, yasti balaban, nay ismini kullanarak bu calgıyı gunumuze kadar yaşatmışlardır. Turkiye’de ise mey ismini almıştır. Bu calgının isminin neden mey olduğu konusunda yore sanatcıları ile goruşulmuş, ancak bundan fazla sonuc alınamamıştır. Kimine gore mey; yumuşak anlamına gelmekte ve sesinin yumuşaklığı nedeniyle bu ismi almaktadır. Kimine gore muhabbet anlamındadır. Muhabbet anında kullanılır olması ve insana hoşluk duygusu vermesi, ickinin verdiği hoşlukla ozdeşleşmiş ve mey ismi bu nedenle calgıya verilmiştir. Ney’den ayırmak icin ”mey” isminin verildiğini de soyleyen olmuştur.

Bize gore, Mey ismi nay-ı balaban veya nayce-i balaban isminin gunumuze yansımasıdır. Bilindiği uzere Farsca “ce” kucultme ekidir. Nay ise eski İran dilindeki nada’dan turemiş bir kelimedir. Nada’nın anlamı da kamıştır. Nay dilimizde ney olmuştur. ”Ney, Farsca nay kelimesinin muhaffefidir”. Mey kamışla calınan bir calgıdır ve kamış bu calgıya karakteristik ozelliğini verir. Nay’ın anlamı da kamıştır .Buyuk bir olasılıkla, mey kelimesi dilimize nay ‘dan incelerek giren ney’den ayrılması icin girmiş bir kelimedir. Cunku ney, Klasik Turk muziğinde kullanılmakta olan bir calgıdır. Mey ise halk muziğimizde kullanılmaktadır. Belki de vurgulanmak istenen bu ayrım idi. Orneğin mey halen Ermenistan’da nay ismi ile de kullanılmaktadır. Ayrıca Gaziantep’te, nay denilen ve Erzurum pazarı icin yapılan mey govdelerinin varlığı da bilinmektedir.

Tarihce
Mey, Asya’da yaygınlık kazanmış, koklu, fazla değişime uğramamış cok eski bir calgıdır. Benzerleri halen Turkiye dışında Azerbaycan, Gurcistan, Dağıstan, Ermenistan, İran, Cin, Japonya ve Kore gibi ulkelerde ceşitli isimlerde kullanılmak tadır.

Tarih oncesi sitelere kadar gittiğimizde ”kamışlı calgılar gorulmemektedir. Bunun nedeninin de, kamışın bizzat kendisinin, kemik flutlerin aksine kolaylıkla bozulabilir materyalden yapılmış olmasından kaynaklanıyor olabilir.

Kamışlı calgılar hakkında elimizde bulunan en eski bulgu Helenistik donem Mısır’ına aittir. ”Kamışlı borulara mait adı verilir. Dorduncu hanedanda hem uzun hem kısa tiplerine rastlamaktayız. Bunlar muhtemelen modern obua gibi cift kamışla calınmaktadır”.

Mait, monaulos olarak da adlandırılmaktadır. Mey ve benzeri calgılar ”Helenestik cağı Mısır kalıntıları arasında bulunan monaulos ile yakın benzerlik gosterirler. (Detayları bilinen tek antik tip). İngiliz araştırmacı Picken de bazı kaynaklara dayanarak aynı iddiada bulunmaktadır: ”Mey’in ve Azerbaycan’da kendisine cok benzeyen kamış borulu (balaman), Sovyet Ermenistan (duduk), Gurcistan (duduki), Dağıstan (balaban)’m antik cağın son donemlerine ait monaulos ile ilişkisi vardır. Evliya Celebi’nin balabanının, mey olduğundan kuşku duyulmaz. Saygun’un Kars yoresinden sekiz delikli calgısına ait raporu Azerbaycan, Ermenistan, Gurcistan ve Dağıstan kaynaklı calgılar tarafından da desteklenir. Sekiz delik, Bruksel Muzesi’nde bulunan Ptolemaic Mısır’ına ait monaulos’ta da vardır. Wegner de son donem Atina vazo resimlerinden yapılan reproduksiyon da, mey ‘in son donem auloi’sine benzerliğini belirtmektedir.

Capitoline Museum’daki bir mozaikin collotype’leri, (Salla Delle Colombe’deki) incelendikten sonra temsil edilen nesnelerin kamış olduğuna tamamen ikna oldum. Bunlar halen kullanılan kıskaclar gibi yapılmış gorunuyorlar ve kamışın dudağa gelen kısma yerleştirilmelerine rağmen, şekilleri hickiriki’nin yamuk şeklindeki kamış başlıklarından tamamen farklıdır. Boruların kendileri de tibiae ya da auloi’nin bildiğim diğer tasvirlerinden daha cok mey’e yakındır. Kamışlar mey’in uzunluğu ile orantılıdır. Altına doğru eğim kazanarak incelir. Govdenin mafsal ucundan kamışa doğru alan daralması cok hafiftir. Bu mozaik, 1824 yılında, Trajanus Decius tarafından 252 yılında inşa edilmiş Thermae Decianae sitesinde bulunmuştur. Bu mozaik stilistik olarak Pergamon (Bergama) mozaikleri ile ilişkilidir. Oyle ki bu cift kamış yan silindirik boru ciftinin, Anadolu’da Hıristiyanlık doneminin ilk yuzyıllarında gorulen bir tip olduğu kuşkusuzdur. Kıskaclar (eğer oyleyse) her iki uca bağlanan tipten ziyade Bayburt(Kuzeydoğu Anadolu)’un mey ve hichiriki kıskaclarının karakteristiği olarak bir uca bağlanan tiptendir”.

Ceşitli araştırmacıların mey’in, zurna’dan daha eski bir calgı olduğu hakkında iddialan mevcuttur. ”Zurnalar turunun atası mey’dir”. ”Silindirik obualar (mey ve benzeri calgılar) yuksek sesli koniklerden (zurna) daha eskidir fakat daha az rastlanır”.

Bu calgıya ait elimizdeki Turklere ait en eski kaynağın Maragalı Abdulkadir’e (1350?-1435) ait olduğunu zannetmekteyiz. Nayce-i balaban ismiyle yer alan bu calgıya, ”Surnaya benzer surnayın talimi bununla yapılır, yumuşak ve hazin bir sesi vardır.” demektedir. Abdulkadir’den iki asır sonra yaşamış Evliya Celebi’de de (1611-1683) benzer bir tanıma rastlamaktayız; ”Belban (veya balaban, Turkmen kamışlı duduğu) Şiraz’da icad edilmiştir. Zurnadakine benzer kulağı yoktur. Turklerce cok kullanıldı. 100 calanı vardır”. Bunların dışında Cumhuriyet Turkiyesi’nde tarihceye girmeden kısır araştırmalar yapılmıştır.

Helenestik Donem Mısır’ına ait mait veya monaulos adlı calgıyla benzerlik gosteren mey, bazen balaban, belban, nayce-i balaban, nay-ı balaban, balaman, nay, duduk, duduki, mey, kuan, hickiriki, hyanpiri, vb. isimlerle gunumuze değin gelmiş ve yaşamakta olan bir calgıdır.

Ses Sistemi
Mey, bir oktav ses sahası olan calgıdır. Yapısında, yedeni de bulunan rast makamı dizisi mevcuttur.

Diatonik bir calgıdır. Kromatik ses elde edebilmek icin deliklerin yarım acılması ve dudakların yardımı gerekir. İcracı parmakları yarım acıp kapama dışında dudaklarını sıkarak veya gevşeterek kromatik sesin alınmasına yardımcı olur.

Ses sınırının dar olması nedeniyle mey’de transpoze olanağı sınırlıdır. Belirlenen her bir tam ton icin ayrı bir mey kullanmak gerekmektedir. Yarım tonluk farklılıklar kamış değişimi veya kamışa eklenen ve boğaz ismi verilen parca yardımıyla olur. Fakat aynı govde uzerine kamış yardımıyla bir tonluk farklılık yapılmaya kalkıldığında seslerde bozulma olmaktadır.

Meyler, Ana, Orta ve Cura olmak uzere uc ayrı yapısal ozellikte sınıflandırılmıştır.

Esas itibariyle mey notaları yazılırken fa anahtarı kullanılmalıdır. Halk Muziğimizin pes sesli bu calgısında, Turk Muziği notalama sisteminden kaynaklanan (doğruluğu tartışılabilir) zorunluluklardan dolayı sol anahtarı kullanılmaktadır. Bendir

Bendir, Klasik Turk Muziğinde kullanılan başlıca vurmalı ritim calgılarından biridir

Zilsiz buyuk tef, nakkare ve kudumle birlikte kullanılır Derisinin ic yuzune boydan boya gerilen kiriş sayesinde aynı anda iki değişik tını cıkarabilir

Bendir, Klasik Turk muziğinde ve ozellikle Mevlevi zikr musikisinde daire veya def adıyla bilinen vurmalı calgının Mağrip ulkelerine (ozellikle Fas ve Cezayir'e) ozgu bicimidir Mağrip Arapcasından alınan bendir adı Turkiye'de 1980'lerden sonra yaygın kullanıma kavuşmuştur

Genellikle 40 ila 55 cm capında daire şeklindeki bir kasnağa deri germek suretiyle imal edilen bendirin belirgin bir ozelliği, rezonans sağlamak amacıyla ic tarafına gerilen iplerdir Aynı enstruman 12 yuzyıldan itibaren Ortacağ Avrupa muziğinde timbre veya tymbre (Fransızca) adıyla yaygın olarak kullanılmıştır Arapca adın Fransızcadan aktarılmış olması kuvvetli olasılıktır

Turkiye'de son donemlerde kullanım alanı yaygınlaşmaya başlamış olup , ilahi muziğinin yanında Turk Halk Muziği'nde en cok kullanılan ritim aleti olmuşturBunun yanında Turkce rock parcalarda da zaman zaman gorulebilmektedir

Standart capı 52 cm'dir Ses kalitesi bendirin kasnağına ve maddesine gore değişir Plastikten veya deriden yapılır Deriden yapılan bendirlerde kasnaklardaki vidaları sıktıkca ses tonu değişir, aynı zamanda cakmak-kibrit yardımıyla deri 2 dakika kadar ısıtıldığı zaman daha kaliteli ses elde edilir. Kabak Kemane
Turk Halk Muziğinin telli, yaylı ve deri kapaklı sazlarımızın tek orneğidir Menşei Orta Asya'ya dayanmaktadır Kabak Kemane Turkiye’de ozellikle Batı Anadolu’da (Ege Bolgesi’nde) yaygın olarak kullanılan bir sazdır Kabak, Kabak Kemane, Rebap (Guneydoğu Anadolu’da Rubaba, Hatay yoresinde Hegit) ve Iklığ gibi adlar ile bilinmektedir Orta Asya Turkmenlerinin Gijek adını verdiği ve Azerbaycan halk muziğinde Kemanca adıyla kullanılan calgı da aynı koktendir Govdesi kabak veya hindistan cevizi, goğsu deri, iki veya uc telli olan bir halk calgısıdır Yorelere ve bicimlerine gore farklılık gosterir; Yay icin at kılı kullanılması tercih edilir Su kabağı sap kısmından 1/3 oranında kesilir Bu bolume tekne adı verilir ve uzeri eskiden tavşan, gunumuzde ise yurek zarı ile kaplanır Tekne capı yaklaşık 10-15 cm arasındadır tekneden sonra sap ve burgular gelir Govdenin en alt kısmında, calgıcının kabak kemaneyi dizine dayayıp calması icin demir cubuk vardır Bu cubuk aynı zamanda kabak ile sapın birbirini tutmasını da sağlar Kemane perdesiz bir calgı olduğu icin her turlu kromatik ve komalı ses elde edilebilir Ses genişliği, 2,5 oktavdır Kabak kemane gecmişten gunumuze kadar otantik gorunuşunu korumuş bir halk calgısıdır Turkler kemane ve kemence kulturlerini uc kıta uzerine yaymışlardır "Iyık" Altaylarda "Yancak komus", Kırgızlarda "Kıl Kıyak", Turkmenlerde "Gıcak" gibi isimlerle anılmıştır Kabak kemane yapılırken Su kabağı yukarı doğru incelen boğum altından kesilir ve uzerine yurek zarı veya deri gecirilir Daha sonra kabağa ağactan sap (kol) monte edilir Kemanenin aslı uc telli olup, daha geniş ses elde etmek icin daha sonraları dorduncu bir tel ilave edilmiştir Kabağın capının buyuk veya kucuk olması elde edilecek sesin tiz veya pes olması sonucunu doğurur İki eşik arası (ust ve alt eşik) normal şartlarda 32-33 cm uzunluğunda olmalıdır Ancak derinin az veya cok gergin olması bu uzaklığın değişmesinde etkendir Şu anda kemanede normal bağlama telleri (celik ve sırma) kullanılmaktadır Ancak kemanenin doğal yapısı ile orantılı olarak keman telleri de kullanılabilir Sazımız at kılıfından yapılmış yay ile calınır İyi, kaliteli ve gur ses elde etmek icin kıllar uzerine recine surulur

Burdur teke yoresine ait 4 telli, perdesiz, 2,5 oktav ses aralığında, govdesi su kabağıdan yapılmış eski turk enstrumanlarından biridir Ayrıca kemanda olduğu gibi yay vasıtasıyla calınır. TİMPANİ
"Timpani" sozcuğu İtalyanca'da 'davullar' anlamına gelir Orkestra davulu olarak da bilinen timpani, 300 yıl oncesi kullanılan ilk davuldur Kokenleri Asya ve Afrika'ya dayanır Geniş, altı yuvarlak, bakır bir canak uzerine dana derisi veya plastik gerilerek yapılır Ses duzeni, deriyi govdeye birleştiren cemberin etrafındaki kelebekleri sıkmak veya gevşetmek yoluyla yapılır Gunumuzde bu sistem artık anahtarlarla veya kucuk pedallarla sağlanmaktadır

Buyuklu kucuklu iki parcadan oluşur İhtiyac duyulan ses perdesine gore beş taneden oluşan set halinde de calınabilir 2,5 oktav ses aralığına sahiptir

Uc ceşidi vardır:
a Buyuk Timbal : 80 cm
b Orta Timbal : 74 cm
c Kucuk Timbal : 68 cm
Ordularda uzun sure kullanılmıştır 17.yuzyılın ortalarından sonra sıklıkla kullanıldığı orkestraların ve cok sesli muziğin olmazsa olmaz enstrumanıdır HARP
On Asya ve Mısır’da eskicağlardan beri kullanılmaktadır, fakat değişiklikler ortacağda başlamıştır Bugunku gelişmesine 19yuzyılda ulaşmıştır
Kucuk harpler ortacağ halk ozanları tarafından yuzlerce yıl once calınırdı Buyuk harpler Avrupa’da ronesans devrinde, orkestra gruplarında kullanılmaya başlandı
Harp iki yada uc tel kullanılarak ve değişmez bir anahtarla calındığı icin başlangıcta zor enstrumandı 1872'de Fransa’ da cift hareketli harp icat edildi Bu cozum; calan kişinin bir pedal yardımıyla tellerin ses perdelerini alcaltıp, yukseltmesine yardımcı oldu 1800'lerin ortasında cift hareketli harplerin coğalmasıyla bircok batılı besteci harp icin orkestra parcaları yazmaya başladı Tchaikovsky ve Debussy’nin cok guzel harp besteleri vardır
Hem ezgi, hem de armoni (cok sesli, akor) calabilen tek, telli calgıdır Solo ve eşlik gorevi verilir Anlatım gucu zengindir Harpin yumuşak ve şiirsel bir ses rengi vardır Harpın esas gorevi; akorlar ve onların oluşturduğu bicimleri calmaktır Parmak ucu ile calınan bir calgıdır Kalın tel, pirincle kaplamalı ipek sacaklı celikten, orta ve ince ses telleri ise gerilmiş bağırsaktandır

Harpın belli başlı bolumleri şunlardır:
a) Dizi seslerinin karşılığı olan yedi pedalın tutturulduğu oluk haznesi
b) Cınlama kasası
c) Sutun ve konsol
Harp calan kişinin kulağı cok iyi olmalıdır, parmak uclarının etli ve yağlı olması ve kolların uzun olması aranılan ozelliklerdir Ayrıca duruşta bir estetik ve zerafet olması gereklidir Bayanlar icin cok uygun bir enstrumandır. Başlamak icin 8-10 yaşlar uygundur. KANTELEKANUN BENZERİ)
Kantele finlilere ait telli bir calgı aletidir En eski turlerinin 5 ila 15 telli olduğu enstruman, gunumuzde 39 tellidir Fin kantelesi, Do Major gamına gore akort edilirler.

Kantele, diz ustunde veya kucuk bir sehpa uzerinde calınır.

Finlilerin ulusan epik destanı Kalevala'ya gore, buyucu V&#228;in&#228;moinen, ilk kantelenin govdesini, bir tuna balığının kemiğinden, tellerini efsanevi bir at olan Hiisi'nin yelesinden yapmıştır.

Baltık Ulkeleri'de ve Rusya'nın bazı bolgelerinde kantele benzeri başka calgı aletleri de vardır: Letonya'da kokle, Litvanya'da kankles, Estonya'da kannel, Rusya'da gusli.

Ayrıca kantele, bir Arap calgı aleti olan kanunla benzer bir karakteristiğe sahiptir. KEMAN
Keman yaylı calgılar ailesinin en kucuk uyesidir.Karakteristik ozellikleriyle XV. yuzyılın ilk yarısında gorulmektedir. Yuzeysel olarak bakınca kemanın yuzyıllar boyunca değişmeden kaldığı duşunulebilir fakat gercekte birbirini izleyen besteci ve yorumcuların ihtiyaclarını karşılayacak şekilde gozle gorulur bir evrim gecirmiştir.Keman ve onun ayrılmaz bir parcası olan yay , belirli ozellikleri olan bazı ağaclardan yapılmaktadır.Keman, her biri ayrı perdede ses veren dort telli ve standartlaştırılmış bir calgıdır.
Kemanın başlıca oğeleri; salyangoz, ağac burgular, sap eşiği, sap, teller, tuşe, f delikleri, ses eşiği, fiksler,tel takacağı, kiriş eşiği, kiriş duğmesi, cenelik ve omuzluktur.


Keman ve yay secimi; Keman oğrencisinin bedensel yapısı keman ve yayın yapısı ve bu yapılar arasındaki uyum, başlangıckeman eğitimi icin buyuk onem taşımaktadır.Bu yuzden keman oğrenmeye , rastlantısal olarak gecen herhangi bir keman ve yay ile değil,belli olculere gore secilen keman ve yay ile başlanmalıdır.
Keman calmada en temel faktor duruş, tutuş ve işleyiştir.
Dinleti bicimi; orkestra veya piyano eşlikli solo konser ,resitaller yada orkestra sanatcısı olarak icra edilir.Keman teknik donanımı ve icra yonu en zengin calgılardan biridir bu sebepten dolayı başlangıc ve gelişim aşamalarında yoğun calışma ve sabır ister.Kemandan uygun sesin cıkartılması ve icra yonunun gelişmesi belli başlı teknik temeller ustune sağlanır.Kusursuz bir icranın ve yeterli teknik donanımın sağlanması kişinin keman’a , sanat tarihine armoniye kısacası muziğin tum temel faktorlerine olan ilgisi ve calışmasına bağlıdır.Ancak ulkemizde keman icra sanatı sadece performans olarak algılanmaktadır.Bu tek başına asla yeterli değildir.Keman icra sanatında yazılan eserlerin donemi ,donemin teknik unsurları , armonisi icra sekli ve bir cok sosyal ve felsefi boyutu vardır.Ancak tum bunlar sırasıyla işlendiğinde kusursuz bir icra ortaya cıkar.
Keman Eğitimi Ders Konuları:
• Muziğe giriş.
• Temel muzik ve nota eğitimi
• Keman calmada duruş ve tutuş.
• Duruş ve Denge.
• Sol el ve sol kol pozisyonu.
• Sağ el pozisyonu (yay tutuş).
• Yay suruş , yayın hızı ,yayın teller uzerindeki basıncı, yayın tel uzerindeki yeri.
• Keman tuşe’ si uzerinde 1. pozisyon La teli, Re teli , tel değiştirme calışmaları ve Mi teli, Sol teli.
• 1. pozisyon etutler, kucuk eserler ,parmak egzersizleri ve diğer pozisyonlar.
• Sol el teknikleri Entonasyon (ses temizliği).
• Cift ses calışmaları.
• Akor calışmaları.
• Yay teknikleri .
• Piyano eşlikli ve cift keman oda muziği calışması.
• Solo ve grup dinleti hazırlık calışmaları.
• İleri Duzey Kapris etutler,buyuk koncertolar ,sonatlar
• Konser repertuarları . Bağlama
Ulkemizde kullanımı en yaygın olan telli bir Halk Calgısıdır. Yorelere ve ebatlarına gore bu calgıya, Bağlama, Divan sazı, Bozuk, Coğur, Kopuz Irızva, Cura, Tambura vb. adlar verilmektedir. Bağlama ailesinin en kucuk ve en ince ses veren calgısı Curadır. Curadan biraz daha buyuk ve curaya gore bir oktav kalından ses veren calgı ise Tamburadır. Bağlama ailesinin en kalın ses veren calgısı ise Divan Sazı'dır. Tamburaya gore bir oktav kalından ses verir.
Bağlama; Tekne, Goğus ve Sap olmak uzere uc ana kısımdan oluşmaktadır. Tekne kısmı genelde dut ağacından yapılmaktadır. Ancak dut ağacının dışında ardıc, kestane, ceviz, gurgen gibi ağaclardan da yapılmaktadır. Goğus kısmı ladin ağacından, sap kısmı ise gurgen, ak gurgen veya ardıc ağacından yapılmaktadır.
Sap kısmının tekneden uzak kısmı uzerinde tellerin bağlandığı Burgu adı verilen parcalar vardır. Bağlamanın akordu bu burgular kullanılarak yapılmaktadır. Sap kısmı uzerinde misina ile bağlanmış perdeler bulunmaktadır. Bağlama Mızrap veya Tezene adı verilen kiraz ağacı kabuğu veya plastikten yapılan aracla calındığı gibi bazı yorelerimizde parmakla da calınmaktadır. Bu calım tekniğine Şelpe adı verilmektedir.
Bağlama uzerinde ikişerli veya ucerli gruplar halinde uc grup tel bulunmaktadır. Bu tel grupları değişik bicimlerde akort edilebilmektedir. Orneğin bağlama duzeni adı verilen akort biciminde alt gruptaki teller yazılış itibariyle La,orta gruptaki teller Re,ust gruptaki teller ise Mi seslerini vermektedir. Bu akort bicimi dışında Kara Duzen (Bozuk Duzen), Misket Duzeni, Mustezat, Abdal Duzeni, Rast Duzeni vb. akort bicimleri de vardır.


Kemence
Yaylı bir halk sazıdır.Ozellikle Karadeniz bolgesinde yaygın olduğu icin “Karadeniz Kemencesi” olarak ta bilinmektedir. Kemencenin govdesi, dut, erik, ardıc ve kelebek gibi sert ağaclardan, goğsu ise, cam ve koknar gibi yumuşak ağaclardan yapılmaktadır.
Kemencenin uc teli bulunmaktadır. Eskiden bağırsaktan yapılan bu tellerin yerini daha sonraları metal teller almıştır. Kemencenin en onemli ozelliği, iki tele aynı anda basarak paralel dortlu ve beşlilerle calınabilmesidir. Susleme notaları oldukca sık kullanılmaktadır.Bir oktav civarında ses genişliği vardır.

Kabak Kemane
Kabak Kemane Turkiye’de ozellikle Batı Anadolu’da (Ege Bolgesi’nde) yaygın olarak kullanılan bir sazdır. Kabak, Kabak Kemane, Rebap(Guneydoğu Anadolu’da Rubaba, Hatay yoresinde Hegit) ve Iklığ gibi adlar ile bilinmektedir. Orta Asya Turkmenlerinin Gijek adını verdiği ve Azerbaycan halk muziğinde Kemanca adıyla kullanılan calgı da aynı koktendir.
Kabak Kemane, su kabağı veya ağactan yapılmış govde ile saptan oluşmaktadır. Kemane, halk arasında uc telli olarak kullanılmakta iken, son yıllarda dort tellisi de kullanılmaya başlanmıştır. Eskiden bağırsaktan yapılmış kiriş teller kullanılmakta iken, gunumuzde metalden yapılmış teller kullanılmaktadır. Kemane yayı, bir cubuk uzerine at kuyruğundan veya misinadan yapılmış tellerin bağlanması ile elde edilmektedir. Oturularak ve sol diz uzerine konularak calınmaktadır. Ses genişliği, 2,5 oktavdır.


Ud
Klasik Turk Muziginin vazgecilmez enstrumanlarindan biridir. Perdesiz bir calgi olup mizrapla calinir.
Turkiye'nin yanı sıra, Tunus, Fas ve Cezayir de dahil olmak uzere butun Arap ulkelerinde, İran'da ve Ermenistan'da aynı adla kullanılan iri govdeli, kısa saplı telli bir calgıdır. (İran'da “barbat” adıyla da bilinir ve Avrupa’nın “Lavta”sına benzer)
Nefesli Calgilar

Zurna
Nefesli Turk halk calgılarının en tiz ve en gur sesli calgısıdır. Bu nedenle genellikle meydanlarda davul ile birlikte calınmaktadır.Duğun bayram gibi onemli gunlerde calındığı gibi, eski Turklerin savaşlarına da katılıp mehter takımlarında da cok onemli bir yer almıştır. Uflemeli halk calgılarının başında gelen zurnanın kokeni Ortaasya’ya dayanmaktadır. Yurdun her yoresinde acık hava calgısı olarak davul ile birlikte yaygın bir şekilde